PAJK Koordinasyonu
Mayıs ayının diğer kahramanları ise 2 Mayısta katledilen Mehmet Karasungur ve İbrahim Bilgin yoldaşlardır. Kürt halkının demokratik birliği için Güney Kürdistan’daki Kürt örgütleri arasında uzlaşma ve birlik çalışması yürütürlerken katledilen Mehmet Karasungur ve İbrahim Bilgin yoldaşlar mücadele tarihimizin onurlu sayfalarında yer almış militan öncülükleriyle hareketimizi büyütmüşlerdir. Anıları, kişiliklerinde, eylemlerinde pratikleşen, mücadele yaşamları her an için yolumuzu aydınlatmaya devam etmektedir.
O gün olduğu gibi, bu gün açısından da PKK olarak ulusal birliğin Kürt halkının tek kurtuluş ve güç kaynağı olduğuna inanıyoruz ve bunun için sürekli bir mücadelenin sahibiyiz. Bu yaklaşımlarımız ulusal kadın konferansı, gençlik konferansı gibi pratiklerde de çok net bir biçimde sergilenmiştir. Ama bu yaklaşımlarımıza karşı olumlu bir karşılık almaktan çok genelde dış güçlerin etkisi altına giren diğer Kürt örgütlerin yaklaşımları hep ertelemeci olmuştur. Yine tarihten beri Kürt’ü Kürt’e kırdırtma politikalarının sahibi olan emperyal güçler birçok kez bu politikayı izleyerek dışarıdan seyirci olmayı sevmiş ve bu oyunu defalarca oynamıştır. PKK olarak bu emperyalist güçlere karşı tavrımız net olmuş ve diğer Kürt örgütlerini de böylesi bir tavır takınmaya hep davet etmişizdir. Yine sömürgeci Türk devleti maalesef 1997 yılında KDP’yi bize karşı kışkırtmış ve Hewler’de bize ait olan hastanedeki hasta ve yaralı arkadaşlarımıza karşı 16 Mayısta bir katliam girişiminde bulunulmuş, elliye yakın yoldaşımız katledilmiştir. Böylesine geri dönüşü ve telafisi zor olan, egemen güçleri sevindiren biz Kürt hareketleri ve Kürt halkı açısından ise kapanması zor bir iz bıraktırmıştır. Fakat bütün bunlara rağmen Özgürlük Hareketi olarak ulusal birlikten vazgeçilmemiş tam tersine bunun daha fazla güçlenmesi gerektiğine inanarak, Kürt ve Kürdistan’ın özgürlüğü için her gün yeni bir perspektifle özgürlük mücadelemize devam edilmiştir.
Mayıs ayının kahramanlığına ve görkemliliğine bir görkem de aydınlığı kendi bedenlerini yakarak gösteren dört can, dört yürek, dört Kürdistan evladır. Mazlum Doğan yoldaşın üç kibrit çöpüyle “Yaşamak direnmektir” şiarını ilke belleyip, el ele tutuşarak bedenlerini ateşe veren dörtler; Ferhat Kurtay, Necmi Öner, Mahmut Zengin, Eşref Anyık mücadele ruhumuzun birer idolü olmuştur. Dörtlerin gecesi kitabı, özgürlük arayışı olan herkesin, devrimciliğe adım atmak isteyen insanın ilk okuduğu kitap olmuştur. Ve diller lal olmuş, gözler Dicle nehri gibi akmış, yürekler özgürlüğe âşık olmuştur. Dehakın zulmüne taş çıkaran, insan iradesi ve onurunu yerle bir eden ve halen birçok insanın kemiklerinin saklı olduğu Amed zindanlarında PKK’li tutsakların sergilediği direniş, 12 Eylül faşist darbesini parçalamıştır. Zindan direnişi, PKK militanının kendi bedeniyle sergilediği direnişle zulmün alt etmesinin adıdır.
Diyarbakır zindan geleneği kültürleşmiş ve günümüze kadar gelmiştir. Bu günde zindanda bulunan binlerce PKK’li ve PAJK’lı yoldaşımız Mazlumların, Ferhatların ardılları olmayı başarmış, direnişleriyle Önder APO’yu muhatap kıldırtmayı başarmışlardır. Onun için zindan gerçekliği PKK ve Kürt halk gerçekliğinde çok tarihi direnişlere vesile olmuştur.
Mayıs ayında adından çokça bahsettirmeyi başarmış Kürt kadınlarının da tarihsel direnişleri vardır. Leyla Qasım’la başlayıp, sanatçı ve komutan Mizgin yoldaşla devam edip, Şirin Elemhuyi arkadaşın dört arkadaşıyla birlikte idamına kadar giden direnişleri özgürlük duruşu anlamında tarihin tekerrürü olmuştur. Güney Kürdistan tarihinin acı yanı Kürt halkının defalarca başkaldırışının her seferinde gerici BAAS rejimi tarafından kimyasal silahlarla bastırılmış olmasıdır. Bu acı gerçeklik günümüzde her yıl Enfal yerlerinde toplu mezarlardan cenazelerin çıkarılmasıyla, acıların yeniden ama yeniden tazelenmesiyle anılır. Kürt kadınının Bese’lerden önce isimsiz binlerce kahramanla başlayan Semalarla, Çiçeklerle, Arjinlerle devam eden direniş geleneği çok canlıdır ve giderek daha da gelişiyor. Bu canlı tarihi anarken Leyla Qasım gibi kahraman bir Kürt kadının gerici BAAS rejimi karşısındaki cesaretli duruşunu anlatmadan ya da anlamadan geçmek mümkün olmayacaktır. Leyla bir Kürt kızı olarak ülkesinde Kürtlük adına verilen mücadelelere tanık olmuş, katliamları ensesinde hep hissetmiştir. Okuduğu üniversitede bir grup arkadaşıyla halkının çektiği acıları kabullenmeyerek, gençlik örgütlenmesi içerisine girer. 1974 yılında 4 arkadaşıyla birlikte yakalanır. Leyla genç olmasına rağmen oldukça cesur ve etrafına güç veren bir öncü duruşun sahibidir. Leyla Qasım Kürt kadınının cesaret örneğidir. Cesareti celladını dahi utandırır. Leyla Qasım asla pişman olmaz ve “Tek pişman olduğum husus ve halkımdan beni affetmesini isteyeceğim şey yeterince hizmet edemeden yakalanmam olacaktır” der. Canından parça parça etler koparılmasına rağmen yoldaşları ile birlikte direnişlerinden taviz vermemişlerdir. 12 Mayıs gecesini 13 Mayıs’a bağlayan gecenin karanlığında idam sehpasına götürülmüşlerdir. İdam sehpasına giden Leyla Qasım “BijîKûrd û Kûrdistan” diyerek adını tarihe kahraman Leyla, asi Kürt kızı olarak yazdırmıştır. Leyla Qasım’ın şahadetinden 36 yıl sonra İran’da yine Mayıs ayında bir Kürt kızı ve dört arkadaşı darağacına götürüldü. Şirin Elemhuyi de halkının özgürlüğü ve İran’da yoğun baskı altında olan kadınlara bir umut ışığı olabilmek için PJAK örgütüne katılmış ve bir kaç yıl içerisinde fedai tarzda eylem yapmak için İran’a gitmiştir. Yaptığı eylem oldukça başarılı olmuş fakat eylem sonrası yakalanarak İran İslam Cumhuriyetinin eline geçmiştir. Her türlü işkence karşısında dirayetli ve direnişçi ruhunu kaybetmeyen Şirin Elemhuyi yoldaş, artık düşmanını bıktırmış ve düşman Şirin arkadaş karşısındaki zayıflığını, onu idam ederek örtbas etmeye çalışmıştır. Şirin yoldaş, dört arkadaşıyla birlikte darağacına ‘Ey raqîp’ marşını okuyarak ilerlerken, arkasında büyük bir özgürlük mirası bırakmanın rahatlığı ve huzuruyla şehitler kervanına katılmışlardır. İşte ölüme böyle güçlü yol almanın tek ifadesi özgürlük aşkı ve tutkusudur. Ölümün üzerine özgür topluma yaptıkları katkının bilinciyle ve huzuruyla yürümüşlerdir. Bu tutku PKK militanlarında gerçek yaşamın adıdır.
Kendi kültürüne ve diline düşkün Mizgin yoldaş genç yaşına rağmen duygu ve düşüncesini söylediği parçalarda hissetmiş ve hissettirmiştir. PKK’liğin aynı zamanda zenginlik olduğunu kendi kişiliğinde oturtmuş ve bunun sembolü olmuştur. Mizgin yoldaş hem bir sanatçı ama aynı zamanda güçlü bir halk öncüsü olmuş ve partiye katıldıktan sonra da çok çabuk ülkesinin özgürlük kokan dağlarında öncü bir komutan olabilmiştir. Çok erken bir zaman dilimi içerisinde mütevazi ve girişken karakteriyle yoldaşlarının gönlünde taht kurmuş, halkın dilinden düşmeyen sanatçı ve komutan Mizgin olmuştur. O ardıllarına PKK’nin güçlü bir sanat ve zengin bir kültür olduğunu yaşamıyla ispatlamıştır.
Yukarıda da değindiğimiz gibi PKK bir şehitler partisidir. Mayıs ayının gerçekliğinde olduğu gibi neredeyse yılın 365 günü, şehitlerin yaratmış olduğu destansı an ve yaşam gerçeklikleriyle doludur. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Kürdistan’da da özgürlük mücadeleleri bedeller vererek gelişmiştir. Biz de, toplum olarak hem tüm emperyal güçlerin sömürüsü ve şiddeti altında olmuş hem de bulunduğumuz Ortadoğu coğrafyası içerisinde Kürtler olarak Türkiye, İran, Irak ve Suriye olmak üzere dört parçaya bölünmüş ve tüm bu ülkelerin sömürüsüne maruz kalmış durumdayız. Buna rağmen özgür yaşam arayışımızdan taviz vermeyerek, bugünlere büyük bir sabır, emek ve halk gücüyle geldik. Bu gün direnişimizin sonuçlarını almanın zamanı gelmiştir. Bu kazanımların esas mimarı olan Önderliğimizin yoğun çabaları sonucu devasa bir örgüt, milyonlarca halk gücü ve manevi dünyamızın temel değeri olan binlerce şehidimizin öncülüğü vardır. Önder APO belki de tarihte eşine az rastlanacak nitelikte bir Önder olduğunu bu gün sadece bizlere değil, tüm dünyaya göstermiştir. Öyle bir gerçek ki Önder APO düşmanını bile kendine hayran bıraktıracak kişiliğe, düşünce ve anlam gücüne sahiptir. PKK olgusu, Kürt halk gerçeğini yoktan var olmaya getiren tarihin canlı bir hakikatini yaşatmaktadır. Ve bu gerçeklik artık emeklerinin ve mücadelesinin sonuçlarını alma aşamasına gelmiştir. Son aşama dediğimiz şey, elbette mücadele tarzımızın sonlanması olarak algılanmamalıdır. Önderliğimizin de belirttiği gibi “Bu bir son değil yeni bir başlangıçtır. Bu mücadeleyi bırakmak değil daha farklı bir mücadeleyi başlatmaktır.‘’ belirlemesi aslında barış süreçlerinin savaş süreçlerinden daha zorlu ve çetin geçtiğinin kanıtı olmaktadır. Bu temelde adım adım özgürlüğe yürümenin başlangıcıdır demek belki de daha yerinde olacaktır. 35 yıllık mücadele kazanımlarımızın güçlü olduğunu bildiğimiz kadar bu kazanımlar üzerinden Önderliğimizin Demokratik Moderniteparadigmasınıyaşamsallaştırmak için çok fazla malzeme ve birikim sahibi olduğumuz da tartışma götürmez bir gerçektir. Bu kadar yoğun bir baskı ve cendere altındaki toplumsal varlığımızı koruyarak bu günlere gelebilmek elbette çok önemlidir, ama yeterli değildir. Bunu zafere ve başarıya götürmek, yarattığımız değerlere güçlü sahip çıkmakla olacaktır.
Bu gün içerisinde bulunduğumuz konjonktürel gerçeklik hem dünya açısından hem de bölgemiz açısından değişmiş durumdadır. Herkesin dillendirdiği gerçek şu an yaşanan durumun III. Dünya Savaşı olduğudur. Yaşanan bu savaş içerisinde kendi öz değerlerini korumak kadar özgürlüğünü sağlama almak da çok önemlidir. Bu gerçeklik üzerinden dünyada ve bölgede yaşanan yeniden dizayn döneminde Önderliğin üstün öngörü ve somut koşullara, somut projeler üretmesi biçiminde ortaya koyduğu stratejiler alternatif durumundadır. Kürtler olarak harcanan emeklerin karşılığı; yüzyıllardır bizim olan ama tüm güçlerin ortak konsepti sonucu bizlerden alınan özgür yaşam ve özgür kimliğimizi geri almak olacaktır.
Suriye’de yaşanan savaşın içerisinde, bu durum an be an gerçekleşmektedir. Önderliğimizin o sahada harcamış olduğu emek, gösterdiği çabalar, özgürlük hareketimizin emekleri ve şehitlerimizin yarattığı değerler sonucu halkımız orada kendi demokratik ekolojik toplum sistemini inşa etmektedir. Kürtlerin o bölgedeki gücü ve örgütlülüğü, yine gerillanın 2012 yılında sergilemiş olduğu kahramanca duruş, zindanların tarihine yakışır direnişi ve tabi ki, Önderliğimizin ideolojik mücadelesi bu gün artık önemli bir aşamaya gelinmesini sağlamıştır. Özellikle Önderliğimizin Newroz’da yapmış olduğu çağrı ve yine Önderliğimizle yapılan görüşmeler Kürt özgürlük hareketinin yepyeni ve aynı zamanda büyük riskleri içinde barındıran bir zaman dilimine girmiş olduğunu gösterdi.
PAJK olarak 8. Kongre sonrası yapmış olduğumuz 2. meclis toplantımızın temel gündemi de Önderliğimizin başlatmış olduğu yeni süreci değerlendirme olmuştur. Toplantımız, “Reber APO’nun özgürlüğü, sağlığı ve güvenliği, barışın teminatıdır” şiarı temelinde, süreç karşısındaki tutumumuzu net bir biçimde ortaya koyduk. Böylesi süreçlerde her türlü komplo ve boşa çıkarma girişimlerinin olabileceği bizleri derinden sarsan Sara, Rojbin ve Ronahi arkadaşların katledilmesi olaylarından da anlaşılmıştır. Paris katliamı, bizler açısından büyük bir kayıp olmuştur. Özellikle barış sürecini istemeyen ve yine Kürt halkının kazanımlarını hazmetmeyen sömürgeci güçlerin bugün, dünden daha fazla uyanık olduğu bu olaydan da bir kez daha anlaşılmıştır. Bu katliamla verilmek istenen esas mesaj İmralı’da Önderliğimizin öncülüğünde gelişen sürece karşı tahammülsüzlüktür. Diğer önemli mesaj ise PKK içerisinde gelişen Özgür Kadın Hareketinin tüm dünyada model olacak ve sömürgeci eril akla büyük darbe vuracak nitelik ve güce sahip olmasıdır. Özgürlük mücadelemiz büyüdükçe, kadınlar olarak örgütlendikçe, saldırı ve yönelimlerin daha da fazlalaşacağı Paris katliamıyla ortaya çıkmıştır. Bu tür saldırıların bizi yıldıramayacağını en üst düzeyde güçlenerek ve genişleyerek dost ve düşmanımıza göstermemiz gerekecektir. Yine yeni başlayan bu sürecin karakterinin çözüm karakterli olduğunu bilerek ve bu karaktere en fazla uyan gerçekliğin de kadın olduğunu anlayarak, yaşamın ve mücadelenin her alanına öncü bir biçimde katılmak PAJK’ın ve tüm kadınların görev ve sorumluluğudur.
Yine bu sürecin salt bir ulusun kurtuluşu veya özgürlüğü olmadığı gerçekliğinden yola çıkarak Ortadoğu’da birlikte yaşadığımız tüm halklarla Arap, Fars, Türk, Ermeni, Asuri, Çerkez, Laz ve sıralayamayacağımız tüm etnik yapılarla öncelikle ortak bir paydada buluşmamız gerektiğini bilerek yaklaşılmalıdır. Bunun ilk adımını yine Kürtler olarak atmak Önderliğimizden öğrendiğimiz tarzdır. Daha önce planladığımız Ortadoğu kadınlarının bir araya gelip tartışması ve örgütlenmesinin ilk adımı Amed de gelişecek Ortadoğu kadınlar konferansında atılacaktır. Bu çok önemli bir adımdır. Kürt kadınları olarak şunu iyi bilmekteyiz ki, yaşadığımız sorunlar, çektiğimiz acılar, uğradığımız şiddet ortaktır. Çünkü kadınlar karşısında savaşan gerçeklik erkek egemen zihniyet ve onun oluşturduğu kalıplardır. Onun için de Kürt kadınları olarak başta kendi sorunumuzu adlandırmak, adlandırdığımız sorunlarımızı Ortadoğulu kadınlarla paylaşmak ve bu paylaşımlar sonucu güçlenerek dünya kadınlarına “Gelin birlikte özgür bir toplum, yeni bir dünya yaratalım” diyebilmektir.
Sürecin ağır ve sancılı geçeceğini bilerek, bu sancılı süreçleri aşabilecek devasa bir güce ve maneviyata sahibiz. Bunun bilinciyle ve Mayıs ayının manevi ağırlığında şehitlerimize borcumuz olan özgür-eşit ve adaletli yarınları yaratalım. Özgür yaşamın imkansız olmadığını her bir şehit arkadaşın bıraktığı mirasta görmek mümkündür. Özgür yaşam imkansız değil ama zorludur. Bu nedenle her zamankinden daha fazla emek, kararlılık ve güç istemektedir. Özgürlük mücadelesi veren her bireyde bu gerçeğin olduğunu şehitlerimiz ispatlamıştır. Şehitlerimiz bugünün öncüleri ve yolumuzun sönmez aydınlıklarıdırlar. Şehitlere bağlılığın gereği, onların arzuladığı ve uğruna gülerek kendilerini feda ettikleri toplumu yaratmaktır.
Bu temelde Mayıs ayının kahraman şehitleri başta olmak üzere tüm özgürlük şehitlerini bir kez daha anıyor ve anılarına bağlı kalmanın sözünü pratiklerimizle vereceğimizin sözünü yineliyoruz.