RAJİN Merkezinin KCK Eş Başkanı Bese Hozat’la eş başkanlık üzerine yapılan röportajı siz değerli okuyucularımızla paylaşıyoruz.
5-AKP hükümeti eşbaşkanlık sisteminin ilk olarak erkek eşbaşkanlar olarak uygulanmaya konulacağını belirtti bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz. Sizdeki eşbaşkanlık sistemiyle çelişen yönleri nelerdir?
AKP eşbaşkanlık sistemini nasıl, ne biçimde ele aldı, bilemiyorum. Ancak AKP‘nin zihniyeti ve anlayışı bellidir. AKP erkek egemen zihniyetin en yoğunlaşmış ve derinleşmiş biçimi olan cinsiyetçi, milliyetçi ve mezhepçi bir partidir.
AKP özgürlükten ve demokrasiden anlamaz. Kadın özgürlüğünden ise hiç anlamaz. AKP’nin belki de en yabancı olduğu konu kadın özgürlüğüdür. Çünkü AKP zihniyeti kadını, egemen erkeğin ve sistemin malı, mülkü, hizmetçisi ve kölesi görüyor. Kadını, devlet sistemine asker ve işçi doğuran bir nesne olarak ele alıyor. Eşbaşkanlık sistemi AKP’nin zihniyetine son derece ters ve yabancıdır. AKP kadını erkekle asla eşit düşünemez. Bu AKP’nin yaşam felsefesine aykırıdır. Kadını aşağılayan, kadının kaç çocuk doğuracağına, kürtaj olup olmayacağına dahi karar verme yetkisini kendisinde bulacak kadar haddini bilmeyen ve despotlaşan bir partiden eşbaşkanlık sistemine doğru anlam vermesini ve uygulamasını tabii ki bekleyemezsiniz. Buna ne AKP’nin zihniyeti, ne çapı, ne ufku ne de ahlakı ve kültürü elverir.
Eşbaşkanlık sistemi demokratik ve özgürlükçü bir zihniyete, anlayışa, kültüre ve ahlaka dayanıyor. Bunların hiç biri AKP’de yoktur. Kendisinde olmayan bir şeyi nasıl uygulasın. Erkek eşbaşkanlık meselesi de –ben takip edemedim- varsa böyle bir şey bu eşbaşkanlık kavramını yozlaştırma amaçlıdır. İşte AKP’nin böyle bir siyaset anlayışı vardır. Kendi çıkarına hizmet etmeyen her kavramı, olguyu ve gelişmeyi yozlaştırmaya çalışıyor. Bunun için hiçbir etik sınır tanımadan her türlü demogojiyi yapabiliyor. AKP’nin bütün işi-gücü, büyük mücadeleler ve bedeller sonucu kadınların ve halkların yarattığı değerlerin ve bu değerlerin somutlaştığı kavramların içini boşaltmak, bu kavramları çarpıtmak ve yozlaştırmaya çalışmaktır. Bu AKP’de bir siyaset anlayışı ve tarzıdır. Erkek eşbaşkanlık meselesi de bu çarpık anlayışın bir sonucudur. Meseleyi böyle anlamak lazım. Biz böyle anladığımız için kendi modelimizle kıyaslamayı dahi uygun görmüyoruz.
6-Daha önce tüm çalışma alanlarınızda kota uygulaması vardı şimdi ise kota değil eşbaşkanlık diyorsunuz. Neden böyle bir değişikliğe gidildi?
Kota uygulaması geçmiş süreçte bir realiteyi ifade ediyordu. Neydi bu realite? Şuydu; beş bin yıllık dünya gezegeni, devlet sistemi ve toplumsal gerçekliğiyle egemen erkeğin çıkarlarına göre kurgulanmış ve düzenlenmiştir. Kadının tüm hakları ve özgürlüğü elinden alınmıştır. Büyük bir baskı ve sömürü sistemiyle kadın korkunç derecede ezilmiş ve sindirilmiştir. Bu durum kadın ile erkek arasında müthiş bir güç dengesizliğini ortaya çıkarmıştır. Erkek kadın da dahil her şeyin sahibi olurken kadının payına düşen ise sadece kölelik olmuştur. Bu güç dengesizliği içinde kadın güçsüzleştikçe erkek ise adeta kadının kurdu haline gelmiştir.
Kuşkusuz devrimci hareketlerde durum farklıdır. Tüm sosyalist devrimci hareketler kadın özgürlüğünü savunur. Kadın erkek eşitliğini esas alır. Söylemde bunu ifade ettikleri gibi pratikte de uygulamaya çalışırlar. Ancak zihniyet olayı bambaşka bir olaydır. Binlerce yıla dayanan bir zihniyet ve bakış açısı devrimci de olsan hemen değişmiyor ve aşılmıyor. Derin bir özgürlük bilinci ve büyük bir mücadeleyi gerektiriyor. Köklü bir zihniyet ve vicdan devrimini şart kılıyor. Yıllar da geçse bunu başarmak kolay olmuyor. Tabii ki büyük gelişmeler oluyor, dönüşümler yaşanıyor, ancak böyle de olsa derinliğine bir eşitlik ve özgürlük zihniyetinden, anlayışından ve bunun pratik duruşundan tam bahsetmek mümkün olmayabiliyor. Toplumda ise bu durum çok daha geri bir düzeyde yaşanabiliyor. Bu gerçeklikten hareket ettiğinizde kota bir zorunluluk olarak kendisini dayatıyor. Toplumda ne kadar değişim olsa da sistem halen egemen erkek lehine işlemeye ve toplumda da bu çark dönmeye devam ediyor. Erkeği güç görme algısı ve zihniyeti tam değişmediği ve aşılmadı için yönetmede, siyasette tercih edilen erkek olabiliyor ve bu kadını zayıf ve geri planda bırakıyor. Kotanın zorunluluğu da bu gerçeklikten kaynaklanıyor. Kota, adeta erkek lehine olan düzeni bir parça kadın lehine çevirmenin yaklaşımı, tutumu ve uygulaması oluyor. Kota, kadının karar ve yönetim mekanizmalarında daha güçlü ve aktif bir temsiliyete kavuşması için bir zorunluluk oluyordu. Kota, kadın ile erkek arasındaki güç dengesizliğini bir parça da olsa sınırlandırıyordu. Egemen erkeği frenliyordu. Onu zihniyet değişimine zorluyor ve bir mücadele aracı oluyordu.
Bu anlamda kota uygulaması bahsettiğim bu realiteden kaynaklı bir zorunluluk ve mecburiyet olarak gündeme geldi. Yoksa kota eşitliği ve özgürlüğü ifade etmiyor. Aksine kadın ile erkek arasında tam bir özgürlük ve eşitlik olmadığı için ve erkek, egemen, kadın ise ezilen ve zayıf bir konumda olduğu için kota uygulanıyor. Kotanın uygulanma nedeni bu eşitsiz ve özgürlüksüz durumu aşmak içindir. Kadın ile erkek arasında tam bir eşitlik ve özgürlük olsa kotaya da ihtiyaç duyulmaz. Bu anlamda aslında kota, tam özgürlük ve eşitlik karşısında geri bir uygulama biçimidir, ancak erkek egemen gerçeği aşmaya dönük bir yöntem arayışı olduğu için de kendi süreci içinde gerekli bir uygulamaydı.
Biz yıllardır %40 cins kotasını esas alıyorduk. Bakın dikkat edin %40 kadın kotası demiyoruz, cins kotası diyoruz. Bu da kendi dönemi ve koşulları içinde gerekli ve ileri bir adımdı. Fakat biz şimdi bunu da kaldırdık. Bunun yerine eşit düzeyde temsiliyeti esas aldık ve eşit temsiliyet ilkesini uyguluyoruz. Eşbaşkanlık bunun pratik ifadesidir. Bu şu anlama geliyor; kadın, verdiği özgürlük mücadelesinde çok ileri bir noktaya gelmiştir. Kadın özgürlük mücadelesi kadında güçlü bir irade ortaya çıkarmıştır. Kadın öz gücünü yaratmış, öz güvenine kavuşmuştur. Kadın öz gücüne dayanarak özgür iradesiyle her düzeyde siyaset yapabilir, yönetim mekanizmalarında yer alabilir ve toplumsal inşayı gerçekleştirebilir. Kadın artık bu güce, iradeye, örgütlülüğe ve inisiyatife ulaşmıştır. Çünkü artık kadının arkasında ve yanında muazzam bir örgütlü irade söz konusudur. Kadın tek başına ve yalnız değildir. Yanında ve arkasında örgütlenmiş devasa bir kadın gücü ve örgütü vardır. Kadın gelinen aşamada sadece örgütlü bir güç değil aynı zamanda demokratik bir sistem gerçeğidir. Kadın, özgür yaşamın, demokratik siyasetin ve demokratik sistemin temel inşa gücüdür. Kadın, siyaset ve yönetim mekanizmaları başta olmak üzere yaşamın her alanında eşit katılım sağlayarak yer alacağı yüksek bir düzeyi yakalamıştır. Kadın bu konuda yüksek bir bilince, güçlü bir iradeye ve sağlam bir örgütlülüğe sahiptir. Dolayısıyla bu güce ulaşan bir hareket açısından kota uygulaması artık geri bir uygulama olmaktadır.
Kadın özgürlük hareketinin ulaştığı düzey ve Kürt toplumundaki demokratikleşme düzeyi eşit temsiliyeti gerektiriyor. Belediyelerdeki eşbaşkanlık sistemini de bu çerçevede ele almak gerekiyor. Belediyelerdeki eşbaşkanlık sistemi demokratik sistemin esasıdır. Demokratik ve özgür belediyecilik anlayışı ancak bu sistemin yaşamsallaşmasıyla hayata geçebilir. Demokratik toplumun yönetimi demokratik olmazsa demokratik toplum sistemi kurulamaz. Bunu eşbaşkanlık sistemine dayalı belediyecilik anlayışı sağlayabilir. Eşbaşkanlık sistemi belediyeleri demokratikleştirir. Halka açar, halkın öz yönetim kurumları haline getirir. Demokratik kültürü ve siyaseti geliştirir ve güçlendirir. Siyaseti demokratik kılarak toplumsallaştırır, toplumsal siyaseti açığa çıkarır. Eşbaşkanlık sistemi, siyasetin demokratikleşmesinde, halk belediyeciliğinin geliştirilmesinde ve demokratik sistemin inşasında stratejik bir rol oynayabilir.
Eşbaşkanlık sistemi kadın hareketi açısından çok büyük bir kazanımı ifade ediyor. Bu başarı direnen ve mücadele eden tüm kadınların başarısıdır. Bu sistemi başarıyla uygulamak ve demokratik bir sistem inşasına dönüştürmek de kadınların büyük mücadelesiyle olacaktır. Kadınlar bu mücadeleden asla geri adım atmamalı ve mücadeleyi zayıflatmamalıdır. Çünkü egemen erkek aklının düzenlediği bu dünyada, yürünmesi gereken yol uzundur. Kadınlar bu yolu epey adımlamış olsa da yol bitmemiş, devam ediyor. Başarılarımız iddiamızı büyüterek mücadelemizi daha fazla yükseltmenin gerekçesi haline gelmelidir. Kadının yürüdüğü yollar egemen aklın tel örgüleriyle doludur. Ancak, sürekli büyüyerek ve yükselerek gelişen bir mücadele tüm bu tel örgüleri ortadan kaldırabilir, özgür yaşamı ve demokratik sistemi inşa edebilir.