GERİLLA KALEMİNDEN
Devlet ulusu, kapitalist modernitenin darboğazını oluşturuyor. Bu darboğaz halklar için katliam, inkar ve soykırım üretmeye devam ediyor. Klasik ulus -devlet politikaları, daha fazla rant ve sömürü için süreklileşen küresel kriz ve kaosu, dünya insanlığı için bir yaşam biçimine dönüştürmek istiyor. Yanı başında günde kaç insanın öldüğü haberinin dinleyen-izleyen üzerindeki etkisi bir dakikayı aşmıyor. ABD Irak’tan çekildiğinde; günlük olarak onlarla ifade edilen ölü sayısı, yüz binlerce insana ulaşmıştı. Devlet bu topraklarda doğdu, büyüdü, erginleşti, ancak ulus-devlet Avrupa’da doğdu ve hızla yaşlandı. En genç temsilini ABD yapıyor. İnsanlığın devlet ve iktidardan çektiği acı ve zulmün binde birine tanıklık etmeyen ABD, küresel finans kapitalin çıkarları doğrultusunda fırtına gibi esiyor. Bu fırtınadan en çok etkilenen Ortadoğu coğrafyasıdır.
Milliyetçiliğin mayasını çalan Yahudi-İsrail, mayanın iyi tuttuğu İngiltere ve en genç mayalanan ABD’nin halkların başına ördüğü çorap, sökülmeye devam ediyor. İki yüz yıldır Ortadoğu’da geliştirilmek istenen ulus-devlet politikaları, cetvelle devlet sınırları çizerek sonu gelmeyen çatışma zeminlerini oluşturdu. Arap devletlerinin kendi aralarında, Arap-İsrail çatışması bu politikanın güncel somutlaşma biçimidir. Yine binlerce yıldır yurt edindiği topraklarda yaşayan Kürtler ve ülkesi Kürdistan, bölge devletleri arasında bölünüp paylaştırıldı. Sınırları cetvelle çizilen ülkelerin sömürgesi konumuna mahkûm edildi. Devletsiz halk Kürtler, dört ayrı devletin parçalayıcı politikaları altında, dönem dönem kültürel, yaşamsal ve askeri yönü öne çıkan bir mücadele ile direnişini sürdürmeye devam ediyor.
Demokratik ulusu, demokratik ulusal birliği tanımlamak ve anlamak için küresel kapitalizmin ulus-devlet politikalarını, bunun Ortadoğu’da tutmayan mayasını anlamak gerekir. Birinci ve İkinci Dünya savaşlarının ardından, üçüncüsüne tanıklık ettiğimiz paylaşım savaşları bu “maya çalma” ısrarından kaynaklanmaktadır. Kimin devletli olacağı, kimin devletsizleştirileceği, kimin parçalara ayrılacağı veya birleştirileceği bu ısrarın konusudur. Burada halkların iradesi, geleceği, kültürü, tarihi ve yaşamı yoktur; küresel sermayenin çıkarı, geleceği vardır.
Binlerce yıl özgür, kendi kültürü ve tarihi temelleri üzerinde yaşamış, işgallere karşı direnişi bir yaşam geleneğine dönüştürmüş olan Kürtler, ulus-devlet politikalarının biçtiği elbiseyi reddettiler. Bu elbisenin oluşturduğu sınırları parçalamak için on yıllardır, kesintili gibi görünse de hep bir mücadele içinde oldular. Başta Türkiye’nin tekleştirici, inkarcı ve merkeziyetçi politikaları olmak üzere, Suriye’nin Araplaştırma, Irak’ın imha etme ve İran’ın bastırma politikalarına karşı direndiler. Bu direnişte, ulusal kurtuluş mücadeleleri, reel sosyalizm ekseninde “bağımsız devlet kurma” en çok etkilendikleri çizgiydi. Reel sosyalizmin çözülüşü, sosyalist de olsa devleti-devletçiliği sorgulattı; “ulus-devletçiliğin sol versiyonu” olarak, Önder APO son tespitleriyle “kapitalist modernitenin mezhebi” olma hakikatini çözümledi. Ulus-devletçiliğin sağı veya solunun özünde bir değişiklik içermediği, devleti ve iktidarı biriktirmeye devam ettiği gerçeği görüldü.
Çağın zihniyetini çözümleme düzeyimiz, Önderliğin savunmalarında kapitalist modernite ve bütün icatlarına karşı, demokratik modernite olarak paradigmal bir çıkışa, somutluğa kavuştu. Bütün coğrafyalarda, biçimi farklı olsa da, özünde insanlığın yaşadığı temel sorunlar ulus-devlet politikalarının tıkanmasından kaynaklanıyor. Demokratik ulus, bu tıkanıklığı aşmanın çözüm projesi olarak; devletçiliğe, iktidara karşı, demokratik öz yönetimlere, halkın komünal örgütlenmesine dayanmaktadır. Ulus tanımını devlet tekelinden kurtarmıştır.
Önder APO demokratik ulusu: “Demokratik ulus ruh, demokratik özerklik bedendir”, “Ortak bir zihniyeti paylaşanların topluluğudur” biçiminde tanımladı. Bu tanımlama, ulus-devlet sınırına karşı sınırsızlığı; tekliğine karşı çoğulculuğu; iktidarına karşı halkların öz-özerk örgütlülüğünü ve yönetimini; inkar ve soykırımına karşı tarihsel ve kültürel toplumsallığı ifade etmektedir. Bu tanımlama soyut değil, yaşamsallaşan bir hakikattir. İnsanı heyecanlandıran “dünya ulusu” tanımını geliştiren kapsayıcılıktadır. Farklılıkları zenginlik gören, kapsayıcılığının sınırını dünyanın sınırlarıyla özdeşleştiren, insanlığın tüm sorunlarına çözüm üreten bir projedir.
Kürdistan ve Kürtleri dört parçaya bölen Lozan’a karşı, partimiz PKK öncülüğünde geliştirilen özgürlük mücadelesi, sınırları anlamsızlaştırarak demokratik ulusal birliği geliştirdi. İnsanı köleleştirme ve kullanmada sınır tanımayan kapitalist moderniteye karşı, özgür toplum ve özgür insan mücadelesi, ütopyaların büyüsünü güncel yaşam gücüne dönüştürdü. Bu büyünün gücü sayesinde, tanımsızlaştırılan, anlamsızlaştırılan kadın, toplumsallığın gücüne kavuştu.
Devlet-ulusunun dini milliyetçiliğin, “Halklar kadın gibidir” diyerek en derin köleliği geliştirmesi; dinin “Kadın tarlanızdır, istediğiniz gibi sürebilirsiniz” diyerek her türlü kullanımın önünü açması; bilimciliğin bin bir parçaya bölerek, metalaştırması ve sanallaştırması; cinsiyetçiliğin metalaştırılan kadını kutsal pazarın her fiyata satılan nesnesine dönüştürmesi ve toplumu pazarın en hızlı değişim aracı haline getirmede etkili bir kullanıma açması; kadının özgürlük mücadelesinin alanlarını belirlemektedir. Yaşamın ve toplumun inşa edildiği bütün alanlarda kendini yeniden tanımlama ve yaratma mücadelesidir bu. Bu mücadele demokratik uluslaşma ve ulusal birlikte çimento rolü görmektedir. Kadın özgürleşmezse bu toplumsallığın mayası tutmayacaktır.
Demokratik, Ekolojik, Cinsiyet özgürlükçü toplumsallaşmanın başat rolü kadınındır. Kadından ve toplumdan en çok uzaklaştırılan ekonomiyi ve ekolojiyi toplumsallaştırma, kendinin kılma; iktidar ve devletçiliğin şifrelerini çözerek, demokratik özerkliğin inşası ve demokratik toplumcu yönetimi geliştirme gücü vardır. Bu gücü örgütleme ve eylemleştirme, ruhsal ve zihniyet dünyasının dönüşümünü ve demokratik ulusal birliğin özünü şekillendirecektir. Önder APO, bunu “anlam birliğine ve toplum inşacılığına dayalı güçlü insan ilişkisi” olarak niteledi.
Toplumsallığın gücünden korku devletin temelidir. En örgütlü olduğu coğrafya Mezopotamya’dır. Bu korku, aynı zamanda kadının gücünden duyulan korkudur. Kürdistan’ın hep parçalı, sorun üreten konumda tutulması bu korkudan kaynağını almaktadır ve erkek egemen sistemin kurgusudur. Bu korku; sorun üretme, çözümsüzlük, iyilik, güzellik, doğruluktan uzaklaştırma, tarihsizlik, kimliksizlik, çatışma ve çatıştırma üzerinden kendini örgütlemektedir. Özgürlük mücadelemiz, bu kurguyu bir kader olmaktan çıkardı. Sorun üretme yerine, çözümü Kürdistan ve bölge halklarının elinde etkili bir güce dönüştürdü.
Kürdistan kadını, bu gücün ideolojik, felsefik, ahlaki ve politik öncülüğünü yapmaktadır. Kadın Kurtuluş İdeolojisi bu dönüşümün güvencesidir. Demokratik ulusal birliği gerçekleştirme çalışmalarında, demokratik siyasi iradenin oluşturulmasında, devletçi tuzaklara düşmemenin güvencesidir. Bu güvence, Demokratik Ulusal Kongre’nin her parçada örgütlenmesine öncülük ederek sağlanacaktır. Ulusal konferans çalışmalarında geliştirilen çaba, sistemsel, örgütsel, ideolojik, ahlaki ve politik öncülükle tamamlanmalıdır. Bu öncülük, erkek egemen sisteme, kapitalist moderniteye karşı olduğu kadar; toplumsal geriliklere, eril zihniyetin toplumu parçalayan, güçten düşüren cinsiyetçi, dinci ve milliyetçi etkilerine karşı da bir mücadele öncülüğüdür. Varlık ve özgürlük sorununu çözmenin öz savunma gücüyüz.
Önder APO, demokratik ulusu “özgürlüğe ve eşitliğe en yakın ulus” olarak tanımladı. Özgürlüğe ve eşitliğe en çok ihtiyacı olan biz kadınlar, bu sürecin en aktif, fedai, gönüllü öncülüğünde kararlıyız. Kendi geleceğimizi “ikinci kadın devrimi”nde ve demokratik ulusal birliğin harcı olmakta görüyor, bu misyonu önemsiyor ve yaşam gerekçemiz biliyoruz. Özgürlüğü soyut, geleceğin bilinmezliğinde değil, adım adım yaşayarak gerçekleştiriyor, hakikat aşkının tutkunları olarak, bu mücadelede kendimizin kılıyoruz. Kendimizin oldukça, özgür toplumun iyilik, güzellik ve doğruluk ölçülerine göre yeniden şekillenmesinde rolümüzü daha güçlü oynayacağız.