Araştırma
Her ulus veya halk grubu sahip olduğu kültürel zenginlikleri ile kişilik kazanır, global kültüre zenginlik katar. Halk gruplarının sahip oldukları kültürel zenginlikler günlük yaşamlarında manevi bir gıda iken, bilhassa, bağımsızlıklarını veya özgürlüklerini kazanamamış olan ulusların savaşım kararlılığı için de anahtardır.
Dünyanın herhangi bir yerindeki hakim ulus yöneticileri kendilerine siyasal açıdan bağımlı halkların kültürel zenginliklerine saldırır, ilk hedef olarak dilleri yasaklanır ve zorla asimilasyon yüzünden kültürleri ortadan kalkar. Üyesi oldukları kabile, halk, ulusun aydınları kültürlerine sahip çıkmadıkça, o kültürü talan edecek pek çok karanlık güç ortaya çıkar ve hiç acımadan o uykucu halkın kültürünü alıp götürür kendisine mal eder. Antik çağlardan günümüze kadar inen uzun bir tarih süreci boyunca; Kürt Tarihi, Kürtler’in kültürel zenginlikleri olan menkibeleri, stranları, masalları, folkloru, gelenekleri, ulusal günleri, mutfağı ve hatta geniş ölçüde mitolojilerinin büyük bir tanığı olan Avesta’ları bile çok sinsice ellerinden alınıp götürüldü. Onların uzak geçmişleri ile bağlantıları ustaca koparıldı ve giderek yok sayıldı, yok gösterildi. Kürt Kültürü’nü yağmalama olayında en kararlı davrananlar İran ve bölgeye daha sonraları Orta Asya’dan gelen ve yerleşik halk olan Kürt’lerin yardımıyla kurulan Türk devletleri olmuştur. Türkiye’de, 1923’ten sonra adım adım oluşturulan bir resmi ideoloji çerçevesinde yetişmiş olan Türk “bilim adamları”, Türk “folklorcuları”, Türk “mitologları” gibi Türk Devleti’nin kültür politikalarını oluşturan bilim çevreleri “Emir ve komuta zinciri içerisinde ve emirle” Kürt kültürünü talan ettiler. Tarihsel bir ulus olmak bakımından özel günlerimizi öğrenmek, bir de o günlerimizi zamanlarında yaşatmak, kendimizi bilmenin yollarından biridir; uygarlık tarihimizin kökenlerine doğru bir giriş bir başlangıçtır.
Türk ve komşu devletlerin kaderine hükmeden tutucu ve inkârcı iktidarlar, yanmasını önleyemedikleri Newroz ateşine karşı, Newroz’un ifade ettiği anlamı yozlaştırmayı ve içini boşaltarak kendilerine mal etmeyi denemektedirler. İran, bu bayramı kendi “Yeni Yıl” bayramı olarak, 15 günlük bir tatille ciddi bir şekilde sahiplenerek kutluyor. “Yeni Yıl” tabii ki Kürtler’in bu festivale yüklediği anlam değildir. Suriye, Newroz’u bayram olarak kabul etmemekle birlikte, Kürtler’in bayramlarını coşku ile kutlamalarına ses çıkarmıyor. Irak ise Newroz’u, 24 Eylül 1968’den beri, o zaman kesitinde yürütülmekte olan Kürt Ayaklanması’nın Lideri Molla Mustafa Barzani’nin dayatması ile resmi tatil olarak kabul etmiş durumda. Türkiye’de ise en son olarak 1924’te Mustafa Kemal’in de katılımı ile resmen, Ankara’nın Kavaklıdere semtinde kutlanan Newroz, sadece “Saatli Maarif Takvimi” adlı bir duvar takviminde “nevruz” şeklinde yer alan belirsiz bir güne dönüşmüştü. Ölü ve kutlanmayan bir gün oldu. Osmanlı Devleti dönemindeki folklorik kutlamalar, Mustafa Kemal Yönetimi tarafından yaratılmaya çalışılan Türklere dayalı tek ulus konsepti için “tehlikeli” bulunmuş olacak ki buharlaştırılmıştı. Fakat Kürtler vardı ve problem olduğu yerde duruyordu. Direnişe geçen Newroz 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile birlikte Türkiye’deki tüm devrimci tutuklular teslim alınmaya, kendisinin zıddına çevrilmeye çalışıldı. 12 Eylül darbesinin teslim alma ve ihanet ettirme politikaları yoğun baskı ve işkencelerle Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde doruğa çıkarıldı. Yapılan işkencelere karşı 2 Ocak 1981 tarihinde birkaç grup dışında toplu açlık grevine başlandı. 24 Şubat 1981 tarihine kadar askeri cezaevi yönetimi tutuklulara saldırılarını yoğunlaştırdı. Direnmekte kararlı olan önder kadroların hücrelere konulmasıyla kadro konumunda olanlar ve kitle birbirinden soyutlanmaya çalışılır. Fakat dayatılan tüm baskı ve işkencelere rağmen sayıları 500-600 olan direnişçiler boyun eğmedi. Buna karşın Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde gün geçtikçe işkencenin dozu yükseltildi, tutuklular koğuş koridorlarına kurulan işkence tezgâhlarından geçirildi. Artık cezaevinde her şey işkenceye dönüşmüştü. Devlet bu kadrolar şahsında mücadeleyi bitirme hedefini önüne koymuş ve insanın aklına gelen insanlık dışı her şeyi işkenceye çevirmişti. Buna karşı kadrolar da kendilerini uzun soluklu bir halk savaşına hazırlarlar.
Baskıların en dorukta olduğu 1982 Mart ayında direnişi canlı tutmak için sürekli yeni yöntemler bulmaya çalışan Mazlum Doğan arkadaş, Diyarbakır Zindanındaki baskı ve zulmü, dolayısıyla binlerce Kürt gencimizin kanına giren 12 Eylül diktatörlüğünü protesto etmeyi amaçlamıştır. Bunun için de, 1982 yılında 20 Mart’ı 21 Mart’a bağlayan gecede Newroz ateşini kendi bedeninde yakarak, ölümsüzleşmiştir. Artık o koyu karanlık günler direnişe evirilmiştir. Eylemini 21 Mart’ta yapmasının nedeni; yaşanan esaret koşullarını durdurmak ve 21 Mart’ı artık direniş gününe çevirmekti… Cezaevinde başlayan bu direniş artık içeride ve dışarıda yankısını bularak sürecekti. Genelde tüm Kürtlerin, özelde ise, Alevi Kürtlerin sembolü haline gelen Mazlum Doğan arkadaş, aynı zamanda “Çağdaş Kawa” olarak Newroz’un da simgesi haline gelmektedir. 12 Eylül diktatörlüğüne ve onun zindan yöneticilerine karşı bedenini ateşe vermek suretiyle yapmış olduğu eylem ile Kürt halkının kaderini değiştirmiştir. İnsan için en kutsal olan şey yaşamdır. İşte Mazlum Doğan arkadaş en kutsal değerini zalimlere karşı Newrozlaştırmıştır.
Başkaldırılara Ulaşan Newroz 1990 yılına varıldığında; Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde başlatılan, 1984 yılında dağlara taşırılan Newroz ateşi artık köyleri ve şehirleri de sarmıştı. 12 Mart 1990 günü Mardin’in Savur ilçesi yakınlarında PKK ile devlet güçleri arasında yaşanan çatışma 12 PKK gerillasının şahadetine ve 50 askerin ölümüyle sonuçlanır. Kısa bir süre sonra, bu çatışma yankısını Nusaybin sokaklarında bulur. 15 Mart günü cenazeler ailelere teslim edildiğinde PKK gerillası Kamuran Dündar’ın cenazesi Nusaybin’e getirilir. Cenaze Nusaybin’de on bini aşkın genç, yaşlı, çocuk ve kadınlardan oluşan bir kitle tarafından kaldırılır. Okullar boykot edilir, kepenkler kapatılır. Zılgıtlar ve sloganlar eşliğinde kitle şehir merkezine doğru yürüyüşe geçer. Nusaybin’deki halk hareketi kısa bir süre sonra Newroz ile bütünleşerek çevre ilçelere yayılır… Newroz artık serhıldan’dır. Yine 15 Mart’ta Cizre’de başlayan serhıldan, Newroz kutlamalarının başladığı 20 Mart’ta kepenk kapatma ve okul boykotuyla tam bir halk ayaklanmasına dönüşür. Newroz’u kutlamak üzere Cizre sokaklarına, köylerden şehir merkezine akın eden kitle lastik yakarak ilçenin her yerini Newroz ateşiyle aydınlatıyordu. Cizre’de kitle ile başa çıkamayan devlet güçleri çevre il ve ilçelerden de takviye birlikler çağırır. 21 Mart gecesi Cizre’nin etrafındaki tüm tepelerde Newroz ateşi yakılır.
Nusaybin ve Cizre’deki serhıldanlara Mardin’e bağlı İdil, Silopi, Midyat, Kızıltepe, Derik, Gercüş ilçeleri ile Ağrı’nın Doğubayazıt, Diyadin ve Patnos ilçeleri de katılır ve Newroz ateşi köy köy, ilçe ilçe, il il yayılarak bütün Kürt coğrafyasını aydınlatmaya başlar. Mazlum Doğan’ın 1982 Newroz’unda yaktığı meşale 1990 yılında bu kez Diyarbakır surlarından parlar. Üniversite öğrencisi Zekiye Alkan 21 Mart 1990 günü Diyarbakır surlarına çıkarak genç bedenini Newroz ateşi yapar. Kürt coğrafyasında yaşanan bu durum kısa bir sürede bütün Türkiye metropollerine, Avrupa’ya ve dünyaya yayılır. Tarihin derinliklerinden alınan meşaleyi Mazlum arkadaş, Mazlum arkadaştan Amed surlarında Zekiye arkadaş, Zekiye arkadaştan Türkiye metropollerinde yaşamını sürdüren ve henüz on sekiz yaşında olan genç Rahşan arkadaş, Rahşan arkadaştan Avrupa’da yaşayan iki genç yürek olan Berivan ve Ronahi arkadaşlar devralır. Newroz meşalesi artık elden ele dolaşarak bütün dünyayı sarmaktadır. 2000’li yıllarda Newroz Newroz bayramı, Kürt kimliğinin ifade edilmesine yönelik baskılardan nasibini epeyce aldı. 1990’lı ve 2000’li yıllar, “w”, “v” tartışmalarıyla geçti. (W) harfi yasaklı harfler arasına girdi. İçerisinde “w” olan slogan ve afişler toplatıldı, ağır cezalar verildi. Mart halkımızın acılı olduğu kadar, onurlu ayıdır. Bu ay pek çok Kürt katliamına tanık olduğu gibi Kürt halkının Newroz coşkusuna da tanıktır. Newroz coşkusu her sene katlandı, dağlarımızın tepelerinde yanan ateş güneşimiz, umudumuz, varlık nedenimiz oldu. Newroz, Kürtlüktür. Newroz, kendi Kürdü olmadır.
Newroz, Kürdün kurtuluş meşalesidir. Newroz, özgür yaşam mücadelesidir. Newroz, köleliğe, sömürgeci, baskıcı yaşama başkaldırıdır. Newroz; barıştır, eşitlik ve kardeşliktir. 2000’lerin ilk Newroz’una Amed’de yüz binlerle kutlanan Newroz damgasını vurdu. 2001 Newroz’u da Kürt halkının barış, demokrasi ve yeni sürecin sloganlarıyla kardeşlik ve birlik çağrılarını meydanlarda yüzbinlerce ağızdan haykırdığı bir yıl oldu. Amed’de 500 bin kişinin toplanarak kutladığı 2001 Newroz’u siyasal serhıldan hamlesinin de ilk adımı sayıldı. Bu tarihten sonra günümüze kadar Newroz milyonların katılımıyla kutlanıyor. Dünya’da 21 Mart Newroz kutlaması Kürtçede “Yeni Gün” anlamına gelen Newroz, Zerdüştlük, Bahailik gibi inançlar açısından kutsal bir gün olarak ele alınırken. Günümüze yansıması, İranlılar, Türkler, Azeriler, Afganlar, Arnavutlar, Gürcüler, Türkmenler, Tacikler, Özbekler, Kırgızlar Newroz’u genellikle “doğanın uyanışı ve bahar bayramı” olarak kutluyor, oysa Kürt halkı için Newroz çok daha derin anlamlar içeriyor. Newroz, Orta Asya Halkları tarafından, yakın komşuları olan Zerdüştiler’in etkisiyle “ithal malı” bir eğlence, genç kız ve genç erkeklerin ateşin üstünden atlarken ileride evlenecekleri eşlerini tanıdıkları bir vasıta olarak kutlanıyordu. Tıpkı Ehmedê Xanî’nin ünlü “Mem û Zîn” adlı eserindeki Kürt Newroz kutlaması gibi. Noruz (Newroz), Orta Asya halkları arasında; Kazakistan’da 22 Mart’ta, Özbekistan’da 22-23 Mart’ta Kırgızistan ve Türkmenistan’da ise 21 Mart’ta halen resmi tatil günüdür…