PAJK Koordinasyonu
Kürdistan’daki gelişmeleri izlerken özellikle de, Temmuz’un kavurucu sıcağında elinde olmadan, derin derin iç çekerek nereden nereye diye düşünmekten kendisini alamıyor insan. Hakilerle başlayıp, Mazlumlarla, Ferhat, Eşref, Mahmut ve Necmilerle yükselen; Kemal, Hayri, Akif ve Alilerle dünyaya yankı yapan Özgür Yaşam Direnişi, hareketimizin kurucularından olan Sakinelerle bu gün toplumsal hücrelere kök salıyor.
Evet, nereden nereye?
Kürdistan’da, özgürlük mücadelemizin başladığı tarihlerde artık bitirilmiş olan yaşam, beş bin yılı aşkın dünya insanlığı üzerinde hükmünü sürdüren erkek egemen sistemin dünya ölçeğinde yaşamı bitirmesinden, yaşamı tüketmesinden bağımsız ve kopuk olmamıştır. Dünyaya hükmeden bu erkek egemenlikli sistem; binlerce yıl boyunca halkları savaştırarak öldürmek üzerinden geçinmiş, bundan obezce beslenmiş ve kendisini halkların sırtında bir kambur gibi yaşatmıştır. İnsanlığı canından bezdirerek yaşamayı insan için adeta büyük bir yük haline getirmiştir. Yaşamı halklar ve özellikle de kadınlar için yaşanmaz, çekilmez kılmıştır. Binlerce yıl öncesinin rengarenk özgürlük kokan halklar bahçesi Kürdistan coğrafyası üzerine, adeta ölüm kokan kara çarşaf örtülmüştür.
PKK’nin çıkışından önce anlamı yitirilmiş, yere gömülerek üstü betonlanmış, bitirilmiş, düşürülmüş, aldatılmış, teslimiyetin eşiğinde olan bir yaşam gerçeğinden, PKK’nin doğuşuyla çıkılmıştır. Binlerce genç yoldaşın yaşamını adayarak yeniden anlam kazandırdığı, üstündeki betonları yıktığı, dimdik ayağa kaldırdığı, direniş, özgürlük hamlesine kaldırdığı ve bu gün bütün dünyanın gıptayla baktığı yeni bir yaşam ve mücadele gerçeğine gelip dayanmış bulunuyoruz.
Kürdistan’da yaşamın bugünkü gerçeğine ulaşmasında, binlerce genç kadın ve erkek yoldaşın gözünü kırpmadan kendini bedel yapmasının, kendini yaşam siperi yapmasının rolü belirleyicidir. Kürdistan’da yeniden yeşermeye başlayan yaşam, bir başka deyişle Kürdistan’da yaşamın yeniden doğuşu, binlerce genç yoldaşın kanı, bedeni ve ruhuyla, iradesiyle ördüğü canlı temelin üzerinde inşa olmuştur. Bunca anlamsızlaştırılmış bir yaşamın yeniden özgürce anlamına kavuşması ancak uğruna ölüme gitmelerle gerçekleşebilirdi. Yaşam, uğruna adanacak hiçbir şeyden çekinilmediğinde özgür kılınabilir. Böyle değer kazanır yaşam. Böyle yaşanılası kılınır yaşam. Günde kırk defa lanet okunulan kölece bir yaşamı yaşamaktansa özgür solunacak bir yaşamın uğruna çokça ölünmüştür halklar tarihinde. Uğruna durmadan ölümlere gidilip gelinmiştir özgür yaşamın.
Yaşamı, uğruna ölecek kadar seven özgür yaşam âşıkları olmasaydı, Kürdistan’da bu günler yaşanmazdı elbette. Özgür yaşam âşıkları, özgürlük davasının, uğruna ölecek kadar gerekli ve değerli olduğunu ortaya koymakla Kürdistan’da herkesi cesaretlendirmiş, bilinçlendirmiş ve iddialı kılmıştır. Aslında ezilen, horlanan, dışlanan, aşağılanan, insanlıktan çıkarılan her kesin içinde biriktirdiklerinin sözcüsü, ateşleyicisi olmuşlardır.
Bu konuda Kürdistan’ın kalbi Amed’te 12 Eylül cuntasının tarihteki benzersiz vahşetine karşı 1982’deki zindan direnişi bu gün artık dünyaca bilinmekte ve hakkı teslim edilmektedir. Hakkı ve itibarı tüm ezilenler tarafından sahiplenilmektedir. Özgürlük sorunu yaşayan ve bunun için mücadeleye kalkışan halklar ve çeşitli toplumsal kesimler bu efsanevi direnişte özgürlüklerini gördüklerinden imrenerek bakmakta, ezen egemen güçler ise bu direnişte yenilgilerini gördüklerinden utanarak bakmaktadırlar.
21 Mart 1982’de Çağdaş Kawa Mazlumun üç kibrit çöpüyle tutuşan zindan direniş ateşini, 18 Mayıs’ta Ferhat Kurtay, Necmi Öner, Mahmut Zengin ve Eşref Anyık yoldaşlar bedenleriyle gürleştirmiştir. Davaya bağlılığın, davada kararlılığın, özgür yaşama susamışlığın ve özgürlükteki iddianın yarattığı bu mücadele aşkı ve tutkusu, 14 Temmuz kararının da yaratıcı ruhu olmuştur. Bu karar anının içinde oldukça derin bir tarih bilinci, müthiş bir özgür yaşam aşkı, tarifsiz bir mücadele tutkusu ve ısrarı bulunmaktadır. Kendine yabancılaştırılmış inkar edilen ve imhası planlanan bir halkın yeniden özgürlüğüne kavuşturulacağının inancı ve umudu o kadar derinden ön görülmektedir. Doğurduğu oğulları tarafından tarihi silinen, kendi emeği ile hazırladığı sofrada bile yeri olmayacak kadar insandan sayılmayan emektar kadınların da yeniden saygıya ve insanca, özgürce bir yaşama kavuşacağına olan umut oldukça büyüktür. Bu eylem kararı alınırken horlanan, dışlanan, itilip kakılan toplumun tüm ezilen kesimlerinin de özgürlüğüne yeniden kavuşacağına dair inanç tartışmasızdır. O tarihsel karar alınırken mücadelenin bu gününü daha o günden görme vardır. Bu güne ulaşılacağına, halkların ve kadınların baharına mutlaka ulaşılacağına dair inanç oldukça derindir. Başarısına, doğruluğuna, iyiliğine, güzelliğine ve zorunluluğuna inanılmayan şey başarıyla gerçekleşemez zaten. Dolayısıyla inancı tam olmayanların eylemleri de tam başarı getirmez. 14 Temmuz eylemi kararında özgür yaşam aşkı, mücadele tutkusu ve zaferle kazanılacak bir gelecek inancı tamdır, sarsılmazdır. Eylemin başarısını mutlak kılan bu kahraman yoldaşların özgür yaşama sonsuz inancıdır. Yaşanılacaksa yaşam ya özgürce yaşanacak ya da hiç yaşanmayacaktı. Mücadeleyi bu güne taşıyan, mutlak özgürlük anlayışı ile örülen bu ruh ve bilinçtir.
Halkların özgürlük tarihine dirhem dirhem eriyerek yazılan büyük ölüm orucu eyleminin kararını 14 Temmuz 1982 günü Amed’teki cunta mahkemesine çıkarılan Hayri Durmuş yoldaş büyük bir onurla açıklamıştır. Bu ilk grubu Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek yoldaşlar oluşturmuştur. Ardından içinde bu gün hala birlikte mücadele yürüttüğümüz bazı arkadaşların da yer aldığı başka gruplar oluşturulmuştur. Bu gruplardan birini de kadın yoldaşlar oluşturmuştur. Kadın yoldaşların grubu direnişiyle efsane olan Sara (Sakine Cansız) arkadaş öncülüğünde geliştirilmiştir.
Sara yoldaşın da daha o günden bu günü görebilen tutkulu ruhu, özgürlüğe olan inancı ve aşkı onu tam kırk yıllık tarifsiz kavganın öncüsü kıldı. Sara yoldaşın efsanevi zindan direnişi Kürdistan’da kadın hareketini doğurdu. Varlığıyla ve duruşuyla Kürdistan’da binlerce genç kadının özgürlük mücadelesine katılmasına öncülük etti. Yüzlerce ana, Sakine ismini onur duyarak kız çocuklarına verdi. Yüzlerce genç kadın ondan aldığı bilinç ve cesaretle, ilhamla PKK saflarına katıldı. Daha PKK kurulmadan önce Önder APO’nun oluşturduğu ideolojik grupta yer alan ilk iki kadından biri oldu. Mücadeleye başladığı tarih olan 1974’ten şehitler kervanına katıldığı tarih olan 9 Ocak 2013 gününe kadar da sahip olduğu özgürlük aşkından, mücadele azmi ve iddiasından, halka olan sevgisi ve saygısından hiçbir şey eksilmedi. Tersine yıllar ilerledikçe özgürlüğe olan tutkusu ve yaşam karşısında duyduğu moral ve heyecanı hep katlanarak büyüyordu. Bir özgürlük aşığıydı Sara yoldaş. Özgürlük için o denli savaşıp kavga ederken bir o kadar da barışa hasretti kendi gönül dünyasında. Dünyada savaşların bitmesine, zulmün, baskının, şiddetin ve öldürmelerin bitmesini en çok o isterdi. İlk çağların sevgi, barış ve adaletle dolu olan sonra da kaybedilen dünyasından süzülüp gelmiş gibiydi. Ana tanrıçanın binlerce yıldır kesilmiş sesinin gizli taşıyıcısıydı. Kesilen bu tanrıçalık sesini günden güne yeniden yükseltmenin en cesaretli kavgacısı oldu. Zaten onu hunharca katleden zihniyet de Sara yoldaşın bu gerçeğine olan tahammülsüzlüğünden yapmıştır. Yüreğinde her gün başka yürekler büyütmesini, kesilen özgürlük sesine her gün başka sesler katmasını, duruşuyla binlerce kadına mücadele ilhamı ve cesareti vermesini kabullenemeyip bir numaralı hedefleri arasına aldı egemen sistem. Sara yoldaşı bizden alan gerçeklik dünyayı hala kirli hesaplarla yöneten zalim erkekliğin devletlerarası egemen sistemi oldu. Zalim erkekliğin özgür kadının sesine büyük kin ve öfke duyan devletlerarası organizasyonu oldu. Zalim erkekliğin bu acımasız zulmüne inat, ona bağlı mücadele yoldaşları olarak her gün “Saraların çizgisinde bilinçlenelim, iradeleşerek özgürleşelim” şiarı temelinde cins ve demokratik ulus mücadelemizi kesintisiz sürdürüp yükseltmeliyiz.
Sara yoldaşın da bizzat içinde yer aldığı 1982 Amed Zindan Direnişinin ve kahraman direnişçilerinin 31. yıl dönümünde büyük bir saygı ve bağlılıkla andığımız bir dönemde, yine Kürdistan’ın kalbi Amed’de 1.Ortadoğu Kadın Konferansı’nın Kürt kadınları tarafından yapılması, hem büyük bir coşku ve moral hem de derin anlamlar yarattı. Bu konferansın Sara yoldaş ve birlikte katledildiği Rojbin ve Ronahi arkadaşlara adanması oldukça anlamlı olmuştur. Bu yoldaşlar şahsında özgürlüğe yol alan Kürt kadınının Ortadoğulu kadın dünyası tarafından öncü güç olarak kabul edilmesidir. Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi, gerçekten de Ortadoğu’da tarihin ibresini tersine çevirmenin iddia ve kararlılığıyla Sakinelerin şahsında şaha kalktı. Tarihin en diplerinde kaybettiği yerlerde kaybettiklerini yeniden aramanın büyük ve cesur savaşını vermektedir. Kadının insanlığı doğurduğu yerler olan Zagros- Toros dağ silsilesinin koynunda bu gün yeniden o ilk dönemin kaybedilen özü aranmaktadır. Kürt kadınlarının dağların koynundan yükselen yeni sesi, yaklaşık beş bin yıl öncesinde buralarda yaşamı büyük bir sevgi ve anlam gücü içinde yaratan Ana Tanrıçanın sesine karışmaktadır. Gücünü onun zengin ve insanlaştırıcı mirasından almaktadır.
Amed’de gerçekleşen Birinci Ortadoğu Kadın Konferansına katılan bütün kadınlar bu coğrafyayı insanlaştırmış olan Ana Tanrıçanın farklı renklerdeki torunlarıydı. Renkleri ve güncel düşünceleri biraz farklılaşsa da özünde aynı geçmişin ortak belleğine, aynı köleleştirilme gerçeğine ve yaşanan ortak acılara sahipti hepsi. Zalim erkekliğin İnanna’dan, Tiamat’tan beri hükmünü sürdürdüğü zulmüne maruz kalmıştı hepsi de. Hepsi de özgürlüğe hasret kadınlardı.
Bu tür büyük organizasyonlarda var olan ayrılıklardan ziyade var olan aynılıklar görülmelidir daha çok. Ayrılan noktaların vurgusundan ziyade aynılaşan ortak noktaların vurgusu daha güçlü tutulmalıdır. Ortak organizasyonların karakteri bu temelde demokratik olmayı ön görür. Gerçekleşen Birinci Ortadoğu Kadın Konferansına hakim olan perspektif de biraz bu temeldeydi. Böylelikle Mezopotamyalı Sakinelerin öncülüğünde gerçekleşen Birinci Ortadoğu Kadın Konferansında Ortadoğu kadın dünyası, demokratik ve kollektifçi karakterini bir kez daha ortaya koydu.
Bu konferanstan çıkan kararlar Ortadoğulu kadının özgür geleceğinin örülmesi için oldukça önemli kararlardı. Bu konferans sadece bir kereye mahsus, bir araya gelmiş kadınların derdini döküp rahatladığı bir konferans değildir. Oldukça sosyolojik, psikolojik, kültürel ve politik sonuçları olan tarihi bir konferans oldu. Gerçekleşme düzeyinin, reel durumunun yanı sıra derin anlamlar da yarattı. Konferansa katılan her kadının ne konuştuğu da önemliydi kuşkusuz ancak o anda orada o kadın dünyasının yarattığı yaşanılası atmosferde bulunmuş olmanın bile kendi başına doğurduğu sonuçlar bulunmaktadır. Bu anlamda çok önemliydi ve konferansın ortaya çıkardığı ortak kararların uygulanması ve takip edilmesi Ortadoğulu kadının özgür geleceği için mutlaka gerekmektedir. Sakinelerin öncülüğünde gelişen Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketinin ortaya çıkardığı kültür çerçevesinde alınan kararlar, mutlaka pratik uygulamaya dönüşmelidir. Ortadoğu’da kadının yaşamında bir farklılığa, bir yeniliğe yol açmalıdır. Bir dönem sonra konferansın oluşturduğu hukuk çerçevesinde tekrar toplanıp neleri yaptık neleri yapamadık, kadına ve topluma uygulanan zulmü ne kadar azaltabildik diye tartışmayı ön görebilmelidir. Bundan sorumlu kılınan irade buna normal bir şey olarak değil tarihi bir görev olarak bakabilmelidir.
Önderlik, heyetlerle yaptığı bir görüşmesinde “Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü” adıyla kaleme aldığı beşinci savunmasını en çok da kadınların okuyup pratikleştirmelerini beklediğini belirtmişti. Gerçekten de hem Kürt sorununun çözümü hem de çözümün demokratik ulus perspektifi ile geliştirilmesi en çok da kadınları ilgilendirmektedir. Kürdistan’da yaşanan siyasal, ulusal ve savaş sorunları, toplumsal hayatın kadın aleyhine sosyolojik ve psikolojik sorunlarını da derinleştirmiştir. Bu anlamda dünya çapında kadının yaşadığı ortak cins sorunlarının yanı sıra, Kürt Kadınları bir de Kürt sorunundan kaynaklı kat be kat sorunlar yaşamaktadır. Bu temelde Kadın Özgürlük Hareketini yürüten militan kadın yapısının yanı sıra Kürdistan’da yaşayan her kadının Demokratik Ulus Çözümü konusunda bilinçlenmesi ve bunun için mücadele etmesi gerekmektedir.
Bu gün Kürt Kadını Kürt sorununun çözümündeki öncü rolünü görmekte ve bilmektedir. Bunun için dağlardaki öncü gücün yanı sıra Kürdistan’da yaşayan her kadın, yedisinden yetmişine hayatının büyük bir kısmını artık sokak ve meydanlarda geçirmektedir. Üstelik artık sadece gündüz değil, gecelerini de mücadeleye vermektedir. Analar öncülüğünde kadınların yaptığı özellikle de gece yürüyüş ve etkinliklerin kamuoyuna verdiği siyasal mesajların dışında da, insanı oldukça etkilediğinin bilinmesi gerekir. Eskiden değil gece gündüz, ev hapishanesinin dışına çıkamayan analarımızın bu gün büyük bir öz güven ve cesaretle düşman bellediği her türlü odağa meydan okuması, hesap sorması, iradesini ortaya koyması oldukça anlamlı ve etkileyicidir. Bu gelişmenin dışında kalan herkese de ilham verici ve cesaret aşılayıcıdır.
Önderliğin Newroz’da ilan ettiği yeni Demokratik Çözüm sürecinin en önemli aşaması olan ve 8 Mayıs itibariyle KCK’nin yaptığı açıklama ardından gerillanın başlattığı ve kamuoyunda “Geri Çekilme” olarak adlandırılan tarihi özgürlük yürüyüşü devlet ve ordusunun yarattığı tüm zorluklara ve oluşturduğu kaygılara rağmen devam etmektedir. Herkes bu sürecin bir an önce bitmesini ve özgürlüğün garantisi olan Kürdistan gerillasının Kuzeyden Güneye geçişini tamamlamasını büyük bir merakla beklemektedir. Ama gerilla gücünün Güneye çekilmesinin bitmesi ardından nelerin yapılması gerektiğini ise kimse yeterince tartışmamaktadır. Sanki bütün sorun gerillanın Kuzey Kürdistan sınırlarından çekilmesiymiş gibi bakılıp beklenmektedir. Oysa çekilme bittikten sonra nelerin yapılması gerektiğinin şimdiden yoğunca gündemleştirilmesi gerekmektedir. Ancak hala kimse oralı olmamaktadır. Bu konuda en duyarlı yaklaşan yine Kürt Anaları olmaktadır.
Analarımız, Demokratik Özgür Kadın Hareketi’nin temel dokusunu oluşturmaktadır. Hepimizin baş tacıdırlar. Kürdistan’daki bütün gelişmelere öncülük ettikleri gibi özgürlük gerillasının “Geri Çekilme” sürecini de gözlem altına alan temel güç haline getirdi kendisini. Kurdukları Demokratik Çözüm Çadırlarında yarattığı siyasal, toplumsal kaynaşmanın yanı sıra birçok anamızın ilerleyen yaşına, yıpranmış fiziğine ve acılarla dolu yüreğine rağmen, çağın kapitalist-modernist kadınına taş çıkarırcasına Kürdistan dağlarına çıkarak dağ, taş demeden gerillanın tarihi özgürlük yürüyüşünü gözlemlemektedir. Analığın tarihine ve sosyolojisine denk bir duygu ve bilinçle, bedenini kızlarına ve oğullarına siper etmektedir. Çözüm sürecinin baltalanmaması için kendini kalkan yapmaktadır. Toplumun en akili, en bilgini sanılan birçok seçkin erkeğin ya da yaygınca kullanılan seçkin “Akil Adam”larının yanında gerçek birer bilgindirler hepsi. Demokrasiyi de barışı da, dayanışma ve kaynaşmayı da, ortaklaşma ve kucaklaşmayı da herkesten daha iyi bilirler. Sonradan edinilen bir bilgi değil, doğal dünyalarından süzülen bir bilinçtir bu.
Analarımızdaki bu doğal bilinci bir toplumsal sisteme dönüştürmek, Kürdistan’daki Özgürlük mücadelemizin aslında özünü oluşturmaktadır. Bu anlamda Önderliğin Demokratik Ulus Çözümü aslında kadınca bir çözüm de demektir. Eril ulus devlet argümanlarının ve zihniyetinin dışında yeni alternatif dişil argümanlarla örülmüş bir perspektiftir. Demokratik Ulus perspektifinde gerçekten de dişil zihniyet ve öğeler hakimdir. Kadının demokratik, ahlaki, vicdani ve adilane dünyasına oldukça denk düşmektedir. Tabi kastedilen kadınlık beş bin yıllık erkek egemenlikli ataerkil kültürünün yarattığı kadınlık değil, yaklaşık beş bin yıl öncesinde toplumu yaratmış olan kadınlık değerleri ve argümanlarıdır. Günümüze de anaların yüreğinden süzülerek gelmiş bazı yönleri hala mevcuttur. Ancak aktifleştirilmesi ve öne çıkarılması gereklidir. Aslında bu konuda oluşturulan Demokratik Çözüm Çadırları bir yandan gerillanın özgürlük yürüyüşünü gözlerken bir yandan da Demokratik Ulusun boyutları üzerine derinleştirici tartışmalar yürütebilir. Kadının Demokratik Ulusun inşasındaki öncü ve belirleyici rolü ve taşıdığı demokratik özü düşünüldüğünde Önderliğin de belirttiği gibi en çok kadınlar bunu tartışabilmelidirler. Bilinçlerini bu konuda derinleştirebilmelidirler. Demokratik Ulusta herkes nasıl yer alacak, herkes nasıl yaşayacak, kadınlar nasıl yer alıp nasıl yaşayacak? Ya da kadınlar olarak Demokratik Ulus zemininde nasıl yaşamak istiyoruz? Bunun tartışmasını birçok boyutuyla yürütmek gerekmektedir. Kürdistanlı kadınlarda bu sorulara cevap verecek hem güç hem cesaret hem de irade vardır. Ancak taşınan doğal demokratik bilinci biraz daha derinleştirmek ve bunu bir sisteme kavuşturmaya da ihtiyaç da ihtiyaç vardır.
İçinde olduğumuz dönemde öne çıkan bir diğer gelişme ise Rojava’daki gelişmelerdir. Rojava Kürdistan’ında Kürtler artık kendi kendisini yönetmektedir. Kürtlerin yüz yıllardır uğruna savaştığı iradeye artık yavaş yavaş kavuşulmaktadır. Kürdistan’da yaklaşık kırk yıldır paha biçilmez bedellerle yürütülen savaş ve mücadelenin ortaya çıkardığı muazzam bir gelişmedir bu. Ancak bu gelişmeyi kalıcılaştırmak ve kalıcı demokratik bir sisteme oturtmak gerekmektedir. Yaşanan bu gelişmenin içine birçok çıkar grubu elini sokmak ve kalıcı bir sisteme dönüşmemesi için engelleyici faaliyetler içine girmektedir. Bunun için büyük bir politik dikkat ve öngörü gerekmektedir.
Rojava’ya ilişkin işlenmesi gereken bir diğer husus ise Kürtlerin ilk defa kendini yönetmesinden kaynaklı yaşanan bazı acemilikler ve niyetsizce yaşanan bu acemiliklerin yol açabileceği sorunlardır. Evet, Kürtler kendini yönetmeye başladı ancak kendini nasıl yönettiği çok önemli olmaktadır. Başkaları tarafından yönetilince, o başkalarına, çıkar yaşanan sorunların ve yetersizliklerin faturası. Ancak kendi kendini yönetince maalesef kendine çıkar bütün yetersizliklerin ve ortaya çıkan sorunların faturası. Bundan dolayı da Rojava’nın kendi öz muhtevası üzerine kafa yorması, demokratik bilinç ve kültür yaratması, oluşturduğu öz yönetimi demokratik bir zihniyet ve argümanlarıyla yoğurmasına büyük ihtiyaç bulunmaktadır.
Ortaya çıkan bu muazzam gelişmenin en büyük yanını da kadın yanı oluşturmaktadır. Askeri, siyasi, sosyal ve ideolojik alanların tümünde her gün yeni bir gelişme yaşanmaktadır kadın cephesinde. Özellikle de örgütlenme boyutunda. En heyecan verici olanı ise “Yekitiya Parastına Jinan” yani YPJ’nin ilanı oldu. Her gün yeni bir Kadın Taburu, yeni bir Kadın Karakolu, yeni bir Kadın Asayişi oluşturuluyor diye haberler almak heyecan verici olduğu kadar Ortadoğu ve Kürdistan’da kadın özgürlüğünü garantiye almanın da umudunu oluşturuyor. Kürdistan Kadın Özgürlük Ordusu olan YJA-Star’ın yanı sıra Kürdistan şehirlerinde böyle binlerce kadın militandan oluşan yeni bir kadın ordulaşmasının gelişmesi Ortadoğulu kadınlar için muazzam umut verici ve beklenti oluşturucudur.
Rojava’da YPJ’nin de içinde yer aldığı Kadın Özgürlük Hareketi olan Yekitiya Star bünyesinde ideolojik ve siyasi-sosyal alanda da birçok gelişme yaşanmaktadır. Açılan onlarca Kadın Özgürlük Akademisi bulunmaktadır. Anadil eğitim kursları, halk eğitimleri, kadın eğitimleri, gençlik ve çocuk eğitimleri Rojava’nın içinde bulunduğu Demokratik İnşa sürecinde oldukça önemlidir. Oluşturulan Özgür Kadın Akademilerinde kadınları tarihteki eserleri ve tarihte kaybolan yaşanmışlıklarıyla, diğer bir deyişle tarihi miraslarıyla tanıştırmak, kadının dayanacağı öz gücü oluşturmak açısından oldukça önemlidir. Hem tarihiyle tanıştırmak, hem Kadın Kurtuluş İdeolojisi hem de Demokratik Ulus bilinci çerçevesinde bilincini derinleştirmek burası açısından da hayatidir. Önderliğin kadın bilimi olarak tanımladığı ve yeni bir sosyal bilim anlayışıyla geliştirilmesi hedeflenen Jineolojinin Kürdistan’daki ön bilincini oluşturacaktır bu akademi eğitimleri. Akademiler dışında oluşturulan “Malê Jinan” yani kadın evleri de oldukça önemli bir çalışma olmaktadır. Bu kadın evlerinin de geçmişte Önderliğin oluşturduğu Kadın Yoğunlaşma Evlerine dönüştürülmesi bu evlerde yaşayacak kadınların özgürlüğe yeni bir adım atmasına yol açacaktır.
Gerek Rojava gerek diğer tüm alanlar için Önderliğin başlattığı Demokratik Ulus inşasının başarılı yürümesi için gelişmenin tarihi önemine ve misyonuna denk bir örgütlenme içinde olmak gerekmektedir. Gelişmenin tarihselliğine denk bir örgütlenme için ise büyük bir öncü çaba ve emek verilmelidir. Dolayısıyla öncü kadronun duruşu ve katılımı belirleyici olmaktadır. 31. Yıl dönümünde efsanevi Amed Zindan Direnişini ve direnişçilerini büyük bir bağlılıkla andığımız böylesi bir süreçte öncü gücün kendi duruşunu ve katılımını da yeniden irdelemesi gerekmektedir.
Mücadelenin geldiği bu aşama Saraların, Kemallerin, Hayrilerin, Akif ve Alilerin en büyük özlem ve hayaliydi. Demokratik ulusu geliştirmek hepsinin ortak ütopyasıydı. Her biri gözünü maddi hayata yumunca, gönül gözlerinde yaratmışlardı bu günleri. Oluşturdukları parti ahlak ve kültürünü, bu günkü başarıya ulaşmanın garantisi olarak görmüşlerdi. O dönemin ne konuşuyorsa, nasıl konuşuyorsa, konuştuğuna göre davranıp yaşama kültürünü yaratmışlardı kendi duruşlarında. Şimdi kadın özgürlük militanının da; düşündüğü gibi söyleme ve söylediği gibi yaşamaya büyük ihtiyacı var. Dil, düşünce davranış birliğine, bütünlüğüne tutarlılığına özellikle de içinden geçtiğimiz inşa sürecinde oldukça ihtiyaç bulunmaktadır. Özgür Kadın kişiliği, düşüncesini durmadan geliştiren kadındır. Geliştikçe düşündüklerini konuşan, konuştukça konuştuklarını yapan, pratikleştiren ve ona göre yaşayan kadındır. Böyle birer kadın olmanın sorgulaması içinde bu değerli kahraman yoldaşlarımızın anısına bağlılığın güçlendirilmesi gerekmektedir. Onlarla yoldaş olmanın onuruyla hepsinin önünde saygıyla ve sevgiyle eğiliyor mücadele sözümüzü yeniliyoruz.