YJA Star Merkez Karargâh Komutanlarından Şafak Aryen’in Jınha Ajansına verdiği röportajın bir bölümü;
Rêber APO’nun Sosyalizme gerçek anlamda toplumsal nitelik katarak özgürleşmeyi öncelikle toplumsal özgürlüğe dayandırdığı, bu anlamda en dip ve tüm köleliklerin kaynağı olan kadın sorununu gündemine alarak, çözümünü üstlendiği, bunun için kadınlara özgürleşme fırsatını gerilla perspektifiyle sunma gerçeği özgürlük hareketi ve ordusu olarak gelişimimizi temellendirdi. Buna dayalı olarak kadının mücadele araçlarına kavuşarak sel gibi aktığı gerilla safları bu yoldaşların emeği, çabası ve özgürlük tutkusu üzerinden kadın ordusunu 21’inci yüzyılın öncüsü konumuna getirdi. Kadının büyük özgürlük tutkusu, yurtseverliği ve erkek egemen sistem karşısındaki dirençli duruşu savaşanın özgürleştiğini somut bir gerçeklik olarak başarı temelinde tarihe nakşetti. Kuşkusuz kadın ordulaşması her karesinde büyük mücadelelerin ve bedellerin verildiği, gelişiminin ilmek ilmek örüldüğü bir kurumsal gerçeklik. Bu nedenle anlamı da, ideolojik-örgütsel-askeri açılardan niteliği ve elde ettiği sonuçları da büyük. Bêrîtan arkadaşın yaşamı ve eylemi, 1992’ye kadar kadının ideolojik-politik-askeri düzeyde elde ettiği başarının yol açtığı birikimi daha özgün bir ele alışla kadının gerilla perspektifini bir üst aşamaya taşımayı, bu iddialı adımı atmayı beraberinde getirdi. Ekim ayı içinde ihanetçi-ajan KDP’nin TC ile ortaklaşarak -tıpkı günümüzde de yaşandığı gibi- özgürlük gerillalarımıza yönelik geliştirdiği saldırı karşısında, Rêber APO’yu anlama temelinde Özgür Kadın gerçeğinin kimliksel gelişimini yaşamı ve eylemiyle ortaya koyan Bêrîtan yoldaşımız, kadın gerillaların kollektif emeği ve duruşunu zirvede temsil etti. Bêrîtan arkadaş ideolojik kavrayış gücü, geleneksel kadın ve erkek yaklaşımlarını reddeden, cins mücadelesini radikal yürüten, özgürleşmeyi mücadeleyle özdeşleştiren, kadın özgürlüğünü toplumsal özgürlüğün merkez dinamiği olarak ele alan, bu nedenle yurtseverlik duygusu güçlü, iktidarcı düzenin tüm saptırıcı, kirletici politikalarını görerek ihaneti, işbirliğini hem ulus hem cins anlamında kabul etmeyen, yaşam enerjisi ve coşkusuyla sürükleyici, mevcut sorunların çözümünün mücadeleden geçtiği bilinciyle cesur bir savaşçı ve komuta kişiliğini kendinde geliştiren, erkek egemenliğinin en kirli yönünü temsil eden ihanetçi güçlerin düşmanı adına bir Kürt kadın militanına yaptığı ‘teslim ol’ çağrılarına özgürlük sloganları, zılgıtlarıyla cevap veren ve teslimiyettense son mermisine kadar çatışıp uçurumlardan kendini atarak, hakikatin kanatlananı olmayı tercih eden bir yoldaşımız.
Şehit Beritan’ın eylemi ile direnen bir kadın kimliği de oluşturdu denilebilir mi?
Elbette denilebilir. Ulusal anlamda klasik Kürt düşmanına hizmet eden, kendini kirlettikçe nefes almayı mümkün kılan Kürt karşısında, Özgür Kürt olarak tanımladığımız Ortadoğu’nun kadim halkının özünü onur ve özgürlük ahlakıyla duruşa dönüştüren kimliğin temsilini zirvede yaptı. Özelde o günün koşulları içerisinde erkek egemenliğinin kendini parti-ordu saflarımıza da dayatması karşısında ideolojik duruş ve radikal mücadelesiyle cesaretini ve savaşçılığını cins ve çizgi mücadelesinde sergileyen bir arkadaş. Bu anlamda duruşunda tüm eşitsizliklerin, çirkinliklerin reddi kadar bunun radikal savunuculuğunu hem parti saflarındaki geriliklere hem de düşmana karşı savaşma gücüne dönüştüren bir iradi varoluş. Rêber APO’nun; “Savaşan özgürleşir, özgürleşen güzelleşir, güzelleşen sevilir” tespitini yaşam felsefesine dönüştürerek gerçek anlamda güzelleşmenin diyalektiğini kendinde işleten bir başarıya sahip. Yaşamı bununla dolu, eylemi bunun sonucudur. Bu açıdan Bêrîtan arkadaşı komple kişiliğiyle bir Kadın Özgürlük militanı ve bu çizginin komuta gerçeği olarak tanımlamanın yanı sıra, aynı zamanda bu düzey gerilla kadın örgütlülüğünün toplumsal gelişimini de ifade etmekte. Tarihsel diyalektiğimizde gelişimin bireyde somutluk bulması bir sıçrama anı ve niteliğe dönüşümü de ifade ettiğinden kişide yürüyen, açığa çıkan kendi toplumsallığıdır aynı zamanda. Bu nedenle öncülük düzeyinde somutlaşmış arkadaşlarımızın tarihsel gelişimimizde tanımı kendisiyle sınırlı ve ifade ettiği maneviyattan öteye daha kalıcı ve toplumsallaşmış gelişimlerin öncülüğüdür. Gücü ve derinliği buradadır.
Şehit Beritan’ın eylemine nasıl bir yanıt verildi?
Nitekim bu kollektif büyüklüğe Rêber APO’nun cevabı; kadın gerilla duruşunun kurumsal olarak ordulaşmaya kavuşturulması olmuştur. Sakine Cansız yoldaşın özgürlük mücadelesine katılımıyla başlayan kadın militanlığı bugün kurumsal gerçeğiyle, parti gücü olarak ideolojik, örgütsel, askeri gelişimiyle, binlerce şehidi ve milyonlarca kadın kitlesiyle 21’inci yüzyılın en radikal gücü olarak tanım ve anlam bulmaktadır. Bu gelişimin oluşturucuları, militanları ve sürdürücüleri olarak erkek egemenliğine, faşist düzene, iktidarcı sisteme ve onun her türden temsiline karşı mücadele etme ve başarma kararlılığıyla ordulaşmamızın yıl dönümünü büyük bir gurur ve onurla karşılıyoruz. Kadın Özgürlük hareketi, onun savunma ayağı olarak Kadın özgürlük ordusu cins çelişkisinin radikal çözümünü gündemine alan, tüm eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasını kadın özgürlüğüyle ilişkilendiren, iktidarın hem kurumsal gerçeğine, ordularına hem de gelenekselliğin kendini oturttuğu klasik kadın ve erkeklik karşısında, yani bir bütünen tecavüz kültürü ve kurumsallığı karşısında mücadele yürüten ideolojik-örgütsel-askeri bütünlüklü bir oluşum. Bêrîtan yoldaş ve binlerce şehidimizin temsil ettiği değerleri ideolojik kimliğinin değerleşmesi olarak gördüğünden, bu gelenek üzerinden her türlü gerilik ve saldırı karşısında varlığını tüm kadınların savunması ve toplumsal özgürlüğün gelişimine adamış bir örgütlenmedir. Kadın ordusu olarak kurumsal örgütlenmeye kavuşmanın hem tüm kadınlar hem de halklar açısından ciddi sonuçları oldu. Gerilla hareketi olarak 1980’lerden buna yana, kadın ordulaşması olarak da 31 yılını dolduran bir mücadele süreci yaşandı. Kuşkusuz bu dönemler Kapitalist Modernitenin sistemsel krizinin derinleştiği, Dünya’da Soğuk Savaş dönemi ve bunun aşılmasıyla Dünya’nın yeniden özelde Ortadoğu’da başlatılan sıcak savaş dönemiyle dizaynının gündeme girdiği, kadın özgürlük sorununun görünürlük kazandığı, Rêber APO’nun uluslararası bir konseptle esasta bir Gladyo operasyonu olarak tanımlanabilecek hukuk dışılıkla esir edildiği, buna rağmen reel sosyalizmin aşılmasıyla sol cephede yaşanan tıkanmanın Rêber APO ve özgürlük hareketi tarafından aşılarak Demokratik Modernite, Demokratik Ulus, Demokratik-Ekolojik-Kadın Özgürlükçü toplum perspektifinin insanlığın ve kadınların şansı olarak somutlaştığı, tüm bunlarla 3’üncü Dünya savaşında hem kadınların hem insanlığın iktidarcı sisteme alternatif güç olma kapsamına ulaştığı süreçlerdir. Öz savunma çizgisinin kadın ordulaşmamız üzerinden erkek egemenlikli sisteme, onun toplumsal geriliğine, ülkemize, bölgeye dayatılan şiddet sarmalına, milliyetçi-dinci dayatmalara, DAİŞ vb güçlerin vahşetine karşı pratikleştirilmesi kadınları ve insanlığı bir potada birleştirmenin imkanını oluşturmuş, en önemlisi de nasıl özgürleşebileceğinin yöntemini ortaya koymuştur. Bunun iktidarcı güçler tarafından görmezden gelinmesi ya da terörize edilerek saldırılması esasta bu nedenledir. YJA Star tarihsel misyonuna denk kendini yapılandırmayı sürdürmüş, Ortadoğu’nun geniş bir coğrafyasında mevzilenerek hem mücadele gücünü büyütmüş hem kendi kendine yetme anlamında ciddi bir irade kazanmış hem cins mücadelesinin yükseltilmesi ve iktidar cephesi karşısında yürütülen savaşımda öncülük misyonuyla hareket etmiştir. Bu gelişimi tüm kadınların şansı ve toplumsallığının olmazsa olmazı olarak görmek lazım. İdeolojik kimliğinde derinleşme, amaca bağlılığın tavizsiz duruşu kadar bunu askeri anlamda da somutlaştırma, daha profesyonel ve çok yönlü savaşabilecek kapasiteye ulaşma, taktik yaratıcılık ve hakimiyet kadar komuta gerçeğinde yetkinleşme düzeyi söz konusudur. Elbette bunun zorlanmaları, yetmezlikleri, öz eleştiri düzeyinde ele aldığımız boyutları, erkek egemenliğinden ya da kadın gelenekselliğinden kaynaklı sıkıntıları vardır ama bunlar hep mücadele konusu edilerek, sonuçlarının özgürleşmeye evrilmeyi hızlandırması esas alınmaktadır.
Gerillayı sadece askeri olarak savaşan bir güç olarak görmek doğru olmaz sanırım?
Evet, gerillacılık aynı zamanda doğayla bozulan dengenin yeniden kurulması anlamında güçlü bir felsefik yaklaşıma, özsel gelişime de sahiptir. Mevzilendiğimiz bu dağlar sadece coğrafik olarak savunma amaçlı mekan tuttuğumuz yerler değil, aynı zamanda doğayla birlik ilişkisinin ve uyumunun, iktidarın nüfus edemeyeceği, kadın toplumsallığının özgürlük ahlakı temelinde yaşam düzeneğinin ruhsal ve bilinçsel arınmaya dayalı yeniden düzenlendiği yerlerdir. Bêrîtan arkadaşımızın ve daha birçok yoldaşımızın şairane ruhu buradan beslenmiş, aynı zamanda bu ruh doğayla ilişkimizi beslemiştir. Tanrıçaların tahtında kadın ordusu yaşamı anlamlı kılmanın, bunun için kendini geleneksellikten arındırarak, bireycilik duvarlarını aşarak yeniden yapılandırmanın, Tanrıça kültürünün güncellenmesi anlamında bir anlam mekanı yaratmanın çabasını ifadelendiriyor. Yurtseverlik tanımımız buna denk düşüyor. Bu açıdan Bêrîtan yoldaşımızın da Önderliğimizin belirlemesine dayalı kendisini yapılandırdığı savaşarak özgürleşileceği, özgürleşerek güzelleşileceği felsefesi böylelikle ete-kemiğe bürünüyor, somut gelişmelere dönüşüyor. Kendinin farkında olmak, buna sahip çıkmak ve bunu savunmak mücadeleyi ve elbette başarmayı gerektiriyor. Güzellik yapay sınırlarda biçimsel olarak modernist yaklaşımlarla belirlenen ölçüler değil, var oluşun sağlanmasıyla ve insani bütünlükle yaşam gücü göstererek, doğaya bu temelde katılım ya da ilişkilenmeyle sağlanabilir. Bu bakış açısıyla kendini her açıdan donanımlı kılmaya odaklanmış YJA STAR gerçeği tüm bu alanlarda öncülük edebilmenin mücadelesini yürütüyor. Kadın ordulaşmasını bu bütünlükle ele alırsak şehitlerimizin gerçeğini ve neden bu kadar büyük bir yaşam ve eylem sahibi olduklarını, neden bu kadar yaşama ve insana tutkuyla bağlı olduklarını ve hangi ölçüler üzerinden ölümsüzleştiklerini anlamak mümkün olabilir.
Çağın soykırım saldırılarını büyük direniş ruhuyla kıran gerillanın son yıllarda yürüttüğü savaşın geldiği düzey nedir?
Belirttiğiniz gibi soykırıma odaklı bir savaş tüm kirli ayakları ve araçlarıyla özgürlük hareketimiz somutunda aslında Ortadoğu halklarına, kadınlarına, inanç guruplarına, bu sistemin dışında kalan tüm kesimlere yöneltilmiş durumdadır. Bu savaşın öncü gücü TC faşist devleti iken gerçekte arkasında NATO güçleri ve uluslararası sistem vardır. Bu durum savaşın kapsamı kadar amacını daha geniş anlamayı gerektirir. 9 Ekim uluslararası komplonun da yıl dönümü. 3’üncü Dünya savaşı olarak tanımladığımız bu çatışmalı ortamın en etkili hamlelerinden birisi startını 9 Ekim’de alan uluslararası konsepte dayalı geliştirilen bu komplodur. Neden bu böyledir? Çünkü Rêber APO’nun kendisini alternatifsiz sunan Kapitalist Moderniteyi hem hücrelerine kadar tanımlaması hem de aşma koşullarını ortaya koyması, 1973’ten itibaren devrimci mücadeleyi temellendirerek, Ortadoğu coğrafyasını merkez alıp örgüt yaratması ve mücadele yürütmesi, bununla sol cephede yaşanan tıkanıklığı aşması, Reel Sosyalizmin yıkılışından sonra gerçek sosyalist öncülüğü belirgin kılması, dünya hegemon güçlerin Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra kendi sistemlerini örgütlemede en dip noktada bıraktığı Kürdistan’ın özgürlüğü temelinde mücadele yürütmesi, kadın özgürlüğünü merkez alarak salt siyasal değişim değil, esasta toplumsal özgürlüğü öncelemesi, tüm bunlarla uygarlıkçı sistemi temellerinden hedeflemesi, hegemon sistemin kaosu içinde özgürlük eğilimini temel faktör haline getirmesi, tüm bu konularda sağladığı ideolojik, askeri, siyasal, toplumsal gelişmeler stratejik önemdedir. Bu gerçeklik 3’üncü Dünya Savaşı’na giderken kadınların, halkımızın, halkların şansı olmak kadar hegemon güçler açısından da kaybetme ihtimalini ortaya çıkaran gerçek bir tehdit olarak görülmüştür. İktidarın doğasında özgürlüklere alan açma temelinde kendini değiştirmeye yer olmadığından, çıkarlarını korumak adına Rêber APO’yu esir alma, hareketimize tasfiye dayatma, Özgürlük Hareketimizin açığa çıkardığı gelişmelere el koyarak işbirlikçi Kürt hainlerinin denetiminde tüketme, böylelikle bölge halklarını istediği gibi bölme, parçalama, işgal saldırıları, acımasız savaşlarla katliamlar, çetelerin ya da ulus devletlerin vekaletinde, giderek hegemon güçlerin kendisinin direk içinde yer aldığı derinleşmiş kaos eksenli süreç işletilmiştir. 3’üncü Dünya Savaşı özce budur. Dikkat edilirse Ortadoğu özgülünde yürüyen savaş temelde iki paradigma arasında yürümektedir. Demokratik Uygarlık Paradigması ve Devletçi Uygarlık paradigması arasında yürüyen bir savaş. Bu anlamda Demokratik Uygarlık Paradigmasının teorik kuramsal kaynağı kadar, bunu yaşamsallaştırma öncüsü olan Rêber APO’ya yönelik geliştirilen saldırılar; İmralı işkence sürecinin, derinleştirilen Kürdistan ve Ortadoğu kaosunun, son kertede Lozan’ın yüzyılında, yeni Dünya modeli çerçevesinde ön görülen Kürt soykırımı planlamasının başarmasına dönük stratejik saldırılardır. Bu savaşın yürüme biçimi güncel siyasal durum ekseninde detaylandırılabilir ama esası bu olduğundan gerilla güçleri olarak yürüttüğümüz özgürlük savaşı tüm Ortadoğu halkları, kadınları ve savunma ihtiyacı olan herkesin korunması ve özgürleştirilmesi adına yürütülmektedir.
Kürdistan demek Ortadoğu demek
3’üncü Dünya Savaşı Ortadoğu’da haritaların yeniden belirlenmesine odaklandı, Faşist Türk devleti Misak-ı Milli sınırlarına ulaşmak için neredeyse tüm Ortadoğu yıkımlarında temel rol oynarken, işgal ve kirli savaşını Kürdistan’a yöneltmiş durumdadır. Kürdistan demek Ortadoğu demektir. Gerek Sünni İslam çizgisi üzerinden bölgede devşirdiği çete güçleri kullanarak; Irak, Suriye, Libya’nın yıkımında direk rol oynaması, gerek Hamas’ı kullanarak İsrail açısından Filistin’i işgal zemini yaratması, İran’ı bölgede savaşa çekmeye çalışması, gerek Afrika ülkelerinde nüfusunu arttırma çabasıyla çeteleri özellikle Afrika Boynuzu ülkelerine yerleştirmesi, gerek dış siyaseti tamamen özgürlük hareketimiz karşısında koparacağı tavizlere dayalı şantaj politikasına dönüştürmesi gerekse de Kürdistan’da yürüttüğü kirli savaşla hem askeri hem kültürel katliamlara yönelmesi neo Osmanlıcılık hayallerinin yol açtığı tehlikeli girişimlerdir. Mevcut durumda Ortadoğu’da savaş gittikçe derinleşmekte, etnik-mezhepsel iç çatışmaları boyutlandıracak araçların yanı sıra uluslararası devletlerin kendisi de sahaya inmektedir. Rusya-Ukrayna savaşı özde Rusya’nın törpülenerek, NATO alanlarının genişletme amacına dayalı tamamen Ukrayna yönetiminin işbirlikçi ve Rusya yönetiminin mafyatik karakterlerinin devreye konulmasıyla daha da sürdürülmesi amaçlanan bir güç savaşı iken, bunun bölgemize etkisi; Rusya’nın Akdeniz’de yer edinme çabası ve Suriye üzerindeki nüfusunu koruyarak bölgeye yerleşmesi, bu nedenle özelde Kürt halkı, genelde bölge halklarına yönelik tehlikeli ittifak arayışlarının gelişmesidir. Rusya- Ukrayna savaşıyla törpülenen gücünü Ortadoğu’da daha büyük amaçlar temelinde yapılandırmaya, bu nedenle alanın kaotik durumundan yararlanma, Türkiye ile ilişkilerini bu minvalde geliştirmeye çalışmaktadır. Rusya ve İngiltere, ABD öncülüklü NATO cephesinin karşılıklı şiddeti tırmandırma politikaları nükleer bir savaşı ihtimal dahiline getirmiştir. Son olarak gelişen, İsrail-Hamas ve giderek Lübnan’a yönelen savaş, NATO’nun desteği, İngiltere ve ABD’nin Akdeniz’e yığdığı büyük savaş gücü ve filolarıyla çoktan lokal bir çatışmanın müdahilliğini aşacak, bölgesel çatışmalara hazırlık anlamında tehlikeli durumlardır. Tüm bunların hem bir parçası hem de yararlananı olmak için Türk devletinin özgürlük hareketimizle uluslaşmasını sağlayan halkımızı ve ülkemizi ‘teröristan’ olarak tanımlaması, bunun bölge devletleri ve uluslararası güçlerle ilişkilerinde karşılıklı çıkarlarının öncelikli şartına dönüştürmesi ve bunun altında aslında bölge işgaline yönelmesi en büyük tehdit ve tehlike olarak görülmelidir. Özellikle Irak başta olmak üzere bölge devletleriyle tehlikeli anlaşmalar yapması, Suriye’nin durumundan yararlanma amacıyla Kürt katliamına ortak etme arayışı, İran’ın zayıflayan konumunu bölgesel siyasetine alet etmek istemesi, en önemlisi de halkların yüz karası olan başta Barzani KDP’si olmak üzere yerel hain-ajan güçlerinden yararlanarak kendi halkının katliamına çanak tutar hale gelmesi askeri işgal ve saldırılarının beslenme zemini olan politikalarıdır.
Toplumsal çöküntüye ve teslimiyete yol açacak politikalar yürütülmektedir
Bu nedenlerle hem uluslararası hem bölgesel hem ulusal hem kadın anlamında gelişen saldırıların önünde Demokratik Ulus çizgisinde halkların, çoklu kimlik ve kültürlerin, kadın özgürlükçü çizgisiyle kadınların, ulusal anlamda Kürt halkının 3’üncü Dünya savaşı içerisinde savunuculuğunu yapan temel güç Rêber APO, özgürlük hareketi ve gerillalarıdır. 2015 yılından bu yana geliştirilen saldırılar tüm bu güçleri savunmasız hale getirme amacını içerirken, sonuç alınsaydı bölgesel düzlemde de uluslararası güçler istediklerini yapabilir duruma çoktan gelmiş olurlardı. Şu an hem Kuzey Kürdistan’da hem Güney Kürdistan’da hem Rojava, Şengal, Maxmur alanlarında değişik çap ve nitelikte süreklileşmiş saldırılar gelişmektedir. Özellikle Kuzey Kürdistan ve Medya Savunma Alanları olarak ilan ettiğimiz yerlerde çok yoğun askeri saldırılar geliştirilmektedir. Bu kapsamda askeri operasyonlar yürütülürken özel savaş toplumu hedeflemekte ve toplumsal çöküntüye, teslimiyete yol açacak politikalar yürütülmektedir. Tam bir hukuksuzluk ve örneği olmayan savaş suçlarını içeren bir durumla karşı karşıyayız. Gerilla alanlarına, tüm ordu güçlerinin yanı sıra çete güçleri seferber edilirken, her türlü teknik devreye konulmakta, kimyasaldan-termobarik bombalara kadar nükleer kapsama giren silahlar kullanılmaktadır. 2015 yılından bu yana 2021’den itibaren de daha fazla yoğunlaşan bu saldırılarda Türk faşist devletinin kullandığı bombalar Birinci Dünya savaşında kullanılan bombaların miktarını aşmıştır. Çılgınca bir savaş soykırım hedefiyle yürütüldüğünden ve çıkarsal ortaklık kadar paradigma karşıtlığının neden olduğu uluslararası güçlerin bunu direk ya da dolaylı desteklemesinden kaynaklı yoğunluğu düşmeyen bir çatışma ortamı söz konusudur. Muhtemelen bu kadar saldırıya bir devlet maruz kalsaydı çoktan dağılmış olurdu.
Bunun karşısında gerilla güçleri olarak Devrimci Halk Savaşı stratejisine dayalı savaş anlayışımızın pratikleşmesi hem uluslararası güçler hem de TC açısından ciddi bir tıkanmaya yol açmıştır. Özü ideolojik olan bu mücadele dönemi teknik gelişimin değil, insan gücü ve iradesinin esasta belirleyici olduğunu ortaya koymuştur. Rêber APO’ya bağlılık temelinde özgürlük inancı ve ahlakı, yürüttüğümüz mücadelenin tüm halkların, kadınların geleceğini belirleyeceği bilinci ve sorumluluğu direnişimizin temel gücüdür. Demokratik Modernite gerillacılığı temelinde dönemin savaş tarzını yorumlayarak bunun karşısında gerillanın etkinliğini sağlamak açısından gerilla taktiklerinin, hareket tarzının, mevzilenme anlayışının, eylem çizgisinin buna göre belirlenmesi belli bir yetkinlik ortaya çıkardı. Branşlaşmaya dayalı elimizdeki tekniği etkin kullanma ve bunu taktiğin hizmetine koyma düzeyimiz savaşta ciddi bir rol oynamakta. Özellikle arazi hakimiyeti hareketli timler üzerinden, alan savunması ve düşman saldırılarının boşa çıkarılması da tünellere dayalı çoklu eylem tarzı düşman açısından tıkanmaya yol açmaktadır. Türk devleti açısından mevcut durum bir bataktır ne başarı elde edebilmekte ama ne de çekilebilmektedir. Gerilla karşısında tıkanma ve istediği sonucu elde edememe hali çeteleşmiş yapısını derinleştirme ve toplumu her türlü hedeflemeye dönüşmekte, doğa katledilmekte, taşlarımıza, ağaçlarımıza saldırmaktadır. Türkiye muhalefeti ve halkı açısından ciddi bir karşı koyuş gelişmeyince mevcut savaş konsepti Türkiye’nin içine yönelmiş ve herkesi, her kesimi öteleyen, ezen, etkisizleştiren politikalara dönüşmüştür. Ortada klasik anlamda da tanımlanabilecek bir devlet hukuku kalmamıştır. Tümden mafyatik karakter kazanan bir çete güruhu kendini korumak için milliyetçilik-dincilik-cinsiyetçilik silahlarına yüklenmekte, savaşı derinleştirip kan akıttıkça kendine yaşam alanı yaratmaya çalışmaktadır. YJA Star güçleri olarak, bu gerçeğin karşısında kadın öncülüğünü pratikleştiren güçlü bir savaş düzeyi açığa çıkarıldı. Esasta ideolojik inanç ve süreci kavrayış gücü üzerinden katılımın güce dönüştüğü hakikatiyle, bunu savunma savaşında etkin kılmanın askeri yeteneği, taktik yoğunlaşması ve eylemsel öncülüğüyle savaşın gidişatını belirleyen bir performans sergilenmekte. Bu savaşta çok yiğit kadın yoldaşlarımızı şehit verdik, insanlığın kazanma şansını başarıya ve sistem örgütlenmesine dönüştürmek için en zor koşulların militanlığı büyük cesaret ve fedakarlıklarla gösteriliyor. Gerek tünel ve alt yapı çalışmalarının yürütülmesinde gerek hareketli timlerde gerekse de eylemsel katılımda ciddi bir yetkinlik ve emek düzeyi var. Özgün örgütlenme esasında savaş içerisinde özgün eylemselliklerin düzeyi ve elde ettiği sonuç istatiksel olarak bile geçmişi ikiye katlar durumda. Kuşkusuz kadın iradesi ve örgütlülüğü düşman ordusunu ciddi anlamda zorladığı için kadın güçlerinden oluşan mevzilerimiz özel olarak hedefleniyorlar. Düşman bu savaşın konseptini önce kadını vurmak, direnci oradan kırmak anlayışına dayandırdığından saldırılarını da bu noktada yoğunlaştırıyor. Kadın güçlerimiz zorlukları tarihsel sorumluluk ve bilinçle karşılıyor, bu nedenle iradesi genel güçlerimizin de katılımına vesile oluyor, sürükleyici, güç verici bir rol oynuyor. Komuta gücü olarak elde edilen düzey genel olarak kabul gördüğü gibi, savaşın yönlendirme gücü olarak daha fazla tercih de ediliyor. Yine branşlaşma anlamında kadının hassasiyeti ve dikkati bir avantaja dönüşüyor. Bu nedenle en etkili suikastçılarımız kadın arkadaşlardır, bu durum birçok branş açısından da geçerlidir. Mevcut durumda savaş Zap-Metina-Xakurke ve kuzey alanlarımızda yoğunlaşmış durumda. TC faşist devleti maskesini düşürerek paralı askerleri, özel kuvvetleri, komandosu vs… yanı sıra ajan KDP ve başta DAİŞ olmak üzere bir çok çete gücünden devşirme birlikleri tüm Dünya’nın gözü önünde savaşa sürmüş durumda. İnsanlık ve kadın düşmanı DAİŞ’in liderinin Erdoğan olduğu tüm açıklığıyla ortaya çıkmış oluyor. Çatışmalar esnasında öldürülen çeteler var. Dolayısıyla DAİŞ karşısında savaşan ve onu yenilgiye uğratan esas gücün bir kez daha Apocu hareket olduğu, onun dışında kalan güçlerin dönemsel politikalar temelinde kullanımcı yaklaştığı da böylelikle anlaşılmış durumda.
Gerilla rolünü oynuyor ve ne olursa olsun geri adım atmayacak
Mevcut durumda ciddi saldırılar söz konusu olmakla birlikte devlet çete-ordu güçleri tıkanmış, ilerleyemiyor. Fakat gerilla güçlerinin yanı sıra özelde kadınların ve halkların direniş cephesini büyüterek sürece katılması gelişmeler itibariyle temel bir ihtiyaç. Elbette gerilla rolünü oynuyor ve ne olursa olsun geri adım atmayacak. Ama örgütlendirilen erkek ittifakı ve kirli cephesinin yenilgiye uğratılması açısından halklaşmış bir direnç gücüne ihtiyaç var. Nitekim halkların yaşamı ve geleceği söz konusu. Tarihsel olarak sürekli sistemin kaotik yapısının dışa vurumu ve özgürlük eğilimini örgütleme imkanı ortaya çıkmıyor. Ya bu tarihsel an kadınların ve halkların özgür yaşam hakkı temelinde kazanılacak ya da bir kez daha soykırım ve kadın kırım pahasına iktidar kendi sistemini yenileyerek ömrüne ömür katacak. Bu noktada gerilla mücadelesinin öz savunma perspektifiyle bütünlüklü bir halk hareketiyle buluşması kritik önemdedir. Bu açıdan Devrimci Halk Savaşı stratejisini herkesin kendi cephesinden düşmana karşıt duruş alacağı ve yapabilecekleri oranında tavır sergileyeceği bir düzeyde sahiplenilmesi, bu noktada kitlesel gücün harekete geçmesi gerekir. Bunun olmadığı durumda düşman aymazca saza, söze, halaya, taşa, ağaca, kuşa, özgürlüğün dokunduğu her kareye saldırmaktan çekinmeyecektir. Kültürüne, değerlerine, en temelde yaşam hakkına sahip çıkılmazsa sözün bile dışa vuracağı işgal edilmemiş tek bir yaşam anı kalmayacak. Faşizm; iktidarcı sistemin en kaotik ve kaybetmeye en yakın anında dışa vuran en şiddetli ve yıkıcı, pervasız yüzüdür. Bunu aşmak herkesin sorumluluğudur, çünkü önü alınmazsa herkesin yaşamına dokunur. Kadın gerilla güçleri olarak asla ihanete, teslimiyete, işgale geçit vermeyeceğiz. Kadınların da halkların da geleceği Demokratik Uluslaşma ve bunun sağlayacağı çözümüdür. Bunun için elimizden geleni yapacağız, geri adım atmayacağız. Ama öz savunma hakkının etkin kılınmasıyla daha büyük bir güçle daha kısa sürede sonuç alacağımızı, düşmanı, erkek egemenlikli sistemi aşacağımızı bilerek hareket etmemizin yanı sıra herkesin de bu gerçeğe göre kendine sahip çıkarak, mücadeleye katılması gerekir. Faşist Türk devletinin Irak’a bu kadar pervasız girmesi Irak’ın teslimiyetçi yönetiminin suçudur ama buna direnmeyen Irak halklarının da suçudur, halkın kültürünü kriminalize eden devlet yönetimi faşisttir ama buna karşı direnişi güçlü örgütlemeyen, zamanında gereken tavrı koymayan ve halayını bile çekemez duruma gelen halkların da mücadelesinin yetersizliğiyle eksiği vardır. Şu çok açık ki; kadın öncülüğünün her alanda aktif hale gelerek halkımızı, halkları kendine sahip çıkacak düzeye getirmesi savaşın gidişatında çok büyük bir avantaj olur. Gerilla güçlerimizin büyük fedakarlığı, direnci ve sonuna kadar yürüme kararlılığı bununla daha güçlü zaferlere yürüyebilecektir. Kadınların, halkımızın, halkların buna ihtiyacı vardır. Bêrîtan gerçeği de özce budur. Rêber APO düşman orduları ve yerel uşakları karşısında direnişi yükselten Bêrîtan arkadaşı, “Bêrîtan özgürlük onurumuzdur” şeklinde tanımladı. Kuşkusuz bu onur hepimizin. O halde savaşta taraf olmak, mücadelede yer almak onurun özgürlük ölçülerinde sahiplenilmesi, korunması ve yaşamın bununla oluşturulması olduğunu bilerek herkes süreç tutumunu ve durduğu yeri netleştirmeli.