Avaşîn Dicle
Sarıl…
Sarı sıcak huzmelerden
Sevgi topluyorum yarınlara
Senin kadar yalnız
Senin kadar çıplak yüreğimle
Sensizliğin sesinde
Sana … topluyorum
Silahımın namlusundan
Sarıl sevgime
Sarıl acılarıma
Sarıl ki niçin savaştığını bilesin
Sarıl sessiz çığlığınla
Sarıl ki anlamsız gürültüler kahrolsun
Sarıl ıslak bedeninle
Sarıl ki çöle dönmüş yürekler sulansın
Sarıl mavi düşlerinle
Sarıl ki umudun özgürlüğe aşka dönüşsün
Sevgili Avaşîn,
Acılar magmasında her gün, yeni bir güne başlangıç yapabilen yüreği güzel insan.
Özlemin her gün geçtikçe durmadan dalga dalga yüreğime çarpıyor. Sen özgürlüğünü yüreğine almış, dağların doruklarından ülke kokan havayı solurken, mağrurluğun gözlerim önünde canlanıyor. Senden ayrılışımın derin duygularını hala atamadım üzerimden. Şehir tarihte uygarlık merkezleri olarak bilinse de her türlü sömürünün mutsuzluğun, adaletsizliğin merkezi olarak da bilinir.
Dağlar masumiyetin inancın ve özgürlüğün yeridir. İnsan özgürlüğüne düşkün ise, şehir yaşantısı havası ve ilişkileri insanı yutar boğar sıkar. Bazen şehrin yaşantısından uzaklaşıp dağlara, kırlara, koşmam ondandır. Dağların kıymetini bilmek gerekir. Bir ağacın fidanının yaprağının, rüzgâra karışıp gelip sigaranın dumanının saçlarını yalamasını, yağan yağmur altında ıslanmak, ateş yakıp etrafında en içten sıcak sohbetler yapmak, ağız dolusu kahkahalar atıp vadide sesini işitmek ve sonra korlaşmış ateşin üstünde çay demlemek, içerken derin duygulara kapılmak… Yani bütün her şey birer sanatsal duygularla anlam kazanır.
Zaten sanat insanoğlunun yaşadığı acıları, zorlukları sıkıntıları yaşanılır hale getirmek değil midir? Sanatsal ve estetik duygular olmazsa, insanın yaşadığı acılar, sıkıntılar ve zorluklar bir işkenceye, bunalıma dönüşür. İnsanı insan yapan temel nokta, yaşadığı ana anlam vermesidir. Ne zaman ki anlamsız denen o kaos insanda başladı, labirentli yaşam başlamıştır. Sizlerin gözlerinde sıcak sohbetlerinde, kahkaha dolusu gülüşlerinde, o güzel anlamlı yaşamı, çelikten, sarsılmaz, mağrur ve yiğit kararlılığı gördüğümde yeniden doğmuş gibi oldum.
On beş yıllık esaretin ardında gerillanın sofrasında yemek yemek, sohbetlerine ortak olmak, gülüşlerini gülüşlerime katmak, o yüce yaşamın büyülü havasında ağzımdan çıkan kelimelere ben bile inanamıyordum. Sizlerin şahsında gerillayı çok değişmiş, gelişmiş ve yetkinleşmiş gördüm. Katı merkezci, tahakkümcü yaşamdan sıyrılmış, kendini yaşamın doğal akışına bırakmış, entelektüel açıdan kendini geliştirmiş, dünyanın evrensel kültürlerine ilgi duyan, tartışan bir gerilla gördüm. Gerilla diyalektiği zaten bu değil mi, her gün yeniden doğan hayattan yeni bir şey bulabilen, bulduklarını yaşadığı an da dolu dolu yaşayan insan, aşk yüceliğinde yaşar. Sizlerle ara sıra fırsatlar düştükçe yazışmak isterim. Yazmak paylaşmak ve hatırlanmaktır. Yaşamayı unutmak ölümü andıran şeylerdir. Benim yüreğimde durmadan yanan dostluğun, yoldaşlığın sızıntısı, ancak inandığımız ideallerimiz yaşam bulunca dinecek. Ve hatırlanmak, bu ruhu eksik etmeyecek.
Hepinizi en içten duygularımla selamlar, o güzel yüce yürekleri-nizden tek tek öpüyorum.
Yoldaşça selamlar
Agit(ş. Avaşin arkadaşın Kardeşi)