En sadesinden bir kavramla, tüm kilitli kapıların kilitlerini çözebilen bir anahtarla başlıyorum bu seferki yazıma. “merhaba”
Yaşama, iyisi-kötüsüyle insana doğaya doğanın kanı sulara merhaba…
Yine bir süredir yazamadım. Ama bedeninden, kendinden uzaklıklardan değil, sadece defterimden fiziki uzaklığımdan kaynaklı. Evet 10 gün kadar buralarda değildim. Ama öz ile dolup taşmakta fokur fokur kaynayıp çağladım bu dönemde. Tekrardan aslında tekrardan değil, yeniden doğmak gibi bir duygu. Tabi önceki doğuşun tüm tecrübelerini de taşıyaraktan yeniden doğmak gibi. Bu insanı öyle bir güçlü kılıyor ki!
Çemco’ya hastaneye gittik. Menal arkadaşla. Hastanede de, işimiz vardı ama asıl olan güzel olan yeniden Avaşin, Basya ve Çemco sularını eski yoldaşları yeni kuşak gençleri asi-yalçın dağları görmekti. Çok güzel paylaşımlar yaşadım, yaşadık. Hastaneden inerken bir grup arkadaştık. Tanıdık, tanımadık fark etmez. Ard arda mesafeli yürürken ve dağlar bize yollarını yürümemiz için sunmuşken yaşadığım duygu güzelliğini ruhi uçuşu ifade etmede zayıf kalırım. O alanlarda öyle bir mücadele savaş ruhu ve içtenlik vardı ki anlatamam. O zaman işte ben buralarda doğdum ve hep buralarda yaşadım diye hissettim kendimi. Arkadaşlar bize çok sıcak yaklaştılar. Heval Botan, Ali Dayı, Leyla, Evin, Medya, Awesta, Arjin… ve daha yazamadığım onlarca arkadaş en içten gülümseyişlerini esirgemediler bizden. Ve iyi ki yanımda arkadaşlar vardı. Bu yolculukta baya uyumlu hareket ettik. Her birimizin tanıdığı yoldaşlarla bir bütünlüğü yakaladık.
Ve ardından noktaya geldik. Tabi koşullardan kaynaklı yol sürecinde güncel gelişmeleri pek takip edemedik. İmkanları olan arkadaşlar bize biraz aktarıyorlardı ve tartışıyorduk. Noktaya gelince biraz daha imkanım oldu. Ama oradaki askeri hareketlilik ve hazırlıklar bir cepheden askeri gelişmeleri yansıtıyordu bize.
Konu askerlikten açılmışken Gabar’a gidecek Viyan Rojhılat Peyman ve Beritan Batman arkadaşları da gördük. Beritan arkadaşı daha önceden tanımıyorum. Ama fiziken bizi birbirimize çok benzetiyorlar. Ona da bana da bu söylenmiş. 19 yaşında genç bir arkadaş. Onunla tanıştığım için çok mutlu oldum. Güzel insanlar mutluluk verir sana.
Viyan Peyman arkadaşı anlatabilmem için biraz daha uzun yazmam gerekir. 3-4 yıldır tanıdığım güçlü, yetenekli ve güzel bir kadın yoldaş. Onunda bazı zorlanmaları oldu ama güçlü ve iddialı bir arkadaş. Bu temelde kuzeye de gidiyor. Bu onun için çok iyi bir şans. O iddiasıyla bu şansı yarattı. Ben şimdiye değin bu şansı yakalayamadım. Yoksa benim iddiam mı güçlü değil. Hayır… hayır… böyle değil. Sadece örgütün ihtiyaçlarına göre yapılan düzenlemelere karşı kendime göre yaklaşmadığımdandır. Mesala PAJK eğitiminden sonra düzenlememi itiraz etseydim çok yanlış olur ve beni örgütsel olarak da çok zor durumlara kayardı.
Şimdi ise ne yapacağıma karar veremiyorum. Kuzeye gitmek istediğim için HPG’ye geçme önerisi yaptım. O zaman uygun görüldü. Bazı işlerden dolayı geçmem gereken branş eğitim devresinde gidemedim. Yerimde kaldım. İkinci devre için bekliyordum. Şimdi ise YJA merkezinde tercüme ve muhabere çalışması için beni istemişler. Tercih bana kalmış. Uzun vadeli ve temeli güçlü bir çalışma hizmet için hangisi iyi olur bilemiyorum. Ağırlıkta arkadaşlar YJA’ya git diyorlar. HPG diyenlerde var. HPG’de yine güneyde kalırım diye çekiniyorum. Ama kuzey olacaksa hiç durmam. Bilemiyorum bu dayatmam biraz da ispat mantığıyla mı yoksa Aras arkadaşı (canım olan kardeşimi) görmeye ya ben gideceğim ya da o gelecek bakalım, onunla tartışıp karar vereceğim. Umarım vereceğim karar hangisinden yana olursa da olsun pişman olmayacağım olsun. YJA kadın ortamı olduğundan bunu seviyorum ama ne kadar işlevli olacağım ya da koşulları ne kadar olsa fiziki ya da aynı alanlar olması açısından ne kadar iyi olabilecek acaba? Bilemiyorum, biraz zamana ihtiyacım var.
Burası yani karargahımız insanın bir yerde sonra zamanı doluyor ve işlevi azalıyor daha fazla zaman yitirmemeli diyorum. Ve dengelerde değişti burada. Yaptığım yanlış bir şey yok, yoğunlaşmalarım gerçekten de her zamankinden daha iyi…
Burada çok sevdiğim yoldaşlarım da var. Onlarla sınırlı kalmamaya dikkat ediyorum. Ama içten ve temiz yoldaşlar olduklarına inanıyorum. Yine hatalar olabilir ama en azından birbirine dürüst bir temelde eleştirel bir yaklaşım var. Sık sık olmasa da tartışmalar oluyor. Her zaman onlara layık olmak için yaşayacağım.
Bir yılla yakın Önderliğimizden haber alamıyoruz. Tecrit çok daha özel bir politikaya dönüştürülmüş durumda. Bilinen şeyleri ve tabirleri yazmayacağım. Önderliği düşündüğümde Önderliği bir çizgi olarak ne kadar anladığımı yaşadığımı sorguluyorum. Zayıflıklarım var, bireysel kaldığım yanlarım var. Ama umutlarım inancım daha da güçleniyor. Bu kendini değişime yatırmanın kendi gücünü işletip hizmete koymanın kendisine dair inançtır. Önderlik yaşam aşkın tadıdır bize. Kopmaz bağlarla ben de bağlıyım bunlara. Ama salt bu yeter mi? Hayır… halen acelecilik ile geri çekilme arasında bocalamalarımda var. Yaşam suyunda bu şekilde gel gitli atış olur mu? Bu doğaya ters bir durum. Salt niyetler, içtenlik ve temizlikler yetmiyor. Bu Önderliğe bağlılığın cevabı değildir.
O zaman öncelikle daha fazla kendine karşı mücadele. Devrim diyorsak önce kendi kişiliğimizde devrim yapalım. Bu da önderlikle buluşmanın tek yolu ve ben de iddialıyım.
27.07.2012
Dersim Aras