Bir su ışıltısının ferahlatan sesinden aldım sevgiyi. Taze ve yumuşak heyecanlar sarmıştı tüm bedenimi. Duygularım büyük bir huzuru tadarken, takılı kaldım gözlerine. Yaşam büyük bir çağlayan, sen onun en güzel ve gür sesi, ben de küçük bir su tanesiydim. Yaşadığım tüm aşklar ve sevgiler, bütün bu hissedişlerin yanında yalan ve basitti. Ama acaba bir su tanesi olmak ne demekti? Almıştım beni de binlerce benzerim gibi kollarının arasına. Yaşam olan çağlayanın bir hayal olmadığını, bir masal anlatır gibi fısıldadın kulağımıza. Bunların gerçek olduğunu, “efendilerin” söylediklerinin ise hep bir kandırmacadan ve yalandan ibaret olduğunu dillendirdin. Büyük bir sarsılmayı yaşıyordum. Gerçek olabilir miydi bütün bunlar? Yalan bir dünyada mı yaşıyorduk? Tutkularımız, aşklarımız hep bu sebeple mi yarım kalıyordu? Mavilikler ve yeşillikler arasında bir sevda hayalimiz gerçekleşmeyecek kadar uzak mıydı? Sevda sadece iki yürek arasında mıydı, yoksa daha büyük ve yüce sevdalar olabilir miydi?
Toprağa bir sevdayla ve aşkla bağlılık mümkün müydü? Yaşamın kendisinden alınan zevk; sevda ve aşk kapsamında değerlendirilebilir miydi? Dökülen kanlara ve ölümsüzleşen bedenlere bağlılık, tutkuyla hissedilen bir aşk olabilir miydi? Hele hele tek bir insana karşı birlikte çarpan binlerce milyonlarca yürek, tüm tarihi ve mavi gezegeni sarsan bir aşk olarak ifadelendirilebilir miydi?
Aşkın özü; tutkuyla bağlılık ve büyük bir paylaşım olarak tanımlanır. Büyük bir yürek ve sabır ve mücadele isteği de hemen yanına eklenir. “Manevi doyum ise ancak büyük bir aşkla sağlanabilir” denilir. Belki de her insan mutlaka böyle bir aşk arayışı içinde olmuştur. Çocuklar, Genç kızlar ve analar aşkın en saf arayışçılarıdır. Ama yalandır yaşanan aşklar. Zaman ilerledikçe aşk anlamını yitirir ve gerçekleşemeyecek bir tutku olarak yüreğin en uzak ve karanlık bir köşesine itilir. Yürek yalnızdır. Bir amaç için bir arayış için veya tutkuyla yaşanılan bir aşk için çarpmaz artık.
Yürekler durma düzeyinde bir donmayı yaşarken büyük bir ateş topu haline nasıl gelir? Bütün bu sorular içinde büyük muammaları barındırsa da, yüreğimin atışlarındaki hızı ve heyecanı derin ve güçlü duyguların bir yansıması olarak değerlendiriyorum. Hayatım boyunca en güzel ve yüce bir aşkın tadına varmanın bu kadar yakınında olduğumu düşündükçe daha büyük heyecanları yaşıyorum. Karanlık dehlizleri yırtıp gelen bir ışık huzmesine, onun insanı mest eden melodik sesinin kendisine aşık olmak vücudumu titreten heyecanın kaynağı.
Ve aşk arayışlarımın yolunu süsleyen sen, düşüncelerinin, duygularının ve aşklarının büyüklüğünü hissetme çabası içinde yüreğim. Yalnızlığının bir parçası olabilmek, senin ateşinde yanmakla senden bir parça gibi kıvılcım olup etrafı ve yürekleri yakmakla mümkün. Aşk işçisisin yüreklerimizin. Ateşle yoğuruyorsun donmuş bedenlerimizi, duygularımızı ve yüreklerimizi. Seninle başlıyor heyecan, tutku ve aşk, her çırpınış, her yenilik ve her yeniden yaratılışta sen varsın ve patlayacak düzeyde parçalıyorsun kalıplarımızı. Senden öğreniyoruz kendimizi, geçmişimizi, günümüzü, geleceğimizi. Demek ki aşklar gerçek olabilir seninle olunca. Ve sonra daha nice büyük aşklara doğru yolculuklara çıkabiliriz geliştikçe. Maviliklere baş kaldırmış toprak ananın güzelliğini yağmurla sulanmış her parçasının yaydığı kokunun hazzını da büyük idealler uğruna dökülen kanlara ve yüce canlara bağlılığında bir tutku olduğunu, aşkla sarılması ve sarmalanması gereken değerler olduğunu da senden tattığımız duygu yoğunluğuyla anlamlandırabiliyoruz. Yani her şey sana bağlı ve sende kilitli.
Sen olmazsan hiçbir çiçek yeşermez, hiçbir yürek atmaz ve hiçbir mutluluk çığlığı ufukları sarsmaz. Bütün bunlar için; seni sevmek çok yüce bir şey güzel insan, seni sevebilmek çok daha güzel bir şey.
Evina Welat