Gerçeğimi yitirerek uyuturdum. Yaşamın anlamı bende yitimini yaşadı, çünkü ben de ben olmaktan çıkmamla lal oldum. Yaşamın anlamı, doğanın güzelliği, var olmanın varlığı bende uykuya daldı. Kadın olmanın beş harfini gururla yaşayan, özgürce gülen ve kendimden emin yaşadım, yaşattım. Vücudumda akan kan gibi yaşamın öz suyu oldum. Doğa ananın kucağında huzur bulup, tabiatın bir kızı olarak can olup hayat verdim etrafıma. Yaşamı örgütledim, etrafımdaki bütün dayatmalara karşı direndim ama yenilmedim. Sessizleştim ama çığlıklarım iç dünyamı sarstı. Doğa anadan öğrenmiştim direnmişliği, onun için de isyanım dillere destan oldu. Zorlandım, susturuldum ama her nefesim özgürlük çığlığı içindi, özümü açığa çıkaracak zamanı bekledim. Yaşam benimle yaşam olmaktan çıkarıldı ama özünü kaybetmedi. Çünkü benim özüm yaşamın özüydü. Bu öz karanlıkta kalsa da benim aydınlığa çıkışımla yaşam da aydınlığa kavuşacaktı. Çünkü ben yaşamda, yaşam bende hayat bulacaktı. Bunlardan kaynaklı kim diyebilir ki kadın yok, yaşam yok, insanlık yok!
Peki nerde benim yaşamım, varlığım, insanlığım? Eğer 40 yıllık mücadelemiz kaybolan insanı bulmak içinse, bu insanlıkla ben de kendimi bulacağım. Kadın eşittir yaratıcılıksa sürekli fedakarlıkla emekle vermekse nerede benim varlığım? Kaybettim, yitirdim ama özümü unutmadım. Özüm yaşamın, toplumsallığın, doğanın, evrenin her zerresinde kendimi var ederken benim de gözlerimin önündeki sis perdelerini kaldırmam gerekir ki nereye bakacağımı bileyim, yaşam tercihimi netleştireyim. Gülü seven dikenini de sevmeli ki güzelliğini de görebilsin. İşte o zaman bütün acılara rağmen coşkulu yaşam hiçbir zaman peşimizi bırakmayacaktır. Bir su gibi, havanın akışı gibi, güneşin her gün çıkması gibiydin sen!
Karanlığa koymakla seni görünmez kılacaklarını sandılar ama sende yaşanan özü ne yapacaklardı? Öz kaldığı sürece bütün yüzler yine içe dönecekti, yüzünü özüne sürecek, sana geldim diyecekti.
Temel sorun doğru algılamamak. Çünkü kadınlar ulusu olarak benliğim de toplumsallığım gibi kaybedildi ve zifiri karanlıkta hayat bulmak için yaşam mücadelesi verdi. Ben sende hayatı ararken, sen de bende özünü aradın. Kollarım askıda kalsa da senin olan benim özüm, pırlanta gibi karanlıkta parlayıp etrafını aydınlatmaya devam ediyor. Köklerim yaşamın damarlarında hayat buluyor. Yaşayan, yüzünü güneşe-aydınlığa dönen bizleri yok edebilir misin karanlık? Senin kudretin nereye kadar ki bizleri karanlıkta boğacaksın? Ama şunu da unutma aydınlık olmazsa karanlığın da anlamı olmaz, güzellik olmazsa çirkini de fark edemezsin. İşte seni de ne kadar bundan uzak tutsalar da aynı su misali akarsın güzelliğin özüne. Çünkü bu öz senin benliğin, senin varlığın, senin yaşam gerekçendir. Bu hakikati hiçbir şekilde unutamazsın. Bunu varlığının her hücresinde hatta zerresinde yaşadın, hissettin, gerçeği karşısında aynı artçı depremler gibi vücudun titremeye başladı, sende oluşan güzellik sana ait olmayan çirkinlikler karşısında. Sürekli aradın, yoluna tuzaklar döşense de aldırmadın yürüdün, yolun yolcusu olacak yeni mekanlara yeni diyarlara, yeni dağlara, yeni yeni yüzleri görmeye.
Kendimi arar gibi seni aradım, yaşadığım anın her saniyesinde. Çünkü ben kadındım ve kendi özümü arıyordum, özüm eşittir yaşam, yaşam eşittir özgürlük, özgürlük eşittir hemcinsimin hakikati. Biz birbirimizle vardık ve var olmaya da devam edeceğiz. Atılan adımlar bir merdiven gibi arka arkaya gelecek ve birlikte çıkacağız mavinin özüne, gözlerinin merkezine, yüreğimin süveydasına. Süveydamın verdiği aydınlık yolda birbirimizi yeniden yaratacağız, karanlıklara inat aydınlıkla gözlerimizi açacağız, dün kadar yakın olan yarınlara. Yaşadığım andaki hakikatle seni bulmanın yöntemiyle, kendimi senin şahsında bulacağım. Ben neredeyim sorusuna verilecek cevap ben sendeyim. Çünkü sen ben olmam lazım ki kadının özüne akabileyim. Çünkü bizler kadınız.
Jinda Poyraz