Sakine Karakoçan
Özgürlük arayışının buluşturduğu güzel insanların yaşam ve mücadelelerini yazmak, anlam vermek her zaman zor olanıdır. Her birinin yaşama ilk adım atışı, onları soru işaretleriyle karşı karşıya getirdiği an yeni bir başlangıcında doğuşudur. Her tarafı kuşatılmış bir toplumda yaşayanların çıkışı, karanlıkları parçalayan güneşin ışınları gibi yayılır. Aynı kaynakta buluşanların, yürüyenlerin öyküsü anlamlı ve derindir. Ve onlar tarihe yazdılar…
O zaman Güneşe koşanların öyküsü, özgürlüğe yürüyen kadınların öyküsü nasıl yazılmalı? Sonbahar, hüznün ayı olduğu kadar yaşam sevinci, umudu büyük olanların direniş ayıdır. Ekim de her ay gibi içinde çok şey barındırır. Ekim ayı aynı zamanda darbe ve komploların sonuç almak istediği aydır.Özgürlük yürüyüşünde hep zorlu-acılı süreçlerin dönemeci olarak ele alındığı gibi direnişin de yükseldiği, bu temelde sözleşmenin derinleştiği aydır. Beritan (Gülnaz Karataş), Azime (Mihriban saran), Gurbeteli Ersöz, Meryem Çolak, Canda Türk, Ronahi Alman, Çerkez Helin ve onlarca özgürlük savaşçısının şehit düştüğü ay. Kürt, Türk ve Çerkez kızlarının özgürlük halayına kalktığı aydır. Kadının ihanete, komplolara ve her türlü saldırıya karşı omuz omuza savaştığı ve onurlu bir duruşu sergilediği bir aydır. Bedeli ağır olsa da özgürce yaşama olan susamışlığın güce, iradeye dönüştüğü aydır. Ekim ayı kendi içinde büyük anlamlarla yüklüdür. Bunun için Ekim ayı özgürlük arayışını derinleştirme, sözleşmeyi yenileme ayı olarak da ele alınabilir, tanımlanabilir. Yaratılan değerlerin büyüklüğü kadını yüceleştirerek özgürlük mücadelemize en dönülmez noktaya getirdi. Bize düşen tarihi yeniden yazanların yoldaşlığına layık olmak ve onların mücadelesini yükseltmek olacaktır.
Beritan, Azime, Gurbeteli, Çerkez Helin ve Meryem arkadaşların arayışı, özgürlüğe koşusu, Kadın Özgürlük Hareketi’nin doğuşu ve yükselişinin adıdır. Her birinin yolculuğa çıkışı ve engelleri aşarak Güneş’le buluşması, karanlıkları parçalayan birer ışındır.
Beritan (Gülnaz Karataş) Yoldaş; özgürlüğe ve dağlara olan sevdasıyla Şekif’in doruklarına ulaşır. Dersim direnişinin yürekli kızı, Zagroslara ulaştığında onlarca kadın yoldaşıyla geleceğin umudunu büyüterek yaşama katılır. Bir Ceylan edasıyla dağlarla bütünleşir ve ihanet çetelerine karşı tek başına bir ordu gibi savaşır. Dağın görkemine, görkem katan direniş ruhuyla Kürt kadının kolay teslim alınmayacağının sembolü olur. Ve o bir direniş ve yaşam çizgisi olarak beleklere yer edinir. İhanet ve teslimiyete prim vermeyen büyük komutan Beritan’ın çizgisi nasıl savaşılır ve kazanılır kadar, nasıl yaşamalı? Ya bir cevaptır. Beritanca yaşamak ve direnmek özgürlük çizgisinde ısrardır.
Azime yoldaş; 1980’li yıllarda Muş’un bir köyünde öğretmenlik yaparken, özgürlük savaşçılarıyla tanışır. İlkokulda öğrencilerine ders verirken, yüreği ve beyni başka yerdedir. Beynine dolan yoğun düşüncelerin ağırlığı içinde Kürtçe konuşanlara Türkçe ders vermenin anlamsızlığını düşünür. Genç ve yaşam dolu güzel öğretmen; tarihi yazılmayanların, tarih arayışına katılır. İnkâr edilen Kürdün, kadının tarihini öğrenmek için yola çıkar. En ufak bir kıpırdanışın ve düşünce belirlemenin ölümle sonuçlandığı 12 Eylül sonrası yurtdışına çıkar. 20’yi aşkın kadın yoldaşıyla Filistin kamplarında bir araya geldiğinde heyecanlı ve mutludur. Yeni bir yaşam içerisinde yer alırken, askeri ve siyasi eğitimlerden geçer. 2. Kongre’de ülkeye dönüş kararı alınır ve Azime arkadaş, kongre delegesi olarak sürece cevap olmanın derin bilinciyle ülkeye dönenler arasında yerini alır. Botan’da ilk silahlı propaganda grupları içinde yer alır. Azime yoldaş; gerilla yaşamına anlam biçen ve özgücüyle, iradesiyle bir kadın komutan, bir yönetici olarak zorlu ve engebeli süreçleri aşarak yoldaşlarının güvenini kazanır.
Genç öğretmenin bir gerilla komutanı olarak mücadeleci duruşuyla eğiten ve yoldaşlarıyla en zorlu koşulları paylaşan bir konuma yükselmesi kolay gelişmedi. O, her zaman eğiten ve kendinden katan bir duruşun sahibi oldu. Kadının savaşa katılımı ve savaşması, bilinç ve birikim istiyordu. Ki; Azime yoldaş, bunu kişiliğinde yaratarak zor olanı başarmanın ilkesine bağlı kaldı. Dönemin sorumluluk ve görev bilinci içinde hep önde yürüdü. İlkel milliyetçi güçlerin ihanet çizgisinin Türk ordu güçleriyle birlikte 1997 tarihinde Haftanin de geliştirdikleri Sandviç operasyonuna karşı, direniş cephesinde günlerce mevzide savaşan onlarca militanın komutanlığını yaparak savaştı. Beritan’nın Şekif’teki direnişi ve duruşunu Haftanin cephesinde selamlayan Azime yoldaş, tarihi direnişle nakış nakış işleyenlerdendi. Ana tanrıça topraklarında, ana kültürüne ve yaşam tarzına susamış kadınların sesi olan Azime’ler, Beritan’lar 1992 ihanetine karşı destanlara konu olan bir duruşun sahibi olurken, ardıllarına yazgısız tarihi yazmalarını emrettiler. Yaşamın ancak direnişle mümkün olacağını savaşarak öğretiler. Besêle’rin, Zarife’lerin diyarlarından süzülüp gelenler, ardıllarına Zağros’lar da, Haftanin’ler de nasıl yaşanılırı öğrettiler. Bilge kadın Gurbeteli, Meryem yoldaş 1997 yılında ihanet çemberini kırma ve kadın olarak nasıl yaşanılırın cevabını vererek ardılları oldular,
Bilge kadın Gurbeteli; şeyh Saitlerin çizgisiyle büyüyerek üniversite sıralarında hep bu duygularla sorgulayan, arayışı olan bir konumda olur. Üniversite sıralarında oturan öğrencelerine ders verirken, olması gereken yeri düşünür. Kürt kadınının yürekli duruşunu bilgiyle dokuyan Gurbeteli, güçlü kalemiyle yazdıklarıyla yetinmez, onu derinden etkileyen, çağıran ana tanrıça topraklarına yürür. Toprağına dokunur. Zirvelerinde havayı soluyarak, Güneş’e, yıldızlara daha yakın olur. Zap’ın asi coğrafyasında onlarca kadın yoldaşıyla, kadın duruşunu ve kadını işler ve derslerde hep bunu anlatır. Zap suyuna bakarak şiirler kaleme alır. Duygulu ve yoldaş canlısı olduğunu yaşayarak, hissederek en sade duygularla anlatır ve anlam biçer. Tarihine bağlı, geçmişini sorgulayan ve kadın tarihini yazmanın en iddialı duruşunu sergiler.
Meryem Yoldaş; kimlik arayışında en doğru cevabı vermenin adıdır. Ulusal düşüncelerin ilk tartışıldığı 70’li yılların ortalarında gelişmeleri izler ve yer yer içinde yer alır. Tutuklanır Dersim’de. Bingöl’deki gelişmelere, Malatya sessiz kalmaz. Malatya’daki sessizliğin bozulması düşmanı korkutan yöndür. 80’li yıllarda baskı doruklarındayken Meryem arkadaş, Avrupa’ya çıkar. Evli ve bir çocuk annesidir, Avrupa’da kadın, Kürt kimliğine sahip çıkar. Avrupa’nın entegre politikalarına gelmez. Çok sevdiği kızı Şilan’ı arkasında bırakırken ülkesine olan sevdasını Şilan’a olan sevgisiyle büyütür. Silahına Şilan adını verir ve günlüğüne Şilan’a olan sevgi ve özlemini yazar. Sevdası büyük olanların tutkuları engel tanımaz. Özgür irade ve kimliğin kazanılması savaşımına katılırken, önceliklere önem veren, parçayı bütün gerçeği içinde gören duruşuyla özgürlük halayına durur.
Şervin Yoldaş, aynı süreçlerde Güney-Batı Kürdistan’da kadına biçilen rolün bilinciyle çalışmalarda yer alır. Okul süreçlerindeyken gelişen özgürlük mücadelesine karşı taşıdığı sorumluluk, onu erkenden saflara çeker. Ailede çok sevdiği ağabeyinin şahadeti bu sözleşmesini derinleştirir. O, bir yönetici ve seçkin bir kadro olarak, kadın için tarihi tartışmaların yürütüldüğü, kadın ordulaşması sürecinde en aktif katılanlardandır. Özgürlük yürüyüşüne katılırken, kadın kimliği ve iradesine doğru sahiplenmenin mücadelesi içinde olur. Kadının kimlik mücadelesindeki yerini almasında önemli rol oynar. 1. kadın kongresinde hazırlık komitesinde yer alır. Meryem yoldaşla birlikte kongre hazırlıklarında aktif rol alırken, program ve tüzük hazırlamanın yoğunluğu içinde yoldaşlarıyla tartışır. Önderliğin kadına biçtiği rolün bilinciyle kadının kendi öz iradesi ve gücüyle karar gücü olmasının anlamı üzerinde dururdu. Her kadın yoldaşı gibi coşku ve heyecanı gözlerinden okunurdu. Artık kadın öz örgütlülük çalışmalarına katılacağını derin bilinciyle sorumluluklarını üstlendi.
YAJK oluşumunda yer alan Meryem ve Şervin yoldaşları anarken, özgürlük hareketimizin hangi koşullarda, nasıl geliştiğini ve bu gelişmede rol alan arkadaşların hangi zorlukları göğüsleyerek günümüze bizleri nasıl ulaştırdıklarını sorgulamamız gerekir. Yaratılan değerlerin her bir bayan arkadaşın çaba ve emeğiyle büyüdüğüne anlam biçerek çalışma, örgütlenmeden geçer. Yalnız katılımdaki duyarlılık ve yüreğin, sevginin büyüklüğüyle yaratılmadı bu değerler. Yıllara dayanan ve her bir şehidimizin katkılarıyla sağlanan her gelişmede kadının özü ve iradesi ortaya çıktı. Karanlıkları parçalayan birer ışık oldular. Ortam aydınlandıkça topluma, halka yansıdı. Nasıl bir yaşam, nasıl bir insan ve toplum gerçekliği sorgulandı. Her biri toplumun veya sistemin koyduğu ölçüler içinde en ideal olanlardı ve yaşamlarını o koşullarda yürütebilirlerdi. Asistan, öğretmen ve yüksek okul mezunu veya öğrenciydiler. Ama Onlar sitemin biçtiği değer yargı ve yaşam tarzını kabul etmediler. İnsanca yaşamın kadının kimlik ve kişilik kazanmasıyla mümkün olacağının bilinci içinde yürüdüler. Dağlar, mekân seçilirken; kendilerini kuşatan karanlıkları çok iyi biliyor ve onun reddi üzerine yeni bir yaşamın yaratıcı gücü olarak zorlukları aşmanın iradesini gösterdiler.
Onlar dağları mekan seçerken, Güneş’e daha yakın oldular. Her biri yaşamın kaynağına akarken; nasıl yaşamalı? Sorusuna cevap oldular. Yaşamlarının kısa kesintilerinde geleceği yaratmanın emek ve çabası içinde oldular. Hiçbir karşılık beklemeden çalıştılar. Sade ve bir o kadar da bilge olan Güneşin kızları, ikircikliğe, kararsızlığa yer vermeden irade ve özgücün temsilcileri olarak özgür kadın duruşunu sergilediler. Sistemin sunduğu imkanları, reddederek küçümseyerek, onurlu yaşamın sahibi oldular. Mücadelenin zorluklarına aldırmadan güzel olanı yaratmanın bilinci içinde toplumsal gerçekliği sorguladılar. Neden ve Niçinlere takılmadan zorlu sınavlardan geçerken başarı kazandılar. Özgür birey gerçekliğini yaşayarak iradi duruşla başarılacağını bizlere öğrettiler. Onlar Kürt kadınlarına öncülük ederek; birer öğretmen, geleceğin yaratıcı gücü olmayı başardılar.
Eğer günümüz koşullarında Kürt kadını siyasi arenada yerini alıyor ve siyasal mücadele içinde temsilini buluyorsa onlara borçluyuz. Yine özgürlük savaşında en yiğit evlatlarını kaybeden anaların başı dik, sabır ve metanet içinde Barış’a çağrı yapıyorsa; onurlu duruş sergiliyorsa dayandığı temel şehitlerimizin insanca yaşamak için verdikleri mücadelenin görkemliliğinde kaynağını alır. Onlar ölümü küçümseyerek yaşamayı öğrettiler ve bunu tüm topluma mal ettiler.
Kürdistan’da kendi kimliğinle, kültürünle yaşamazsın, ana dilinle konuşmazsın her şey yasak denildiği yerde başladılar, yasaklı ülkenin çocukları olmak istemediler. Bunun için mücadele edilmesi gerektiğini yalnız ardıllarına değil topluma mal ettiler. Eğer bugün Kürt kadını en ön saflarda siyasal demokratik mücadele içinde yer alıyor ve barış için yürüyorsa, savaş kadar barışında anlamını biliyorsa ve bedeli ağır olan değerlere sahip çıkmanın kültürünü taşıyorsa her bir şehidimizin savaşarak yarattığı Barış ve Demokrasi kültürünün halka mal olmasındandır.
Onlar dağların görkemliliğinde birer Yıldız olarak kaynağa aktılar savaşarak barışı topluma taşırdılar. Kürt sorunu bugün uluslar arası bir sorun olarak gündeme oturmuş ve belirleyici bir rol oynuyorsa bu Kürt kadının gösterdiği onurlu ve mücadeleci duruşunda ifadesini bulur. Barış içinde kardeşçe bir arada yaşamın öncüleri olarak özgürlüğe yürüdüler ve savaşın acımasızlığına karşı mevzi tuttular, barışın ancak bu temelde sağlanabileceğine inandılar. Yasaklı ülkede yaşanmayacağını görerek yasakları deldiler, kadının içinde tutulduğu zifiri karanlığı parçalayarak aydınlandılar, aydınlattılar. Onun için Kürdün Bilge kızlarının, özgürlüğe sevdalı Türk- Çerkez kızlarıyla buluşmaları tesadüfü değil, halkların birliktenliğinin, güzel buluşmasının adımlarını attılar. Bin yıllardır, halklar arasında ekilen düşmanlığın anlamsızlığını özgür birlik tenlik içinde bir araya gelerek gösterdiler.
Beritan’ların, Azime’lerin, Gurbeteli, Meryem, Şervin ve Çerkez Helin yoldaşların özgürlüğe yürüyüşüne, halaya duruşuna anlam biçmek gerek. Barış ve Demokrasi mücadelesini halkların özgürlük bayramına dönüştürmenin zamanı, Barış ve Demokrasi kültürünün ve özgür birliktenliğinin derinliğini yakın tarihi geçmişimizde arayarak, geleceği yaratmanın yoğun çaba ve emeğini kendimizde yaratarak; Ekim ayı şehitlerine layık olmayı bilmeli. Zenginliklerle dolu olan özgürlük mücadelemizin her kesitini, her bir Şahadetin nasıl bir köprü rolü oynadığının bilinci içinde görev ve sorumluluklarımıza sahiplenerek yerine getirmeyi bilelim.