Heja ZERYA
Demokratik konfederalizmin, ulus devletlerle ilişkisini birbirinin meşruiyetini kabul eden, barış içinde bir arada yaşamayı esas alan, ortak kabule dayalı kısa, orta ve uzun vadeli adalet ve özgürleşmeyi geliştirecek bir sistem olduğunu vurguluyor. Ortadoğu’daki tarihi-toplumsal haksızlıklardan kaynaklanan birçok savaşın, çatışmanın ve gerginliğin ortadan kaldırılması için bir çözüm imkanı olduğunu belirtiyor. Bunun için mücadele etmek insanca yaşam gerekçesidir.
Adil toplumsallığa dayalı bir Ortadoğu için; “Bu nedenle Ortadoğu’nun geleceği demokratik konfederalizmdedir” tespitini yapıyor Önder APO.
Demokratik toplum ve sosyalizm mücadelesinde farklılıklara saygı ve anlam verme, evrensel oluşum ilkemiz. Yoksa kendi varlığımız da anlamını bulamayacak. O yüzden bu kadar önemli. Kendini bilmek, anlamak ve özgür yaşamak, farklı olanı kabulle gelişecek. Kapsayıcılık ve evrensel içinde kendin olmanın farkındalık. Büyüleyici bir oluşum ve birlikte yaşam kültürü. Özgürlüğün gerçekliği ve çekiciliği de, eşitliğin mutlaklık yerine farklı olanı gözeten pozitif ayrımcılığı da bu sürecin doğal bir parçası oluyor. Devletçi iktidarcı sistem en çok kadını toplum ve doğa dışına ittiğinden, oluşumunu anlamsız kılma ve intikam alma savaşını en çok kadın üzerinden yürüttüğünden, özgürlük, eşitlik ve adalet en çok da kadın eksenli gelişecek toplumsallıkta yeşerecek.
Önder APO Kadın Kurtuluş İdeolojisini bu temelde geliştirdi ve insanlığın adalet arayışının özünü, özgür kadından özgür topluma ulaşan bir hakikat olarak değerlendirdi. Şöyle değerlendirdi; “Yaşamdaki ağır sorumluluğu nedeniyle kadının tüm etik ve estetik konularda hem düşünce hem uygulama gücü olarak büyük açılım ve gelişmeler sağlayacağı tartışmasızdır. Kadının yaşamla bağı erkeğe göre çok kapsamlıdır. Duygusal zekâ boyutunun gelişkinliği bununla ilgilidir. Dolayısıyla yaşamın güzelleştirilmesi olarak estetik, kadın açısından varoluşsal bir konudur. Etik (Ahlak teorisi, estetik = güzellik teorisi) açıdan da kadının sorumluluğu daha kapsamlıdır. İnsan eğitiminin iyi ve kötü yönlerini, yaşam ve barışın önemini, savaşın kötülüğü ve dehşetini, haklılık ve adalet ölçülerini değerlendirme, belirleme ve kararlaştırmada kadının ahlaki ve politik toplum açısından daha gerçekçi ve sorumlu davranması doğası gereğidir. Tabii erkeğin kuklası ve gölgesi kadından bahsetmiyorum. Söz konusu olan özgür, eşit ve demokratikleşmeyi özümsemiş kadındır.”
Demokratik özgür toplumsallık kadın özgürlüğüne ve adaletine dayalı gelişecektir. Toplumsal yaşamın bütün alanlarından elçektirilen kadın, toplumsal yaşamın bütün alanlarında yeniden kendini tanımlayacak, katılacak ve özgürlük tarihini yazacaktır. Bu konuda erkek egemenlikli zihniyetin kadını dıştalayan, küçük gören ve sahibi olarak ele alan sistemine karşı Önder APO, demokrasinin, sosyalizmin gelişebilmesi için “erkeği öldürmek” gerektiği tespitini yapmıştır. Bu devletçi zihniyeti, iktidarı ve egemenliğin her biçimini öldürmek, bunun mücadelesi içinde erkeği de özgürlük değerleriyle yeniden şekillendirmek anlamına gelir.
Kadına güvensizliği, köleliği topluma aşılayan bütün erkek ideolojilerine karşı duran Önderlik, bu konudaki yaklaşımını şu değerlendirmesiyle anlamlandırıyor; “Kadınların adaletine güvenmek gerekir. Erkekler genellikle kadın boş bırakıldığında her kötülüğe açık varlıklar haline gelebileceğinden kuşku duyarlar. Bu kuşkunun altında bin yılların baskı ve zulmü olduğu açıktır. Benim kanılarım hakim erkekliğin bu yaklaşımının tersini savunur. Kadın doğasında adalet, özgürlük ve eşitlik çok yaygın yaşanan olgusal gelişmelerdir. Daha doğrusu, kadın toplumsallığının özü adalete, özgürlüğe ve eşitliğe dayalıdır. Yine son derece barışçıldır. Anlamlı yaşamın ancak bu temel kavramlarla gelişebileceğinin tamamen farkındadır. Güzellik kavramında da duyarlı ve üstündür. Seçimlerinde savaşla baskıyı, eşitsizliği dayatması yine doğasına, toplumsallaştırma tarzına terstir. Bütün bu hususların anlaşılabilmesi kadının özgür hareket imkânlarına bağlıdır. Ne kadar özgür hareket ederse, o denli güzel, adil, eşit tercihler geliştirebilecektir. Dolayısıyla toplumda güzellik, adalet, eşitlik kavramlarının yaşamsallaştırılması sıkı sıkıya kadının özgürleştirilmesinden geçmektedir.”
“Kazanan kadın, her düzeyde kazanan toplum ve birey demektir…. Demokratik uygarlık zamanı, her dönemden daha fazla kadının yükseldiği ve kazandığı bir çağ olacaktır” diyen Önder APO 21. yüzyılın uyanan, özgürleşen ve güçlenen kadının çağını başlatmasını, sınıfsal ve ulusal kurtuluştan önemli bir olgu olarak değerlendirir.
Adalet dengesini kurmuş toplumda herkesin ve her şeyin aynı ve doldurulamaz, boş kaldığında kendini eksiklik olarak hissettiren bir yeri vardır. Çocuğundan yaşlısına, kadınından erkeğine, her inançtan, kültür ve etnisiteden insanın uyumlu ve saygın yaşamını ifade eder. Doğayla uyumlu yaşar. Bu yaşam; zenginlikleri sürekli yaşamı güzelleştirme doğrultusunda çoğaltan, insanı insan, yaşamı yaşam ve kadını kadın yapan bir yaşamdır. Gerçek yaşam ve toplumdur. Kendi öz iradesini açığa çıkarmış, özyönetimini ve özsavunmasını oluşturmuş, yaşamı ve geleceği hakkında söz sahibi olan bireylerden oluşan bir demokratik komünalite toplumudur. Toplumun bireyi, bireyin toplumu güçlendirdiği , birinin diğerinin yerine ve önüne geçmediği en üst dengenin kurulduğu bir gelişim toplumudur.
Kürt toplumunun da insanlığın oluşum, gelişim sürecinde böyle bir yeri vardır. Tarihsel süreç içinde hem doğal toplumun ürettiği neolitik bütün değerlerle, hem uygarlık sürecine kaynaklık eden üretim zenginliğiyle insanlığın başlangıcı ve günümüzü belirleyen bir yer tutar. Bu tarihsel süreç ve Kürt gerçeğinin yok sayılması; doldurulamaz bir boşluk, dengesizlik ve insanlık açısından özgürlüksüzlük, adaletsizlik ve bir tanımsızlık demektir. Egemen sistem iktidarını süreklileştirmek saldırılarını hep sürdürse de varlığını inkar etme modernitenin ürünüdür.
Bu soykırım saldırısı insanlık adaletini yaralayan en üst noktadır. Bu yüzden bu tarihsel adaletsizliğe insanlığın eksik gelişimine ‘Dur’ diyen Önder APO ve PKK kendi varlığının vazgeçilmezliğini ve insanığı özgürleştiren, güzelleştiren yönünü özgürlük tarihinin önemli bir çıkışına dönüştürmüştür. PKK’nin Kürt olgusunda tutarlı bir insani duruşu arama ve ortaya çıkarma mücadelesi verdiğini, adil bir dünya için bu mücadelenin vazgeçilmez olduğunu belirten Önderlik; “Kürtlerin yaşadığı gerçeklik; her sahada ideolojik, moral, siyasi, askeri ve kültürel temellerde bir meşru savunmayı zorunlu kılmaktadır. Aksi halde kendilerini insan olarak tanımlamaları mümkün olmamaktadır. Kürt direnişi öncelikle insan ve halk olarak yaşamakta ısrarla birlikte, adalet ve özgürlüğün kendilerine de tanınması gereken bir halk olması dışında farklı bir değerlendirmelere konu teşkil edemez” demektedir.
Önder APO savunmalarında “Kürtlerin demokratik çıkışı ve çözümü adeta Ortadoğu uygarlığının yeni kaderini teşkil etmektedir” diyerek tarihsel adaletin yerini bulmasında oynadığı role dikkat çekmektedir; “Tarih demokratik uygarlık çağında Kürtlere Ortadoğu’da bir kez daha önemli bir rol tanımaktadır. Nasıl ki uygarlığın şafak vaktinde Kürt ana ve ataları Sümerlerin şahsında uygarlığın doğuşuna temel teşkil etme ve beşik olma rolünü oynamışlarsa, günümüzde de aynı coğrafyada demokratik uygarlığın doğuşundaki temel halk olarak rol oynamak durumundadır. Kürt halkı kendini demokratikleştirirken, aynı zamanda Mezopotamya’dan kaynaklanan uygarlığı da Ortadoğu’da demokratikleşmeye zorlamaktadır. Bir kez daha uygarlığı doğurtmada ve büyütmede ana ve beşiklik rolünü oynarken, bunun ancak adalet ve özgürlüğe en yakın sistem olan demokratik ölçüler içinde gerçekleştirilebileceğinin güvencesi olmaktadır” der.
Böyle bir varlık, özgürlük ve adalet mücadelesi içinde kendini ve kendinde Kürt halk gerçekliğini yeniden tanıma kavuşturan Önder APO uygarlığın bütün kinini üzerine çekmiş ve her türlü komplosuyla karşılaşmıştır. 15 Şubat uluslararası komplosu ve bir buçuk yılı aşan tecrit bunun sonucudur. Binlerce yılın denenmiş zorbalığı Kürt halkı ve önderliği şahsında devletçi sistem adına yeniden sonuç almak, insanlığı katletmek istemektedir. Modernite ve halkların demokratik adalet sistemi çatışmaktadır. Önder APO sistemin kendisine komplosunu ve yargılamasını şöyle değerlendirmektedir;
“Batı uygarlığını çözmeden ne benim davam, ne Türkiye’nin AB ve ABD ilişkileri doğru anlaşılabilir. Bu ilişkiler doğru çözümlenmeden de, başta Türk ve Kürt halkları olmak üzere, tüm Ortadoğu halklarının artık bir kaosa, cehenneme dönüşmüş yaşam sorunlarına doğru yanıtlar verilemez. AB’nin ve AİHM’in toplumsal boyutlu davaları birbirinden koparıp bireysel boyuta indirgemesi, iddia ettiği gibi insan hakları ve demokratikleşmenin lehine olmaktan uzaktır. Avrupa uygarlığının aşırı bireyci hastalığını ve çıkarcılığını yansıtmaktadır. Savunmamın sonuç bölümünü bu hususun aydınlanmasına ayıracağım. Bununla bireye adaletin toplumuna adaletle ancak mümkün olabileceğini göstereceğim. Bireysel özgürlüğün bağlı olunan toplumun halkının özgürlüğünden geçtiğini kanıtlamış olacağım.”
Devletçi sistemin adaletsizliği ile evrensel adalet ilkesi karşı karşıyadır. En çok da Doğu dünyası ve Kürt halkına, Önderliğine yaklaşımda deşifre olan bu gerçekliğin, hakikat savaşçılığı ile gerçek özünü bulacağını belirterek yazımızı sonlandırmak istiyoruz. Büyük bir adalet ve adaletsizlik savaşı çatışmaktadır.