Araştırma
Halk düzeyinde kutlamalar yapılır. Bu kutlamalar lokal ve eğlenceye dönük olmanın ötesine geçmez.
Newroz’un Kürtler ve genelde Zerdüştiler tarafından kutlandığı 21 Mart gününde, pek çok halk tarafından da çeşitli dini sebeplerle ayinsel festivaller düzenlenir. Elbette bu festivallerin hemen hemen hepsinin kozmogonik sebeplerle düzenlendiği tahmin edilebilir. Newroz, tüm “Ortadoğu’da kutlanırdı” ama önemli olan kutlanan festivale onu şekillendiren halkın verdiği “anlam” ve o festivalin kozmogoni itibariyle “sebebi”dir.
Bir şeyi çok iyi anlamak lazım: Bir bayramın, bir festivalin, orijinal olarak ortaya çıktığında hangi anlam yüklenerek kutlandığı çok önemlidir. Kürtler Newroz bir direniş, bir özgürlük günü ve bahar bayramı olarak kutlarlar. Newroz, ulusal bir gündür. “Birlik ve Mücadele Günü” Bu anlam çok önemlidir.
Kürt Newrozları’nda, dağlarda ateş yakılmasının acaba özel bir anlamı var mı? Evet, Kürtler’in ataları tarafından geliştirilen mitolojik Ateş kavramı, Zarathuştra’da ve sonraki Zerdüşt Dini’nde çok önemli bir yer tutar. Ateş vicdandır, ateş zaferin müjdecisidir, ateş hayatın yakıtıdır, ateş kıbledir, ateş iyinin koruyucusudur, ateş bağımsızlıktır, evet yanlış anlamadınız, ateş bağımsızlıktır… Bütün bunları Avesta’nın ruhunu incelediğimizde görürüz. Avesta’nın ortaya çıktığı coğrafya İran, halk grubu ise İran’da yaşayan ve Avesta’yı kutsal kitap olarak benimseyen iki aryani halk grubu olan Med’ler ve Pers’lerdir. Avesta’nın esas olarak hangi halk grubunun dinsel yapıtı olduğu araştırıldığında, Avesta’nın ortaya çıktığı tarih kesiti itibariyle İran’da, birincisi; Avestik Din (Bahdin), diğeri ise Pers Kralları’nın kazıttığı kaya yazıtlarında tarifini bulan Pers Dini olmak üzere iki ayrı ve bazen birbirine zıt din grubu bulunduğu görülür. Avesta’da yer alan din Medya’da, daha ziyade dağlarda yaşıyorken, yazıtlarda tarifini bulan din ise hakim halk grubu olan Persler arasında yaşam buluyordu. Bu bulgular modern hayatımızdaki bazı bulgularla da birleştirildiğinde Newroz’un hiç tereddütsüz bir Kürt Bayramı olduğu sonucu ortaya çıkar. Demirci Kawa’nın Newroz efsanesi Arap kökenli Dehak, Ahriman’la yaptığı bir ittifak sonucu Kral Cemşid’i testere ile keserek öldürdü ve İran tahtını ele geçirdi. Dehak’a böylesi bir yardımda bulunan Ahriman, buna karşılık yeni kralı omuzlarından öptü. Dehak kral olduğu için memnundu. Alabildiğine zalimdi. Kral oluşunun verdiği büyük zevkten dolayı Ahriman’ın yılansı ısırıktan ibaret olan öpücüğünün acısını duymadı bile. Fakat bir süre sonra yeni kralın omuzlarının her birinde birer yılan türedi. (Kürt Yazar Şerefxan yılan yerine kralın omuzlarında ‘şirpençe=kanser’ oluştuğunu kaydeder.) Saray cerrahları bu yılanları derhal ameliyatla aldılar. Fakat yılanlar aynı yerde yeniden türediler. Yılanların her ameliyattan sonra yeniden türemeleri Dehak’a büyük acılar veriyor, çaresizleştiriyordu. Bunu gören Ahriman, bu kez bir hekimbaşı kılığında Dehak’a yeniden göründü. “Kralım eğer acılarından kurtulmak istiyorsan, her yılanı her gün birer gencin beyni ile beslemen gerekiyor” dedi ve kayboldu. Dehak bu hekimbaşının tedavi planını emir haline getirdi. Artık her gün iki genç getiriliyor, öldürülüyor ve beyinleri yılanlara yediriliyordu. Yöredeki gençlerin böyle ikişer ikişer ölüme sevk edilmesi, Dehak’ın vezirleri Ermail ve Kermail’i acılara sevk etmekteydi. Bir gün akıllarına bir çare geldi. Her gün gençlerden biri yerine bir koyunun beynini koymayı düşündüler. Böylece ölüme sevk ettikleri gençlerin en azından yarısını ölümden kurtaracaklardı. Düşündüklerini derhal hayata geçirdiler. Bu gençlere; “Dağlara gidin. Hiç şehirlere inmeyin. Size ulaşılmayacak yerlerde barının” diyor ve onları serbest bırakıyorlardı. Her kurtulan genç uzak bir dağa kaçtı. Zamanla bunların sayısı 500’ü bulmuştu. Bu gençler daha sonra Kürt Ulusunu oluşturacaklardı. Öte yandan Dehak, acılarından kurtulmak için boyuna halkın çocuklarını öldürtüyor, sessiz bir öfkeye sebep oluyordu. Dehak’ın adamları, Demirci Kawa’nın kalan son oğlunu da götürmek için geldiklerinde, daha önce zalimler tarafından 9 oğlu öldürülen Demirci Kawa şiddetle karşı çıkar. Peştemalını bayrak yapar ve halkı örgütlemeye çalışır: “Bizim problemimiz o yılanların kafası olan Dehak’tır. Yapacağımız iş, oturup ah çekmek yerine onu tahttan uzaklaştırmaktır.” Halk bunun üzerine ayaklanır. Dehak’ı öldürerek tahttan indirir. Onun yerine Feridun’u tahta oturturlar. Türk resmi görüşünde Newroz Cumhuriyetin kuruluş yıllarında öngörülen; “tek ulus”, “tek dil”, “tek kültür”, “tek tarih”, “tek ülke”, “tek ırk” gibi kavramları esas alan bir “Türk Ulusu” yaratma konsepti, Türk Resmi İdeolojisinin temel taşlarıdır. Bu konsepti kafalara yerleştirmek için çok büyük bütçelerin ve gelir kaynaklarının tahsis edildiği Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu, Mustafa Kemal tarafından emir, özel kanun ve özel bütçe ile kurulmuş, Cumhuriyet Halk Partisi’ne bağlanmıştı. Bazı “destan yazarları”, Asena hikayesi ile Ergenekon’u birleştirerek de anlatır. Fakat Türk Devleti’nin Newroz’u “ele geçirmek için” başlattığı psikolojik ataktan sonra Türk bilim çevreleri çeşitli teşebbüslerle bu atağa meşruiyet kazandırmak için bir kılıf aradılar ve çareyi Newroz Menkibesi ile Ergenekon hikayesini birleştirmekte buldular. Newroz’un öz be öz Türk bayramı olduğu demagojisini ileri sürdüler. Türkler Orta Asya’da Ergenekon dağında mahsur kaldıklarında, tam nesilleri tükenmek üzereyken Asena adındaki bir kurt çıka gelmiş ve 21 Mart günü Türklerin atalarına yol göstererek Anadolu’ya getirmiş ve Türkler, o günden beri 21 Mart’ı Türk bayramı olarak kutluyorlarmış. Ancak, yüzyıllardan beri bu bayramı; illegal kutluyor olacaklar ki, kimse de duyamamış! Devlet’in bu komedyasına Türk halkı da inanmadı. Bu yalan, sistemin çaresizliğinin, çürümüşlüğünün yeni bir kanıtı oldu. Kürt halkı kendi bayramını yasal olsa da olmasa da coşkuyla, ülkenin dört bir yanını Newroz ateşiyle aydınlatarak kutluyor. Türk Devleti’nin Resmi İdeolojisini temsil eden ‘bilim adamlarının, 1990’lı yılların ortalarından itibaren başlattıkları, Newroz Menkibesi’ni Ergenekon Destanı ile ilişkilendirme gayretleri boşunadır. Her şeyden önce Ergenekon Destanı’nın bir Moğol Destanı da olabileceğini tartışmalıyız.
Saf Türk Destanı olsa bile 1990’lı yıllara kadar ayrı bir mecrada yürüyen bu destanın birden bire Newroz’la identifiye edilmesi hayra yorumlanamaz. Ergenekon hikayesinin asıl versiyonlarında, 21 Mart’ta veya baharda Ergenekon’dan çıkıldığına dair bir sözcük geçmez. Newroz veya Nevruz, her ne olursa olsun, kelimesinin, Türkçe ile bir ilgisi yoktur. Nasıl olur da koskoca ulusal bir günün adı dahi ödünç alınır? Hiçbir yazılı kaynak veya arkeolojik kalıntı, bilim dünyasına Newroz Türk Dünyası ilişkisine dair bir ipucu vermez. Newroz’u Türk Kültürü ve Türki Kavimlerle ilişkilendirmek, bu bayramın Türki Kavimlerin eseri olduğunu iddia etmek, Ramazan Bayramı’nın bir Hristiyan bayramı olduğunu iddia etmekle eştir.
Türkiye’de bilim adına resmi ideolojiyi doğrulayan konseptler üreten bazı “araştırmacı-yazar” ve “profesör” ünvanlı zatların iddialarının aksine, Newroz’un bahar bayramı olmakla direkt ilgisi yoktur. Zaten bu tür “bilim adamları”, yok sayamadıkları ve yasaklamalara rağmen ülkelerinde birileri tarafından kutlanan her bayram veya günü, resmi ideoloji adına yozlaştırmakla görevli birer maaşlı memurdan başka bir şey değildirler. Yozlaştırmayı kolaylaştırmak için maaş alana, herkes bilir ki, bilim adamı denmez. Herkesin renga renk elbiselerle, baharda açan çiçekler gibi, kırlara dağıldığı, ateşler yakıp, halay çektiği, kötülüklerden arınıp, ruhlarını huzura kavuşturdukları bir gün olarak kutlanacak Newroz ortamının sağlanması umuduyla…
Newroz bayramı herkese kutlu olsun!