Beri DERSİMİ
Ey her zaman başı mahmur, asi duruşu ile bir heybet abidesi, boylu boyunca yüksek zirveleri ile gökyüzüne meydan okurca uzanan silsile dağ Munzur!
Doruklarında karı eksik olmayan, geçit vermez yüksek ve sert kayalıkları ile yiğitlere, özgürlük sevdalılarına mesken olan Munzurlar… Eteklerinde her tür renge renk ot ve çiçekleri barındıran, envai çeşit en nadide canlıları bağrında taşıyan Munzurlar… Ve her adım başında hayatın adı olan su kaynakları ile dolu olan Munzurlar… Yamaçlarındaki kırk saç örüğü misali akan kaynak sularının çağlayarak vadisinde buluştuğu; hırçın, asi ve bir o kadar yaşamı sarmalayan Munzur Çayı…
Kısaca üzerine binlerce efsane ve aşk-sevda masallarının yazıldığı, şiirlerin dizildiği Munzurlar…
Akşam ve sabah güneşinin ışınlarını Munzur kayalıklarına vurmasıyla mor bir yansımaya neden olmasından dolayı adı “Mor Dağlar” olarak da halkta yaygınlaşan Munzurlar…
Yazmakla bitmez tarifleri özünde barındıran bu dağ silsilesinin neden bir sevda ve özlem olduğu şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Evet, benim içimde Munzurlar bir sevdadır. Munzur bir özlemdir!
Özgürlüğe özlem, yaşama sevda ve geleceğe umuttur Munzurlar. Varola geldiğinden beri bağrında binlerce özgürlük-hak arayışçılarını taşımış onlara mesken olmuş Munzurlar…
Yeri geldiğinde sakinlerine eşkıya denmiş, yeri geldiğinde şaki; bazen partizan ve en son da gerilla…
Kürt Özgürlük Mücadelesinin savaşçı militanlarına yani gerillalarına yurt olmuş, ilham kaynağı olmuş, koruma ve korunma mekanı olmuş bu dağların ah bir dili olsaydı? Bir dile gelseydi neler neler anlatırdı kim bilir? Nelere tanıklık etmiş ne acılar ve ne kahramanlıklara tanıklık etmişti bu dağlar?
Evet, Beselerden, Zarifelere, Seyit Rıza’dan Alişerlere, Zilandan Hüseyinlere bir kahramanlık destanıdır bu dağlarda yazılan. İşte bunlardan biri de, bu mirasın güçlü taşıyıcısı ve ardılı Tekoşin yoldaş. Dağın dili ile olmasa da bir can yoldaş dili ile dilim döndükçe anlatmaya çalışacağım.
Mor dağların Akyıldızı, gece karanlığını yırtıp gündüzün güneşiyle geceyi aydınlatan Zuhal’e eş Ruhal yıldızı yani Tekoşin’i anlatmaya; yaşama sevincinden, gözlerindeki ateş kıvılcımlarından ve zorluklar karşısındaki direngenliğinden ve cesaretinden başlamak lazım…
Tekoşin, bir yaşam sevdalısıydı. Onun kadar yaşama sıkı sıkı sarılan delice sevdalı olan, her anına anlam biçen biri daha var mı bilemem. En azından o düzeyde ben tanık olmadım. Fedakar, emekçi, sınırsız ve hesapsız katılımcılığı ile çevresinin çekim merkezi oluyordu. Onun olduğu yerde umutsuzluk ve yaşama dair anlamsızlığa yer olamazdı. Her zaman böylesi umutsuzluklara karşı heybesinde bir umut- inanç kırıntısı bulunurdu. Bazen bunu dizeleri ile bazen diline aldığı bir şarkının nağmeleriyle; bazen bir dost tebessümüyle ve bazen izinsiz yazdığı yazılarına yüklediği sevgiyle taşırıyordu tüm çevresindekilere.
O da Dersime-Munzurlara sevdalıydı. Onu mücadeleye çeken de bu sevda ve özlemdi. Dersim dediğinde, binlerce Dersim yüreğinden dökülürdü. Toprağının kızıydı. Katliam-iskan ve horgörmelerin yıkamadığı, söndüremediği; aksine bu ana mekanlardan uzaklaştıkça kıvılcımlarının alevlere döndüğü bir yürekti onunkisi.
İnsan ve yoldaş canlısıydı. Mütevazi ve bir o kadar kapsayıcıydı. Nereli ve kim olduğuna bakmadan sınırsız bir sevgi ile insanlara bakıyordu. Kim TekoşinHeval ile ilişkilense, onu kendinden bilirdi. Ama TekoşinHeval herkesin kendine bildiği biri olsa da, o özde ve sözde bir ana toprak sevdalısıydı. Belki de bu derin sevgi ve bağlılıktandı böyle herkese hitap etmesi…
Yaşama ‘serkeftın’ ile başlayıp, aynen hep yeni serkeftınlere dileğiyle bitiren bir özgürlük arayışçısıydı… Kendinden ayırmadığı bir silahı, bir de kalemi ve küçük bir cep ya da raxt defteri vardı. En küçük bir boşluğu kalemine ayırır ve içinin derinliklerini defterine dökerdi. Zeki ve kıvrak bir akla sahipti. Bir o kadar da duygu yoğunluğuna…
Yoldaş canlısıydı. Güçlüydü, güç biriktirir ve hep güç paylaşırdı. O yaşama sevincini ve gücünü Güneşimizden yani Önderlikten alırdı. Bir gönül bağıydı onun Önderlikle kurduğu. Tek özlemiydi Önderliği görebilmek. Bunu için her fırsatta dillendirirdi ona olan sevgi ve özlemini. Ona göre bunu dillendirdikçe o sevgi ve özlem daha da büyüyecek ve sınırları yıkıp, özlemine bir adım daha yaklaşabilecekti.
Yaşama gönül gözü ile bakabilen bir aşk dergahıydı. Kadın-erkek, çocuk-yaşlı her kesimin çekim merkeziydi. Gittiği her köyde, ilişkilendiği her insanda bir etki yaratırdı. Ondandı ki, şahadetinden sonra Dersim halkının yaşlı-genç her kesiminin dilinden düşmeyen bir aşk efsanesi olmuştu. Uzun saçlarıyla Munzur’un Kırk Gözelerine benzetilirdi, narin ve ince…
O kişiliği Dersim dağlarının asiliği ve direngenliğine eş mücadelesi içinde bilemişti. Deli dolu çılgın olduğu kadar, olgun, dingin ve oturmuş bir karaktere de sahipti. Deli doluluğu cesaretini güçlendiriyordu. Çok cesur bir kadın savaşçı ve komutandı. Her şeyde olduğu gibi, savaşta da öndeydi. Zaten şehadete ulaştığında da bu özellikleri ile Dersim’de bir efsane olmuştu.
Tarih bir iz düşümü olarak hiç unutulmamacasına adını yazdırdığı 2 Ağustos 2004 Munzurların Zil (Aktaş) Yaylalarındaki direnişi paylaşılmaya değerdir. Tekoşin yoldaş hem bir alan sorumlusuydu hem de bir birliğin komutanlığını yapıyordu. Gecmeden etrafları düşman tarafından sarılmış ve pusuya yatılmıştı. Sabah Rojbaşı ile düşmanın bombalarla noktayı basması karşısında soğukkanlılığını yitirmeden hemen karşılık vermiş ve düşmanı bir adım geriletmişti. Bir yoldaş ve komutan sorumluluğu ile yapısını önce ikişerli kaya altlarına mevzilendirmiş, sonra da düşman çemberinin dışına çıkmalarını sağlamıştı. En son kalan iki savaşçısı yeni olduklarından yaşadıkları şok sonucu kaldıkları kaya altından çıkmadıklarından, onları orada yalnız bırakmayarak, son mermisine kadar mevzi tutmuş ve savaşmıştı. Artık cephanesi kalmayınca da örgütsel olgunluk ve duyarlılık gereği, üzerindeki tüm örgütsel, doküman ve şifreleri yakıp yok ederek, düşmandan aldığı bomba darbesi sonucu şehit düşmüştür. Düşmanın üzerlerine gelmesi ve alan komutanı olarak onu teşhisinden sonra düşman sonuç almış olarak geri çekilmişti. Bu olayda alan sorumlusu Tekoşin yoldaşla, bölge komutanı Seyit Rıza yoldaş ve tim komutanı Koçer yoldaş ölümsüzler kervanına katılarak yıldızlara yoldaş oldular. Ve en son kaya altına sakladığı iki genç savaşçı da Tekoşin yoldaşın kahramanca savaşımı sonucunda fark edilmemiş ve kurtulmuşlardı.
Bu yaşanan direniş kısa zamanda Dersim halkında PKK yoldaşlığı ve komuta anlayışı açısından bir efsane olmuş, dilden dile aktarılmaya başlanmıştı. Yoldaşları ile birlikte cenazeleri görkemli sahiplenilmiş, Dersim’in ve özgürlük mücadelesinin gelini ve damatları olarak ellerine ve ayaklarına kına yakılarak ana toprağının bağrında son yolculuklarına uğurlanmışlardı. Dersim de gelenektir, gençler birer gelin edasıyla toprağa verilirler. Ve Tekoşin yoldaş da halkının, genç kızlarının özgürlük sembolü olarak Munzur dağlarına adını yazdırdı.
Oy Munzurlar, Mor Dağlar… Bu dağlarda, her esen özgürlük rüzgarlarından, Tekoşin kokuları yükselir şimdiler de…
O, yani Tekoşin; Gül bayramının gül kızı, Mor Dağların Akyıldızı… Can yoldaş ve sevda kadını!
Siz bir sevdasınız, Dersim dağlarında mayalanan. Ve bir özlemsiniz Munzur Çayı gibi akan, aktıkça çoğalan, çoğaldıkça yok olmayan, uzanıp giden ve etrafına hayat saçan.
Ve senin de dediğin gibi Tekoşin yoldaş; tüm yürekten özgürlük sevdalılarına…
Ey her zaman başı mahmur, asi duruşu ile bir heybet abidesi, boylu boyunca yüksek zirveleri ile gökyüzüne meydan okurca uzanan silsile dağ Munzur!
Doruklarında karı eksik olmayan, geçit vermez yüksek ve sert kayalıkları ile yiğitlere, özgürlük sevdalılarına mesken olan Munzurlar… Eteklerinde her tür renge renk ot ve çiçekleri barındıran, envai çeşit en nadide canlıları bağrında taşıyan Munzurlar… Ve her adım başında hayatın adı olan su kaynakları ile dolu olan Munzurlar… Yamaçlarındaki kırk saç örüğü misali akan kaynak sularının çağlayarak vadisinde buluştuğu; hırçın, asi ve bir o kadar yaşamı sarmalayan Munzur Çayı…
Kısaca üzerine binlerce efsane ve aşk-sevda masallarının yazıldığı, şiirlerin dizildiği Munzurlar…
Akşam ve sabah güneşinin ışınlarını Munzur kayalıklarına vurmasıyla mor bir yansımaya neden olmasından dolayı adı “Mor Dağlar” olarak da halkta yaygınlaşan Munzurlar…
Yazmakla bitmez tarifleri özünde barındıran bu dağ silsilesinin neden bir sevda ve özlem olduğu şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Evet, benim içimde Munzurlar bir sevdadır. Munzur bir özlemdir!
Özgürlüğe özlem, yaşama sevda ve geleceğe umuttur Munzurlar. Varola geldiğinden beri bağrında binlerce özgürlük-hak arayışçılarını taşımış onlara mesken olmuş Munzurlar…
Yeri geldiğinde sakinlerine eşkıya denmiş, yeri geldiğinde şaki; bazen partizan ve en son da gerilla…
Kürt Özgürlük Mücadelesinin savaşçı militanlarına yani gerillalarına yurt olmuş, ilham kaynağı olmuş, koruma ve korunma mekanı olmuş bu dağların ah bir dili olsaydı? Bir dile gelseydi neler neler anlatırdı kim bilir? Nelere tanıklık etmiş ne acılar ve ne kahramanlıklara tanıklık etmişti bu dağlar?
Evet, Beselerden, Zarifelere, Seyit Rıza’dan Alişerlere, Zilandan Hüseyinlere bir kahramanlık destanıdır bu dağlarda yazılan. İşte bunlardan biri de, bu mirasın güçlü taşıyıcısı ve ardılı Tekoşin yoldaş. Dağın dili ile olmasa da bir can yoldaş dili ile dilim döndükçe anlatmaya çalışacağım.
Mor dağların Akyıldızı, gece karanlığını yırtıp gündüzün güneşiyle geceyi aydınlatan Zuhal’e eş Ruhal yıldızı yani Tekoşin’i anlatmaya; yaşama sevincinden, gözlerindeki ateş kıvılcımlarından ve zorluklar karşısındaki direngenliğinden ve cesaretinden başlamak lazım…
Tekoşin, bir yaşam sevdalısıydı. Onun kadar yaşama sıkı sıkı sarılan delice sevdalı olan, her anına anlam biçen biri daha var mı bilemem. En azından o düzeyde ben tanık olmadım. Fedakar, emekçi, sınırsız ve hesapsız katılımcılığı ile çevresinin çekim merkezi oluyordu. Onun olduğu yerde umutsuzluk ve yaşama dair anlamsızlığa yer olamazdı. Her zaman böylesi umutsuzluklara karşı heybesinde bir umut- inanç kırıntısı bulunurdu. Bazen bunu dizeleri ile bazen diline aldığı bir şarkının nağmeleriyle; bazen bir dost tebessümüyle ve bazen izinsiz yazdığı yazılarına yüklediği sevgiyle taşırıyordu tüm çevresindekilere.
O da Dersime-Munzurlara sevdalıydı. Onu mücadeleye çeken de bu sevda ve özlemdi. Dersim dediğinde, binlerce Dersim yüreğinden dökülürdü. Toprağının kızıydı. Katliam-iskan ve horgörmelerin yıkamadığı, söndüremediği; aksine bu ana mekanlardan uzaklaştıkça kıvılcımlarının alevlere döndüğü bir yürekti onunkisi. İnsan ve yoldaş canlısıydı. Mütevazi ve bir o kadar kapsayıcıydı. Nereli ve kim olduğuna bakmadan sınırsız bir sevgi ile insanlara bakıyordu. Kim TekoşinHeval ile ilişkilense, onu kendinden bilirdi. Ama TekoşinHeval herkesin kendine bildiği biri olsa da, o özde ve sözde bir ana toprak sevdalısıydı. Belki de bu derin sevgi ve bağlılıktandı böyle herkese hitap etmesi…
Yaşama ‘serkeftın’ ile başlayıp, aynen hep yeni serkeftınlere dileğiyle bitiren bir özgürlük arayışçısıydı… Kendinden ayırmadığı bir silahı, bir de kalemi ve küçük bir cep ya da raxt defteri vardı. En küçük bir boşluğu kalemine ayırır ve içinin derinliklerini defterine dökerdi. Zeki ve kıvrak bir akla sahipti. Bir o kadar da duygu yoğunluğuna…
Yoldaş canlısıydı. Güçlüydü, güç biriktirir ve hep güç paylaşırdı. O yaşama sevincini ve gücünü Güneşimizden yani Önderlikten alırdı. Bir gönül bağıydı onun Önderlikle kurduğu. Tek özlemiydi Önderliği görebilmek. Bunu için her fırsatta dillendirirdi ona olan sevgi ve özlemini. Ona göre bunu dillendirdikçe o sevgi ve özlem daha da büyüyecek ve sınırları yıkıp, özlemine bir adım daha yaklaşabilecekti.
Yaşama gönül gözü ile bakabilen bir aşk dergahıydı. Kadın-erkek, çocuk-yaşlı her kesimin çekim merkeziydi. Gittiği her köyde, ilişkilendiği her insanda bir etki yaratırdı. Ondandı ki, şahadetinden sonra Dersim halkının yaşlı-genç her kesiminin dilinden düşmeyen bir aşk efsanesi olmuştu. Uzun saçlarıyla Munzur’un Kırk Gözelerine benzetilirdi, narin ve ince…
O kişiliği Dersim dağlarının asiliği ve direngenliğine eş mücadelesi içinde bilemişti. Deli dolu çılgın olduğu kadar, olgun, dingin ve oturmuş bir karaktere de sahipti. Deli doluluğu cesaretini güçlendiriyordu. Çok cesur bir kadın savaşçı ve komutandı. Her şeyde olduğu gibi, savaşta da öndeydi. Zaten şehadete ulaştığında da bu özellikleri ile Dersim’de bir efsane olmuştu.
Tarih bir iz düşümü olarak hiç unutulmamacasına adını yazdırdığı 2 Ağustos 2004 Munzurların Zil (Aktaş) Yaylalarındaki direnişi paylaşılmaya değerdir. Tekoşin yoldaş hem bir alan sorumlusuydu hem de bir birliğin komutanlığını yapıyordu. Gecmeden etrafları düşman tarafından sarılmış ve pusuya yatılmıştı. Sabah Rojbaşı ile düşmanın bombalarla noktayı basması karşısında soğukkanlılığını yitirmeden hemen karşılık vermiş ve düşmanı bir adım geriletmişti. Bir yoldaş ve komutan sorumluluğu ile yapısını önce ikişerli kaya altlarına mevzilendirmiş, sonra da düşman çemberinin dışına çıkmalarını sağlamıştı. En son kalan iki savaşçısı yeni olduklarından yaşadıkları şok sonucu kaldıkları kaya altından çıkmadıklarından, onları orada yalnız bırakmayarak, son mermisine kadar mevzi tutmuş ve savaşmıştı. Artık cephanesi kalmayınca da örgütsel olgunluk ve duyarlılık gereği, üzerindeki tüm örgütsel, doküman ve şifreleri yakıp yok ederek, düşmandan aldığı bomba darbesi sonucu şehit düşmüştür. Düşmanın üzerlerine gelmesi ve alan komutanı olarak onu teşhisinden sonra düşman sonuç almış olarak geri çekilmişti. Bu olayda alan sorumlusu Tekoşin yoldaşla, bölge komutanı Seyit Rıza yoldaş ve tim komutanı Koçer yoldaş ölümsüzler kervanına katılarak yıldızlara yoldaş oldular. Ve en son kaya altına sakladığı iki genç savaşçı da Tekoşin yoldaşın kahramanca savaşımı sonucunda fark edilmemiş ve kurtulmuşlardı.
Bu yaşanan direniş kısa zamanda Dersim halkında PKK yoldaşlığı ve komuta anlayışı açısından bir efsane olmuş, dilden dile aktarılmaya başlanmıştı. Yoldaşları ile birlikte cenazeleri görkemli sahiplenilmiş, Dersim’in ve özgürlük mücadelesinin gelini ve damatları olarak ellerine ve ayaklarına kına yakılarak ana toprağının bağrında son yolculuklarına uğurlanmışlardı. Dersim de gelenektir, gençler birer gelin edasıyla toprağa verilirler. Ve Tekoşin yoldaş da halkının, genç kızlarının özgürlük sembolü olarak Munzur dağlarına adını yazdırdı.
Oy Munzurlar, Mor Dağlar… Bu dağlarda, her esen özgürlük rüzgarlarından, Tekoşin kokuları yükselir şimdiler de…
O, yani Tekoşin; Gül bayramının gül kızı, Mor Dağların Akyıldızı… Can yoldaş ve sevda kadını!
Siz bir sevdasınız, Dersim dağlarında mayalanan. Ve bir özlemsiniz Munzur Çayı gibi akan, aktıkça çoğalan, çoğaldıkça yok olmayan, uzanıp giden ve etrafına hayat saçan.
Ve senin de dediğin gibi Tekoşin yoldaş; tüm yürekten özgürlük sevdalılarına…