“Erkek toplumdaki iktidarın aile içindeki temsilcisi, yoğunlaşmış ifadesidir. Kadın evlenirken aslında köleleşiyor. Evlilik kadar köleleştiren başka kurum tasavvur etmek zordur. Gerçek anlamda en kapsamlı kölelikler bu kurumla kurulur ve ailede kökleşerek sürer…” Rêber Apo.
Ailecilik bir ideolojinin yani hanedanlık ideolojisinin işlevselleştiği bir kurum olmaktadır. Sosyolojinin temel birimlerinden olan ailenin ideolojik bir kurum olmasının kaynağında ise devletin çekirdeği olması, kadın emeğinin sömürülmesi, nüfus sorunu ve köleliğin meşrulaştırılması konuları gelmektedir. Yine şiddet ailenin yapısal ona dahil bir unsuru durumundadır. Aile içi şiddetin sosyolojik, psikolojik ve ekonomik arka planında kadının mülk olarak ele alınması anlayışı yatmaktadır. Köleliğin ve tecavüzün en fazla meşrulaştırıldığı ailede aşk, namus, sevgi adına işlenen kadın katliamları, kadın konusunda erkeğin yaşadığı bencillik, kıskançlık ve sevgi anlayışının yarattığı cinayetler erkek egemen sömürü ve iktidar anlayışı ile bağlantılıdır. Kapitalist modernitenin birikim tarzının sonucunda ailenin çözülmesi tesadüf değildir. Aile kapitalist sistemin en temel kurumu olduğu için çöküş ve çözülüş de bu kurumdan doğru gelişmektedir. Kadın köleliğinin kurumlaştırılarak düşünsel ve ruhsal bir form aldığı aile kurumunun çözülmesi de kadın özgürlüğü ile bağlantılı gelişmektedir. Kadınların devletli uygarlık tarihinin başlangıcından bu yana iradelerinin en yoğun biçimde aile içinde ailecilik ideolojisi ile kırılması söz konusudur. Bu nedenle kadın özgürlük mücadelesi aile kurumunun erkek egemen sistem ile olan bağını deşifre etmektedir.
Kadının özgürlük mücadelesi devletli uygarlık karşısında bin yıllık bir hafızayı taşıyan demokratik uygarlık çizgisinin de en temel momenti olmaktadır. Paradigmasal bir yaklaşımın temel gücüdür. İdeolojik ve sosyolojik bir yaklaşımı şart kılmaktadır. Çünkü aile ve ailecilik ideolojisi kadın köleliğinin meşrulaştırıldığı en temel kurumdur. Duyguda, düşüncede, eylemde bu kurumun beynimizde, yüreğimizde yarattığı hasarları gidermek bu nedenle çok önemlidir. Demokratik-ekolojik ve kadın özgürlüğüne dayalı paradigmamız temelinde demokratik sosyalizm ve Kadın Kurtuluş İdeolojimiz ekseninde aile ve aileciliği çözümlemek militan bir duruşun sahibi olmamızın da temelidir.
Yarım asra varan özgürlük mücadelemizde Önderliğimizin, şehitlerimizin, dağlarda ve zindanlarda direnen yoldaşlarımızın öncülüğünde büyük bedellerle varlık mücadelesini sürdüren halkımızın direnişi en çok da ideolojik ve sosyolojik alanda sonuç almıştır. Kopuş teorisinden özgür eş yaşam kuramına, eşitlik ve özgürlük komitelerinden toplumsal sözleşmeye, Kadın Kurtuluş İdeolojisinden erkeği değiştirme ve dönüştürme projesine kadar anlamsal ve yapısal gelişmeler sağlanmıştır. Özgür bir yaşam modeli açığa çıkarılmıştır. Ordulaşma, partileşme ve konfederasyonlaşma gücümüz dört parça Kürdistan başta olmak üzere dünyanın dört bir yanında yeni bir yaşamın umudunu ve sistemini yaratmıştır.
Aile ideolojisi başta olmak üzere kadını kuşatan tüm ideolojilere karşı “Tecavüz kültürüne hayır”, “Namusumuz özgürlüğümüzdür” kampanyaları tarihe not düşen kampanyalar olarak yerini almıştır. Bütün bunlara karşı kopuş teorisinden özgür eş yaşama ilerleyen süreçte Kadın Kurtuluş İdeolojimiz ekseninde özgürlük arayışı içinde olan kadından, toplum içindeki rollerini yerine getiren kadına kadar yaşanan anlamsal ve yapısal gelişmeler olmuştur. Bunlar ailenin değişim dönüşümünde olduğu kadar cins bilinci, mücadelesi ve sevgisi ile beraber özgün eğitimler, örgütlenmeler, toplantılar, ekonomik yaratımlar ile önemli bir değişim ve dönüşüm yaratmıştır. Önderliğimizin demokratik uygarlık paradigmasını yaşamsallaştırma görevi olan militanları olarak yaşadığımız çelişki ve çatışmaları doğru çözümlemek tarihi önemdedir. Bu çelişkileri nasıl aştığımız, yaşadığımız zorlanmalar, çelişkinin aşılması ile bağlantılı gelişen özgürleşme düzeyinin yarattığı sonuçlar ayrıca ele alınmayı gerektirmektedir. Özgürlük iddiası olan kadınların yaratacağı yaşam modeli de özgürlük temelinde olacaktır. Egemen erkekliğe ve köle kadına karşı özgürlük iddiamızı ve bunun mücadelesini güçlendirmek her şeyden önce çelişkilerimizi çözmemiz ile bağlantılıdır.
Bu yazımız da özgürlük kavramını ele alışımız ile başlayacak, köleliği kadına egemenliği erkeğe farz kılan kapitalist modernite sisteminin çözülüşünün habercisi olan aile ve ailecilik ideolojisinin yaşamlarımızı nasıl felç ettiğini ve buna karşı mücadele yöntemlerimizin ne olması gerektiğini anlatmaya çalışacağız.
Özgürlük köle için değil köleliğe başkaldıran için vardır
Özgürlük kavramı bugüne kadar düşünce tarihçileri tarafından iki yüzden fazla anlamıyla tartışıldı. Nietsche, “özsaygı istenci” dedi. Michael Bakunin, “insanın zekâ, onur ve mutluluğunu geliştirebilecek yegâne araç” dedi. Tolstoy, “Her insanın kendi Kanaatlarına göre yaşaması ve eylemesi” diye tanımladı. Schopenhauer ise “ölümle müzakere etmek” olarak tarif etti. Donah Zohar’a göre ise, “yaratıcılığımızın varlığımızın anlamına yakın durmasıydı.” Bütün bu tanımları Rêber Apo, “Özgürlük evrenin amacıdır diyesim geliyor” şeklinde formüle etti. Ve özgürlüğün yaşamın kendisi olduğunu somut bir sisteminin olabileceğini ortaya koydu. Zaman ve mekâna takılmadan her anında, her cümlesinde, her davranışında özgürlüğün sırrına ulaşmaya adadı hayatını. Doğası gereği tek bir tanıma sığdırılamayacak olan aynı zamanda anti-dogmatik olan özgürlük kavramının manifestosunu ve sistemini ördü yaşamıyla.
Özgürlük arayışı içinde olan kadınların her birinin yüreğinde, beyninde özgürlük ile ilgili bir cümle mutlaka yankılandı. Çünkü Rêber Apo özgürlüğün bilimsel, felsefi, edebi, sosyal, siyasi, askeri temellerini kadın özgürlüğü ile dokudu. Köken olarak doğal toplumun ana soylu zamanlarından gelen ve cömert bir ana olarak tanımlanan “Amargi” sözcüğünü hayatımızın başköşesine gerçekleşmiş bir yaşam olarak yerleştirdi. Ve özgürlük ütopyasının gerçekleşebileceğinin tarihi, ideolojik ve sosyolojik zeminini ördü. Artık her birimizin yaşamında, attığımız her adımda özgürlük bilinci ve onun arayışı vardı. Özgürlük kavramını içine sıkıştırdığımız soyut, anlaşılmaz, ulaşılmaz kalıplardan çıkarmanın adıydı bu aynı zamanda…
Yedi yaşından itibaren aile ile bütün bağlarını kopararak, “Özgürlük çocukluktan başlar” dedi. Çocukluk hayallerinin takipçisi oldu. Oyun oynadığı kadınların evlilik gerekçesiyle hayattan koparılıp alınmasını hiçbir zaman kabul etmedi. Yalnız kalma pahasına bunun mücadelesini vermeyi sürdürdü. Güçlü ve kurnaz erkek ile köle kadın arasındaki diyalektiği temel çelişki olarak ifade etti. Bu çelişki çözülmeden anlamlı bir yaşamın olmayacağını anlattı. Kadın özgürlüğünün çelişkinin çözümü ve özgür bir yaşamın mihenk taşı olduğunu anlattı her şeyiyle. Hücre hücre hepimizi özgürlük mücadelesinde yaratmanın mücadelesini verdi.
Defterimizin yapraklarına işlediğimiz Rêber Apo’nun cümlelerinin kişisel tarihimizde karşılığı vardı. Tıpkı, “Özgürlük köle için değil köleliğe başkaldıran için vardır” cümlesinde olduğu gibi. Ya da “Özgürlük en sert kayalarda kök salmaktır” cümlesindeki gibi. Bir yandan köleliğe başkaldırmanın yöntemini diğer yandan bunun imkânsız olmadığını anlatıyordu. Belki bu cümleleri anlamak bir hayat sürüyordu. Çünkü her bir cümlenin ardında saklı olan hakikati açığa çıkarmak, ömrü hayat yapmak bilinç, emek, mücadele istiyordu. Tarihin ele alınmasını, sosyolojik ve ideolojik analizinin yapılmasını gerektiriyordu. Bunu yapmak ise her şeyden önce köleliğin farkında olmayı, köleliğe başkaldırma gücünü göstermeyi istiyordu. “Neye göre olmalıyım?” sorusuna özgürlük ölçüleri temelinde mi yoksa geleneksel ölçülere göre mi cevap olduğumuzu sorgulamamızı sağlıyordu. Geleneksel ölçülerin üretildiği aile kurumuna alternatif olarak PKK ve PAJK öncülüğünde özgür bir yaşamın modelini yarattı. Her birimizin hayatında devrim niteliğinde gelişmeler yarattı. Devrim içinde devrim özelliği taşıyan muazzam gelişmeler sağlandı. Kadın özgürlüğü bunun temel mihenk taşı olurken bireysel, ulusal, sınıfsal ve cinsel sınırları da aşan yeni bir yaşamın kodlarını oluşturdu. Devletli uygarlığın en temel çekirdeği olan aile ve ailecilik ideolojisine karşı kadın özgürlüğü ve Kadın Kurtuluş İdeolojisi ile yoğrulmuş sosyalist kişiliği ve demokratik sosyalizm ideolojisini koydu. Buradan demokratik uygarlık paradigmasını ve onun teori ve kuramlarını oluşturdu. Canlı, dinamik bir mücadele diyalektiğiyle her insanın, her sınıfın, her ulusun, her cinsin büyük bir mücadele ile bunun kendisinde yaratabileceğinin yolu ve yöntemini cins bilinci, sevgisi ve mücadelesi ile kopuş teorisi, sonsuz boşanma teorisi, erkeği değiştirme ve dönüştürme projesi, özgür eş yaşam kuramı ve toplumsal sözleşme ile sağlanabileceğini anlattı. Bütün bunları anlayabilmek ise ilk adımlarımıza, katılım gerekçelerimize gitmekle bağlantılıdır. Ve devrim içinde yürüyüşümüzü engelleyen temel anlayışları çözümlemeyi gerektiriyor.
Zilan Su