• KURDÎ
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
No Result
View All Result

Demokratik Modernite’de Kadın

7 November 2012
in Genel
A A
Share on FacebookShare on Twitter

 

 

Mizgin Gulan

Kadın… Tek bir sözcük; yaşamın kendisi kadar gizemli ve vazgeçilmez. Her çağın, toplumun, bireyin arayışlarının vazgeçilmez gündem maddesi, hatta en önemli gündemidir. Bir kadın olarak çok abarttığımı düşünenler olabilir. Kadını abarttığımı düşünenlere şunu söylemek isterim: Geriye dönüp mitolojilerden kalan bilgi kalıntılarına, dinsel kitaplara, felsefi-sanatsal yapıtlara ve en sağından tutun en soluna kadar geliştirilen siyasal rejimlerin toplumsal yaşam düzenlemelerine bir bakın.

Bırakalım geçmişi, günümüze bir bakalım; siyasetten askerliğe, sanattan kültüre, sağlıktan sosyal yaşama kadar yazılan-çizilen-konuşulan her alanda kadın bir şekilde vardır, var edilmektedir… Olumlu ya da olumsuz her kesimin bir biçimde bir kadın gündemi olagelmiştir. Ve artık biz kadınlarda kendi adımıza konuşmak-yazmak istiyoruz. Özellikle en çok konuşulan insan hakları, demokratikleşme başta olmak üzere kendimize dair sözlerimizi söylemek istiyoruz.

Demokratik modernitede kadın nasıl yaşar, nasıl yaşamalıdır? Demokratik modernite diyoruz, çünkü konu hakkında Rêber Apo “Doğada bir kural vardır: Her şey kökeni üzerinden yeniden doğar. Demokrasi de olasıdır ki neolitik devrimde gizli kökenleri üzerinde tam ve başarılı doğuşunu gerçekleştireceğe benzemektedir. Kürdistan şafağında, uygarlık beşiğinde büyüyüp atlayabilecek gerçek demokrasi, demokratik özerklik, demokratik konfederalizm ve tüm bu olguların sistematik ifadesi olarak demokratik modernite, kapitalist modernitenin güçlü seçeneği olarak rol oynamaya başlamıştır. Her geçen gün iflasını ibret verici derslerle kanıtlayan bu sistemin karşısında demokratik modernite yükselen bir yıldız niteliğindedir.” Belirlemeleriyle bu toprakların kadim evlatları olarak, esas almamız gereken yaşamsal doğrultuyu göstermektedir.

En eski çağlardan kalan tüm arkeolojik kalıntılardan, mitolojilerden de anlaşıldığı kadarıyla insanlar beslenme, korunma, soylarını sürdürme gibi temel ihtiyaçlar başta olmak üzere, doğa ile olan ilişkilerine kadar nasıl ele alacaklarını ve hangi ölçülerle birlikte yaşayacaklarına ilişkin bir takım düzenler kurmuşlar. Bu düzenlerini ise yaşadıkları çok yönlü (fiziksel-beyinsel-kültürel) gelişmelere paralel olarak süreklileştirmeye çalışmışlar. Özellikle düşünsel seyir olarak ele aldığımızda yaşanan mitolojik, dinsel, felsefi ve bilimsel gelişmelerin sapmaya uğramamış, temiz amaçlarının daha iyi bir yaşam özlemini esas aldıklarını görebiliriz. Sapmaya uğramamış hali diyoruz. Çünkü insanlığın saf, temiz, bebeklik evresi olarak değerlendirebileceğimiz doğal toplum (neolitik devrim) aşaması sonrasında ortaya çıkan hiyerarşik düzenlerin toplumsal değerleri gasp etmesiyle boy veren jerentokrasi ve tahakküm sistemleriyle birlikte bir sapma başlamıştır. Adına ister köleci, feodal, kapitalist ne derseniz deyin, sapmanın ortaya çıkmasından günümüze kadar tüm siyasal erk-yönetim biçimleri başta kadın olmak üzere toplumsal çoğunluğun emek-değer gaspı üzerinden kendilerini yaşatmaktadırlar. Gerçekleştirdikleri talan düzenlerini süreklileştirmek içinse imparator, firavun, kral, devlet başkanı vb. kurumlaşmalarla toplumu denetleme sistemleri yaratmışlardır. Özellikle tek tanrılı dinsel gelenekle birlikte egemenliklerini kutsal(!)laştırmışlardır. Bu egemenlerin kendileri için esas aldıkları düzenbazlık sistemidir.

Ancak, toplumsallığın başat yaratıcı güçlerinden olan kadın ve halklar maruz kaldıkları bu düzenbazlık sistemlerini sessizce sineye çekmemişlerdir. Doğal toplumun kadın emeğiyle yaratılan komünal değerlerinin yaşamsal sürekliliği için amansız bir mücadele verilmiş ve verilmeye devam etmektedir. En kadim mitolojilerden tutalım en yeni sanat eserlerine kadar, insanlığın tüm arayışları maruz kalınan bu yalanın deşifre edilmesi ve gasp edilen değerlerin hak sahiplerine kavuşmasını konu edinmektedirler.

Kimi yerde ilkel komünal, doğal toplum, neolitik devrim gibi isimlerle ele alınsa da özünde vurgulanmak istenen kutsal kadın ana eliyle yaratılan toplumunun kolektif değerleridir. Kutsal diyoruz, çünkü yaşamın yaratılması ve sürdürülmesi-süreklileştirilmesi kutsallığın kendisi olmaktadır. Özellikle yaşamın inşa edilmesi, yaratmanın gücü, o kadim çağlarda kutsallığın ta kendisidir. Ki sonradan geliştirilen tek tanrılı dinsel gelenek yaratmanın-yaratabilmenin gücünü ve kudretini keşfetmişlerdir. Bu keşifle birlikte ise en çok yaratabilmenin o kutsal gücünü kadından çalarak, kendilerini kutsal(!) ilan edebilmişlerdir. Bu ilk ve en hileli yalanla birlikte ortaya çıkan sapma sonucunda kadın ana eliyle geliştirilen toplumsal sistem değerleri tersinden ele alınmaya başlanmıştır. Toplumun geneli için yararlı olabilecek ortak değerler, tersinden bir değer kaybına maruz kalmışlardır. Toplumsal değerlerin ters yüz edilmesiyle birlikte ortak yaşam düzenleri alt üst olmuştur.

Deyim yerindeyse kutsal kadın ana eliyle yaratılan o ilk-el-komünal toplum değerlerinin yitirilişi insanlığın ortak hafızasında derin bir yaralanma meydana getirmiştir. Sonrasında geliştirilen dinsel, felsefi, sanatsal, siyasal tüm sistem arayışlarında daima yitirilen o ilk toplumsallığa ulaşma, aldığı o yarayı iyileştirebilme özlemlerinin çok güçlü bir şekilde yer aldığını görebiliriz. Bu konuya ilişkin Rêber Apo, “Toplumsal sorun, yönetim olgusunun hiyerarşik ve devletçi iktidarın tecavüzüne uğramasından kaynaklanmıştır. Süreçten galip çıkan iktidarcı yönetim olmakla birlikte toplum hiçbir zaman özyönetim arzusundan vazgeçmemiştir. İktidarcı yönetime karşı sürekli özyönetim taleplerini yükseltmiştir. Kaldı ki tarihin en yaygın toplum biçimlenişi olan kabile ve aşiret yönetimleri özde özyönetimi yaşamışlardır. Yabancı iktidarcı yönetimlere boyun eğmektense hep dağ, çöl ve bozkırların göçebe toplumu olmayı tercih etmişlerdir. Toplumların doğasındaki özyönetim ihtiyacından hiç vazgeçmemişlerdir. Sonuna kadar kırımdan geçmeyi kabul etmişler ama özyönetim hakkından vazgeçmemişlerdir. Özyönetimden vazgeçmenin kimliklerini yitirme ve esirleşme olduğunun canlı olarak bilincindeydiler.”

Toplumsal tarih süreçlerine baktığımızda bu kimlik yitirmenin ve çok farklı isimlerle de olsa esir alınmanın en derin trajedisine kadının maruz kaldığını görmekteyiz. Bu o kadar derin ve traji-komik bir durumdur. Özellikle üzerinde yaşadığımız Mezopotamya topraklarında ise daha da trajik bir durumdadır. Neden mi? Çünkü kadın eliyle ilk toplumsallaşmanın, ortak yaşam düzenlerinin, komünal yaşam sistemlerinin ilk nüvelerinin yaşandığı yer bu topraklardır…

Diğer açıdan ise trajedi ve ters yüz edilmenin başladığı ilk yer de yine bu topraklardır… Bu gerçeklik bile başlı başına bir paradoks gibi gelmektedir. Belki de paradokstan da öte diyalektik gerçekliğin, doğanın kaçınılmaz düalizminin bir sonucudur: yaşam-ölüm, karanlık-aydınlık, sıcak-soğuk, kadın-erkek vb. gibi ikilemler evrenimizin birbirleriyle var olan gerçekleridir. Ancak birinci doğada doğal olan bu ikilemli yapılanmaların, ikinci doğada neden tahakkümüne alma hatta yok etme düzeyinde bir sapma yaşadığını açıklamaz. Mevcut sapma en çok kadını kimliksiz bırakmıştır. Kimliğini ve kendisini var eden değerleri korumaya çalışan kadınlar ya cadı diye yakılmış ya da ölümden beter yaşamlara mahkûm edilmişlerdir.

Rêber Apo’nun da dikkat çektiği gibi gelişen “Toplumsal sorun, yönetim olgusunun hiyerarşik ve devletçi iktidarın tecavüzüne uğramasından kaynaklanmıştır” belirlemesinin en derin mağduriyetini kadın yaşamaktadır.

 Sümer rahip devletinden kaynağını alan son beş bin yılın hiyerarşik ataerkil devlet geleneğinin yol açtığı tüm yapılanmalar, özünde doğal toplumun talan edilmesiyle kendini var etmektedir. Özellikle geliştirilen tekçi-ulus devlet yapılanmalarının militarist ordu kurumlaşmaları sonucu, toplumsallık adına ne kadar değer varsa ‘vatan-millet…’ adına işgal edilmiştir. Yürütülen pay kapma savaşlarında en çok kadın işgal ve tecavüzlere maruz kalmıştır. Bırakalım yüzyıllar öncesini, onca bilimsellik-teknolojik gelişmeler vb. söylemlerinin ayyuka çıktığı günümüzde olup bitenler bile durumun vahametini gözler önüne sermektedir. Mevcut ataerkil-ulus devletçi yapılanmanın askeri-siyasi- sosyal- ekonomik vb. kurumlaşmalarının gerçekliğine baktığımızda kadının ne kadar egemen erkeğe göre konumlandırıldığını görebiliriz. Örneğin en büyük üretim, insan üretimi-büyütülmesi ve topluma kazandırılmasıdır. Ancak böyle temel bir konuda da kutsallığını(!) tek tanrılı dinlerden alan tekçi zihniyetli ataerkil ulus devlet yapılanması, kadını zorunlu bir çocuk doğurma makinesi durumunda bırakmaktadır. K. Marks gibi bir teorisyenin değerlendirmeleri ise sorunların çözümünü üretim- tüketime indirgenmiş ve kadın-ana emeğinin adının bile geçmediği kaba bir ekonomik reçetenin ötesine gidememiştir.

Günümüzde kazanılan bazı temel haklar ve kendini var edebilme imkânlarının yaratılabilmesiyse ağırlıklı olarak son iki yüzyılın yaygın mücadeleleri sonucunda kazanılanlardır. Mevcut kazanımlara rağmen yaşanan sorunların boyutlarına baktığımızda hala kat edilmesi gereken çok uzun bir yolun olduğunu görebiliriz. Özellikle dünyamızın bazı bölgelerinde farklılık gösterse de yaşanan sorunların kapsamının çok ağır olduğunu belirtebiliriz. Onca dillendirilen evrensel insan hakları bildirgeleri, ek sözleşme maddeleri gibi metinlerin çoğunluğu ise kağıt üzerinde yazıldıkları gibi kalmaktadırlar. İki binli yıllarla birlikte düzeltilmeye çalışılan birçok anayasa maddelerininse deyim yerindeyse hala ağırlıklı olarak her açıdan babayasa(!) hallerini korumaktadırlar.

Yaşadığımız coğrafyada her gün sağlık, eğitim, barınma, korunma gibi temel haklardan yoksun yaşamak zorunda kalan binlerce kadın var. Karşı karşıya kaldığı taciz-tecavüz sonucu normal yaşamını sürdüremeyen binlerce kadın var. Maruz kaldığı şiddetten dolayı sakat kalan ya da ölen binlerce kadın var… Bölgenin içinde bulunduğu düşük-yüksek, inen-çıkan yoğunluklu savaş gerçekliğinin yol açtığı tahribatları en derininden yaşamak zorunda kalan binlerce kadın var… Oysa ataerkil ulus-devlet yapılanmalı neo-liberal kapitalist modernitenin sonsuz çözüm ve özgürlükler ideası vardı! Artık bu içi boş, renkli ve ışıltılı paketin herhangi bir çözüm gücü olmadığı ortadadır.

Kadının kendi geçişine ve yaratımlarının ilk adımlarına yüzünü dönmesinin zamanıdır. Özellikle bu toprakların kadınları, evlatları olarak ilk-el komünal yaratımlarımızın derin anlamını kavrayabilmeliyiz.

Kürtçe’de “jin-jiyan” kelimeleri “kadın-yaşam” anlamlarını ortak bir içerimle ifade ederler. Kapitalist modernitenin biz kadınlara yaşamı yaşanmaz kıldığının bilinciyle mücadelemizi yükseltmeliyiz. Toplumsal tarihimizin derinliklerinden süzülerek gelen demokratik-komünal değerlerimizi günümüzün bilinciyle buluşturup, kendimiz ve halklarımız için demokratik yapılanmayı geliştirecek kurumlarımızı oluşturabilmeliyiz. Yaşadığımız köyden, kente kadar her alanda kendi öz demokratik alanlarımızı geliştirmeliyiz. Bu bir eğitim-sağlık vb. komünü olur, bir mahalle meclisi olur, bir yardım vakfı olur, siyasi-ideolojik bir parti olur, özsavunmaya dayalı kadın evi olur… Hangi adla olursa olsun, kadınlar olarak demokratik moderniteyi yaratacak-geliştirip süreklileştirecek organizasyonlarımızı kurmalı ve kurumsallaştırmalıyız. Kendi öz gücümüz ve ihtiyaçlarımız doğrultusunda “jin-jiyan”ın kutsal güzelliğini tekrar ortaya çıkarabiliriz.

ShareTweetPin
  • Anasayfa
  • Önder APO
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk

No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma
  • Galeri
    • Video
  • Kurdi

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk