Destan YÖRÜK
Bugünlerde herkesin gündeminde olan bir konuya değinerek, oluşan gelişmelerle yazının temelini kuracağız.
Önce ve Özce
Mersin’de Özgecan’ın vahşice katledilişinin üzerinden günler geçti. Yine birçok kadının maruz kaldığı tacizin, tecavüzün, şiddetin üzerinden de günler, aylar, yıllar geçti. Evlerine dönmek için adımlarını atan, ne Özgecan ne de diğer kadınlar yaşamlarının kıyısında yürüdüklerini fark edemediler.
20 yaşındaki genç bir kadının vahşi bir şekilde katledilmesi
Aslında buna ilişkin birçok siyasetçi, hukukçu vb. yorumlarda bulundu. “Ne yapmalı?” sorusuna bir türlü cevap bulunamadı: “AB ülkelerindeki mevcut olan fiziki ya da kimyasal hadım uygulaması uygulanmalı, idam edilmeliler, gerçek adalet uygulanılmalı, yasalarda değişiklikler yapılmalı…” Çoğunluğu yasal işlemler üzerinden gerekli işlemlerin yapılması taraftarıydı. Küçük bir soru ile devam edelim: Tüm bunlar erkek egemen zihniyetin devamlılığını hadım ve idam etmeye yeterli olacak mıdır? Cüneyt Özdemir özel olarak yaptığı programında yönelttiği sorulara ne cevap bekliyordu, bunu bilemem; fakat almak istediği cevabı alamamıştı. Doğrusunu söylemek gerekirse, ben de konuşmaların özünde hiçbir gerçekliğe ve doğru bir yanıta rastlayamadım. Kimse bugünlerde ne konuşması gerektiğine hâkim değildi diye düşünüyorum. Verilen cevaplarda gerçek nitelikleri barındırmıyordu.
Doğru Olana ‘Doğrudan’ Gidersek
(Söz konusu olay Özgecanın 20 yaşındaki bedeniyle sınırlı olmayıp, tüm kadınların onur meselesidir.) paragrafı ile başlayıp: Muhalefetin, paldır kültür tartışmalarını sürdürmeleri tamamen gereksizdi demek doğru bir vurgulama olacaktır. Çünkü mevcut durumda, oluşturulmuş eril zihniyet karşısında ne tutum alınması gerektiğine kadınlar kendi iradeleri ile yanıt bulmalıdırlar. Erkek egemen zihniyetin merkezi olan iktidar-devlet ikilisi, kadınlar üzerinde verilecek kararlar doğrultusunda yorum yapmaktan uzak dursunlar.
Türkiye-Kürdistan sınırları içerisinde insanlık nüfusunun yüzdelik payın çoğunluğunu kadınlar oluşturmaktadır. Buna rağmen kadınları kapsayan hiçbir yasa, hiçbir hak onların kitabında yer almamaktadır. Her gün en az 1 kadının katledildiği ülkemiz sınırlarında bu sorgulanması gereken bir durumdur. İlk olarak, nüfusun çoğunluğunu oluşturan ‘kadın’ buna netlik getirme gücüne erişmelidir.
Hukuk sisteminden bilimine, felsefesinden ekonomisine, siyasetinden diğer alanlara kadar köklerine kadar eril zihniyet kokan bir sistem nasıl olurda bizim bedenlerimiz üzerinden, kürsü konuşmalarında karar mekanizmaları oluştururlar? Bu kürsüye çıkanlardan, tüm ülke insanlarını duyarlı olmaya çağıran Davutoğlu’nu hatırlatalım. Ardından da, o gün içerisinde kadına yönelik saldırı boyutlarını protesto eden kadınların, paldır küldür gözaltına alınmasını hatırlayalım. Peki, onların diline sürtüşen duyarlılık boyutuna ilişkin, kafalarımızda soru işareti oluşmadı mı? “Kadına uzanan elleri kıracağız!” kelimesini ağızlarında zırva yapanlar, neden polislerinin ellerini ve polis devletin merkezi olarak kendi ellerini kırmıyorlar? “Özgecan’ın cinayeti üzerinde bizzat duracağım.” diye nâralar atanların, bu olay üzerine oturdukları toplantılara şöyle bir göz gezdirin. O masada oturan tek bir kadın bulamayacaksınızdır. Varsa da söz hakkının verilmediğini net olarak görebilirsiniz. Yaşamın her yanında şiddet kültürünü yaymış bir masa, kadınlar üzerinde konuşma hakkına sahip değildir.
Gelsin baba, Gelsin koca, Gelsin polis, Gelsin cop!
Nereden gelirse gelsin! Bunlar karşısında kadınlar kendi kurumlarını oluşturmak durumundalar. Kadınlar olarak, kadına yönelik saldırıları hesapsız bırakmamalı ve bu saldırıları eril zihniyetin hükümdarlarına devretmemeliyiz. Erkeğin zulmüne karşı kadın birlikleri oluşturulmalıdır. Ordu, polis, koca, gelenekler, hukuk, saldırı boyutları nereden gelirse gelsin kadınlar oluşturacakları öz savunma pozisyonundan ayrılmamalıdır. Kadına yönelik saldırıları kendine hak belleyen her kim ise cevabı verilmelidir. İktidar tekelinden yayılan erkek egemen zihniyet karşısında alınması gereken tutum budur: Kadınların kendi bedenleri üzerinde, kendi kararlarını alabilecek bir düzenin kurulması ve zihniyet devriminin gerçekleştirilmesidir. Kadının güç olduğunu göstermenin tam zamanıdır. Bunun dâhilinde zihin kanalizasyonlarına, onları koymanın da zamanıdır. Özgün kadın çözümleri bu netlik ile geliştirilmelidir.
Zihin Devrimi
Hadım etme, idam, ömür boyu hapis cezaları, ‘bir yaratığın’ ötesinde hiçbir çözümü getirmeyecektir. Önemli olan zihniyetlerin yenilenmesi ve değiştirilmesidir. Vicdanı ve insanlığı ahlak boyutuna ulaştıracak tek güç kadının elindedir. Kadını anlayacak, koruyacak olan yine hemcinsi olacaktır. Kadınlar, kapitalizmin yaşattığı kadın katliamları ve toplumsal ahlaka yönelik saldırılar karşısında anlamlı bir direnişi tercih etmeliler.
Özgecan şahsında, kadına yönelik katliam yalnızca bedenlerde sınırlı değildir. Bu yüzden az öncede belirttim: Bu kadınlık onuruna topyekûn yapılmış bir saldırıdır, katliamdır. Zihniyet zehrini yaygın kılan, canavarlar eliyle gerçekleştirilmiştir. Toplumu hasta kılan kapitalizmin ürünüdür. Yine eril ve hastalıklı bu sistemden arınmanın yolunu kadınlar yaratmalıdır. Kısacası kadın ‘Kendi Adalet Sistemini’ yaratmalıdır. Bu aynı zamanda öz savunma niteliğinde olması gereken bir adalet arayışı olmalıdır. Tek fark, bu sefer onların adaletini kabul etmeyeceğiz, alışmayacağız, susmayacağız, yas tutmayacağız; isyanda olacağız!
Alice Alternatifler Diyarında
Kadını köleleştiren egemen ve sömürgeci erkek zihniyetin tüm anlayışlarını ( dar, mülkiyetçi, sömüren, katleden) bu isyanın oluşturduğu birlik ile yıkacağız. Ve en büyük örgüyü onların başına öreceğiz. Toplumları ahlaki ve politik olarak düşüren en belirleyici konuma sahip bu zihniyetin yaşatıldığı alanları da yok edeceğiz. Ahlaki kriterleri bile kendi temel zihniyetine göre şekillendirmiş her varlığa yaşamı dar edeceğiz. Bu yönde kadın eksenli bir toplumun en ahlaklı toplum olacağı temelinde yeni bir dünya inşa edecek ve kendi alternatiflerimizi kuracağız. Bu alternatifler onların sistemleri dâhilinde sınırlı kalmayacak. Sınırları zorlayacak alternatifler ilkemiz olacak. Klanda, doğal ve toplumsal yaşamda nasıl ki her şey kadınla başlamıştır, şimdi de öyle devam edecektir. Bu ahlakını yitirmiş toplumları silkeleyecek tek olgudur. Yaşamın neresine dokunursak dokunalım eril zihniyetin elimize bulaşmasına artık izin ve geçit yok. Tepeden inme yasaları da onlara kalsın!
SON olarak bir ek daha yapmak istiyorum. Tüm bunlar tam anlamıyla gerçekleşmedikçe, ülkemizde tek bir kadın bile özgürleşmedikçe biz kadınlar bu dağları zirveleştirmeye devam edecek ve silahları bırakmayacağız! Elimizdeki silahlar, kadın özgürlüğünün savunma mekanizmasını barındırmaktadır ve bu mekanizmaların ne zaman çekileceği de bizlerin elindedir!