Asmin Edessa
Demokratik bir ulusun üyesi olmak ne hayal ne de ütopyadır. Beş-bin yıllık erkek egemenlikli zihniyetin ürünü olan ulus devletlerin toplumlara, halklara vereceği ve kendisinin sürdürebileceği zemini kalmamıştır. 21.yy’ın sonlarına kadar yaşanan toplumsal sorunlara çözüm üretememiştir ve üretememektedir. Yaşanan kaos felaket ve bunalımların asıl kaynağı kendisidir. Çünkü asırların toplumsal mirası olan insanlık değerlerini birer birer tüketmiştir. Ulus- devlet toplumsal sorunların ana kaynağıdır. Ulus- devlet iktidarını koruyabilmek için her şeyi kendisine mubah görür. Salt iktidar elitinin çıkarlarını sağlayarak hüküm sürer. Ulus-devlet zihniyetinin o coğrafyada yaşayan tüm halkların farklılıklarını yok sayarak varlığını hiçleştirir. Ülkede katmanlar oluşturarak toplumsal ayrışmaya neden olur. Egemen ulus; millet, sınıf, cins, din, dil, ırk, zihniyeti yaratılarak efendi ve köleler var eder.
Ulus-devlet toplumu, doğası gereği eşitliğe, özgürlüğe aykırıdır. Ne toplumun evrensel değerlerini yaratır nede halkların özgünlüklerini kabul eder. Ulus- devlet kendisini çağa göre formatlamaktadır. Ancak özü aynıdır. Sadece biçimi cilalanmıştır. Her dönem kendini farklı farklı kılıflarla sunmuştur. Günümüz itibariyle ulus-devlet kendini kapitalist modernite maskesi altında devam ettirmektedir. Dışarıda tozpembe bir yaşam varmış görüntüsü vererek, toplumun hücrelerine kadar sızmış kimliksizlik, kültürel yozlaşma, asimilasyon, yaşamsal sorunları alabildiğine kökleştirmiş ve kangren haline dönüştürmüştür. Kapitalist modernite, bu kılıf altında yaratılmış değerleri lime lime etmiştir.
Çağın tanrısı artık para olmuştur. Maneviyatın bitirildiği her şeyin nesnelleştirilmesiyle piyasaya sürülmüştür. İnsanlığın egemenlik altına alınması ve kadın değerlerinin ele geçirildiği günden bu yana kadınlar, bu sistemin temel kölesi haline getirilmiştir. Kapitalist modern sistem içerisinde kadınlar, döndürülen çarkın asıl dişlisi olmuştur.
Kürt kadınları olarak, demokratik toplumun ve yaşamın asıl kaynağı olarak insanlığın başına bela olmuş bu sistemi ters yüz edecek anlayışa ve güce sahibiz. Geçmişe yolculuk geleceğe ışık tutacaktır. Demokratik yaşamın nüvelerini gördüğümüz toplumsallıkta iz sürecek olursak bizi götürecek yol ana tanrıçalar diyarıdır. Mezopotamya’nın kavim toprakları Zagros-Toros eteklerinde ilk elden buluşların keşiflerin yapıldığı komünal bir yaşama analık etmiştir.
Doğadaki tüm canlılar aynı ahenk içerisinde doğanın kanunları yaşam ilkeleri oluşturmuştur. Toprağa dayalı yaşamda ihtiyaca göre üretim sağlanmıştır. Topluluklar bir arada yaşam sürmüştür. Kadın erkek ayrımı yoktur. Ve çocuklar tüm klana aittir. Mülkleştirme olgusu yoktur, her şey herkesindir. Topluluğun temel ihtiyaç güdüsü doğal olarak kadınları arayış ve buluşlara itmiştir. Tarım, hayvancılık ve üretime dayalı yaşam tüm buluşlar ve keşifler kadınların eseridir. Yaşamın doğal kanunları bu toplulukta işler. İşte bu ahlaki ve politik toplumdur. Neolitik toplum ana-kadın etrafında yaşam bulmuştur. Kadının yaşamı üretmesi ve gerçekleştirmesi bakımından kadın tanrıçalık misyonuyla toplumu yönlendirmiş ve geliştirmiştir.
Her ot kendi kökleri üzerinde biter deyimiyle asırlara kök salmış bu yaşam biçimi yeniden filizlenecektir. 21.yy kadınların öncülük edeceği ve yaşamsal kılacağı demokratik toplum neolitiğin yaşam zihniyetini çağa uyarlayarak yaşamsal kılacaktır. Buda demokratik ulusun inşasıyla mümkündür.
Demokratik ulus öz kimliğin, kültürün, dilin ve bütün farklılıkların birlikteliğinin olduğu bir yaşam sistemidir. Ortadoğu coğrafyasında birlikte yaşamı esas alan Kürtler, zamanla ötekileştirilmiş ve kimliğine saldırılmıştır. Bu nedenle yıllardır yürüttüğü varlık mücadelesiyle Ortadoğu’da kurtuluşun umut ışığı, demokratik ulus çözümünün modeli olmuştur. Kapitalist modernitenin liberal zihniyeti, bireyi toplumundan ve toplumsallığından kopararak bireyciliğe itmiştir. Birey her şey toplum hiçbir şeydir. Yanı başında yaşanan toplumsal sorunlara dönüp de bakmaz. Onu kendisinin dışında hiçbir şey ilgilendirmez. Devlet bunu özellikle geliştirdiği eğitim politikalarıyla hayata geçirir. Demokratik ulusta ise, birey yetenekleriyle vardır ve anlamlıdır.
Demokratik ulus inşasında öncelikli olarak uygarlık zihniyetinin yarattığı toplumsal cinsiyetciliği aşacak bir zihniyet değişimine ihtiyaç vardır. Erkekler ve kadınlar olarak başta ailede, sonra da okullarda olmak üzere egemen zihniyetin toplumsal rolleri gereği yetiştiriliyoruz. Buna karşı, öncelikle kadınlar olarak bilinçlenmeli ve özgür kadın kişiliğini kendimizde yaratmalıyız. Ancak böyle toplumu da değişim-dönüşüm gücüyle örgütleme gücüne ulaşabiliriz.
Kapitalist modernitenin zihniyeti az emekle çok para kazanma olgusudur. Aynı zamanda çok kazanç elde etmek için kullandığı kimyasallarla hem doğayı tahrip etmekte hem de haksız kazanç elde etmektedir. Buda kendisiyle birlikte zengin-yoksul topluluklar yaratmaktadır. Demokratik ulus ancak insanlığın tekrardan topluma ve köye dayalı buluşmasıyla hayat bulacaktır. Bu gerçeklik kadının özünü yansıtan bir yaşam biçimidir.
Kadınlar olarak, demokratik-öz yönetimler oluşturmak suretiyle kendi kendine yetebilme ve bu temelde yaygın bir biçimde örgütlenecek mekanizmalar oluşturabilmeliyiz. En önemlisi toplumsal ihtiyaçlar bünyesinde kurum ve kuruluşlar kurmaktır. Sokaktan mahalleye, mahalleden köye kadar kadın meclisleri ve komünlerini oluşturmalıyız. Bu komünler hem ihtiyaçların belirlenmesi hem de çözüm merkezleri haline gelebilmelidir.
Demokratik ulusun diğer önemli bir ayağı ise, ekolojik toplum ve komünal üretim için köy yaşamını, tarım kültürünü yeniden canlandırmaktır. Kadın eliyle geliştirilen tarım, organik doğal üretimle yeniden hayat bulacaktır. Bu temelde köy-tarım kültürü geliştirilerek, komünal yaşamı ve kolektif çalışmanın mekânlarını örgütlendirilecektir. Bu mekanlar kadının ekonomik, kooperatif, atölye çalışmalarını geliştirerek kadının ekonomik sorunlarına da çözüm olacaktır. Çünkü ekonominin kendisi ev yasasıdır. Buna doğru öncülük yapacak olan da kadının kendisi olacaktır.
Demokratik ulus ve toplum için, Jineoloji bilim dalı bünyesinde kadın akademileri kurumlaşması da en kısa zamanda hayat bulabilmelidir. Kadın özgürlük akademileri, kadının sadece toplumla olan ilişkisini değil, aynı zaman da toplum-doğa ilişkilerine de perspektif sunar. Akademiler tarih, kültür, felsefe, siyaset, bilim bünyesinde ahlaki ve politik toplum zihniyetini geniş kitlelere taşırabilmek için eğitimi örgütler.
Demokratik ulusta ana dil en önemli husustur. Bir halk ve toplum, dili ve kültürüyle var olur. Dil kültürün temel kavramıdır. Kültürünü ana dilinle geliştirip yaşamsal kılabilirsin. Çünkü bir toplumun zihniyet ifadesi onun ana dilidir. Ana dil aynı zamanda onun varoluş kimliğidir. Ana dil evde, sokakta, okulda, çarşıda, pazarda, her yerde yaşam bulmalıdır.
Demokratik bir toplumda özgürce yaşamak isteyen biz kadınlarda, ‘Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa Hamlesi’ büyük coşku ve umut yaratmıştır. Bu süreçte kadınlar demokratik siyaseti tüm toplumsal kesimleri bünyesine alarak yürütmelidir. Siyasette toplumun katılımcılığı esas alınmalıdır.
Demokratik ulusun inşa görevlerinden sayılan konferanslar dizisinin başlaması büyük bir dönüşüm sürecinin de başlangıcıdır. Ankara’da yapılan Demokrasi ve Barış Konferansı ardından Ortadoğulu kadınlar Kürt kadınları öncülüğünde Amed’de bir araya gelmiştir. Burada deneyimler paylaşılmış, önümüzdeki dönemin özgürlük mücadelesinde ortak kararlaşmalara gidilmiştir. 15-16 Haziran tarihlerinde yine Amed’de yapılan çözüm ve demokrasi Konferansı ile ulusal birlik çalışmaları hızlandırılmıştır.
Söz konusu konferanslar önümüzdeki günlerde de devam edecek ve Ortadoğu’da Kürtler Özgür Kadın Hareketi öncülüğünde yeniden inşanın öncülüğünü yapacaktır. Kadınlar olarak demokratik süreçteki sorumluluk ve yükümlülüklerimiz iki katına çıkmıştır. Yıllarca büyük bedeller verilerek yürütülen mücadelemize sahip çıkmak bu görevleri eksiksiz yerine getirmekle olacaktır.