Çağdaş dünyamızın 1 Mayıs geleneğini iki bine beş kala yaşamaya, değerlendirmeye ve emekçiler içinde mücadele ve dayanışma günü olarak kutlamaya çalışırken; bunu partimizin sosyalist mücadele gerçeğinde görmek, göstermek güncel anlamda da büyük önem taşıyor. Emekçilerin, ezilenlerin, sömürülenlerin, hiç şüphesiz bir dünyası, bir dünyaya bakış açıları, çıkarları, ona dayalı dayanışma, örgütlenme ve mücadeleleri, tarihin başlangıcından beri sürüp gelmektedir. Sosyalizm mücadele tarihi, insanlık var oldukça, böyle devam edip gidecektir. Oldukça bilimsel bir temele kavuşan bir insan toplumunun yaşamı, günümüzde de büyük çelişkiler içinde çalkalanmaktadır. Ne vahşi hayvanı aratmayan cinsten insanlık içinde ortaya çıkan canavarca yaklaşımlar, ne de cennet ütopyaları amaçlarına ulaşmaktan uzaktırlar. Toplumsal ülküler kadar, toplumun aleyhine çok aşırı bireyci çılgınlıkları, zıtlaşmaları keskinleştirerek sürdürüyorlar.
Toplumsallık, insana özgü, onsuz olunmayacak bir varlık biçimidir.
Zaten kavgada burada başlıyor. Toplumsallık ne kadar birey için geçerlidir? Bireyin toplum içindeki özgürleşmesi, toplum için ne kadar gereklidir? Çelişkinin özü bu. Bunun için çeşitli ideolojileri, çok çeşitli çözümleri sürekli geliştirerek günümüze kadar, işte bilime yakın sosyalist yaklaşımlara kadar gelişebilmişlerdir. Toplumsal çözümleme sadece sosyalizmle olmamış, ama bilimsel ifadeye en yakını sosyalizm oluyor, daha önceleri de hemen hemen bütün dinler, sihirler, hatta bir çok başka tür düşünce, insanın toplumsallaşma gerçeğine olumlu veya olumsuz yönlerde etkide bulunmuşlardır. Gericilik-ilericilik kavgası, karanlık-aydınlık düşüncesi, dostluk-düşmanlık yaklaşımları hep bu çelişkinin ürünüdür. Öyle anlaşılıyor ki, “insanlık tarihi boyunca onun artık ne iradesi dahilinde olur, ne de iradesi dışında olur.” sonuçlanıncaya kadar sürüp gidecektir.
Bu genel kavramları şunun için belirtiyoruz; özellikle günümüzde haksız, sömürücü konumdaki kişileri, sosyal sınıf veya tabakalarca, bu çıkarlarını örtbas etmek için ısrarla ve gittikçe yoğun olarak bastırdıkları propagandayla, sosyalizmin sonunun geldiği, artık mutlak egemen olanın bu çıkarları dile getiren yaklaşımlar, propagandalar olduğu bir kadermiş gibi, kaçınılmazmış gibi tekrarlanmak isteniliyor. Baş emperyalist güçler, devletler, onların çeşitli düzeylerdeki ideologları fırsatı yakalamış iken, bunu tüm güçleriyle tam zafer için kesinleştirmek istiyorlar. Hele reel-sosyalizm, o yetmiş yıllık çok büyük bir gelişmeyi yaşayan sosyalizmin bir türünün çözülüşü veya aşılması durumu, bu iddiaları daha da güçlendirme biçiminde kullanılmaya çalışılmıştır.
Tarihin her döneminde böylesi süreçler yaşanılır. Çıkarcı, statükocu, daha çok ezen ve sömüren güçler “fırsattan istifade” deyip, kendi çıkarlarının sonsuza dek hakim olması gerekirmiş gibi, bütün hünerlerini konuştururlar. Dikkat edilemezse bayağı da başarılı olabilirler. Bu anlamda sosyal mücadeleler açısından güncel gerçekliği bütün yönleriyle, yine derinlikli kavramak önemlidir. Bütün dünya insanlığı için, ezilen, sömürülen kesimleri için, hiç şüphesiz bir yaşam anlayışları, dünya kavrayışları ve onun uğruna mücadeleleri olacaktır. Kurulan sosyalizm bunun bir aşamasıydı. Hatta önce de Fransız Devrimi’nde de vardı. Fransız Devrimi öncesinde de bütün devrimlerde, hatta İslam Devrimi’nde de vardı. Bütün bu devrimlerin en altta, en ezilenleri, sömürülenleri olduğu gibi, onların radikal dünya görüşleri veya savaşımları da olmuştur. Tarih boyunca hemen her halkta, her tarih kesitinde çok yaygın yaşanmıştır. Tabii bunlar günümüzün daha belirleyici olan gerçeklerini görmemizi engellemez. Ne abartmacı, ne inkarcı yaklaşımlarla gerçeği bütün yönleriyle değerlendirmekten uzak kalmamalıyız.
Şu da söylenebilir; ezilenler, emekçiler her zaman sığ düşünmeye, özellikle politik-felsefi düşünmemeye, bu konuda son derece hakim olan, sömürücü olanın izleyicisi biçiminde bırakılmaya özen gösterilmişlerdir. Kendi bağımsız ideolojik-politik gerçekliklerini görmek ve devrimle değiştirmek için ya zorla alıkonulurlar, ya da çoğunlukla kandırılarak alı konulurlar. Günlük yaşam endişeleri, gittikçe daha da zorlaşacak maddi yaşam koşulları, durumu, her zaman emekçilerin aleyhine kapatıyor. Bu, bugün de çok yaşanıyor. Ufuklu olmamak, güne dayatılması gereken adımı dayatmamak son derece yaygındır. Gerek dünyada, gerek özellikle Türkiye-Kürdistan gerçeğinde bu çok daha somuttur. Ve tarihte ezilenlerin lanetli gerçeği de böyle ortaya çıkmıştır.
Önder Apo