DESTAN YÖRÜK
Özgürlüğümüz Tehlikede, Polis Devletine Dur De!
Öncelikle bu başlık ile neden başladık? Polis Devletini kast ederken ne demek istiyoruz? Son süreçte yeniden gündeme gelen –İç Güvenlik Yasa Tasarısı- gündeme cuk oturdu. Padişah koltuğunda tekleşmeyi isteyen Tayyip Erdoğan neden Cumhurbaşkanı oldu? Acaba Gül’cüğü, önüne koyduğu projelerine onay vermiyordu o yüzden mi? Yahut Gül her zaman cemaate yakındı ondan mı? İki kardeş neden aralarına duvarlar ördü? Birilerinin başkanlık sistemi adı altında tekeline almak istediği iktidar yüzünden mi? Başbakan taklidi yapan Ahmet, neden rolüne tam adapte olamıyor? İktidar ile cemaat birbirine girdi, evleri yıkılsın diye beddualar edildi Gül’de evinin yıkılmasından korktu bu yüzden mi? Hepsini geçtik, acaba saltanat sistemi yeniden mi doğuyor? Soruları geçelim diyorsanız biraz bu tasarıları inceleyerek, yorumlar yapalım…
Çoğu kişi bu yasa tasarısının yeni gündeme geldiğini düşünüyor. Hâlbuki yıllardan beri uygulanmakta olan bu yasanın mimarları eskiden beri alttan alta taslaklarını çiziyorlardı. Nedir bu iç güvenlik yasa tasarısının bu denli sansasyon yaratma sebebi? Polisi ile gittiği her yerde övünenler, onlara bir yasa mı hediye etmek istedi de acep? Emniyet teşkilatının doğum günüydü herhalde. Babacıkları onlara sürpriz yapmak istedi. Doğum günü değilse ne! Aslında genelce düşünüyorum, bu iç güvenlik yasası, hükümetin, kirli çamaşırları olarak değerlendirildiğinde, nasılda yerini bulan bir tanımlamaya ulaşmış oluyorum. Faili meçhuller, gözaltı terörleri, tutuklamalar, baskı, zulüm, işkence, teşhir etme, fişleme ve benzeri. Kesinlikle – (iç) kirli çamaşır yasa tasarısı- olarak isim değişikliği yapılmalıdır.
Kirli çamaşırlarını iyice ortaya serersek eğer, bir soru ile devam edilen yola, bir taş koyalım: “Güvenlik Yasa Tasarısının Hayatımızdan söküp alacakları nelerdir?”
Her zaman, herkesin artık başına gelen (normalleştirilen) bir olay olan aramalar. Her zaman –görevini yapan polisin- arama yetkisine tam destek getirilecek. Öyle bir artacak ki bu yetki enflasyon sarsılacak, dolar düşecek, Euro artacak, TL ne olur bilemedim ona da ucundan dokunur herhalde, ferahlık gelecek; fakat kime? Yüce saltanatlarına! Artık hâkim ve savcı eskisi kadar yorulmayacak. Onlar karar çıkarma işlemlerinden kurtulacaklar ve polis istediği kişiyi, istediği zaman o karara ihtiyaç duymadan arama yapabilecek. (Öneri: Dağlara gel dağlara, seni saklar vermez ele canım.)
Hemen silah kullanma yetkisine gelelim. Dolar artarda pardon, arama yetkisi artar da bu yetki nasıl eksik dura? Durmaz, duramaz! Polis artık toplumsal olaylarda keyfine göre, yeni silah aldıysa namlusu düz mü yamuk mu onu kontrol etmek adına, “mermi ne kadar hızlı gidiyor acaba?” sorusuna yanıt bulmak amacıyla istediği zaman silahını ateşleyebilecek. Sokakta çukura bilyeleri sokmaya çalışan çocuklara namluyu layık görebilecek.( Öneri: Karşınızdaki güç size hangi boyutlarda yöneliyorsa, sizde o boyutlarda cevap vermelisiniz. Taşa taş, sopaya sopa, silaha silah!)
Toplumsal olaylarda her zamanki gibi yine çıkmayan kırmızı boyalı su kullanılacak. ( Öneri: Çantanızda her zaman yedek kıyafet bulundurun işe yarıyor, ek olarak poşetlemeyi unutmayın ıslanmasın.)
Kanuna aykırı toplantı gösteri yürüyüşünde bazı gelişmeler de olacakmış. Bu çok geri kaldıkları ve yenilenmeye ihtiyaç duydukları bir şey ya ondan! Demir bilye, sapan taşıyarak bir eyleme giderseniz o yürüyüş, topyekûn kanuna aykırı sayılacak. Ek olarak bu toplantılara, yürüyüşlere katılanlarda yargılanacak. ( Acaba birileri kasıtlı sapan getirip, herkesi yargılatmasın? Kimler mi işte o hep olan birileri. Neyse biz geleceğimiz noktaya gelelim. Öneri: Zaten artık devir bilye, sapan devri değil.)
Yine yargı denetimi olmadan telefonlar rahatlıkla dinlenebilecek. Bu dinleme süresine de yansıyor elbet. Artık telefon dinleme süresi 48 saat olacak ve Türkiye’de yapılan tüm aramalar Ankara’da görevli olan tek bir hâkimin denetimine bırakılacak. (Öneri: Onlara ait tekniklerden kendinizi aklandırın. Önceden ne de güzel yürüyormuş bu işler…)
Sizi gaz yağmuruna mı tuttular, yine de yüzünüzü kapatmamaya çalışın. Aman diyelim! Yüzünüzü kısmen ya da tamamen kapatmak artık, Gösteri Yürüyüşleri Kanunlarınca yeni bir suç olarak ekleniyor. Cezasına gelirsek iki yıl altı aydan başlayarak dört yıl kadar hapis cezasına çarptırılıyorsunuz. Yasadışı bir örgüt propagandası yapıldığı iddiasının bulunduğu bir toplantıda yüzü kısmen bile kapatmış olmanız durumunda, cezasının alt sınırı üç yıldan başlayarak beş yıl olacak.
Polise bununla beraber sınırsız sayıda gözaltına alma yetkisi de veriliyor. Savcı izni olmadan kişiyi gözaltına alabilecek ve 48 saat boyunca gözaltında tutacak, 48 saatin sonunda da savcıya bilgi verecek ve savcı kararına göre gözaltı işlemine devam edecek. (Savcılığın prestiji mi düştü ne! ) Tüm bunlar faili meçhul cinayetlerin artmasına sebebiyet verecektir. (Öneri: Dağlara gel, dağlara. Sonra dağlardan ovalara…)
Kanuncuklarının suç saydığı dövizlere dikkat edesiniz. Resim, yazı, noktalama işaretlerine, el yazısıyla yazıp yazmamaya dikkat edesiniz. Çünkü artık bunlar bile hapis yatmanıza yardımcı olmaya yetecek.
Valilikler, ah ne çektiler? Neyse Valinin emrine mi uymadınız vah halinize! Tam 1 yıl imiş. Tabi bu maddeye hemen ekleme yapalım: Gezi Parkı yasağı, yolların kapatılması vesaire valinin emrine, hükmüne uymadığınızda olanlar olacak. Hele şu üniversiteliler, sakın yumurta atmayasınız, kasten adam öldürmekte ekletiverir.
Parmak izleriniz, damar izleriniz, el ayanız, ayak parmaklarınız, yetmedi göz taramanız, bir saç örneğiniz, kan örneğiniz artık sadece size ait değil. Bu bireyciliği aşabilmeniz adına hepiniz kimlik tespitinin kolaylaşmasına destek amacıyla da biyometrik veri olarak adlandırılan o olayı gerçekleştirmelisiniz. Bu herkese özel, bireylere değil. Yani halklarımız fişlenecek, teşhir edilecek…
Sıkıyönetim, OHAL, Darbe bu terimleri neden hatırlar oldum bilemiyorum. Size tüm bunlar ve diğerleri ne hatırlatıyor bilemedim. Ya diz çökeceğiz ya da dur diyeceğiz. Benim tek bildiğim “Bizler yalnızca özgürlüğün önünde diz çökeriz.” Bu anlamda doğru olanın tercih edileceği bellidir. Ha şunu eklemeden de edemeyeceğim. Artık bu saatten sonra istedikleri yasaların tasarılarını yapsınlar, istedikleri kadar kendi yasalarını inkâr etsinler, istedikleri kadar polis devleti kursunlar; artık koptu kopacak, tren o raydan çıktı çıkacak! Böyle devam ederse bu dağlar durmaz, kentler durmaz, köyler durmaz, halklar durmaz!
Ben öylesi bir süreç gerçekleştiğinde, hangi tasarıları, girecekleri deliklerin önünü kapatmaya yetecek merak ediyorum doğrusu…
İzleyelim ve görelim! Gökten iki DEVRİM düşecek birisi Güney’in, biriside Kuzey’in başına…