Emine Erciyes
Kürdistan’ın en yüksek dağı olduğu kadar en gizemli dağlarından biridir, Kürtlerin Agirî, Türklerin Ağrı, Ermenilerin Ararat dediği dağ. Asi ve yüce olduğu kadar eteğinde yaşayan, yanından geçen insanların hayatını etkilemiş, yön vermiş ve hafızalarında yer tutmuş. Belki de bu nedenle her halk kendine göre bir ad koymuş Ağrı dağına. Ararat’ı resimlerden gören biri bunun gerçek bir dağ olduğuna inanamaz. Sanki bir ressam fırçasından çıkmış gibidir asaleti, sadeliği ve muntazam güzelliği. Diğer yandan, insan, en büyük sanatçının doğa olduğu duygusunu yaşar Ararat’ta somutlaşan asi güzellikte.
İnsanlar yaşadıkları coğrafyalara benzerler. Coğrafyaların asiliği, hırçınlığı, zapt edilmez enginlikleri, dokunulmamış güzellikleri adeta kucağında büyüttüğü insanların kişiliğine de işler. Öyle ya asi bir coğrafyada yaşamak için onun gibi asi, inatçı olmak gerekir. Ve doğanın zapt edilmez özgür akışı insanın özgür ruhuna kaynaklık eder. İnsan güzelin ne olduğunu ona bakıp öğrenir.
Bir dağ kızıdır, Ezda yoldaş. Serhat halkının dağla doğayla iç içe olan karakteri Onun karakterinin de temel özelliklerini oluşturmuştur. Ararat dağının eteğinde, yamaçlarında büyümüş, sularından içmiş, özgür havasını solumuş. Şehirlerden geçse de, doğayla tarihsel özden gelen bağı onun doğadan aldığı özelliklerini korumuştur. Ararat dağının mağrur ve gururlu duruşu gibi kendine güvenlidir. Bu güven üstten bakan değil dağların herkesi kucaklayan, besleyen zenginliğine benzer, Ezda yoldaş herkese karşı sıcak, ilgili ve dost canlısıdır. Ararat dağı Ağrı ovasının ortasında nasıl bir asi başkaldırıysa Ezda yoldaş da halkına yapılan haksızlıklara öyle asi bir başkaldırıdır, isyandır, cesarettir. Ve Ararat nasıl ki herkesi kendisine hayran kılan nadide bir doğa güzeli ise, Ezda yoldaş da öyle bir yoldaş güzelidir tüm yoldaşların yüreğinde ayrı bir yeri olan.
O’nu ilk 2007 sonbaharında gördüm, bir arkadaşla oturmuş sohbet ediyorlardı. Yanlarına gidip onu selam verdim ve sen Ezda olmalısın dedim. Şaşırdı onu nereden tanıdığıma, çünkü önceden karşılaşmamıştık. O’nu, ‘canlı kalkan’ olarak katılan arkadaşlardan ve özellikle kardeşi Baran yoldaştan o kadar çok dinlemiştim ki görür görmez O olduğunu anlamıştım. Daha sonra onu tanıdıkça gördüm ki anlatıldığı gibi canlı, sıcak ve içtendi yoldaşlığı.
O ve kardeşi Baran yoldaş birlikte katılmışlardı partiye. İki kardeşin birlikte mücadele saflarına gelmesi çok anlamlı ve kutsal olduğu kadar mücadeleye ve yoldaşlığa farklı bir boyut kazandırıyordu. Omuz omuza birlikte mücadele etmenin yarattığı güç, birbirini tamamlamaktı yoldaşlıkları. Birbirine layık olmaya çalışmanın yanında, mücadelede her birinin diğerinden daha önünde katılmaya çalışmasıydı diğer yanı. Mücadelenin tüm boyutlarında birbirine güç verip tamamlarken, tek bir ayrıldıkları ya da yarıştıkları nokta vardı, kim daha önce ön saflara geçecek, kim daha önce kuzeye, “Serhat”a gidecekti. Hayatta her şey her an uyumlu olmaz, kardeşlerin bile çelişkisi olur. Bu çelişki bazen ayrılıktan değil tam tersine birbirine benzerlikten aynı şeyi hedeflemekten olur. Her ikisi birden kuzeye gidemezdi, her ikisi aynı anda ön saflarda yer alamazlardı. Bu nedenle kim önce ön saflarda yer alırsa diğerini arkada bırakmak zorunda olacaktı. İşin gerçeği onlar omuz omuza birlikte en önde olmayı istiyorlardı. Fakat savaşın yakıcılığı karşısında iki kardeşin birlikte olmasının yaratacağı sonuçlar çok acı olabilirdi. Aynı yürek, aynı heyecan, aynı coşku ve özgürlük arayışıyla yaşayan bu iki kardeşi savaşın kızgınlığı böyle ayrılmak zorunda bırakıyordu. Fakat özde ayrı değillerdi, mekâna inat aynı zamanı yaşıyorlardı nerede olsalar da. Yoldaşlık ilkemizde, nasıl ki zaman ve mekân yoldaşlığın arasına giremiyorsa, kardeş olmaktan da öte yoldaş olarak birbirlerini tamamlıyorlardı. Kardeşlikten gelen ortak yanları yoldaşlığın kutsallığıyla daha büyütmüş ve mücadele gücüne çevirmişlerdi. Bu da onları ayrılmaz, her an her yerde birlikte, birinin yaptığı diğerini de ifade eder kılıyordu.
Baran yoldaş tez canlılığıyla Ezda yoldaştan hep bir adım daha önde olmaya çalışıyor, Ezda yoldaştan önce pratik alanlara giderek, O’nun arkasında kalmak istemiyordu. Ezda ise oldukça gözü pek ve cesur olduğu gibi hızla gelişmek ve aktifleşmek istiyordu. Aralarında böyle bir gelişme ve aktifleşme yarışı vardı. Bu yarışın diğer yüzü ise yine pratikte de birbirini tamamlamaktı. Birinin bir yere kadar getirdiğini diğerinin tamamlamasıydı. Ya da biri için anlamlı olanın diğeri içinde aynı anlamı barındırmasıydı.
Ezda yoldaş, Mahsum Korkmaz Akademisinde gördüğü eğitimin sonunda kuzeye gitmeyi hedeflemişti. Devre sonu düzenlemede bayağı ısrar ettmişti. En sonunda tüm akademi yapısının görüşüyle kuzeye değil Zagros’lara çevirdi yönünü. Zagros’lara aşinaydı, eylemlere katılmak için gelip gitmişti. Daha önceden kaldığı Xakurke’de Zagrosların bir parçası sayılırdı. Zağros’lar, O’nun için aynı zamanda kardeşinin buradaki mücadelesini sürdürme anlamına geliyordu. Kardeşinin Zagros’lara olan sevgisi ve bağlılığını kendi mücadelesiyle tamamlıyordu.
Elbette ki Zagros’ların asi güzelliği de onu ayrıca kendisine çekiyordu. Burada tanık olduğu yoldaşlık ruhu, yaşanan direniş ve kahramanlıklar Onu Zagros’larla bütünleştiriyordu. Ararat’ın asiliğinden feyz almış bu dağ yürekli yoldaş, Zagros’ların asiliğinde ve savaşın yoğunluğunda kendi gücünü açığa seriyor, daha da kendisi oluyordu. Direniş onun özünü pratiğe yaşama taşırıyor, onu gerçekleştiriyordu. O’da direnişe kendi rengini katıyor, kendi direniş çizgisini yaratıyordu. Tüm yoldaşlar içinde cesaret ve gözü pekliği ile güven yaratmıştı. Gözü kara olduğu kadar soğukkanlıydı. Ayrıntıları gözden kaçırmaz, her şeyin inceliklerini iyi yakalardı. Neyi ne için yaptığını bilirdi.
Kavganın keskinliğine bu kadar güçlü katılmak, anlamını derinden kavramadan olmaz zaten. Yaşamın güzelliği, insanlığın değeri, yoldaşlığın kutsallığı kavranmadan, bunlar için ölümüne bir kavgaya girmek olmaz. Girmeye kalkan ise ya dökülür, ya düşer. Ezda yoldaşta ise coşkun nehirler gibi bir yaşam sevinci vardı. Yerinde duramayan karakterini, hep bir yerlere akmak isteyen enerjisini bu yaşam sevincine borçluydu. Ülke ve halk sevgisi her an yüreğinde sımsıcak bir ateş gibiydi. Attığı her adımda ülkesi ve halkı için hizmet etme, güzel günler yaratma ve layık oldukları özgür günleri getirme inancı vardı.
Yoldaşlık ise yaşam, ülke ve halk sevgisinin kesiştiği yerdi, bunlara sevgi, bağlılık ve inanç yoldaşlıkta somutlaşıyordu. Özgürlük paylaşımı anlamına gelen yoldaşlık ilişkilerinde candan bir sıcaklıkla tüm yoldaşlarla ilişkileri çok içten, samimi ve incelikliydi. Tanışır tanışmaz öyle bir sıcak ilgi ve samimiyet gösterirdi ki, arkadaşları bu sıcaklığıyla kendine çeker ve yoldaşlığın ifadesi olurdu herkesin gönlünde. Sıcak olduğu kadar derindi yoldaşlıkları, içten sohbetleriyle yoldaşlığın güzelliğini her an yaşatırdı. Her kese yetişir, sessiz kıyıda kalan birini görse hemen ilgilenir ve yoldaşlık akışına katardı, etrafındakiler söylemeden ihtiyaçları ya da zorlanmaları nedir hisseder ve yardımcı olmaya çalışırdı.
Olduğu yerde yaşam onun etrafında cereyan ederdi. Canlı heyecanlı yoldaşlığı, yanlışa karşı doğru taraftarlığı, yaşamda doğal otorite olarak her şeyi çekip çevirmesi ve yön vermesiyle bulunduğu ortama kendi rengini verirdi. Haksızlıklara dayanamaz hemen doğruluk tarafında saf tutardı. Kürt halkına yapılan haksızlıklara bir isyandı dağlara koşuşu, aynı şekilde nerede kimde bir yanlış, hata, haksızlık görse affetmezdi. Haksızlıklar aynı kökten biter. Bir insana ve bir halka yapılan haksızlıklar aynı bencil aklın eseridirler. Bu nedenle Ezda yoldaş yoldaşlığa gölge düşürmek isteyen hiçbir eksik yanlış yaklaşıma tahammül etmezdi. Keskin bir çizgi savunucusuydu. Bu özellikleriyle PKK kişiliğinde gelişmeye ve gerilla direnişinde komutanlaşmaya öncülük yapmaya yatkın bir duruş sergilemişti. Pratikte hızla yetkinleşmiş, gerilla öncüsü olarak yoldaşlara güven, güç veren ve peşinden sürükleyen öncü özelliklerini geliştirmişti. Öncüde olması gereken cesaret koparıcılık ve insiyatifi kendisinde somutlaştırmıştı.
2012 yılında Önder Apo üzerinde tecridi derinleştiren ve Kürt halkının varlığını inkarda ısrar eden Türk devletine karşı, gerilla, Önder Apo’nun ve Kürt halkının özgürlüğünü sağlamak için devrimci halk savaşını başlattı. Ezda yoldaş devrimci halk savaşına öncü düzeyde bir katılımın sahibi oldu. Önderlik çizgisine bağlılığını özgürlüğe fedaice bağlılığıyla ispatladı. Zagros’larda yükseltilen direnişin sembollerinden biri oldu. Stazın Karakoluna yapılan gerilla baskınında öncü komutan olarak katıldı ve eylemin başarısında kahramanca rol oynayarak şehit düştü. Stazin karakolu Cilo dağının derin uçurumlarının dibinde adeta kör bir kuyunun dibi gibidir. Buraya saldırmak burayı tamamen ele geçirmeyi şart kılar, öyle ki geri dönüşü yoktur. Ezda yoldaş Önderliğin ve Kürt halkının özgürlüğü için aşılmayacak engelin olmadığına inanan bir kararlılığa sahipti. Ştazın karakoluna gidişi de bu ruhla oldu. Gerçekleşen eylem tarihi devrimci halk savaşının sembol eylemlerinden biri olduğu gibi, burada şehit düşen yoldaşlarda Önderliğe ve özgürlüğe fedaice bağlılığın sembolü oldular.
Burada şehit düşen 14 yoldaşımız Önderliğin özgürlüğüne kilitlenen ortak ruhun birer ışımasıdır. Her biri ayrı bir yiğitlik timsali, ayrı bir cesaret sembolü olan bu yoldaşlar, ortak bir ruhla düşmanın üzerine yürümüşler ve ortak bir kahramanlık destanı yaratmışlardır. Her biri mücadelenin sıcak karakterini Zagroslarda tanıyan, fedakârlık ve emekle kendilerini Zagros’ların mücadele tarihi içinde geliştirip güçlendiren yoldaşlardı. Yeri geldiğinde ve mücadele keskinleştiğinde ise Zagros’lardan aldıkları asi ruhla ve Zagros’larda yoldaşlığı paylaştıkları kahraman şehitlerden öğrendikleri direniş ruhuyla, tarihe karşı sorumluluklarına yürüdüler. Her biri bir özgürlük çığlığı olan bu yoldaşların her biri bir destandır, ayrı ayrı anlatılması anılması, bilinmesi gerekir. Onları anmak, bilmek özgürlüğün bir şartı, parçasıdır. Ezda yoldaşı anarken Stazin eyleminin tüm kahraman direnişçilerini saygıyla anıyorum, her biri yoldaşlığı ve Zagros’ları paylaştığımız yoldaşlar olarak benim için Zagros’ların anlamını tanımlıyorlar. Zagros onlardır artık, onlar Zagros.
Yoldaşlar olarak bizler için şehitleri sözlere sığdırmak çok zor. Hele birde yılların ve en zor günlerin paylaşıldığı yoldaşları. Her bir arkadaşı anlatmaya çalıştığımızda yetmeyen sözlerimize kızıyoruz. Onları anlatmanın zorluğunu dile getirmenin sebebi ise, Onlara dair söylediklerimizden daha öte, bu yoldaşlarda dile gelen hakikatleri, okuyanların yüreklerinde hissetmeye çalışmaları içindir. Hakikat sözün gücünün yetmediği bir anlamlılıktır, ve gerillanın yaşamı ise hakikatin dilidir. Sözlerimiz Onları anlatamasa da, Ezda ve tüm şehitlerimiz her an bizlerle yaşamaktalar. Bize hakikati, hayatın ve özgürlüğün sözlere sığmayan anlamı anlatmaktalar. Hakikatin yaşama akan ışığı olarak bizlere güç vermekteler, öncülük etmekteler.
Bu yazıda Ezda yoldaşı kelimelerin çaresiz ve yetersiz ifadeleriyle anlatmaya çalışırken, onun kendisini kendi yazılarıyla en iyi ifade etmiş olduğuna inanıyorum. Bir gerillanın yüreğinin dile gelişi bir özgülük kavgasının dile gelişidir. Bir hakikatin gün yüzüne çıkışının dile gelişidir. Özgürlük tarihinde bir kesitin dile gelişidir. Ezda yoldaşta, yazılarında kavgasını, özgürlüğe yürüyüşünü kendi dilinden yüreğinden anlatıyor.