Hêja Zerya
Mahir Çayan dokuz yoldaşıyla 30 Mart 1972’de Kızıldere’de katledildi.
Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan 6 Mayıs 1972’de idam edildi.
İbrahim Kaypakkaya 18 Mayıs 1973’de ser verip sır vermeyen direnişi sonucu Diyarbakır zindanlarında işkenceyle katledildi.
Mahirler idam cezası alan yoldaşları Denizlerin idamını durdurmak için harekete geçmişlerdi. Devrimciliğin en samimi, dürüst ve insan yönünü yüreklerine almış, devletli sistemin kıyıcılığına karşı devrimci dayanışmanın tüm dünyaya örnek duruşunu gerçekleştirmişlerdi. Türkiye halklarının bu direnişçi, onurlu ve yürekli insanlara ihtiyacı vardı. Türkiye devriminin böyle yiğitlere ihtiyacı vardı ve yaşamalıydılar. Buna yürekten inanarak, yoldaşlarını kurtarmak, Türk devletine geri adım attırmak için eyleme geçtiler. Ancak devletin katliamcı, kendisine karşı her muhalefeti bastıran kıyıcı geleneğine karşı donanımsızdılar. Yoldaşlarını kurtarmak için giriştikleri eylem sonucunda katledildiler. Son kurşunlarına kadar direndiler, katledildiler, ama yenilmediler.
Denizler, Türkiye halklarının bağımsız ve özgür yaşamasından yanaydılar. Amerikan emperyalizmine, onun yerli işbirlikçiliğine karşı çıkarak bağımsız bir ülke ve özgür bir yaşam istediler. Bunun için yola çıktılar. Devletin işkence ve katliamlarını göze alarak yürekli devrimciliğin kısa, ama unutulmaz militanlığını yarattılar. Deniz Gezmiş idam sehpasına giderken “Yaşasın Türk ve Kürt halkının kardeşliği” sloganıyla ölümsüzleşti. İdam edildiler, ama yenilmediler.
İbrahim Kaypakkaya Türkiye halklarının onurlu yarınlarını, özgür geleceğini ortak bir mücadele içinde bilinçlenerek, örgütlenerek ve savaşarak yaratacaklarına inandı. Tüm emperyalist saldırganlığa başkaldıracak, baş eğmeyecek yürek büyüklüğüne, direngenliğe sahipti. Halkların kurtuluşuna direngenliği kadar güvenen, inanan duruşu sonucu katledildi, ama yenilmedi.
O günlerden bugüne Önder APO bu umutları, özlemleri ve direniş geleneğini beynine ve yüreğine alarak büyük bir özgürlük yürüyüşüne dönüştürdü. Bu yürüyüş Kürt halkını iradeleştirdi, kimlik kazandırdı ve kendi özgür geleceğini yaratma yolunda önemli aşamalar kaydetti. Türkiye halkları için özgürleşme, iradeleşme olanaklarını açığa çıkardı. Halkların kardeşliğini özgürlük mücadelesini ortaklaştırarak geliştirme ve büyütme dinamiklerini yarattı.
Şimdi Denizlerin, Mahirlerin, İbrahimlerin zamanı. Onların umutlarını, özlemlerini gerçekleştirme, halklarımızı özgürleştirme, devletçi sistemden koparma ve bağımsız iradeleşmelerini geliştirme zamanı. Direnişleri halklarımızın yaşam kaynağı, kardeşlik ve özgürlük mücadelelerini geliştirme kaynağı oldu. Onlar zindanlara sığmadılar, darağaçları onların ağırlığını kaldıramadı. Onlar firar kişilikleriydi. Devletçi sistemin halklar ve insanlığın özgür gelişimini sınırlandırmak için yarattığı bütün zindanlardan firar ettiler, oluşturdukları sınırları yıktılar. İşkenceli gözaltlarından geçtiler, ama yılmadılar, işkenceli yaşama son vermek için bütün enerjilerini kullandılar. İnançlıydılar, umutluydular, özgürlük aşığıydılar.
Onları çıktıkları onurlu yoldan; insanlaşma, özgürleşme ve iradeleşme yolundan hiçbir güç vazgeçiremezdi… Vazgeçmediler. Ölümü göze aldılar, onurlu yaşam umudunu terk etmediler. Ölümü göze aldılar, ölümü öldürerek halklar adına yaşam kapısını aralayan çıkışların kaynağı oldular. Egemenlere değil, halkların gücüne inandılar. Özgürlük arayan yüreklerin birleşmesinin tüm dünyayı titreteceğini gördüler, bu gücün arkasından gittiler. Halklarının tüketilemeyen toplumsal ahlakına ve özgürlük damarına tutundular, büyüdüler ve büyüttüler.
Şimdi Denizlerin zamanı… Halkların kardeşliğini örgütleme, bu örgütlülüğü güçlendirerek bağımsız iradeye dayalı toplumsal örgütlülüğü, toplumsal özgürlük sistemini geliştirme zamanı. Kürdistan halkının ve mücadelesinin yarattığı özgür kimlik, kişilik, özgürleşen kadın devrimciliğinin zengin deneyimlerini paylaşma ve Denizlerin kardeşlik özlemlerini gerçekleştirme zamanı.
Kardeşlik, hilenin, kurnazlığın, adaletsizliğin araya giremeyeceği, birbirinin üzüntüsünü, sevincini anlayan, paylaşan bir ilişki biçimidir. Aynı köklerden beslenen, varlık süreçlerine anlam veren birbirini anlama biçimidir. Bu anlayışın gelişebilmesi, birbirinin acılarını anlamayla, acıların üstünlüğü yerine, ortaklığı üzerine kurulacak bir toplumsal varlık mücadelesinden geçer. Türkiye ve Kürdistan halklarının birbirinin tarihine akması, bu tarihi bilince çıkarması, düşmanlıklarını ve kardeşliklerini ayrıştırarak, nedenlerini anlayarak buluşmayı gerçekleştirme mücadelesiyle mümkündür. Bu tarih açığa çıkmıştır, önemli olan bu tarihten öğrenmesini bilmek ve tarihin derslerinden çıkarılan sonuçlarla ortak yaşamı kurmaktır. Ulus devletçiliğin yarattığı suni sınırları, milliyetçi düşmanlıkları halklara değil, devletlere ait bir tarih olarak görmek ve kendi tarihini yazmaya, yaşamaya başlama zamanıdır.
Şimdi Mahirlerin zamanı… Devrimci dayanışmayı, halkların kardeşlik mücadelesinin temeli yapma zamanıdır. Hesapsız, kaygısız, yiğitlik ve onur mücadelesinde hiçbir sınır, engel tanımayan, devletçi sistemin zihniyet ve yürek karartan kirlerinden arınma ve yoldaşlığı büyütme zamanıdır. Mahirler insanlık tarihine bu dayanışmanın en güzel örneğini yazdılar. Bunu içten yaşadılar. Bu dayanışmanın ve yoldaşlaşmanın önünde hiçbir engel tanımadılar. Yaşamları pahasına tek yürek oldular. Türkiye devrimci, demokrat ve sosyalistlerinin halkların böylesi tarih yazan, bu gibi fırsatları az yakaladığı zamanlardan birini yaşarken, bu yoldaşlıktan öğrendiğini pratikleştirme, tek vücut ve yürek olma zamanıdır. Örgütsel parçalanmışlık ve dağınıklık yerine, farklılıklarını zenginlik olarak ortak örgütlü güce dönüştürme zamanıdır. Egemen sistem zihniyet ve saldırılarına karşı, bir varlık ve yaşam gerekçesi olarak bu ruhu koruma ve geliştirme zamanıdır.
Şimdi İbrahimlerin zamanı… Sır vermeme zamanıdır. Kapitalist modernitenin özgür yaşam ve direniş umutlarını söndürmenin, liberalleştirmenin ve kendine benzeştirmenin bütün yollarını denediği bir zamanda, direnme ve özgürlüğünü kazanma zamanıdır. Kaypakkayaların geleneğine kendini katan ve direnmeyi bir yaşam biçimine dönüştüren binlerce Türkiyeli ve Kürdistanlı devrimci yoldaşın canlarının, kanlarının boşa gitmediğini gösterme zamanıdır. Teslimiyete karşı halklarımızın direniş mücadelesini ortaklaştırma ve büyütme zamanıdır. Kürdistan ve Anadolu toprakları, kadını ve erkeğiyle direnişleriyle beyinleri, yürekleri ve bedenleri tutuşturan, özgürlük patlamalarına dönüştüren, hücre hücre erirken yaşamı uğrunda ölecek kadar seven nice evlatlar yetiştirdi. İnsanlık onurunu kurtarmanın büyük yürüyüşçülerine, yaşam, özgürlük ve direniş kaynağına dönüştürdü. İbrahimler ölmedi, onlar, binler ve on binlerle çoğaldı, direndi, savaştı ve özgürlük umutlarının yaşayan temsilcisi oldu.
Zaman kardeşlik, dayanışma ve direnme zamanıdır. Böyle bir zamanı yaratanlar ve bunun için hiç çekinmeden en değerli varlığı yaşamlarını ortaya koyan öncü devrimci kişiliklerin umutları gerçekleşiyor, özlemleri yaşam gücüne dönüşüyor. Türkiye ve Kürdistan halklarının kardeşlik ve özgür yaşam köprüsünü kuruyor.
Önder APO 2013 Newroz’unu halklarımızın demokratik kurtuluş ve özgür yaşamı inşa sürecinin bir müjdesi olarak kutladı. Bölge halklarının yeni şafakların doğuşuna şahitlik ettiğini belirterek, Türkiye halklarına yaptığı çağrıda “Bu toprakların tarihselliğinde önemli bir yer tutan ‘biz’ kavramının genişliği ve kapsayıcılığı dar seçkinci iktidar elitleri eliyle teke indirgenmiştir. ‘Biz’ kavramına eksi ruhunu ve pratiğini vermenin zamanıdır. Bizi bölmek ve çatıştırmak isteyenlere karşı bütünleşeceğiz, ayrıştırmak isteyenlere karşı, ayrıştırmak isteyenlere inat birleşeceğiz” dedi.
“Biz” kavramının anlamını en güçlü verenlerden, ruhunu, pratiğini oluşturanlardan olan Denizler, Mahirler ve İbrahimleri anlama, yaşama ve yaşatma dönemidir. Bu ruhun bugüne taşınmasını sağlayan Hakilerle, Mazlum, Kemal ve Hayrilerle buluşma, kardeşleşme zamanıdır. Bu zamanı kaçırmayalım.