Artık giderek uzaklaşan arkadaşların arkasında “biji Serok APO” sloganları atıp alkışlandılar. Artık bir karartı şeklinde gecenin karanlığında karışarak kaybolup gittiler. Bir aksilik olmasa iki saat sonra artık eylemin başlaya bileceğini herkes bildiği için nefesler tutulmuş o an bekleniyordu.
Petrut köyü hemen boğazın aşağısındaydı, yıkılmış harabelerin içinde grup ilerlerken, ansızın Kahraman arkadaş ayağını burkarak yere çakıldı. Sonra tekrar ayağa kalkarak ben iyim heval diyerek yoluna devam etti hafiften topallıyordu. Takım komutanı Baran arkadaş yanına gelerek heval eğer yürüyemeyeceksen geri döne bilirsin biz senin yerini doldura biliriz.
Karaman arkadaş biraz utanarak olur mu heval ben iyim sadece biraz ayağımı incittim dese de hafiften topallayarak yürümesine engel olamıyordu. İçinde taşıdığı ve anlatamadığı derin bir kaygı yaşıyordu. Tek korkusu arkadaşlar savaştan çekinip gitmek istemediğini düşünmesiydi. Ama yersiz bir kaygıydı herkes onun savaşta nasıl cesaretli olduğunu gayet iyi biliyordu. Zaten girdiği eylemlerde genellikle yaralanarak çıkması da birazda onun o kör cesaretinden kaynaklanıyordu. Adım adım hedefe yaklaşılırken, duygularda değişmeye başlamıştı. Vadinin sarp yolları aşıldıktan sonra, Kinyanış tepesinin yamaçlarına varmışlardı. Düşmanın gün boyu çatışıp ta zorla aldığı tepeye doğru tırmanmaya başladılar. Oraya kadar çok rahat yürünmüştü. Ama bundan sonra daha ağır ve dikkatli yürünmesi gerekliydi. Her an düşmanla karşı karşıya kalına bilinirdi. Düşmanında gece karanlığından faydalanarak ilerlemek isteye bileceğini hesaba katılması gerekirdi. Zaman ilerliyor grupta ilerliyordu. Cihazların sesi kısılmış ortalık engin okyanuslar gibi sesiz idi. Hava açık gökyüzü yıldızlarla doluydu, yıldızlar pırıl pırıl parlıyordu. Yere o kadar yakındılar ki, arada bir yıldız kayıp sonsuz boşlukta yok olup giderken beraberinde bir canı da götürüyordu. Uzun kuyruklu yıldızların kayışında, saklıydı büyük sır. Bu gece burada büyük bir savaş başlayacak, bu savaşta biriler bu hayata gözlerini yumacak, kayan yıldızda belki de onun yıldızı olacak.
Gecenin sessizliğini vadide ulayan çakallar bozdu ulama sesleri vadinin içinde kayadan kayaya yankılanıp karanlığın sonsuz boşluğunda kaybolup gidiyordu. Hafi bir şekilde esen rüzgar etkisinden, sıkı meşe çalılıkları bir birlerine sürtünerek sallanıyorlardı. ses çıkarmaları gurubun işini daha da kolaylaştırıyordu. Böylelikle düşman ayak seslerini duymakta zorlanabilir, onları fark etmeden yerlerini ala bilirlerdi. Nerdeyse tepenin zirvesine varmak üzereydiler. Tam da savunmalarını bırakacakları tepeciğe varmışlardı. Baran arkadaş oraya kadar guruba öncülük ediyordu. Benden buraya kadar biz buradan sizi savunacağız, gerisi sizin işiniz artık, saldırı grubu da iki kola ayrılıp yerinizi ala bilirisiniz. Hazır olduğunuzda haber verin beraber başlayalım. Unutmayın herkes hazır olunca eylem başlayacak tamam mı? Herkes onaylarcasına tamam dedikten sonra guruplar birbirlerinden ayrıldı.
Dıjwar arkadaşın grubu alttan saldıracak Reşit arkadaşın kolu da Kinyanış tarafından saldıracaktı. Dikkatli olun yanlışlıkla bir birinizi vurmayı, herhangi bir yaralanma ya da şahadet durumunda parolayı da biliyorsunuz. Telsizden bildirdiğiniz gibi takviye güçleri yardımınıza göndereceğiz. Haydi serkefin diyerek vedalaşarak ayrıldılar. Tepe nin zirvesine doğru ilerledikçe ormanda sıklaşıyordu, her yer meşe ağaçlarıyla kaplıydı. Ağaçlar küçük çalılıklardan oluşuyordu.
Ormanlığın içinden ilerlerken ayaklarının altında dalar kırılmasın diye yavaş ve dikkatli yürümek zorundaydılar, dün gece yağan yağmur yeri yumuşatmış, nemlenen otlardan ses çıkmıyordu. Topuklarına basa basa ilerlerken arada bir yere oturup etrafı dinliyor, tekrar ağır bir şekilde yollarına devam ediyorlardı Deniz ark aniden duraksayarak yere oturdu. Dijwar arkadaşta yanına otur verdi.
“Bu taşı hatırladın mı? gün boyu bu taşın etrafında çatışmalar devam etti.” dedi Özgür ark. Dijwar arkadaşta taşı hatırlamıştı, nerdeyse içlerine giriyoruz dedi ikiye ayrılalım. Özgür, ben ve bir arkadaş daha önden gideceğiz, sende geride bizi takip edersin dedi. Zınar benimle gelsin Deniz’de seninle kalsın. Biz ilerlerken sizde arakadan bizi takip edersiniz. Ortalık karanlık ve orman sık nerde pusu atıkların bilmiyoruz tedbirli olalım. Ağaçlar pekte uzun sayılmazlardı çalılık biçimindeydiler ve durumu daha tehlikeli hale getiriyordu. Çalılıkların içinde yapılan bir mevziyi kimse fark edemezdi yüzlerce çalılık var. Dikkatli olun öksürmeyin silahınızda bir yer çarpmayın aramızda çok kısa bir mesafe var. En ufak bir seste eylem sabote olur dedi Özgür. Hadi biz gidiyoruz dikkat edin Zınar arkadaşın yanına giderek kulağına bir şeyler fısıldayıp çalılıkların içinden ilerlemeye başladılar.
Reşit arkadaşın kolu da tepenin içine doğru ilerlerken birden telsizlerinin çalışmadığını fark ettiler. Telsiz olmadan diğer grupla eyleme başlayamazlardı, olumsuz bir durumda yada eylem esnasında birbirimizi vurabilirdik. Reşit arkadaş bu konuda oldukça tecrübeliydi, vakit kaybetmeden, telsizi Musa arkadaşa vererek hemen savunmanın yanına dön yedek telsiz varsa oradan getir gel, bizde seni burada bekliyor olacağız, dikkat et yanlışlık olmasın birbirinizi vurmayın diye sıkıca tembihte bulundu.
Bir yandan da Reşit arkadaş oldukça tedirgindi ve içinden “ya Musa arkadaş oraya varmadan eylem başlasa, onların kolu saldıramayacak, eylem bir kol üzerinden devam ederse bütün plan bozulacaktı. Hane tek kol olsa telsiz olsa da olur olmasa da olur kendi inisiyatif ile eylemi başlatırdım diye içinden geçiriyordu. Allahtan tek isteği eylem başlamadan “Musa’nın acele bir şekilde dönmesiydi” sabırsız bekleyiş devam ediyordu.
Musa arkadaş başka bir istikamete doğru yol almış bir türlü savunma yerini bulamıyor, oldukça vakit kaybettiğini bildiğinden. Kendi kendine kızmaya başlamıştı nasıl olurda yollu kaybederim diye. Çaresizce kaybettiği yolu bulmaya çalışıyordu, ama bir türlü bulamıyor, ne yapacağını bilemeden o durumda arkadaşlara da seslenemiyordu.
Deniz Özgür