Nuda Amed
Kuantum fizik ve felsefesi mikro ve makro evreni anlama çabamızı kolaylaştırdığı kadar ufuk açıcı nitelik kazandıran gelişmeleri de beraberinde getirdi. En azından Ortadoğu felsefe ve bilgeliğinin kadim zamanlardan aktarılan sezgisel, bütünlüklü, döngüsel düşüncenin biçimi ve yaşam bilgeliğinin bilimsel ifadesi oldu. “Altın Hilalin” kök felsefik düşün ve zihniyet dünyasının yansıması olan ışığın her şeyin başlangıcı olduğu fikri bugün dev deneylerle ulaşılan öz olma durumunu yaşamaktadır. Yine ışığın paket-enerji durumu Mazda Mitra döngüsel diyalektiğinin bilimsel ifadesi olarak da değerlendirile bilinir. Işığın bu ikili karakteri düşün dünyamızın, ana yatağa akışının önündeki engelleri aşmayı da beraberinde getirmiştir.
Çarpıcı olan ise kuantum bilimine büyük katkıları olan ve sınırlı yaşamsal fonksiyon ve olanaklara sahip S.Hawking’in okumuş olduğum tespitiydi. Evren, kaos, düzen, kara delikler üzerine derin yoğunlaşmaları olan bu bilim insanının; “evreni büyük oranda çözüyorum ama kadınlar hala bir gizem” deyişinin özünde kadın-evren bütünselliğine vurgunun örtük biçimi olduğunu fark etmemi sağladı. Batı merkezli düşünce ve pozivitist bilimin önceki pratiklerine Aristo, Freud düzleminden baktığımızda, bilmenin ve bilimciliğin satır aralarına sıkıştırılmış eksik ilan edilmiş olan kadının aslında evreni ve kendimizi bilmenin kilidi haline geldiğinin ince tarafıdır. Evren ve kadın arasında açığa çıkan bu izdüşümsel hal biyolojik kimyasal ve fizyolojik olarak iç görümüzün keskinliğine bağlı olarak detaylandırılabilecektir.
Dünyanın uzun süre ‘su-rahim’ içinde kaldıktan sonra canlı yaşamının başladığını evrim süreçlerinden biliyoruz. Tıpkı kadının içinde gerçekleşen ve mucizevi olan canlı yaşamın oluşum süreci gibi. Gerek döngüsel regl süreçleri ve bedenimizdeki kaotik süreç gerekse rahimde ortaya çıkan yaşam atmosferinin kendisi kadının, mikro evren olduğunun ispatı gibidir. Dünyamızın, canlı yaşamının ve insanın sudan oluştuğu fikri aslında var olan hakikate çok daha önceleri ulaşıldığını ve kutsandığını görmemiz acısından da çarpıcıdır. Kök felsefe olan Zerdüştilikte ve Ortadoğu halklarında geçmişte ve halen su aziz yasamın, canlılığın kaynağıdır. Bilindiği gibi H2O suyun kimyasal formülasyonudur. Yani bağrında hidrojen ve oksijeni taşır. Biri yanıcı diğeri yakıcıdır ancak birleşimden ortaya çıkan madde ikisini de aşan yeni bir düzey kazanır ve yaşam sıvısına dönüşür. Su ayrıca kuantum deneylerinde gözleyen gözlenen ilişkisinden en yoğun etkilenen maddedir ve insan vücudunun yüzde doksanını oluşturmaktadır. Kadının ve evrenin akışkan, geçirgen, şeffaf, döngüsel hali aslında algılarımızın, bakış açımızın yaşam ve toplumsal doğaya ilişkin belirleyici karakterini de açığa çıkarır.
Bu nedenle iyi düşünmek, iyi söylemek ve eylemek bilmenin en sade ve ahlaki olduğu kadar inandığımızın şeyin bilimsel olarak da gerçekleşme potansiyelinin kanıtıdır. Kendimizi ve doğayı anlama ve anlamlandırma süreci hakikatimizi bilme ve anlamlandırmayla paralel gelişecek, öze dönük geliştireceğimiz yolculuk döngüsel olarak çevreyle, toplumsal doğayla etkileşimi de beraberinde getirecektir. Kendimizi bilme süreci ve tanımladığımız her durum yaşamı güzelleştirmede ve anlamlı kılmada mikro evrende olduğu kadar makro evrende de dönüşüm potansiyelini açığa çıkaracaktır.
Bu nedenledir ki kadın doğasını, akışkanlığını, esnekliğini anlamlandırmak evrenin kendisini anlamlandırmanın öz halidir ve ‘hakikat sen ona baktığın anda oluşur’…