• KURDÎ
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
No Result
View All Result

İlk İsyan-I-

9 April 2013
in Genel
A A
Share on FacebookShare on Twitter

Önder APO

Yaşamın kendisi bir rüyaydı, sen rüyada rüya mı göreceksin?

Aslında benim çocukluğumda olağandışı bir şey yok. Dikkat edilirse herkesin yaşadığı durumun gerisinde. İlginç olanı da herhalde burası olacak. Ana-babası çocuğuna fazla bir şey veremiyor, o yetenekleri yok. Köy yine bir şey veremiyor. Doğru dürüst içilecek bir suyu bile yok. Okul yok. Öyle güçlü rüyalar, hayaller görecek durumu da yok. Çok bitik bir arazide kalıyor bizim çocuk. Aslında hayal de denilebilir.

Nasıldı, düşler gelişebiliyor muydu? Ona da, rüyaya da fazla cesaret edemezdim…

Xezo: Kapı komşu birbirini beğenmez ya, hatırlıyorum, Xezo diye bir komşumuz vardı. Xezo fukaraydı. Xezo’nun bir tavuğu eve geldi diye, her gün kıyametler koparıyordu anam. Kavga etmediği bir saati yoktu kadının. Galiba ben o kavganın anlamsızlığını düşünerek doğru kavganın anlamına ulaştım. Evet, çok yoğundu bizde sabahtan akşama kadar kapı komşu kavgası. Anlamsız, bomboş…

İlk tabanca sesini duyduğum zamanki ruh halim hala hatırımda. Caminin arkasında bir baktım tabanca sesi geliyor. Ödüm koptu adeta. “Bu ne müthiş sestir?” İnsanlar karşı karşıya geldiklerinde “bu ne çılgınlıktır” dedim, “nasıl buna cesaret ediyorlar?” Uzun süre anlam veremedim ve o beni şoke etti. Köyümüzdeki bir tabanca atışıydı bu. Gücüm yoktu ona bakmaya. Neden olabilir? Aslında orada büyük bir akıl dışılık görüyorum. Büyük ihtimalle halk içindeki çelişkilerin öyle halledilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Ve bu iyi bir yaklaşımdır. Büyük ihtimalle “bu kavgacılıktan umut yok” diye anlamlı bulmuyorum; tehlike görüyorum ki, şoke oluyorum. Bu kavga tarzı bana hiçbir zaman anlamlı gelmedi. Beni kavgaya götürebilecek çelişkileri nasıl arkadaşlık kurarak önlemek istediğim, onunla bağlantılıdır.

Bütün bunlara karşı, giderek kendi hareket tarzımı geliştirdim.

Evet, bana göre taşlı kavga mümkün de, köy ortamında tabanca kullanmak deli işi. Hayli ilginç bir nokta. Hem böyle isyan edeceksin, hem de bu tabancaya akıl erdiremeyeceksin. Caminin arkasında adam tabanca patlattığında, ben “bu bir canavar, nasıl bu tabancayı sıkıyor” dedim. Hala aklım almıyordu. “Köy ortamında tabanca olmaz” diyorum ve bu da gerçekçi bir değerlendirme. Çünkü çelişkinin tabancayla çözümlenmemesi gerekiyor. Dikkat edilirse ben en büyük ihtilalciliği dayatıyorum. Bu kavgada tabancayı kesin yanlış bir araç olarak düşünüyor ve bu düşüncemi hala koruyorum. Öyle bir köy ortamında tabanca devreye girmemeli.

Hemen burada bir ekleme daha yapayım:

İki arkadaşım vardı, ikisi de hala aklımda. Bir gün duydum, biri diğerini kavgada bıçaklayarak öldürmüş. Şimdi ben hala o kavgayı ve öldürme olayını unutamıyorum. Benim için çok trajikti. O öldürme olayı kesinlikle köy ortamında olmamalıydı. Son derece trajik ve vahşice buluyordum. Yine o tabancanın kullanılma işini de, son derece tehlikeli ve dehşetli buluyordum. İkisi de yanlıştı.

Bunların etkisi uzun süreli oldu. Hala unutmamışım.

Bir mücadeleye hassasiyetle bağlılığım var. Bir mücadeleyi kabul edilebilir biçimlerde yürütmeye bağlılık var. Yoksa altından çıkılamayacak biçimlere dönüşürdü. Mesela benim kavgacılığımla Kürt kavgacılığı arasındaki farkı biraz açalım. O kavgayı köyde herhangi birisi verebilir. Zaten birini öldürdüler de, benim yaşıtım, iki çocuk arkadaşım birbirini vurdu. Öldürme, olağanüstü bir cesaret işidir. Silah kullanılması da çok olağanüstüdür. Ama ben niye o günkü kişilere tepki duydum?

Zaten o kişiler daha sonra öldüler. Ölen öldü, silahı kullanan fazla başarılı olamadı. Kavgada adı bile geçmez oldu. Sanıyorum klasik kavgacılık ve isyancılıkla benim o zamanki kavgacılığım arasında çok büyük ve çok önemli bir fark var.

Onlar kendi kavgalarında tükenirken, benim kavgayı büyük bir geliştirmeye dönüştürmem, o koşullarda Kürdistan için önemli bir ayrımdır.

Daha yedi yaşımdan beri toplumsal kuralı çiğnemeyi göze alışım, oyunu bozma işaretini gösteriyor. Burada nasıl bir ruhla yaklaşıldığı önemli ve nedenlerini iyi anlamak gerekiyor. Daha köy topluluğundayken bile herkes gibi olmak yerine, farklı olmanın gereğini görme ve ona yeltenmedir.

Anlamak gerekiyor. Belki öğretici olabilir.

Fakat nasıl yakaladım ve giderek nasıl aştım?

Hala hatırlıyorum, köyün arkasında bir bağ parçamız vardı. Kendim için bir okul gibi kullanırdım. Kitap yığmıştım oraya. Üzüm tiyeklerinin, badem ağaçlarının ve fıstık ağaçlarının altında, böyle birkaç yerim vardı. Düzenliyordum, yatıyordum, okuyordum. Oldukça kendimi zorluyordum. Yöntemli bir okuma falan değildi. Kimi matematik, kimi tarih, kimi her şeyle ilgilenmeydi işte. O dönem öyle bilimsel bir değerlendirme yapacak gücümüz yoktu. Okuma merakıdır, gidermeye çalışıyorum. Bu arada bağla da uğraşıyorum.

Bir ortanca kardeşim vardı, geldi. Artık herhangi bir nedenle kavgaya tutuştuk. Nedeni ne olabilir? Büyük ihtimalle bağ çalışmasında bir yetersizliği vardı. Böyle serserice veya emeğe pek saygısı olmayan, görevine anlamlı yaklaşmayan bir tutumunu gördüm herhalde. Ve onu bağdan kovmaya çalıştım. Tabii, beni biraz uğraştırdıktan sonra, onu kaçırtmaya yönelttim ve kaçmaya başladı. Kaçarken peşine verdim. Takip ettim.

Büyük bir hızla, öfkeyle sürekli taşlıyorum. Hala aklımda, kayalar üzerinde bulgur kaynatıyorlardı. Bizim aile, annem-babam, hepsi orada. Gitti kendini oraya attı. Tabii, onun sığınağı ailedir. Benim ağır saldırım karşısında kendini ancak öyle koruyabileceğini sandı. Büyük ihtimalle yakalasaydım, taşlarla çok daha sert vurabilirdim. Bazı taş darbeleri aldı da. Daha da tutsaydım, belki bazı yerlerini kanatabilir, hatta kırabilirdim, öyle bir öfke.

Tabii, aileye sığındığında ilk karşı koyan baba olacak ve hala hatırlıyorum, baba karşı çıktı. Üzerime yürüdü. Tabii, baba olduğu için belli bir geri çekilmeyi yaşamam gerekiyor. Köye doğru bir geri çekilme hareketi yaptım. Bütün köy ayağa kalkmıştı. Çok şiddetli bir baba-oğul kavgasıydı. Tabii geri çekilirken pasif, kavgasız bir geri çekilme değil. Oldukça iddialı ve kıran kırana bir taşlama hareketiyle sürdürülen bir geri çekilme. O da saldırıyor, biraz daha güçlü. Fakat köy içinde artık sokaklar var, sokaklara dalabilirim. Dolayısıyla fazla başarma imkanım yok. Köyün içine girer girmez, o da yoruldu mu, artık gerek mi görmedi… Geri çekildi. Böylece dengede kaldık.

Ama ben bununla yetindim. Öyle bir öfkem vardı ki, o öfkemle eve bir dalış yaptım ve hala hatırlıyorum, onun bir parça çıkını vardı. Böyle beze sardığı bir çıkındı ve çok da gizliyordu. Bulmak çok zordu. Tabii, bu konuda epey araştırıcıyım. Birkaç araştırmadan sonra (belki de ahıra sokmuştu çıkını) taşların, direklerin arasına gittim, orada buldum. On lira aldım, hatırlıyorum. O zamanın parasıyla büyük paradır. On lirayı aldıktan sonra köyü terk etme hareketini planladık. Veya öfkemiz bizi “bu köyü terk edeceksin” noktasına getirmişti.

Neden köyü terk etmek? Sanıyorum o zamanki aileye büyük tepkim gerçekleşti. Ve tabii tepkiden sonra köyde, ailede fazla kalamazsın. Ailede fazla kalamadıysan, köyde ne işin var? Bayağı, en azından aile ve köye toptan bir direniş. Köyün herhalde böyle fazla anlamlı bulunmaması, bizi “şehre uzan” düşüncesine itti.

O zaman benim biraz tanıdığım şehir Nizip’ti. Birecik vardı, ardından Nizip gelirdi. Böyle bir şehre yönelme hareketi. Tamamen gün ortası, hava çok kızgın ve köyden kalkıp da bir şehre o saatte gitmek çok az akla gelebilir bir olaydı. Fakat ben denedim. Hızla o parayla birlikte aşağıya daldık. Bir dere ve hızla tepeye çıkma. Ve yine hatırlıyorum, köy ufkumdan kaybolmadan önce büyük bir hırsla ve gözyaşı içinde öfkeyle, bir ayrılık vedasıyla çıktım.

Komşu bir köy vardı. Tabii o köyü geçmek mesele. Köpekleri var. Çok çekingen bir çocuksun, son derece ürkek. Bir de başa ne gelir, ne gelmez… “Son derece kendini başarılı kılacaksın” dedim. Sanırım bu duyguyla, özene bezene bir yandan köpeklerden korunuyorum, diğer yandan olası bazı nazarlardan kendimi sakınıyorum. Birinci köyü geçtim, hızla yola girdim. İkinci köye doğru muhtemelen Halfeti’den araba gelebilir. Büyük ihtimalle posta arabası gelir, normal yolcu arabası değil. Büyük bir süratle, o öfkeyle, Karamezra köyüne ulaştım. O köyün bir ağacı vardı, altında oturdum ve araba geldi, bindim. İki buçuk liram mı gitti, bilemiyorum, Birecik’e ulaştım.

Yine kızgın bir havada kendimi köprüye vurdum. Onu da becerdim. Çok erken yaşlarda olmama rağmen başardım. Okula henüz gidip gitmediğimi hatırlamıyorum. Arabaya binmek o yaş ve yapıda biri için zordur. Belki ilkokulu bitirmiş de olabilirim. O hızla kendimi Nizip’e attım.

Ve ondan sonra Barak ovasında yolma yolma tarzım var. Bu Barak çok verimli bir ovadır, buğday yetişir. Buğdayı da yolmak için güç ister, kökleri çok zor sökülür. Birkaç dost, tanıdık grupla gittik. İki günlük yevmiyesi beş liraydı. En önemlisi de, sabah, öğlen ve akşam ayran vardı. Bu günleri sıcak ayranla geçirdim. Baktım artık olmuyor veya ben mi fazla dayanamadım, artık yolunacak buğday mı kalmamıştı; dönme hazırlığına giriştim.

Ama on lirayı da kazanmıştım.

Hala hatırlıyorum, anlam kazanmış bir dönüştü o. On lirayı öyle babadan aldım ve on lirayı da buradan kazandım. Ve böylece noktaladım. Sonrasında ne oldu, bilemiyorum.

Bu benim ilk isyanımdır. Aynen Ortadoğu’da sonradan kurduğuma benzer bir bahçeydi. Aslında akademi o zaman başladı diyebilirim. Güzel bir bahçeydi, ben düzenliyordum onu. Adam bozmaya geldi, ben ona karşı savaşı başlattım. Bir doğruya ilişkin olduğunu çok iyi hatırlıyorum. Bana göre doğru bir yaşam vardı, onu çirkinleştirmek istedi. Ben kavgayı öyle başlattım.

Kavgayı ben bir sanat gibi ele alıyorum. Yürüttüğüm savaşın ömrü, en az benim ömrüm kadardır. Ben yaşadığım sürece, bu savaşın hızının kesilmesi söz konusu olamaz. Planlamasını yapmışım. Günü gününe bunun hazırlığı içindeyim. Bu savaşın düzeyini hiç kimse geriletemeyecektir. Bir irade var, işte benim bir plan anlayışım var. Eskiden köy çapında veya küçük bir topluluk içinde yapıyordum, şimdi ulusal çapta yapıyorum. Tabii, bayağı yapıyorum. Hatta dünyada savaşların durduğu, ulusal savaşların, sınıfsal savaşların sözüm ona sonuna gelindiği bir aşamada, şu anda en güçlü savaşı ben yürütüyorum.

…

ShareTweetPin
  • Anasayfa
  • Önder APO
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk

No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma
  • Galeri
    • Video
  • Kurdi

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk