BesêŞİMAL
Kürdistan devrimi bölgenin kaderini değiştirecek nitelikte bir devrimdir. Kapitalist modernist güçler bu gerçeği çok iyi bildikleri için ortak ittifak ile Kürtlerin devrim mücadelesini boğmaya çalışıyorlar. Özgür halk düşmanı bu gerici ittifakın bir parçası da bölgedeki statükocu güçlerdir. Kapitalist hegemonyanın uzantısı işbirlikçi-gerici Kürt eğilimi de, bu ittifakın hem ortağı ve hem de maşası rolündedir. Bölge ve dünya sömürgeciliği-gericiliği özgür halk iradesine karşı birleşse de Özgür Kürdün elindeki devrim meşalesi tüm bölgeyi aydınlatıyor ve bölge halkına özgür demokratik zamanların müjdesini veriyor.
Rojava’da somut bir olguya dönüşen Kürdistan devrimi, demokratik özerk sistem ilanıyla yeni bir aşamaya evrildi. Önderliğimizin geliştirdiği demokratik ulus projesi Rojava’da hayat buldu. Kürtler, Süryaniler, Araplar, Ermeniler, Türkmenler, Aleviler, Ezidiler ve daha birçok farklı etnik, inanç ve kültür grubu farklılıkların birliğine dayalı demokratik toplum sisteminde eşitlik ve özgürlük içinde bir arada yaşama kararını verdi. Demokratik Özerk sistemini kurdu, Öz yönetimlerini oluşturdu ve kendi kendilerini yönetme iradesini ortaya koydu. İşte gerçek halk devrimi budur. Bu devrim tüm bölge halkları açısından alternatif bir öz yaşam modelidir. Halkın doğrudan katılımına dayanan bu demokratik öz yönetim modeli aynı zamanda bir kadın sistemidir. İktidara, tahakküme ve sömürüye dayanan ulus devlet sistemini egemen erkek sistemi, özgürlüğe, eşitliğe dayanan demokratik özerk sistemi özgür kadın sistemi olarak tanımlayabiliriz. Kadın ancak ve ancak demokratik bir sistemde kendisini özgürce ifade edebilir, özgürce, eşitçe ve insanca yaşayabilir. Rojava devriminin bir kadın devrimi olmasının farkındalığını da bu hakikatte görmek gerekir. Kadın bu gerçeği çok derinliğine görerek ve hissederek Rojava devriminin en başat ve öncü gücü haline geldi. Bütün gücü ve enerjisiyle bu devrime katıldı. Devrimi savunmak için YPJ kadın ordusunu kurdu. Toplumsal inşanın karakterini belirleyen esas güç oldu. Ve dolayısıyla Rojava devrimi kadın inisiyatifinde gerçekleşen bir devrim oldu.
Kapitalist ve statükocu sömürgeciliğin Rojava devrimine saldırısı bir bakıma özgür kadın iradesine bir saldırıdır. Kadın devrimine bir saldırıdır. Rojava devrimine karşı bu kadar yoğun ve kapsamlı saldırıların nedenini bir de bu açıdan görmek ve sürekli olarak değerlendirmek gerekiyor.
Rojava devrimine yönelik saldırılar yoğunlaşarak sürecektir. Kapitalist hegemonik güçlerin Kürdistan ve bölge üzerindeki hesapları bu savaşın derinleşerek süreceğine işaret ediyor. Bu güçler bölgede mezhep ve etnik çatışmaları derinleştirerek öngördükleri güç dengesini oluşturmaya çalışacaklardır. Halkları bir birine kırdırtma politikası en iğrenç biçimde hükmünü icra etmeye devam edecektir. Bölgenin diğer alanlarında olduğu gibi Suriye’deki rengi de mezhepçilik biçiminde ortaya çıkıyor. Dinve iman ile alakası olmayan yeşile boyanmışbir örtünün altında sinsi bir kırım politikası uygulanıyor.
Bölge devriminin öncülüğünü yapan Rojava devrimini boğmak için Türk devleti, AKP hükümeti ve paralel devlet son 2-3 yıl içerisinde büyük bir ittifak halinde elinden gelen her şeyi yaptı. AKP ve cemaat El Nusra belasını bölge gerici devletlerini arkasına alarak ortaya çıkardı. İŞİD ve Ehrar El Şam gibi profesyonel çete örgütlerini AKP ve Gülen paralel devleti Suriye’ye taşıdı ve her türlü desteği vererek örgütlenmelerini sağladı. AKP ve Gülen paralel devleti Türkiye’yi El Nusra ve diğer El Kaide örgütlerinin karargahı haline getirdi. Rojava devrimini tasfiye etmek için her türlü ekonomik, askeri, eğitim, ulaşım, barınma ve hazırlık imkanları sağladı. Halen de bu desteği sürdürüyor. AKP şimdi de Suriye’de ÖSO içinde bulunan ve PYD ile ilişkilenmek isteyen farklı muhalif eğilimlerin önüne geçmek için herşeyi yapıyor. PYD’yi yalnızlaştırmak için denemediği yöntem kalmıyor. Suriye’deki iç savaştan, katliamlardan birinci dereceden sorumlu olan Türk devleti, AKP hükümeti ve Gülen paralel devletidir. AKP ile Gülen devleti her ne kadar ciddi bir iktidar mücadelesi içinde olsalar da Kürdistan’da ortak ittifak halinde Kürtlere karşı savaştıkları bir gerçektir. AKP ve cemaatin Türkiye’de ittifakları bozulmuştur ancak Kürdistan’da ittifakları devam ediyor. Çünkü her iki gücün ortaklaştıkları temel nokta Kürt sorunudur. Kürt sorununa dönük politikaları aynıdır. İkisinin de çözüm planı ve politikaları yoktur. Türkiye’de yolsuzluk ve emniyet operasyonlarıyla yer yerinden oynarken Kürdistan’da yaprağın dahi kıpırdamaması bundan kaynaklıdır. Kürtlere düşman iki faşizan zihniyetin savaşı doğal olarak Kürdistan’a uğramaz. AKP ve paralel devlet arasındaki iktidar savaşını da sadece dar bir iktidar savaşı olarak ele almak ve lanse etmek büyük bir eksikliktir. Nitekim böyle göstermeye çalışanlar da vardır. Mevcut kavga ve çatışma ‘basit’ bir iktidar savaşının ötesinde bir olaydır. Bu çatışmayı başlatan ABD’dir. Paralel devletin AKP’ye yaptığı yolsuzluk operasyonunu bir Amerikan operasyonu daha doğrusu postmodern darbesi olarak yorumlamak daha doğrudur. Tabii ABD durup dururken bu darbeyi yapmıyor. Nitekim herkesin de artık bildiği ve kabul ettiği gibi AKP de bir ABD projesiydi. AKP’yi iktidara getiren ABD idi. ABD destekli ve bir bakıma ABD taşeronu olan cemaat AKP’nin iktidara gelmesinde toplumsal zemini hazırlayan ve birçok kesimin oyunu AKP’ye akıtan ve devşiren esas güçtü.Hatta bir dönem cemaat illegal olsa da hükümeti resmidir minvalinde tartışmaların yürütüldüğünü hatırlıyoruz.
Bölgede halk ayaklanmaları başladığında ve bölgedeki dengeler ve statükocu sistemler bir bir dağıldığında AKP’nin pozisyonu ve politikası birden değişti. O güne kadar ABD’nin bir dediğini iki etmeyen AKP, bu defa yan çizmeye başladı.Osmanlıyı taklit ederek bölge hegemonu olma arayışı içerisine girdi. Neo-Osmanlıcılığa soyundu. Kendisine ittifak bellediği güçler ise selefiler, El Kaideci güçler oldu. Hem bölgede hakim olmak ve hem de Kürdistan devrimini tasfiye etmek için her türlü maceranın içine girmekten kaçınmadı. Mısır’da Selefilerinlideri Mursi’yi destekledi. Yürüttüğü siyasetle Libya’da el kaideyi iktidara getirdi. Aynı politikayı ve hatta daha da beterini Suriye’de uyguladı. Rojava devrimini tasfiye etmek için El Nusra Başta olmak üzere el kaidenin tüm gruplarına her türlü desteği sunmaya başladı. El kaideyi Suriye’de çok büyük bir güç haline getirdi. Bu politikasıyla ABD ile çelişkiye girdi. Çünkü el kaidenin Suriye’de güçlenmesinden komşu ülke ABD müttefiki İsrail çok büyük rahatsızlık duydu. Yani AKP Kürtlerin devrimini tasfiye etmek için Kürtlere saldırttığı el kaidenin bir gün başına büyük belalar açacağının hesabını yapmadı. AKP’nin imparatorluk heveslisi padişahlık edasıyla yürüttüğü yanlış politikalar operasyon olarak AKP’ye geri döndü. Yanlış anlamamak lazım; ABD ve Gülen AKP’ye, ‘‘El Kaideyi Kürtlere niye saldırttın, bunun hesabını vereceksin’’ demiyor. Tersine bu güçler El Kaide ile YPG ve YPJ arasındaki savaştan oldukça memnuniyet duymaktalar. Bölgenin bu en büyük iki gücünün birbiriyle çatışması ve birbirini yıpratması ABD’nin ve cemaatin çıkarına bir durumdur. Bunların rahatsızlık duyduğu nokta başkadır. Esas olarak bunlar AKP’ye, ‘‘Kürt özgürlük hareketini ve Rojava devrimini tasfiye etmek için bu grupları bu kadar besledin, güçlendirdin peki neden bu hareketi-devrimitasfiye edemedin” demekteler. Yani hareketi neden tasfiye etmeyi başaramadın, bunun hesabını vereceksin diyorlar ve hesabını soruyorlar. AKP’ye darbenin temel bir nedeni de budur. Diğeri ise El Kaideci grupların İsrail’i de tehdit eder bir pozisyona gelmiş olmasıdır. Yine AKP’nin ABD’yi gözetmeden KDP ile petrol anlaşması yapması, İran ile süren ticari, ekonomik,siyasi ilişkileri ve daha da sebepler çoğaltılabilir, birçok etken AKP’yi paralel devlet üzerinden kapsamlı bir müdahale ile karşı karşıya getirdi. Tabii ki 17 Aralık operasyonunun temel nedeni AKP’nin tüm tasfiye politikalarına rağmen Önderliğimizin, Hareketin ve halkımızın tek taraflı olarak ortaya koyduğu çözüm iradesinin ve ısrarının diyalog sürecini müzakere aşamasına getirmiş olmasıdır. Gelinen bu aşamaya bir müdahale olarak da değerlendirmek gerekir.
Önderliğimiz ve hareketimiz Kürt sorununun demokratik çözümü için AKP’ye çok büyük fırsatlar sundu. Çok sayıda ateşkes ilan etti. Son ateşkesle birlikte güçleri sınır dışına çekmeye başladı. Fakat maalesef AKP tasfiye planından vazgeçmedi. Süreci güvenceye alacak ve sorunun çözümünü geliştirecek yasal düzenlemelere gitmedi. Müzakereleri başlatmadı. Önderliğimizin özgürlük, güvenlik ve sağlık koşullarını oluşturmadığı gibi siyasi tutsakları içerde rehin tutmaya devam etti. AKP’nin faşist ve anti demokratik politikalarda ısrar etmesi AKP’yi baş aşağı götürdü. Şu anda AKP’yi kurtaracak tek şey de demokratik siyasete geçiştir. Yasal-anayasal düzenlemelere giderek Kürt sorununu demokratik temelde çözmesidir. Aksi durumda AKP’nin çözülmesi ve tasfiye olması kesin olan bir durumdur. TC tarihi Kürt sorununun demokratik çözümünü geliştirmeyen ve esas aldıkları tasfiye siyasetleri ile tasfiye olan hükümetlerin trajik-komik pratikleriyle doludur. AKP de dahil şimdiye kadar iktidara gelen tüm hükümetler PKK’yi tasfiye etmek, özgür Kürt iradesini ezme temelinde iktidara gelmiş sonra hepsi de tasfiye olmuşlardır. Hepsi de PKK’ye ve Kürtlere kazdıkları çukurun içine düşmekten kurtulamamışlardır. Esas aldıkları tasfiye politikası kendilerine dönmüş ve kendileri tasfiye olmuşlardır. Tüm bunlardan ve 11 yıllık kendi pratiğinden AKP son dakikada varsa bir kırıntı aklı sonuç çıkarıp politikasını değiştirirse aynı trajediyi yaşamaktan kurtulur. Biz böyle olmasını umuyoruz fakat çok öyle olacağa da benzemiyor. AKP inkarcı ve imhacı atalarının mirasını sonuna kadar sürdürmeye kararlı görünüyor. Bu konuda Gülen cemaatiyle de yoldaşlığını sürdürüyor. Kürtler konusunda çok çelişecekleri de düşünülmüyor.
Artık gelinen aşamada Türk devletinin ve siyasetinin bu biçimde gitmeyeceği çok açıktır. Yüzyıllık inkar ve imha politikası Kürt özgürlük hareketinin kırk yıllık mücadelesiyle ve demokrasi güçlerinin direnişiyle büyük bir çözülüşü yaşıyor. Klasik devletçilik ve tekçi-inkarcı siyaset devrimci direniş karşısında savunmasız kalıyor. Diğer hükümetler gibi Kürt sorununu çözmeyen ve Türkiye’yi demokratikleştirmeyen AKP de tek parti iktidarını kaybediyor. Türkiye önümüzdeki aylarda ve yıllarda yeni koalisyon yönetimlere gebedir. Son on bir, on iki yılda şunu çok iyi gördük ve anladık ki AKP ve cemaat güçlendikçe,topyekün savaş konsepti daha fazla derinleşti. AKP ve cemaatin güçlenmesiKürtlerin, halkların, Alevilerin ve kadınların hiç hayrına olmadı. Bunlar güçlendikçe toplumkırım ve kadın kırım siyasetini pervasızca uyguladılar. Bu yıllar içinde gerillaya kimyasal silah kullanımı sınır tanımadı. Kürdistan coğrafyasının bombalanmayan ve yakılmayan yeri kalmadı. Roboski katliamı, Paris katliamı bu kanlı yılların çok kanlı bir parçasıdır. Hrank Dink bu yıllar içinde katledildi. Bununla Ermeni halkına yeni bir soykırım mesajı verildi. Aleviler bu yıllar içinde üst üste saldırılara, tehditlere uğradı, fişlendi ve Gezi’lerde katledildi. Yine en büyük kadın kırım politikası bu yıllar içinde uygulandı, kadın katliamları ve cinayetleri hat safhaya ulaştı. Kadına karşı şiddet günlük yaşamın doğal bir parçası haline geldi. Her geçen on bir yılın son bir özeti olarak da Newroz’dan bu yana tek taraflı geliştirdiğimiz demokratik çözüm ve barış süreci birinci yılını geride bırakarak ortada tasfiye politikaları karşısında direnerek çoğalan,demokratik çözüm ve barış projesini sahiplenen çok büyük bir kitle söz konusudur. Bu sürecin en büyük kazanımı da budur.
Tekçi, inkarcı ve imhacı bir zihniyetten ve devletten çözüm beklemenin yanlışlığı çok açıktır. Çözüm halkın ve toplumun direniş ve mücadelesiyle ortaya çıkacaktır. Kürt halkı nasıl ki çok ağır bedeller ödediği onlarca yıllık mücadelesiyle Kürdistan’ı büyük bir devrim alanına çevirdiyse yine aynı biçimde mücadele ederek her parçada kendi demokratik özerk sistemini kurarak çözümünü gerçekleştirecektir. Çözüm demokratik özerk sistemdir. Rojava bu konuda tüm Kürdistan’a ve bölgeye büyük bir ilham kaynağı ve yol gösterici olmaktadır. Demokratik Özerk Sistem, Rojava’da nasıl hayat buluyorsa Kuzey Kürdistan’dada aynı biçimde hayat bulacaktır. Kuzey Kürdistan’daki halkımız Rojava’yı örnek alarak kendi demokratik öz yönetimlerini kuracak, faşist ve inkarcı devlet sisteminden kopuşu gerçekleştirecektir. Çözüme ve uzlaşmaya gelmeyen bir zihniyet ve sistemle daha fazla yürümenin hiçbir anlamı ve değeri kalmamıştır. Bu bakımdan yerel seçimler adeta bir referandum niteliğindeydi. Bu seçimlerle Kürtler, halklar ve kadınlar sömürgeci devlete karşı tavırlarını en güçlü bir biçimde ortaya koydu. Demokratik öz yönetim tercihlerini geliştirdiler. Bu anlamda yerel seçimleri demokratik özerk yönetimin ve sistemin çok önemli bir parçası olarak görmek ve buna göre yaklaşmak oldukça önemliydi.
Bu seçimlerde BDP ve HDP eşbaşkanlık sistemini esas aldı. Dolayısıyla bu seçimler kadın açısından da çok büyük bir anlam taşıyordu. Hatta anlamın da ötesinde eşbaşkanlık sistemi kadın özgürlüğünde çok ileri bir düzeyi,bir devrimi ifade etmektedir. Kadın erkek ilişkilerinde tam eşitlik anlamına gelmektedir. Eşit düzeyde yönetmeye ve insiyatife dayanan bu yeni sistem erkek egemenliğini ve tahakkümünü ortadan kaldırmakta, erkeği kadınla eşit bir noktaya getirmektedir. Dolayısıyla erkek ile kadın arasındaki güç dengesizliğini tümden ortadan kaldırarak kadını özgür ve eşit kılmaktadır. Bu durum kadının siyasete özgür ve eşit katılımını geliştirmekte ve siyaseti demokratikleştirmektedir. Demokratik siyaset,kadınların, toplumun siyasete, yönetime doğrudan katılımını öngören, toplumun-halkın iradesine dayanan siyasettir. Bu anlamda eşbaşkanlık sistemine dayalı yeni belediyecilik anlayışı toplumsal özgürleşmeyi sağlamada çok büyük bir rol oynayacaktır. Bu yeni model özüne ve ruhuna uygun bir biçimde pratikleştikçe yeni bir toplumsal kültür ortaya çıkaracaktır. Özgür eş yaşamın sosyal ve toplumsal kültürleşmesini sağlayacaktır. Kadının özgürlüğüne dayanan bu yeni kültür, özgür bir ahlak, özgür bir politika ve özgür bir yaşamın şekillenmesinde büyük bir rol oynayacaktır. Bu açıdan bu yılki seçimler diğer seçimlerden bir de bu yönüyle çok farklı bir karakter ve nitelik taşımaktaydı. Bu seçimlerde BDP ve HDP’nin başarısı Kadın özgürlük mücadelesinin de başarısıydı. Bu seçimlerden yüksek başarıyla çıkmaları eşbaşkanlık sisteminin zaferi oldu. Tüm kadınların bu sorumluluk ve bilinçle seçim çalışmalarına katılmalarını kutluyorum.
Kürdistan’da ve bölgede taşlar artık yerinden oynamıştır. Eski dengeler yıkılmıştır. Kadınlar ve Halklar özgürlük ve demokrasi talepleri ile ayağa kalkmıştır. Kürtler demokratik ulus projesini demokratik özerk sisteme dönüştürmüştür. Bölgenin tüm halklarıyla, kültür ve inanç gruplarıyla demokratik temelde özgürce yaşama iradesini ortaya koymuştur. Kadınlar devrim yapmış, demokratik sistem inşasında belirleyici bir etkide bulunmuş ve belediyelerde eşit temsiliyet hakkına kavuşmuştur. Artık halkları ve kadınları barajlayan bentler yıkılmıştır. Özgürleşen halkın ve özgürleşen kadının önünü kimse, hiçbir güç tutamaz. Bu devrim dalgası adım adım tüm bölgeyi saracak ve halklar kendi demokratik toplumsal sistemini mutlaka kuracaktır. 2014 yılı kadınların ve halkların özgürlük ve demokrasi yılı olacaktır.