Ferzat Kemanger
Tanrıların tanrısı Zeus İtaatsiz Proumetheus’un bağlanmasını emretti ve böyle başladı hikâyemiz. Sen her gün güneş soyundan çocukların gardiyanı olmak için Zeus gardiyanlarının varisi oldun. Benim ve senin için zindan iki ayrı anlam buldu, iki kişi duvarın iki tarafında, aralarında demir bir kapı ve küçük bir pencere, sen hücrenin dışında bense içinde.
Şimdi en iyisi birbirimizi daha iyi tanıyalım.
Ben öğretmenim… Yok, yok…
Ben Semed Behrengi’nin öğrencisiyim, hareket etmeyi herkese öğretmek için Olduz, Siyah Kargalar ve Küçük Siyah Balığı yazan o adam. Sen onu tanıyor musun? Tanımadığını biliyorum.
Ben Xanali’nin öğrencisiyim, bize kara tahtada güneşi nasıl çizeceğimizi ve ışığıyla nasıl yarasaları kaçırtacağımızı öğreten o öğretmen.
Sen onun kim olduğunu biliyor musun?
Ben Behmen İzeti’nin iş arkadaşıyım, yağmur kokan o adam. Halen de Kirmanşah ve köyleri, sonbaharın ilk yağmurlarıyla onu hatırlıyorlar. Sen onun kim olduğunu biliyor musun? (İran İslami devrimin başlangıcında idam edilen bir öğretmendir, infaz memurları onu almaya geldiklerinde, korkup korkmadığını soruyorlar, “eğer ölüm mert ise hani, yanıma gelsin onu sıkı sıkıya kucaklayayım” demiş) Bilmediğini biliyorum.
Ben öğretmenim, öğrencilerimden gülmeyi ve sormayı miras aldım.
Şimdi beni tanıdın, sen kendinden bahset. İş arkadaşların kimlerdi, içindeki kin ve nefreti kimden devraldın, kelepçe ve ayak bağların kimden arta kalmış? Dehak’ın kara kuyularından mı?
Kendinden bahset, sen kimsin? Artık beni kelepçe, zincir ve kırbaçla, 209 nolunun sağlam duvarlarıyla, zindanın elektronik gözleriyle ve sağlam kapılarıyla korkutma, artık bende hiçbir korku yaratmıyorlar. Kızma, bağırma, başımı dik tuttuğum için kalbimi yumruklama, başı örtülü kadın hala aklımda, senin yumruk hikâyen silemez tarihi yüreğimden ve beynimden.
Şarkı söylediğim için bana vurma, ben Kürdüm, atalarım aşklarını, acılarını, mücadelelerini ve varlıklarını şarkı ve türküleriyle bana hatıra bırakmışlar. Benim şarkı söylemem gerekir ve senin de duyman, sen şarkılarıma kulak vermelisin, biliyorum seni rahatsız ediyor.
Yürürken ayak seslerim duyulduğu için beni dövme, annem bana adımlarımla toprakla konuşmayı öğretti, bu benimle yer arasındaki bir anlaşmadır ve öyle anlaşmışız ki yeri güzellik ve gülüş ile donatacağım. Bırak yer bilsin ki ben halen yaşıyorum ve umutluyum.
Benden kâğıt ve kalemi esirgeme, ülkemin çocukları için ninniler yazmak istiyorum, umut dolu, Samet ve yaşam hikâyesiyle dolu. Xanaliyi ve hayallerini, İzetti ve öğrencilerini yazmak istiyorum, halkımla konuşmak istiyorum, hücremin içinden, buradan, ne demek istediğimi anlıyor musun? Biliyorum sana aydınlık, güzellik, düşünmek ve düşünceden nefret etmeyi öğretmişler.
Fakat korkma gel koğuşumun içine, yırtık ve küçük soframın misafiri ol, gel bak ben nasıl her gece tüm öğrencilerimi ağırlıyorum, onlara nasıl öykü anlatıyorum, ama senin görme iznin yok ki. Senin duyma iznin yok, senin aşık olman lazım, senin insan olman lazım, benim ne dediğimi anlaman için kapının bu tarafında olmalısın.
Aramızdaki farkın ne olduğunu anlaman için bana bak, ben her gün koğuşumun duvarlarına yârimin ellerini ve güzel gözlerini çiziyorum. Parmaklarını ellerime alıyorum, yaşamın sıcaklığını ellerinde, bekleyiş ve isteği gözlerinden okuyorum, ama sen her gün elindeki cop ile duvarlara çizilmiş parmakları kırıyorsun ve bekleyen gözleri oyuyorsun ve duvarları karartıyorsun.
Senin dünyan hep karanlık ve zindan olacak. “aydınlığın bilinci” seni rahatsız edecek.
Ben aylardır yıldız dolu bir göğü görmeyi bekliyorum. Karanlıkta göğün bu yanından öte yanına kanat açıp karanlığın göğsünü ışıkla delecek asi yıldızları beklemekteyim. Fakat sen yıllardır karanlıkta yaşıyorsun, senin gecen yıldızsızdır, yıldızsız gökyüzünün ne demek olduğunu biliyor musun? Hep gece olan gök ne demektir?
Bu defa 209 noluya dönelim, koğuşumun içine gel, senin için hayallerim var, senin ateş taşan ve cehennem korkusu duaların gibi değil, benim hayallerim aşk, gülümseyiş ve umutla doludur. Benim yanıma gel ki İzettin’in darağacındaki son gülümseyişinin sırrını sana anlatayım. Biliyorum yine 209 nolunun tutuklusu olacağım, senin kin dolu varlığınla bana bağırmana rağmen, benim yüreğim yine senin için ve etrafında yaratılan fakir dünya için acıyacak. Ben ülkemin çocuklarının gülümsemelerini hala dudaklarında taşıyan bir öğretmen olarak geri dönüyorum.
İdama Mahkûm Öğretmen, Ferzat Kemanger