ZİLAN ADAR
Türk devleti halkın üzerinde egemenliğini süreklileştirmek amacıyla, dönem dönem toplumda küçük kıpırtılar şeklinde gelişen özgür yaşam arayışlarını bastırararak, hatta sonsuza dek gömmek için, çaresizliklerinden dolayı sürekli tekrarladıkları bir katliam ve yok etme yöntemini tarihsel süreç boyunca uyguladıkları bir yöntem olmaktadır.
Egemen devlet 12 Eylülden önce 1968 kuşağının bilinen gençlik hareketine karşı geliştirdiği 12 Mart darbesi ile Türk Sol örgütlerinin liderlerinin bazıları idam edilmiş, bazıları da farklı biçimlerde katlederek, öncülüğünü yaptıkları örgütleri dağıtıp parçalanmalarını başarmıştır.12 Mart darbesindensonra sol örgütlerin yeni oluşumlara gidildiği süreçte PKK hareketinin temelleri de atılıyor.
Önderliğin saklı sözlerle yasaklı düşüncelerini “KÜRDİSTAN SÖMÜRGEDİR” sözü ile mücadelenin manifestosunu somutlaştırmıştır. İlkin ideolojik grubu oluşturmuş ardından da Kürt halkını örgütlemek için Kürdistan seferine yönelmiş ve halkın büyük desteğini alarak, feodal değer yargıları ve toplumsal gerilikleri yerle bir etmiştir. Bu başarı ve üç kazanma gerçeği karşısında karşıtları 18 Mayıs 1977 de Haki Karer arkadaşı Antep’te bir komplo sonucunda şehit düşürülmüştür. Önderliğimiz ise Haki Karer arkadaşa bağlılığın sözü olarak partileşmeye giderek, şehide bağlılığın gereklerini yerine getirmiştir. Bu yaklaşım PKK’nin şehide bağlılığın felsefesini de ortaya koymuştur. Ancak büyük başarılara imza atılarak cevap vermesinin böyle olacağını ortaya koymuştur. Bunu bir bağlılık ve yaşam felsefesi haline getirerek, bir bakış açısını oturtmuştur. Bu süreçlerde yeni sol örgütleri kurulmuş, aynı dönemde tekrardan Türk devleti 12 Mart darbesiyle kalan “kılıç artıklarını” temizlemek için devreye girmiştir. Özelde yeni oluşan Kürt hareketine karşı 12 Eylül 1980 yılında askeri darbe gerçekleştirmiş, yaşamı ve toplumsal refleksleri yok etmeye çalışmıştır.
12 Eylül cellatları gece-gündüz, kır-kent demeden vahşice insan avına çıkarak, insanlığa sığmayan birçok suçu işleyerek tarihin utanç sayfasında yer almışlardır. İki yıl boyunca neredeyse bütün toplum işkencelerden geçirilmiş, zindanlara doldurulmuştur. Bu süreçte parti merkez üyelerinden Mazlum Doğan, Kemal Pir ve Mehmet Hayri Durmuş arkadaşlar yakalanarak cezaevine girmişlerdir. Bununla bir hareketin ve halkın geleceğini karartmaya çalışıldı, ancak büyük direniş tarihin seyrini değiştirerek yeni bir halk ve Kürtlüğün doğmasına vesile oldu.
Amed Zindan vahşeti olarak tarihe geçen ve insanlığın vicdanını sızlatan anti insan yaklaşımı ile Esat Oktay adlı işkenceci müdür olmuştur. Bu dönemde yeni filizlenmekte olan PKK hareketine karşı tek bir insan kalmayacak şekilde insan iradesini kırmaya çalışılmıştır. Esat, bu işkenceleri gerçekleştirirken karşısına APO’cu irade çıkmıştır. Attığı her dayak sistemine dönerek ordunun doğmasına ve büyük bir güç haline gelmesine neden olmuş, APO’cuların iradeleri daha da çelikleşmiştir. Bu işkenceleri durdurmak için, nice karşı koyuşlar gelişse de, işkencenin şiddeti daha da çoğalmaktadır. Yer yer çözülmeler gelişse de, çelikten iradeişkence karşısındaki duruş bir toparlanma ve sorgulamayı geliştiriyor. Bu yoğun bombardıman karşısındailk duruş Mazlum ve diğer direnişçi arkadaşlar şahsında ortaya çıkıp umudu dağlara taşırdılar.
Nasıl ki, Mazlum Doğan arkadaş parti kuruluşunda yer alan ilk arkadaşlardan biriyse, zindandada zulme karşı ilk başkaldıran ve direniş geliştiren büyük bir devrimci kişilik olmuştur. Mazlum ve arkadaşlarının bu eşsiz direnişi direnişin sembolü olarak ismini tarihe yazdırdı. Mazlum Doğan arkadaş zalimin zulmü karşısında çelikleşen ve Kawaların başına inen bir örs olur.
Mazlum Doğan yoldaşın eylemi cezaevine bomba gibi düşmüş, birçok arkadaş bu eylem karşısında kendi duruşunu ve katılımını sorgulamaya başlamış ve iradesini güçlendirmiştir. Bu eylem, bugün direniş günüdür mesajını vererek, direniş çığlığı olur.
Direniş tarihimize bu eylemin anlamı çok büyük ve emsalsizdir.Mazlum Doğan arkadaşı daha sonra dörtler takip eder. FerhatKurtay, Mahmut Zengin ve Eşref Anyık ve Necmi Öner yoldaşlar bu eylemin ruhunu kendi ruhunun derinliklerinde hissederek var olan kördüğümleri çözmüşlerdir. Her şey onlar için netliğe kavuşmuştur. Böylece Mazlum Doğan arkadaşla yakılan Newroz ateşini gürleştirmeye ve meşaleyi taşımaya devam etmişlerdir. Ancak özgürleşmeye bu şekilde yol alınabilinirdi, başka bir şekilde köleliğe gidilirdi. Bunun içinde ruhsal arınma ve amaca bağlılık gerekliydi.
18 Mayısta ateşin kutsallığı ile çevredeki mikropları, çirkefti yakarak kendi bedenlerindeki ateşle bataklıkları kurutmaya çalışarak, düşmanın yönelimlerini kırmaya çalışmışlardır. Böylece dörtler Mazlum arkadaştan, yani çağdan Kawa’dan aldıkları Newroz ateşi ile çevresinde olup biten oyunları boşa çıkartmış ve bütün arkadaşlarına direniş sembolü ve çizgisi olmuşlardır.
Zindanlarda gelişen her eylem biçimi diğerinin tarzını, taktik yönünü daha da geliştirerek, biri diğerinin taklidi olmadan bir özgünlüğü içermiştir. Her eylem diğerini daha da geliştirmiş, daha güçlü çıkışları yaratarak düşmanı dize getirerek dönemleri başarmışlardır.
Bu direniş ruhu ve eylem biçimlerinden bir diğeri de büyük ölüm orucu eylemiydi. Bu direniş ruhunun artık bir sonuca ulaşması gerekiyordu. “Direnmek yaşamaktır” şiarıyla direnişlerini doruğa çıkarmışlardır Mazlum Doğan ve arkadaşları. Bu eylemle günbegün canlarını eriterek oluşturulan özgürlük çizgisini zirveleştiriyorlar. Direnişleri ile düşmanın ucuz yaklaşımlarını yerle bir ediyorlar. Başta Kemal Pir yoldaş, pirlere yaraşır sözü ve eylemiyle bir bütün olarak öncülük misyonunda hiçbirtereddüt yaşamamıştır. Her zaman her yerde canlı tuttuğu kararlılık ve coşkulu katılımı direnişte de kendini göstererek ölüm orucunda en önde koşan önder ve öncü bir militan olmuştur. 57. günde direnişini tamamlayarak şehadet mertebesine ulaşmıştır.
Mehmet Hayri Durmuş arkadaş, engin bilgeliği ile mücadeledeki katılımını her zaman yetersiz görerek kendini aşmak istercesine katılımını, gerçekleştirmenin heyecanını yüreğinde hiçbir zaman eksiltmemiş, şahadete ulaşacağı zaman bile “Mezar taşıma halkına borçludur” sözü ile tarihe not düşmüştür. Bu sözü ne kadar da bilge olduğunu ve APO’cu kişilik özelliklerini ne kadar özümsediğinin göstergesi olmuştur.
Akif Yılmaz arkadaş, verilen her görevi militanlık gereklikleri ile yerine getirmeye çalışarak, direnişin ruhunu da, kendinde yaşatarak tarih karşısında sorumluluklarını yerine getirmiştir.
Örgütümüzün Kızıl Yıldızı Ali Çiçek arkadaş, içindeki gençlik ruhunun coşkusu ile yaşamın her alanında kendini hissettirmiştir. Genç olmasına rağmen, düşmana kafa tutarakApo’cu ruhun coşku ve moralini doruğa çıkartmıştır.
Büyük devrimciler, gerçekleştirdikleri direnişlerle düşmana esas darbeyi vurmuşlardır. “Yaşamı uğruna ölecek kadar seviyoruz” sözünün sahipleri olacaksa bir yaşamın özgür iradeli olması gerektiğini ortaya koymuşlardır. Yaratılan değerlere büyük bir iradi güçle sahiplenerek yaptıklarını ideolojinin yalın hali ve duruşu olduğunu göstermişlerdir. Düşmanın zindandaki yönelimlerini bu arkadaşlar büyük bedel vererek kırmış, daha sonrasındaki aşamalarda zindanlar hareketimiz için bir öğreti alanı olmuştur.Zindana giren her kadro, yaratılan direniş mirasının takipçisi olarak kendisini varedebilmiştir. Böylece hareketimiz zindanlardan çıkarak günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. Bu direniş ruhu hareketimiz için, bir çizgi, bir ilke olmuştur. Kendi değerlerine bağlılığın,alimliğin, erdemli kişiliğin esas yönleri olduğunu dünyaya göstermiştir.