Devam edecek
-Hastaneyi bastıkları zaman önce az sayıda geliyorlar. “Sayıları çok değil, hepsini esir alırız” diye düşünüyorlar. Arkadaşlara teslim olun çağrısı yapıyorlar, arkadaşlar da diyorlar “Biz belli anlaşmalar sonucunda buraya gelmişiz. İllegal değiliz. Yani ne gizli, ne zorla bu alana girmişiz gidin sorumlularımızla konuşun, gidin bu meseleyi onlarla tartışın. Eğer onlarla anlaşırsanız ne zaman derseniz buradan çıkın biz çıkarız. Sizin muhatabınız biz değil örgüt yönetimidir. Biz de ancak onların sözlerini dinleriz.” Onlara adres de veriyorlar. Arkadaşların bu tavır ve tutumlarını görünce anlıyorlar ki o az sayıyla öyle kolay kolay arkadaşları teslim alamayacaklar.
Arkadaşlar PKK’nin direniş geleneğini ve teslim olmayan gerçeğini kendi tutum ve tavırlarında çok açık bir biçimde gösterdiler. KDP peşmergeleri arkadaşların söylediklerine aldırmıyorlar ve onları silah zoruyla tutuklamak için güç takviyesi yapıyorlar.
Arkadaşların sadece iki yerde Parti evinde ve YNDK de silahları vardı. Saldırıya bu arkadaşlar cevap veriyorlar. Tabi arkadaşlara saldırıp şehit düşürdükten sonra arkadaşlar da savunma amaçlı silah kullanıyorlar. YNDK’yi, Parti evini ve Hastanenin etrafını boşaltıp kuşatmaya alıyorlar. Evleri toplarla ve roketlerle başlarına yıkıyorlar. Böylece arkadaşların hepsini şehit düşürüyorlar. Bizim aldığımız bilgilere göre ilk günde toplam 52 arkadaş şehit düşüyor. Şehit düşen arkadaşlar genel de PKK kadrosuydular. Ancak içinde birkaç yurtseverimiz de vardı. Misafirler de yani bazı sivil insanlar da vardı. O zaman yurtseverlerimizden iki kişi heval Helin ile beraber hastaneye gitmişlerdi. Hem arkadaşları uyaracaklardı hem de ziyaret amaçlı gitmişlerdi. Helin arkadaşın kardeşi heval Berbang o zaman hastane sorumlusuydu. Onunla gidenler de hastanede şehit düşüyorlar. Kurumlarda da güvenlik amacıyla arkadaşlar fazla kalmıyorlardı. Farklı yerlere gidiyorlardı. Az sayıda arkadaş kalıyordu. Bu güvenlik amaçlıydı. Halkın içindeki arkadaşların çoğu tutuklanmıştı. Zaten tutukluları da şehit düşürdüler. Hewlêr’de ele geçen arkadaşlardan sadece üç arkadaş serbest bırakıldı ve akıbetleri bellidir.
Vecdi Kazım o zaman Şaqlawa’da diplomasi çalışmaları yürütüyordu, o serbest bırakıldı. Yani bu şahısta KDP’ye teslim olduğu için bırakıldı. Ömer ve bir bayan arkadaş daha serbest bırakıldı. Genelde tutuklananları şehit düşürdüler. Katliamdan yaralı olarak kimse çıkmadı. Ya şehit düştü, ya da esir düştükten sonra katledildiler.
-Orada şehit düşen ya da tutuklananların tümünün akıbeti belli oldu mu?
-Hayır. Mesela Mahmut ve Berxwedan arkadaşlar (bir ayağı sakattı) Davut Bağıstani’nin evindeydiler. Halen de onlardan kesin bir bilgi alınmamıştır. Kayıp arkadaşlar ne Türklere teslim edilmişler, ne cezaevindeler yani hiçbir yerde yoklar. Onlardan iz bile yok. Fakat şehit düşürdüklerini de itiraf etmiyorlar.
Bu katliamın soruşturulması gerekiyor. Kesinlikle hesabı verilmelidir. Daha bu konuda somut bir belge yoktur. Mutlaka bu katliamın failleri netleştirilmelidir. Yani kim vurduya gitmemelidir.
-Toplam şehit sayısı kaç? Şehit düşenler arasında tanıdıklarınız var mıydı?
-İlk günde 52 arkadaş şehit düşmüştü. Ama toplam şehit sayısı 62’idir. 52 arkadaşın cenazelerine ulaşıldı. Oraya yeni gittiğim için bütün arkadaşları tanımıyordum. Az sayıda arkadaşı tanıyorum. Parti evinde görev yapan aslen Şırnaklı olan Reşit arkadaşı tanıyorum. Yani sorumlu düzeyindeydi. Fakat Silopi’nin Sorbıtın köyünde doğup büyümüş bir arkadaştı. Küçük yaşta bize katılmıştı. Savaşkan ve cesur bir arkadaştı. Mayına bastığı için bir ayağını kaybetmişti. Tedaviden sonra parti evinde sorumlu düzeyde görev yapıyordu.
Helin arkadaş örgüt yönetiminde yer alan bir arkadaştı. Kadın arkadaşların sorumlusuydu. Onun küçüğü olan Berbang arkadaşta hastane yönetiminde yer alıyordu. Aynı zamanda sağlıkçıydı. Serhatlıydılar. İkisiyle de orada tanıştım. İkisinin en çarpıcı özellikleri sınırsız fedakar ve emekçi olmalarıydı.
Salih Ağaç arkadaş vardı. Daha Hilvan-Siverek mücadelesinden bu yana örgüt mücadelesinde yer alan bir arkadaştı. Ailesini de tanıyordum. İlk iki günde şehit düşmüyor. Katliamdan haberleri var. Kendilerince tedbirlerini alıyorlar şehre girmek için. Bizim konumlandığımız belli yerler vardı. Ama her yerde pusu atmışlardı. Bu arkadaşlar da bu bilinen yerlere gelince pusuya düşüyorlar, çatışarak şehit düşüyorlar. Yönetim düzeyinde bir arkadaştı. Katliamı detaylıca öğrenip ona karşı bir tavır geliştirmek amacıyla Hewler’e gelmişti.
Şefik arkadaş vardı. Beytüşşebaplıydı, 85’ten beri örgütle ilişkide olan bir aileydi, o arkadaşta hastaydı. Ağır bir hastalığı vardı. Yatalaktı katledildi.
Yine Kerim arkadaş vardı. Siirt’in Girdara köyündendi. O da daha küçükken katılmıştı. Hem çok sempatik hem de çok atik bir arkadaştı. O da karnından yaralanmıştı. Hayati tehlikedeyken Hewlêre ulaştırılmıştı. Daha üç gün olmamıştı ameliyattan çıkalı. Daha yemek bile yiyemiyordu o haliyle katledildi.
İsmail Kıyas arkadaş Maxmur Kampındandı. Yarı profesyonel bir kadro gibiydi. Bir kadro kadar aktifti. Ama ailesine de bakıyordu. Örgütle ilişkilerinden ve yurtseverliğinden dolayı Şırnak halkını da olumlu etkileyen bir arkadaştı. Ben Etruş’tan Hewlêre geçince onun dişlerini yaptırmak için kendimle götürmüştüm o da katledildi.
Serbest arkadaş vardı. Gerçek ismi İbrahim’di. Haruniydi. Xwara köyündendi. Oda partinin milisiydi o da katledildi.
Hep örgütle hareket eden bir arkadaş vardı. Yaşamının çoğunu gerillada geçiriyordu. Fakat ailesi olduğundan kaynaklı aynı zaman da eve de gidiyordu. Şimdi de bir kızı gerilla. O arkadaşta orada şehit düştü.
Mahmut Afarof arkadaş vardı. Kadroydu. Ama evli ve çocuk sahibi bir arkadaştı. Ailesi Maxmur’daydı. 3 kardeştiler. Bir kardeşi hastalıktan vefat etti. Bir kardeşleri de Agit arkadaşın yanında yaralandı, kendini askerlerde patlatarak şehit düştü. Üçkardeş aynı zamanda üç militandı. Örce yaralanıyor sonra şehit düşüyor. Halen de şahadet biçimi hakkında çok net bilgi yok. Nerede, nasıl şehit düşmüş belli değil. Arkadaşın durumu daha tam net değil. Ancak yaşamadığı kesin. Bir diğer konuda failleri de biliniyor. Çünkü ne Türklerin elindedir, ne de güney zindanlarındadır. Halen de yaşadığına dair hiçbir iz yok. Bir ara bir söylenti vardı, “Türkiye’ye vermişler orada da Alixanın ailesine vermişler, onlar da onu öldürmüşler” diyorlardı. Bu sadece bir ihtimaldir. Ama Hewler’de olduğu için asıl sorumlusu KDP’dir. Şırnak’ta bilinen bir aileydi. Alixanın ailesine karşı amansız mücadele ettiler. Yörede yiğitlikleriyle tanınan bir ailedir. Cudi’den bize ilk katılan milis ve kadrolardan bir tanesiydi heval Mahmut. Ağa ailesi Tatarlara karşı ilk yürüttüğümüz savaşta da onlar yer aldılar. Yine Cudi’de ilk onun köyünü yıktılar. Bir kızı şehit, bir oğlu da sanırım 15 yıl cezaevinde kalmış. Bir oğlu da içimizdedir. Ailece mücadelenin içerisindeydiler. Halen de öyle yaşıyorlar. Ailenin 8-9 şehidi var.
Heval Berxwedan’ı az tanıyordum. Genel anlamıyla şehit düşen arkadaşlara dönük ancak bunları belirtebilirim. Çünkü hepsini tanıma ve görme imkanım olmadı. İsim düzeyinde bilmesem de hepsi ölümsüzleşen kahramanlarımızdırlar. Hepsi de birer direniş kalesiydiler. Direnerek ve onurluca şehit düştüler.
-Saldırı gerçekleşip neredeyse tüm PKK kadroları ve çalışanları katledildikten yine taraftarlar tutuklandıktan sonra neler oldu, katliam sonrası yaşananlar hakkında neler söyleyebilirsiniz?
-Olaydan sonra da PKK’lilik namına ne varsa ona saldırdılar. Hem maddi hem manevi bir saldırı gerçekleştirdiler. PKK ile uzaktan yakınlığı olan herkese saldırdılar. Halkın evlerini yıktıklar. Niye böyle yaptılar? Çünkü PKK sadece bir kesimin çıkarlarını esas alan aşiret eksenli bir hareket değildi de ondan. PKK herkese hitap ediyordu ve herkesi kucaklıyordu. Ayrımcılık yapmıyordu. O yüzden Güney de eğer biraz daha o zaman çalışılsaydı her yere nüfuz edebilirdi. İşbirlikçi güçler baktılar zeminleri kayıyor, çıkarları tehlikeye giriyor önünü almak istediler. PKK’nin bu gerçeği onu hem uluslar arası gerici güçlerin, hem bölge sömürgeci devletlerinin hem de işbirlikçi Kürt güçlerinin hedefi haline getirdi. KDP aileci ve aşiretçiydi. Herkesin partisi değildi. PKK’nin tasfiyesi konusunda en çelişkili olduğu güçle bile uzlaşabiliyordu. Bu nedenle Hewler katliamı hem uluslar arası güçlerin, hem bölgesel sömürgeci güçlerin hem de Kürt işbirlikçilerinin üzerinde anlaştıkları ve ortaklaşa yürüttükleri bir katliam olarak gerçekleşti.
-Katliama genelde Güney halkının özelde Hewler halkının tepkisi ne oldu?
-O zaman sadece Hewlêr’den hatırladığım kadarıyla 300-400 genç PKK’ye katıldı. Biz katliamdan sonra da Hewleri terk etmedik. Güney Kuzey ittifakına yöneldik. Ancak onların zihniyetinden kaynaklı bu çok pratikleşmedi. Onlar bizi katliamlarla yok edeceklerini sanıyorlardı. Biz Kürtlerin o işbirlikçi zihniyetlerinden vazgeçmeleri için mücadele ettik.
-Gerillanın katliama tepkisi ve karşılığı ne oldu?
-Bu parti yapımızda ve gerilla güçlerimizde muazzam bir öfkeye yol açtı. Çok kısa bir süre içinde KDP’nin birçok mevzisini ele geçirdik. Dağda yani gerillada da yoğun misilleme eylemleri oldu. O zaman Çoman kasabasını ve birçok yeri ele geçirdik. Güneyin genelinde de gerillaya 2-3 bine yakın katılım oldu. KDP öyle bir düzeye geldi ki kendisi anlaşma istedi, yani uzlaşmak istedi. O zaman onlara karşı savaş durduruldu. Kesin olmasa da o zaman aldığımız bilgilere göre KDP yine TC’yi yardımına çağırmıştı. “Eğer gelip Güneyde bize yardım etmezseniz biz PKK’den dolayı Kuzeye mülteci olarak geçeceğiz” biçiminde Türkiye’yi yardıma çağırdıkları yönünde bilgiler vardı. Çünkü her anlamda bir dökülmeyi yaşadı. O zaman Türkler uluslararası güçlerin de desteğini alarak askeri bir operasyon düzenledi ve KDP’nin konumunu yeniden güçlendirmek istedi.
-Katliam Güneyli güçlerle ilişkileri ve PKK’nin Güneye dönük, yine ulusal birliğe dönük politikalarını nasıl etkiledi?
-Onların anılarına sahip çıkmayı savaş cephesinde yer alarak yapmaya çalıştık. En büyük hedefimiz işbirlikçilik zihniyetinin kırılmasına dönüktü. Çünkü hem ulusal birliğin önünde engeldi. Hem de düşmanın birer maşalarıydılar. Onların eliyle katliam yapılıyordu. Bu anlamda biz o zaman Güney de sol-sosyalist güçler ve YNK ile ittifak kurmaya çalıştık. Yani ulusal birlik çalışmalarından vazgeçmedik. Günümüzde de bu çabalar yoğunlaşarak devam etmektedir. Biz onlara karşı savaşırken bile hiçbir zaman savaş ahlakını ihlal etmedik. Çatışmalardan sonra onları çağırıyorduk “gelin cenazelerinizi alın” diye. Biz onların silahlarıyla onlarla savaşmıyorduk. Benim kaldığım alanda peşmerge sorumlusu İbrahim Hemko diye biri vardı. Onu çağırıyorduk “gelin cenazelerinizi alın” diye. Bu yaklaşım her yerde esas alınıyordu. Ama hem o katliamda hem de onun dışında Güney savaşında birçok şehidin cenazelerine hiç ulaşılmadı ve halen de bilinmiyorlar. Ahlaki yaklaşımımız tek taraflı kaldı. KDP kesinlikle bu konuda itiraf etmeli, bunun hesabını Kürt halkına ve katliamda çocuklarını kaybeden bütün ailelere vermelidir. Bunu yapmazsa da halkın bu hesabı sorması gerekiyor. Hiçbir haksızlık kaybolmamalı. Açığa çıkarılması gerekiyor. Bunun gerekleri hemen yapılmasa da kesinlikle yapılması için hem mücadele edilmeli hem imkanları yaratılmalıdır. Her şeyden önce bu insani bir görevdir.
-KDP sonrasında bu katliamı nasıl gerekçelendirdi? Bir izah getirdi mi?
-Hiçbir katliamın gerekçesi olamaz. Yani haklı bir gerekçesi var denemez, hiçbir katliam hoş görülemez. Yani hiçbir izahı yok. KDP buna hiçbir biçimde izah getiremedi, getiremez. Hastanede 2o’nin üzerinde arkadaş ayaksızdı. Yine gözü olmayan, kolu olmayan, farklı farklı yerlerinden yaralı olan arkadaşlarımız vardı. Katlettiklerin senin kanındandır. Burada Kürdün Kürdü vurma gerçeği var. Bu insanların sadece bir günahları var o da özgürlüğe, demokrasiye ve insanlığa olan inançlarıydı. İnançlı ve bilinçli oldukları için, ruhlarını satmadıkları için katledildiler. Bu katliamcı zihniyeti her yerde teşhir etmek gerekir.
-Son olarak neler söylemek istersiniz?
-Katliamın 17. yıl dönümünü vesilesiyle ihanete karşı mücadeleyi yükseltmek gerekir. Anılarına her an ve her yerde sahip çıkacağımızın sözünü yineliyorum. Yoldaşlığımızdaki kusurları her anlamda aşmaya çalışacağız. Onları yeniden saygıyla anıyor ve anıları önünde eğiliyorum.