• KURDÎ
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
No Result
View All Result

Demokratik Ulus Kavramı Ve Demokratik Ulusun Gelişiminde Kadının Görevi

6 August 2013
in Genel
A A
Share on FacebookShare on Twitter

Hevi Umut

Kapitalizm ulusları geliştirmemiş aksine, ulusların gelişimi önünde engel olmuştur. Ulus tanımını son birkaç yüzyıllık zaman dilimi içerisine ele almaya çalışmak ve burada kadını aramak bizi yanılgılara götürür.

Dil, kabile ve din bilinci, ortak siyasi otorite, pazar, siyaset, hukuk, sanat, ekonomi gibi faktörlerin hepsi kapitalizmden çok daha önceleri vardır. Bu faktörlerden bazıları tahmin edemeyeceğimiz kadar eski bir tarihe dayanır. Önderliğimiz “ulus örgütlenmesinde devlet zorunluluğu yoktur” belirlemesiyle bunu net bir şekilde ortaya koydu. İnsanlar devlet-ulus tanımlamalarına gitmeden de uzunca bir zaman birlikte yaşamayı bilmişlerdir.

Önderliğimiz ulusu şöyle tanımlıyor: “Pazarın gelişmesiyle artan sosyal ilişkisellikle artık ulusun doğuşundan bahsedebiliriz… Ulus; kabile bilinci + din bilinci + ortak siyasi otorite + pazar etrafında gelişen sosyal bir olgu veya ilişkiler toplamıdır. Buna ulus toplumu demek daha anlamlı kılabilir. Uluslaşmak devletleşmekle aynı şey değildir… Ulusu dil ve kültür birimleri olarak genel bir tarife bağlamak öğretici olabilir. Ama yalnız dil ve kültür ulusu belirler demek, çok dar ve eksik bir yaklaşımdır. Ulusu, ulus olmayı sağlayan çok kaynak vardır. Siyaset, hukuk, devrim, sanatlar, özellikle edebiyat, müzik, ekonomik pazar hepsi uluslaşmada rol oynar. Ulusların ekonomik ve siyasi sistemlerle direkt ilişkisi yoktur. Karşılıklı etkileyici olabilirler.

Demokratik, komünal ve sivil toplum etrafında bir Kürt uluslaşması en sağlıklı ve çağdaş yöntemlerden biri olabilir. Klasik devlet odaklı ulusal hareketten farklı olması, uzun vadeli ulusal kurtuluş savaşı yöntemlerine dayanma yerine, işlevsel sivil toplum ve demokratikleşme faaliyetlerine öncelik vermesi demokratik ulusal şekillenmeyi sağlayabilir. Özellikle kadının özgürlük temelinde katılımı önemini daha da artırmaktadır. Milliyetçilikten arınmış, dinin gerici radikalizmine yer vermeyen, yerel kültürün özgür ifadesine, toplumsal cinsiyet özgürlüğüne ve çevreci ekolojik çalışmaya dayanan bu tür uluslaşma, ayrılıkçılık ve şiddet içermeyen yöntemleriyle demokrat ulus olmanın en sağlıklı yoludur.”

İnsanlık tarihi iki temel paradigma çerçevesinde şekillendi ve günümüze kadar da gelişimini sürdürdü.  Birincisi ana-kadın etrafında şekillenen ve gelişen insanlığın ilk hafızası da diyebileceğimiz canlı doğa anlayışının yaşandığı eşitlik, özgürlük temelinde etnisiteye ve komünalizme dayalı toplumsallaşma dönemi. İkincisi ise kente, sınıfa, devlete, iktidara ve cinsiyetçiliğe dayalı erkek egemenlikli paradigmadır. Her iki paradigma sürekli olarak günümüze kadar bir çatışma içerisinde olmuştur.

Bu çatışma, tarihsel gelişme içerisine kendisini her aşamada farklı bir şekilde yansıtır. Bu mücadelenin temelinde kadın eksenli yaşam felsefesi ve devletçi zihniyet temelinde örülmüş yaşam felsefesi etrafında dönmektedir.  Devletçi zihniyet ile demokratik ideolojik ve politik mücadelenin savaşımıdır. Bu çatışmalar bir dönemden günümüze kadar devlet zihniyetinin kazanımları olarak tarihe yazıldıysa da, hiçbir zaman devlet eksenli bir yaşam paradigmasını kabul etmeyen toplum, başta da kadın buna karşı sürekli bir direniş içerisinde olmuştur.

Devletli tarih çizelgesine bir daha baktığımızda savaşımından dolayı her seferinde farklı sınırlarla yüz yüze kalan kadını görürüz. Yani kısaca diyebiliriz ki; iki ana eksende gelişen zihniyet savaşımında devletçi uygarlıkla demokratik komünaliteye dayalı ekolojik demokratik ve cinsiyet özgürlükçü toplum paradigması arasında tarih boyunca kızgın bir savaş vardır. Ama genel anlamda pozitivist bakış açısı bir bütünen insanlığın ulus örgütlenmesi için devleti zorunlu kılmaktadır. Önderliğimiz Özgürlük Sosyolojisi savunmasında tarihe bu yeni bakış açısı, insanlığın başlangıcından günümüze kadarki yolculuğunda, devlet ve toplumun birlikte ele alınmasının ve toplumsal gelişim seyri ile devletin gelişmesi arasında doğru bir orantının kurulmasının bir sapma olduğunu göstermiştir.

Toplumsallık insanlık açısından esas alınması gereken bir konudur. Devleti, genel anlamda toplumu tüketen bir hastalık-sapma olarak ele aldı. Devlet büyüdükçe toplumun daraldığını, toplumun büyüdükçe de devletin daraldığını ortaya koydu. Demokratik ulusun varlığında -ki bu devletli uygarlıktan önce yaşanan bir durum olduğu halde- halen ulusu devletle eş tutan sistemi tam olarak içine sindirmiş bir toplumun varlığından söz edemeyiz. Ulus devlet eşitliğini savunan iktidar eksenli güçler vardır.

Devlet ve ulus birlikte ele alınamaz. Birbirlerine ters iki olgudur.

Sümer rahiplerinden bu yana nakış nakış dokunan egemenlikçi zihniyet, artık tüm kurumlaşmalarını da yaratarak uygarlığın son noktasına gelmektedir. Devlet kendini bir tekel olarak büyüterek-çoğaltarak son durağına yanaşmıştır. Ama diğer yandan, zihniyette rönesans-reform devrimleri yaşanırken, toplumun temel hafızası olan demokratik komünalite ilişkileri de önemli oranda direnme ve kendini süreklileştirme odakları oluşturmaktadır. Başta Avrupa olmak üzere, dünyanın birçok yerinde, demokratik komünalite kaynaklı birçok toplumsal örgütlenme kendisini kentlerde, kasabalarda ve kırsal alanın birçok yerinde yaşatmıştır. Dinciliğin ağır egemenliği altında bunalan topluluklar, komünalliğin mirasına sahip çıkmış ve bu temelde komün örgütlenmelerini konfederal bir biçimde toplumların ulus aşamasına geçişinde de yaşatmışlardır.

Ulusu, ulusal gelişmeyi bir kesime, bir sınıfa, bir döneme mal etmek doğru değildir. Önderliğimiz bu konuda yani ulus sorununun çözümünde milliyetçiliğe düşülmemesi için de şunları vurgulamaktadır: ‘Ulusu inkâr etmemek, kendini oluşturan faktörleri aşırı ulusallaştırmamak, ulusu faktörlerine indirgememek, özellikle siyasallaştırıp aşırı milliyetçi iktidar oluşumlarına araç yapmamak, buna karşılık demokratik ulus bilinç ve uygulanmasını geliştirmek ulus sorunlarından kurtulmanın çözümleyici yoludur.’

Demokratik ulus, devleti aşan ve toplumların devletsiz bir şekilde yaşamlarını sürdürebilecekleri bir ortamı ifade eder. Ulus olmanın devlet ve iktidar olmayla aynı şey olmadığını, Kürt kadını öncülüğünde gelişen Ortadoğu Kadın Konferansı açık bir şekilde diğer halklara da kucak açarak ortaya koymuştur. Bu da devletin vazgeçilmez bir gerçek olmadığı bir kez daha açığa çıkmaktadır. Demokratik ulusu Kürt toplumu demokratik konfederalizm ve demokratik özerklik örgütlenmesi sonucunda toplumsallığını yeniden kurarak geliştirecektir.

Toplumsallığın yeniden demokratik bir şekilde örülmesinde kadın ve gençlerin üzerine büyük sorumluluklar düşmektedir. Demokratik bir toplumun örgütlülüğü ve varlığından ancak toplumun iradesiyle kendisini yürüttüğü bir toplum oluşumu gerçekleştiğinde gerçekleşebilir. Bu da asla devlet odaklı zihniyete teslim olmayan kadının öncülüğünde gerçekleşecektir.

Toplumsal örgütlenmenin en temel ayaklarından biri kadın örgütlenmesidir. Kadın nasıl ki toplumsallığı geliştirdiyse bugünde erkek egemenlikli bakış açısına karşı koyarak yeniden toplumu demokratik bir yaşam felsefesine götürebilir. Kadın topluma ve kendisine binyıllardır geliştirilen geriliklere güçlü bir şekilde karşı koyarak örgütlenme gerçekliğini yaratmak zorundadır. Örgütlenmeyen, iradeye kavuşmayan toplum nasıl devlet odaklı bir zihniyete sürüklendiyse, kadının önünde de çeşitli handikaplar durmaktadır.

İdeolojik savaşa karşı kadın ve toplum olarak bizim de en büyük silahımız özgürlük ideolojisidir. Onun için de Önderliğimizin geliştirmiş olduğu kadın kurtuluş ideolojisi çerçevesinde kadının hem kendini hem de toplumu örgütlemesi gerekir. İdeolojik, siyasi, kültürel alanlarda güçlü bir temelde katılım sağlamalıdır. Kadın akademilerinin her alanda örgütlenmesi tüm alanlarda kadınların eğitilip sürece katılması bilinçlenme anlamında önemli bir görevdir. Nasıl ki toplumsallığı kadın geliştirdiyse bugünde toplumsallığımızı Önderliğin yeni paradigmasıyla yeniden güçlendirerek topluma öncülük yapabilme gücünü kendinde yaratmalıdır. Bu konuda Sara (Sakine Cansız) yoldaş önümüzde çok yakın bir tarih olarak durmaktadır. Sara yoldaş, hem kadın olarak hem halk olarak nasıl demokratik bir örgütlülüğe gitmemiz gerektiğini mücadelesiyle gözler önüne sermiştir.

ShareTweetPin
  • Anasayfa
  • Önder APO
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk

No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma
  • Galeri
    • Video
  • Kurdi

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk