• KURDÎ
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
No Result
View All Result

KADINA KARŞI ŞİDDET DEVLETLER TARAFINDAN STRATEJİK OLARAK DİZAYN EDİLİYOR

29 August 2014
in DEĞERLENDİRME
A A
Share on FacebookShare on Twitter

Dicle TEKMAN

Günümüzde kadına yönelik şiddet evrensel bir sorun haline gelirken, bu sorun savaşlarla daha da yaygınlaşarak bir kültür haline dönüşmüştür. Savaşa ilişkin tanımlamalar çok yapılır ve hatta savaş dışında bir yaşamın ya da düzenin sağlanamayacağına toplumlar inandırılır. Çünkü her yerde savaş üzerine kurulmuş, savaşa endekslenmiş bir yaşam ve sistem söz konusudur. Genelde beş bin özelde ise beş yüz yıldır iktidarın temel bir aracı olan şiddet günümüzde artık meşru bir konumu arz etmekte, özellikle kadına dönük şiddet erkek egemen zihniyet ve onun kurumları – devlet, aile, vs.- tarafından stratejik olarak dizayn edilmektedir. Bugün şiddete uğramayan neredeyse hiçbir canlı kalmamıştır. Doğa-evren tümüyle savaş ve şiddet politikaları altında can çekişmektedir.

Şiddet ve savaş kavramları son derece kapsamlı kavramlar olmaktadır. Konumuz gereği kavramların daha iyi anlaşılması açısından kısada olsa insanlık tarihini incelemek daha anlaşılır ve öğretici olacaktır. Günümüzde yaşanan tüm sorunların bütün gerçekliği ve nedenleri ile öğrenmek ve çözüm geliştirmek istiyorsak, dönüp bakacağımız yer tarihin kendisi olmaktadır. Dolayısıyla tarihimizi doğru bilirsek, bugünümüzü ve geleceğimizi de doğru bilir ve doğru temellerde mücadele ederek, demokratik, özgür yaşamı inşa edebiliriz.

 

Tarihte ilk zor-şiddet örgütlenmesi kuşkusuz “Güçlü ve kurnaz adam”ın avcılıkta -hayvanlar üzerinde uygulayarak- geliştirdiği tuzak, komplo taktiklerini daha sonra insanlar (özelde kadın) üzerinde uygulayarak meşru kılınan bir zor aygıtına dönüştürülür. Bu aynı zamanda iktidar-devletin temel ideolojik, siyasi ve askeri aracı haline getirilir. İlk şiddet, ilk savaş kadın üzerine, kadının kurduğu ilk doğal, özgür, komünal yaşamına karşı yapılır. Tarım ve toplayıcılıkla uğraşan ana-kadın Tanrıça, ürettiği ürünlerle ve kurduğu komünal yaşam düzeniyle dikkatleri üzerine toplamakta, toplumu besleme ve koruma gibi konulardan sorumlu olmaktadır.   Ağırlıklı olarak Ana-kadının kurduğu, toplumsal normların hâkim olduğu, insan ilişkilerinin kolektif ve özgürce yaşandığı bir ahlaki-politik toplum gerçekliğine karşı yapılan tarihi ittifakla (Şaman-Rahip-Şef ) şiddet ve savaş aygıtı kullanılarak erkek egemen topluma, iktidarlaşmaya, sınıflaşmaya ve devletleşmeye doğru geçiş yapılır. Kadına hükmetmeyle başlayan bu zor’un sahipleri böylelikle doğaya, daha sonra topluma da hükmetmeye ve toplumu bununla kimliksizleştirme, iradesizleştirme ve sömürmeyi hedefler. İlk savaş, ilk şiddet, ilk sömürü kuşkusuz kadına, onun yarattığı maddi-manevi değerlerine karşı yapılan bir örgütlenmedir. Böylece kadına yönelik ilk şiddet beraberinde toplumsallığa, doğa-evrene yapılmış bir şiddettir. Zor-şiddet ve savaş gibi kavramlar merkezi uygarlığın bir aracı olmaktadır. Bu kavramların kurumlaştığı ve kendilerini meşrulaştırdığı alan ise devletin kendisi olmaktadır. Devlet, kendisi de bir zor ve şiddet aracıdır.

Dünyada şiddete maruz kalmayan kadın neredeyse yok gibidir. Burada şiddet olgusuna bakış açımızı bir kez daha irdelemek yerinde olacaktır. Kadınların maruz kaldığı şiddeti bir kaba dayak, fuhuş, tecavüz, taciz ve öldürme gibi olgularla sınırlandırmak yanlış ve yanılgılı bir bakış açısıdır. Çünkü kadına uygulanan şiddeti günümüzde değişik biçimlerde dünyanın her yerinde görmek mümkündür. Yani şiddet salt fiziki bir olgu değildir. Kadına dönük şiddetin biçimleri olarak; ekonomik, sosyal, fiziksel, duygusal, cinsel şiddet-tecavüz, kadın ticareti, recim, kadın sünneti, zoraki evlilik, çocuk evlilikler, toplu kaçırmalar (Nijerya örneği) vb. daha birçok şiddet çeşidini sıralayabiliriz. Kadının kapitalist sistemin yarattığı düzende yaşadığı en büyük şiddet de toplumda bir meta, pazar konumuna düşmesi, finans kaynağı haline getirilmesidir. Şiddetin temel bir amacı da kadınlar üzerinden kâr elde edebilmek ve bununla ömrünü güvenceye alarak sistemini sürdürebilmektedir.

Kadim bölge Ortadoğu’ya bakarsak; şiddet sarmalını da kanayan bir yaradır kadın olmak… Belki dünyanın her yerinde kadın olarak yaşamak zordur, ama Ortadoğu’da kadın olarak yaşamak ise her şeyden daha zordur. Bu coğrafyada kadının hikâyesini anlamak tüm yaşamı, dünü, bugünü ve yarını anlayabilmektir. Savaşların, katliamların, yoksulluğun, açlığın, işkencenin ve de direnişlerin en yoğun yaşandığı ve hiç bitmeyen acılarıyla bu coğrafyada kadın olarak yaşamak kanayan yaraya tuz basmak gibidir. Ortadoğu’da günümüzde yaşanan büyük kaos ve savaşlar en fazla kadınları ve çocukları etkilemekte, kadınlar savaşların başta gelen mağduru olmaktadır. Özellikle din adına yürütülen iktidar savaşları, kadın bedeni üzerinden sürdürülür ve kadınlar birer savaş ganimeti olarak ele alınır. Kadına karşı şiddet Ortadoğu’da daha derin, ideolojik ve sistematiktir. Örneğin; günümüzde din adını kullanarak, şeriatla yönetilen bazı ülkelerde kadın, yasal ve siyasal haklar bakımından ikinci sınıf yurttaş muamelesi görür. Bu ülkelerde genel kabul görülen ve hâkim olan anlayış, erkeklerin daha fazla hak-hukuk sahibi olduğu ve kadından daha üstün olduğu, kadının görevi evinde erkeğe hizmet etmesi ve çocuklarına bakması anlayışıdır. Bu gibi ülkelerde kadın sadece şiddete uğramıyor, kırımdan geçiriliyor.

Kadınların sokaklara eşi, babası veya erkek kardeşleri olmadan çıkmasını yasaklaması,  gözleri dışında her tarafını kapatma yasağı, saatlik cihat evliliği adı altında tecavüz ve kendi mezhebinden olmayan kadına tecavüz ederek, ardından da öldürmesi fetvaların ne dinle, ne insanlıkla ne de İslam ilkeleriyle alakası yoktur.

Son dönemde Ortadoğu’nun adeta korkulu rüyası olan IŞİD, erkek egemenlikli iktidarın yeni bir versiyonu olmaktadır. IŞİD terörü genelde toplum, özelde kadın için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. İslam adına hareket eden bu çeteci gruplar ele geçirdikleri bölgelerde ilk devreye koydukları yasalarla kadınlar üzerine bir hâkimiyet kurmaya çalışmakta, sistemini buradan başlayarak kurmayı hedeflemektedir. Mesela kadınların sokaklara eşi, babası veya erkek kardeşleri olmadan çıkmasını yasaklaması,  gözleri dışında her tarafını kapatma yasağı, günlük, saatlik cihat evliliği adı altında tecavüzü hak görmektedir. Kendi mezhebinden olmayan kadına tecavüz ederek, ardından da öldürmesi ve kapı kapı dolaşıp, çocuk yaşta kızları himayeleri altına alması gibi fetvaların ne dinle, ne insanlıkla ne de İslam ilkeleriyle alakası yoktur.  Tarihte olduğu gibi bugünde savaşın yaşandığı bölgelerde tecavüz, taciz, zorla hamile bırakma, esir alma, zorla göç ettirme gibi yöntemleri bir strateji olarak uygulanmaktadır. IŞİD çetelerinin savaşlarda kadınları cinsel meta olarak kullanmaları ve bunu da bir ihtiyaç olarak geliştirmeleri de şiddetin bir başka yönü olmaktadır.

Kutsal kitap Kuran’da böyle bir zulüm, şiddet, vahşet kesinlikle yoktur. Bunun tek bir adı vardır, o da kapitalist sistemin İslam bayrağı altında fuhuşu meşru saymasıdır. Kısacası Ortadoğu’da erkek egemen zihniyetin tüm versiyonları ile karşı karşıya kalan kadınlar, fiziki, ruhsal, sosyal, kültürel, ekonomik vb. şiddet ve katliamlara maruz kalıyor. Öyle ki, bugün Sünni- Şii çelişkisinde, Arap-Yahudi kördüğümünde ve Kürdistan’da yürütülen savaşta en fazla zarar gören kadınlar olmaktadır. Fakat bu savaşlara dur diyebilecek, yaşama kendi rengini katabilecek, alternatif çözüm potansiyeline sahip olan ve demokratik, özgür bir yaşamı bu coğrafyada inşa edecek yine bu kadının kendisidir.

Kürdistan’da kadına yönelik şiddet politikası kuşkusuz yeni bir durum değildir. Toplumun iç sorunlarını irdelediğimizde genelde şiddetin kaynağı olarak kadınlar gösterilir. Bu erkek egemen iktidarın toplumda bilinçli olarak yarattığı bir algı ve düşüncedir. Örneğin,  erkek, kapitalist sistemin kendisine uyguladığı şiddet karşısında çözümsüz kalırken, bunun tüm hıncını, kadına yönelerek şiddeti kadına hak görmekte, meşru kılmaktadır. İktidarını elinden düşürecek korkusunu yaşayan kof erkek, sistem karşısında tam bir köledir.

Son yıllarda Kürdistan’da yaygınlaşan fuhuş, intihar, küçük yaşta evlilikler, cinayetler, sistematik tecavüz, bireysel ve toplu şiddet gibi durumlar sistemin ve devletin birçok özel kurumları ( Polis, Jandarma, MİT ) tarafından sistematik olarak yürütülen özel bir savaş olmaktadır. Çünkü önderliğimizin büyük çabalarıyla kadın özgürlük mücadelemiz gelişti, bugün kendi irade ve örgütlü gücüyle evrensel bir mücadeleye dönüştü. Bugün bu mücadelenin ortaya çıkardığı önemli bir toplumsal değişim ve dönüşüm söz konusudur. Bilinçlenen kadın, özgürlüğü için kendi iradesine, kimliğine, diline ve kültürüne sahip çıkmaya başladı. Bu kadın, devlet ve egemen erkek için büyük tehdit oluşturuyor. Bunun içindir ki, Kürt kadınına karşı bu kadar pervasızca saldırı gelişmektedir. Peki, kadın da bu değişim ve dönüşüm Kürdistan’da kadına karşı şiddeti ortadan kaldıracak düzeye ulaşmış mıdır? Kuşkusuz hayır.

Kadına yönelik şiddete karşı başta Kürt kadınlarına, fikir ve eylemde ortaklaşan tüm kadın cephesine önemli görevler düşüyor. Öncelikle önemle üzerinde durulması gereken, kadınları mutlaka bir örgütlülük içerisine çekebilmektir. Örgütlü bir güç olmak demek, kadında kendine güveni, iradesini ve yalnızlık hissini aşmasında çözüm gücü olması demektir. Kadınların toplum içerisinde yaşadıkları sorunlara cevap arayacak bir örgütlülüğe ihtiyaç vardır. Bu anlamıyla en başta eğitim yani bilinçlendirme çalışmalara ağırlık verilmelidir. Toplumda birçok kadın kendisini doğru ifade etmede, sorunlar karşısında çaresiz ve çözümsüz kalmakta, kaderci ve kendisini savunma (düşünsel ve fiziksel) gibi ciddi anlamda eğitsel sorunlar yaşıyor. Bunun için, önderliğimizin de çoğu zaman vurguladığı gibi kadın yaşam evleri, akademiler, kadın özgürlük parkları ve vakıflar kadınların bulunduğu her alanda geliştirilmeli ve kadın bu yerlerde ideolojik, felsefik, bilimsel, biyolojik vb. konular üzerinden kapsamlı eğitimler görmelidir. Öyle bir örgütlülük oluşturulsun ki her ev bir okul, her ağaç altı bir akademiye dönüşmelidir. Kadın, ancak bu şekilde geri-geleneksel duruş ve erkeğe boyun eğen ve köleci zihniyetini yıkabilir. Kadınların sistemde en fazla zorlandıkları temel bir hususta ekonomik yaşamdır. Kadın kendi ayakları üzerinde durabilecek, erkeğin eline, devletin insafına muhtaç olmayacak kendi ekonomisini kendisi oluşturacak bir ekonomi alanı ve örgütlülüğü şarttır. Mesela Kürdistan’da kadınlar için iş alanlarını yaratmak, ekonomik yatırımlara teşvik etmek, kadının kendi geleceğini garantiye alması açısından önemli bir husus olmaktadır. Bu konularda belediyeler, yine meclisler belli adımlar atmış olabilirler, fakat tüm kadınlara üretime katılabilecek alanlar açmak konusunda yeterli bir çaba söz konusu değildir. Bunun için, örneğin; halen Kürdistan’ın birçok yerinde kadınlar her türlü şiddete maruz kalmaktadır. Kadınlar olarak şiddete karşı ilk mücadele gerektiren alan kuşkusuz, Kürdistan’da gelişen ve geliştirilmek istenen fuhuş, taciz ve tecavüz durumlarına karşı topyekûn bir mücadele yürütmektir. Bunu meşrulaştıran ve kendisine kâr, sermaye haline getiren kişi veya kurumları da deşifre ve teşhir ederek Kürdistan’dan tasfiyesini amaçlamaktır.

Yukarda belirttiğimiz çalışmalar aslında bu sorunlara karşı bir tedbir alma ve çare olmaktır. Örneğin; birçok kadını fuhuşa sürükleyen ekonomik sıkıntılarsa o zaman buna hemen bir çözüm bulunmalı, kadınlar için ekonomik alanlar geliştirerek yaygınlaşmalıdır. Ayrıca kadınlar olarak sokak sokak, mahalle mahalle dolaşarak toplumun ahlakını, huzurunu bozmaya çalışanlara karşı toplumsal adaletimizi örgütleyip, geliştirerek baskı, işkence ve şiddete maruz kalmış toplumun her kesimini içeren bir çalışma yürütülmelidir.

Bu şiddet sarmalının aşılması için kadın özgürlük mücadelesinin üzerine düşen sorumluluk daha da artmaktadır. Anlamlı ve özgür bir yaşamın yaratıcıları olarak kadınların demokratik, özgür yaşamı inşa etmede öncülük etmeleri ve demokratik siyaset bilincini kendilerinde oluşturmaları bu sorumluluğun başında gelmektedir. Kadınların şiddete ve savaşa karşı en etkili ve en büyük eylemlikleri, kendilerini eğitmeleri, ideolojik, politik bir gücü ve örgütlülüğü oluşturmalarıdır.

ShareTweetPin
  • Anasayfa
  • Önder APO
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk

No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma
  • Galeri
    • Video
  • Kurdi

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk