Rojbin GOLAV
“Sincar Dağları’nda DerwêşêEvdê’nin yanında olsaydım!
Beyaz atların sırtında Musul Ovası’na dalsaydım.
Derwêş vurulduğunda sırtlayıp Kürdistan dağlarına götürseydim.
O’na, “Bak, binlerce Edulê ve On İkiler var” deseydim.
Tanrıçaların taht kurduğu bu dağlarda rahat uyu, deseydim.
Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin artık gam yeme,
Kesinleşen Kürtlük ve özgür yaşam ebedi gerçekliktir deseydim.”
Rêber APO
15 yıl boyunca düşündükçe çoğu kez aklımın durma noktasına geldiği, yüreğimin titrediği İmralı ada gerçekliği… Denizin ortasındaki bu adanın Bizans imparatorluğundan bu yana en tehlikeli mahkumların konulduğu bir zindan olduğunu Önderliğimiz de ifade etmektedir. 1933 yılında ada hapishanesine dönüştürülmesi kararından sonra aralarında Türkiye’nin eski başbakanlarından olan Adnan Menderes, sanatçı ve devrimci kişiliğiyle ön plana çıkan Yılmaz Güney ve daha birçok insanın yaşamaya mahkum edildiği bir tarihi geçmişe sahip İmralı. İklimi deniz iklimi ve insanın zamanla nefes alıp vermekte bile zorlandığı yoğun bir nem oranına sahip. Sadece dört duvar arasında değil, adanın kendisinde bile yaşamanın insan ömrüne kaybettirdiği yılların olduğu kesin. İnsan bedeni, psikolojisi üzerinde yıpratıcı etkiye sahip bu korkunç mekana katlanmak, büyük bir irade, inanç ve yaşama bağlılık gerektirir. Hele yalnızlaştırıldıysan, tecrit ve izolasyon altındaysan ve her anı büyük bir psikolojik savaş ve işkenceye dönüştürülüyorsa…
Önderliğimiz “Eğer çok büyük hakikat gerekçeleri yoksa bir insanın buradaki koşullara bu denli uzun bir süre dayanması zordur” diyor. 15 yıldır Önderliğimiz hakikate ulaşmak ve hakikatin yarattığı anlamla özgür bir gelecek inşa etmenin yoğun emek ve çabası içerisinde. Hakikati kavradıkça, bunu pratikleştirmeyi ve herkese taşırmayı esas aldı. Sistem çözümlemelerinden tutalım, toplum, tarih çözümlemelerine kadar bize 5 bin yıldır dayatılan baskı, sömürü ve iktidar gerçeğinin insanlığı nasıl bir tükenişin eşiğine getirdiğini göstermeye çalıştı. Ulaşmış olduğu her hakikati paylaşmayı ve insanlığın tümüne ulaştırmayı en temel görevleri arasında bildi. Kapitalist modernite sistemine karşı alternatif sistem arayışları içerisinde olarak, insanlığın özgürlük umudu olan Demokratik Modernite projesini geliştirdi. Her anını insanlığın yaşadığı sorunlara çözüm arayışları içerisinde geçirerek, tutsak edildiği yere hapsedilmesi gereken ve insanlık açısından tükeniş tehlikesi olarak görülmesi gereken zihniyetleri, yapıları ve onun da ifade ettiği gibi uygarlığın tanrısal düzenini mahkum etti. Önderliğimizi İmralı adasına hapsederek Kürt soykırımının önünü açmak istemişlerdi. Oldukça stratejik plan ve hesaplarla gerçekleştirilen uluslararası komplo gerçekliği, Önderliğimiz şahsında milyonlarca Kürdü o adaya hapsetmeyi ve artık tarih sahnesinden tamamen silmeyi hedeflediler. Önderliğimiz daha baştan itibaren komplonun hesap, plan ve amaçlarının farkına vararak, “Gladio uçağı Akdeniz üzerinden Nairobi’ye süzülürken, az da olsa garip bir duyguya kapılmıştım. Şahsımda tıpkı Yahudilerin trenle ölüm kamplarına yolculuk etmeleri gibi bir Kürt soykırım yolculuğu başlatılmıştı. Bunda tavırlarım belirleyici rol oynayacaktı” diyerek, Kürt halkının özgürlük kaderinin belirlenmesindeki tarihi misyonuyla hareket etti. İntikam peşine düşen bu tanrısal düzen ve sistemin başarılı sonuçlar elde etmemesi için büyük bir direniş örneği sergileyerek, putlaşan gerçekliklerini adım adım kırıp maskelerini düşürmeyi başardı. O illahlaştırılan, kutsallaştırılan kapitalist modernite ve onun ulus devlet yapılanması, artık tüm gizemini yitirmiş, utanılası bir gerçeklik haline gelmişti. Bulunduğu her mekana ve zamana büyük bir anlam ve mücadele değeri yükleyerek yaşayan Önderliğimiz, İmralı adasını bir okul olarak ele aldığını ifade etmektedir. Burada ulaştığı hakikatle, özgür ve demokratik Modern Kürdistan ve demokratik Türkiye gerçeğinin nasıl hayat bulacağı gerçeğine ulaşmıştır. Özgür Kürdistan’ın ulaşılması zor güzel bir ütopya olduğu gerçeğini tersine çevirerek ütopyaların ve özgürlük hayallerinin bir aşka sarılır gibi tutkuyla, özlemle ve azimle gerçekleştirilebileceği kararlaşmasına kendi öncülüğüyle hepimizi götürmüştür. İmralı direniş gerçekliği her anı mücadeleyle, kavgayla dolu geçirmenin hakikatine ve bu hakikatin özgürlük olduğu gerçeğini göstermiştir bizlere. Zihinde ve yürekte toplanan anlam, cansız diye nitelendirdiğimiz her nesneye hareketlilik ve renklilik katabilir. Önemli olan anlam ve hakikatten kopmamak. Anlam ve hakikatle dolu olan bir yürekte cesaret zirvededir ve başarı menzilinden başka hiçbir şeyi odak noktası olarak görmez. Kendisinde anlam ve hakikatle oluşan enerjiyi açığa çıkartan insanda, engel ve sınırlara takılma yoktur. Tüm bentler ve sınırların tek bir anlamı olur, o da mutlaka aşılması gerektiğidir.
Evren hep bir devinim ve hareket halinde. Bizlerin bile asla tahayyül edemeyeceği dönüşümler geçirmekte ve her devinimin yol açtığı sonuç varoluşsal bir nitelik kazanmaktadır. Bu yüzden her anın büyük bir anlamı vardır ve anda somutlaşan gerçeklikler, büyük tarihi devrimlere kadar götürebilir insanı. İşte bu yüzden Önderliğimiz de yaşadığı her ana büyük anlamlar yükleyerek ve anın dönüştürücü, gerçekleştirici gücünün bilincinde olarak bulunduğu mekana farklı bir mana atfetti. Kendisini tamamen bu koşulların mahkumiyetine bırakıp reva görülen kaderi yaşamaktan başka seçenek bırakmayabilirdi kendisine. Yalnız önder ve öncü misyonuyla bir tarihe ve halka mal olduğunu ve bu halkı asla yalnız bırakmayacağını, ona soykırım olarak dayatılan kaderi özgürlüğe doğru evrilteceğini büyük bir kararlılıkla ortaya koydu. Dolayısıyla Kürt halkıyla arasına asla mesafe koymayı başaramadılar. Çünkü bu halk Önderliğimizin önderliksel doğuşuyla gerçek doğuşunu yaşadı. Kendisini demokratik komünal kültür ve ahlak temelinde varoluşsal kıldı ve kimlik sahibi oldu. Önder Apo’nun etrafında kenetlenerek, daima ışığına doğru yol aldı. İmralı direniş gerçeği, Kürt halkı ve kadınların direniş gerçeğidir. Halk olarak, kadınlar olarak bu direniş ruhundan, özgürlük değerleri olan toplamından besleniyor ve mücadele alanlarına akıyoruz. İmralı direndikçe, tüm Kürdistan, tüm dünya kadınları direniyor ve devrim heyecanını, özgürlük umudunu gittikçe yükseltiyor. Milyonlarca Kürdün özgürlük umudu olarak hep özgürlük haykırışlarına kulak verdi. Kürt halkı da bunun bilincindeydi. Önder APO’suz bir özgürlüğün ve yaşamın gerçek özgürlük ve yaşam olmayacağının farkındaydı. Çünkü gerçekleşen komplo, Önder APO şahsında Kürt halkının özgürlüğünü hedefliyordu. Dolayısıyla Önderliğimiz tutsaklığı düşündüğü bir anda aklına gelenleri “Milyonlarca kişiyi daracık bir odada nasıl tutabilirsiniz!” Gerçekten Kürt Ulusal Önderliği olarak, zindana giriş koşullarında kendimi milyonların sentezi haline getirmiş veya getirilmiştim. Halk da böyle algılıyordu. İnsan ailesinden ve çocuklarından yoksunluğa hiç dayanamazken, ben ölümüne birleşmiş milyonların iradesinden bir daha hiç kavuşmamacasına ayrılmaya nasıl uzun süre dayanabilecektim!cümlelerle ifade ederek, hep halkıyla birlikte özlemini duyduğu ve bunun için uzun yıllar mücadele ettiği özgürlük zamanlarını gerçekleştirme mücadelesini yükseltti. Kendisini her an yeniden yaratarak, özgür olarak toplumsallaştırdığını ve demokratik ulus olarak somutlaştırdığını da ifade etmektedir. İmralı adasında bunları başararak kendisini “Demokratik modernite olarak tüm insanlığa ve mazlum Ortadoğu halklarına ve bireylerine sundum” diyor.
Önderliğin tutsaklık ve özgürlüğe biçtiği anlamın derinliğine indikçe, aslında tutsak olanın o değil de, ruhunu, bilincini toplumsal gerçeğinden koparan, kendisini tamamen liberalizmin bireyci yaşam tarzına bırakanların asıl esaret altında olduklarını görebiliriz. Ruhun ve düşüncenin özgürlüğü sınırların, duvarların engelini tanımaz. Oysa bizler özgürlüğü esaret altına alınmak, ya da dört duvar arasına hapsedilmek olarak anlıyoruz. Burada en büyük yanılgıyı yaşayanlar bizler oluyoruz. Yanılgılarımız ve her gün ruhumuza, bilincimize aşılanan bireyci yaşam anlayışı, toplumsallığımızdan, kendi kök değerlerimizden kopmanın bizi özgür kıldığını sanıyoruz. Toplumsallığın ve toplumsal özgürlüğün anlamsızlaştırıldığı 21. yüzyıl sistemsel gerçekliğinde, sadece bireyler olarak özgür değiliz ve olamayız. Kendi özgürlüğünü toplumunun özgürlüğünde görmeyenler, hakikatten, ahlaktan kopar, dolayısıyla yozlaşır ve çürür. Önderliğimiz, toplumu özgür olmayan bireyin özgür olamayacağını, kendini özgür hissederse bile bunun büyük bir yanılgı olacağını ifade etti. Dolayısıyla özgürlük uyanışına ve toplumsal trajedilerle büyüyen her insanın, yönünü vereceği gerçeğin sadece özgürlüğü sağlayacak kavga olacağını öğretti bizlere. Çünkü kendisi de hep böyle yaşadı. Büyük bir adanmışlıkla, kadınların ve ezilen tüm halkların, dolayısıyla tüm dünya insanlığının özgürlük umudunun gerçeğe dönüşmesinin savaşçısı oldu. Bizlere nasıl yaşanılması gerektiğinin yolunu göstererek, hakikate yüzümüzü dönmemizi hep sağladı. Önderliğimiz, “Yanılgı ve yalanın egemenliği altında geçecek bir yaşam, kaybedilmiş ve ihanete uğramış bir yaşamdır. Bundan çıkardığım sonuç, dışarıda ancak bir şartla yaşanabileceği, onun da günün yirmi dört saatinde Kürtlerin (kapitalizm koşullarında Türk emekçilerinin) varlık ve özgürlüğü için savaşım içinde olmakla mümkün olabileceğidir. Ahlâklı ve onurlu bir Kürt için yaşam, kesinlikle günün yirmi dört saatinde varlık ve özgürlük savaşçısı olmakla mümkündür” diyor. Bireysel yaşama üzerine kurulan tüm hayallerin, gerçekleşse bile değersizlikten ibaret olacağı gerçeğini de öğretti bizlere. Bireysel kurtuluşu ve özgürlüğü, yine yaşamı düşleyenlerin en büyük düşkünlüğü, yalnızlığı ve ruhsal çürümüşlüğü yaşadığı bilincine ulaştırdı bizleri. Özgür bir ülkenin özgürleşmiş toplumla, özgür bir toplumun da özgürleşmiş kadınla sağlanabileceğini ifade ederek, kadının özgürleşmesinden başlayarak ülke ve toplumun özgürlüğünün sağlanabileceğini ve mücadelenin de bu temelde gelişmesi gerektiğini ortaya koydu. Dolayısıyla bizlere nereden başlamamız gerektiğinin şifrelerini verdi. Mücadele yaşamımız boyunca, coşkunun, heyecanın ve bunları yaratan özgürlük aşkının kesinlikle eksik edilmemesi gerektiği konusunda uyardı bizleri. Bir kavganın harcı olan, dolayısıyla insana mücadele hırsı, iradesi veren tek şeyin bir aşık gibi tutkuyla devrim işine sarılmamız gerektiği gerçeğine yöneltti bizleri. Yaşamı özgürleştirme çabası ve mücadelesi içerisinde olmadıkça, yaşanılan her yer bir zindandır zaten. Bu anlamda Önderliğimizin İmralı direniş süreci ve bu süreç boyunca bizlere ulaştırmış olduğu savunmaları yoluyla, özgürlüğün gerçek anlamından kopmamamızı, koparsak tükenişi yaşayacağımızı daima hatırlattı bizlere.
Dolayısıyla İmralı direniş geleneğinden kopmamak ve İmralı’da gerçekleşen anlama, yani Önderliğimizin hakikatine sarılmak özgürlük gibi mutluluk verici. Böylesi bir anlam derinliği kazandırdı Önderliğimiz İmralı tecrit, izolasyon ve işkence sistemine. Ne Önderliğimizi ne de onun yüreğiyle birlikte atan milyonların yüreğini hapsetmeyi başaramadılar. 15. yılına giren uluslararası komplo gerçekliği ve İmralı sistemi, Önderliğimizin kesinleşecek özgürlüğüyle tam yenilgisini yaşayacaktır.
Önderlik;
“O halde olası bir çıkışta her nerede olursam olayım, hangi anda yaşarsam yaşayayım, mensubu olmaya çalıştığım toplumsallık için, bunun en trajik bir gerçeğini yaşayan Kürtler için, onların çözüm ve kurtuluş yolu olan demokratik uluslaşmaları için, parçası oldukları komşu halklar başta olmak üzere tüm Ortadoğu halklarının çözüm ve kurtuluş yolu olan Demokratik Uluslar Birliği için, onların da bir parçası oldukları dünya halklarının çözüm ve kurtuluş yolu olan Demokratik Uluslar Birliği için sonuna kadar gerekli olan her söylem ve eylem tarzıyla sürekli mücadele içinde olacağım doğaldır. Bunun gerekli kıldığı etik, estetik, felsefi ve bilimsel güçle büyük pay kazanan hakikat kişiliğimle yürüyeceğim, yaşamı kazanacağım ve herkesle paylaşacağım.”
Sizinle olmaya ve Sizin anlam derinliğinizde varoluşumuzu gerçekleştirmeye, özgürlük için kavgaya hep devam edeceğiz ta ki sizinle kucaklaşmayı hak edene dek…