Mizgin Şoreş
Hakikatimizi ne zaman kaybettik? Kim olduğumuzu biliyor muyuz? İçinde yaşadığımız evreni nasıl tanımlıyoruz?
Sorular daha da çoğaltılabilir… Ama en can alıcı soru ben kimim sorusu olsa gerek. Evrenin ilk oluşumundan itibaren aslında bütün çaba hakikati aramaktı. Âdeta bütün oluşumlar sanki hep birlikte bu oluşuma anlam vermek için büyük bir arayış içindeydi. İlk atom parçacığıyla başlayan hakikat yolculuğu milyonlarca parçacığın özgür seçimiyle muhteşem çeşitlilikte bir evren bıraktılar bize. Ne kadar çok çeşitlilik o kadar özgürlük! Her bir parçacıktan yeni bir yaşam! Muhteşem bir yaratım.
Hidrojen atomunun varlığımızdaki anlamını kim biliyor acaba? Küçücük bir parçadan sınırsız bir anlamlar bütününü oluşturmak hangi yaratımın işidir? Evrendeki özgürlük yürüyüşü kendi hakikatiyle buluştuğunda ancak anlama kavuştu hidrojen. Hakikat bir bütündür, hidrojen oksijenle buluştuğunda anlam derinliğine kavuştu. Farklılaşarak değişimin sonsuzluğu içinde var olmanın kimlik kazanmanın adıdır hidrojen. Tek olmanın yalnızlığında evrende süzülürken bütün olmanın özgürlüğüne kavuşmadır. Aynı kalmakta ısrar gelişmenin inkarı demekti. Her şey değişimin ahengi içinde kendi benliğine kavuşurken aynılık çeşitliliğin karşısında nasıl durabilir ki? İşte insan evrenin bu çeşitliliği karşısında ilk olarak ben kimim sorusuyla başladı hakikat arayışına. Bu aynı zamanda kendini tanımanın ya da anlam bulamanın ilk sorusuydu. Soru sormak anlamın hakikatle buluşmasının ilk adımıydı.
İnsan bütün ilklerin toplamıdır. İlk parçacıktan oluşan ilk insanın ilk arayışı, belki de ilk hakikat arayışı, attığı ilk taşın potansiyelinde gizliydi. İlk taş onun için yaşamın var olmanın uzun yolculuğu olacaktı. Varlığının ve yok oluşunun ikilemini belki de ilk kez attığı o taşın gücünde görecekti. Anlam gücü insanlık tarihinin bu başlangıcında artık kendi serüvenini başlatacaktı. Yine ilk parçacığın yani hidrojenin yaptığı gibi var olmanın birlikte değişerek ancak anlam bulacağının deneyimiyle bütün olmayı başaracaktı ilk insanımız.
Hakikat nedir? Tarihin başlangıcından bu yana bütün peygamberlerin, filozofların, düşünürlerin ve bütün anlam arayıcılarının bitmez tükenmez ortak sorusu olmuştur. Büyük filozof ve ilk peygamber bilge insan Zerdüşt’ün hakikati ışıktır. Yaratılışın ilk maddesidir ışığa yakınlık, doğruya götüren yolu, uzaklık ise, hapsolmayı yanlışa götüren yolu anlatıyordu. Thales için ilk neden suydu. Bütün yaratımların özü su, dolaysıyla evren sudan yaratılmıştı. Anaksogoras için hakikat maddenin en küçük parçasında onların bir araya gelmesinden oluşuyordu. Bu yaklaşımıyla bize kuantumun sınırlarında gezdiğini hatırlatıyor. Sokrates “bildiğim bir şey varsa oda hiçbir şey bilmediğimdir” derken aslında bilmenin sınırsızlığında insanın anlam bulacağını öğretiyor bize. Diyojen maddi yaşamını terk ederek elinde fanus insanı özüyle buluşturmak istiyordu. “İnsan tüm varoluşların özüdür. İnsanı bilmek ya da kendini bilmek evreni bilmekti. İnsan mikro kozmuzdur’’ diyen Önder APO, adeta kendinden önceki hakikat arayıcılarının ulaşmak istedikleri hakikati haykırıyor. İnsan evrenin tüm yaratımlarının toplamıydı. Evren- doğa- insan parçanın bütünleridir. Bir tanrı aranacaksa evrende aranmalıdır. Tanrı evrenin kendisidir. Tıpkı kendisinden önce dönemin iktidarı tarafından katledilen Bruno gibi hakikat yolunda İmralı Adası’nda idamdan beter bir tutsaklığa tabi tutulacaktı. Bruno’ya göre tanrı evrenin yaratıcısı değil, kendisidir. Evren sonsuzdur. Yaratılan bir şey yoktur. Olmakta olan bir şey vardır. Ne yaratan vardır ne de özgürce bir yaratım. Değişim sonsuzdur.
Hakikat yolcularından Spinoz’a içinde anlam özgürlüktür. Hakikat özgürlüktür, özgürlük anlam ve bilmektir. Önderlik,Spinozayı onaylarcasına özgürlük ya da özgür olmak anlam ve hakikatli olmakla mümkündür. Özgür olmayanın kimliği, dolayısıyla hakikati olmaz demiştir. Özgürlük ancak bilmenin sınırlarına ulaştığında gerçekleşir.
Hakikat ve anlam bütünselliği olmadan tek başına hakikat bir şey ifade etmez. Anlam hakikatin potansiyelidir. Enerji madde ilişkisi gibi enerji, maddenin ruhudur. Ona biçim veren, anlam kazandıran özgürleşme potansiyelidir. Yani özgürlüktür. Bu yüzden insan anlam ve hakikatin kendisidir. Nasıl ki evrendeki tüm parçacıklar ancak bütün içinde bir anlama kavuşuyorsa, insan da ancak toplumsallık içinde anlam bulabilir. Toplumsallık insanın tüm yaratımlarının vücut bulduğu kendi var oluşunu gerçekleştirdiği bir yapıdır. Anlam ne kadar toplumsallaştığın ve özgürleştiğinle ilgilidir. Toplumsallık; insanın öncesi, anı ve sonrasıdır. Geçmişin özlemlerinin, geleceğin hayallerinin toplamıdır. İnsan toplum olmadan yaşayamaz tabiiki.Toplum tek başına bir anlam ifade etmez. İnsan ilişkileri, duygu düşünceleri yaratımları yani toplumun anlam düzeyi ancak onun varlık nedeni olabilir. İnsanlar bir araya gelerek sadece kendi yaşamlarını güvence altına almadı, aynı zamanda kendi geleceklerini de güvenceye almış oldular. Anlam yaratımları ürettikleriydi. Kendisi için en yararlı olan toplumunu koruyan, savunan, besleyendi. Bunun içinde anlam kutsaldı. Hakikat toplum bilincidir.
Sonuç olarak hakikat özgürlüğe ulaşmanın adıdır. İnsanın kendi tarihsel gerçekliğini bir bütün olarak bir birinden koparmadan anlama ve kendini bilmedir.