• KURDÎ
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
No Result
View All Result

Toplumsal Doğa Ve Uygarlık; 1)Rahip-Tanrıdan Tanrı-Kral Sistemine Geçiş: Hanedan Devletlerinin Doğuşu

27 October 2021
in Araştırma-İnceleme
A A
Toplumsal Doğa Ve Uygarlık
Share on FacebookShare on Twitter

Önceki bölümlerde hanedanlığın oluşumu ve gelişimini kısmi açımlamıştık. Hanedanların M.Ö. 5000’lerde ortaya çıktıklarını dile getirmiş ve hanedanlığın kökenin ise Semitik aşiretlerden geldiğini belirtmiştik. Önderlik, Semitiklerdeki aşiretleşme olgusunun bir ihtimal M.Ö. 9000 ila 6000 arasında oluşmuş olabileceğini söylemektedir. Yani Aryen topluluklarından çok daha önce Semitiklerde başlaması muhtemeldir. Daha önce de belirttiğimiz gibi Aryenlerde aşiretlerin oluşumu, Semitik saldırıların başlamasından sonra M.Ö. 5000’lerdedir. Hanedanlar, bu aşiret yapılanmaları içerisinde çıkmaktadır. Zaten aşiretler birkaç kabileden oluşur, Kürdistan’da halen de sürmektedir. 5-6 kabileden, hatta 10-12 kabileden oluşan aşiretler var. Yine bu benzer sayıda aşiretlerin bir araya gelmesiyle oluşan aşiret konfederasyonları var. Hanedanlık, bir aşiret içerisinde çok fazla öne çıkan, sivrilen, en fazla da askeri gücüyle öne çıkan bir şahsiyetin veya ailenin hâkimiyet kurması, aşiretin öncülüğünü üstlenmesi üzerinden ortaya çıkmaktadırlar. Hanedanlık sistemi, devletçi sistemin ve hiyararşik kast sisteminin temelini oluşturur. Bu hanedanlık kültürüne bağlı olarak M.Ö. 5000’lerde El-Ubeyd kültürü ortaya çıkar. El-Ubeyd kültürü hanedanlık kültürüdür, hanedan kültürünün temelidir. Hanedanlık kültürünün en temel özellikleri ailecilik ve çok erkek çocuklu olmanın esas alınmasıdır. Çok erkek çocuklu olma istemi, bunun hedeflenmesinin sebebi politik güç olma hedefidir. İktidarsal politik güç, ilk kez hanedanlık kültürüyle birlikte gelişir. Burada ataerkil sistem oluşturulmaya başlanır. Ataerkil sistem oluşumunu neye dayandırır? Yaşlı adam+güçlü adam+şaman. Bunların üçü hanedanlık sisteminin ideolojisini oluştururlar. Üçlü ittifak bir adamlık sisteminin, yani bir ataerkil sistemin kök saldığı kurumlaşmanın temelini atıyorlar. Kadın sisteminin ilk darbe aldığı yerdir hanedanlık sistemi. Rahiplerin tapınak sisteminde kolektif mülkiyet esastır, hanedanlıkta ise kadın etrafında özel mülkiyet gelişmektedir. Burada erkek çocuk nüfusunun çok olması hedeflendiğinden artık salt bir kadınla değil, birden fazla kadınla da evlenilmektedir. Özel mülkiyet bu şekilde başlar. Rahip sisteminde, yani Sümerlerde kadın kolektif mülkiyettir. Örneğin; musakkatinde üst tabaka erkekleri, yani devlet sistemi için çalışan erkekler musakkatine gidebilir. Ama hanedanlıkta, ailecilikte kadın tek bir erkeğe aittir. Bu hanedanlık ideolojisinin esas hücresidir, zaten hanedanlık soy sürdürme üzerinden oluşur. M.Ö. 4000’lerde hanedanlık sistemleri artık hâkimiyet kazanmıştır, fakat devlet sistemine dönüşmemişlerdir. Sümer sistemi, yani kent-devlet sistem oluştuktan sonra bu kez de hanedanlar kent hâkimiyetlerini ele geçirmek isterler. Hanedanlar ve rahipler arasında çatışmalar yaşanır. Askeri güç hâkimiyeti avantajıyla bu çatışmada kazanan taraf hanedanlar olur. Önderlik bunu “politik devrim” olarak nitelendirmektedir. M.Ö. 4000-3000 arası Sümerlerin devletçi sistemi oluşmuştur. M.Ö. 3800-3500’ler döneminde rahipler ve hanedanlar arasında yaşanan çatışmanın ardından hanedanlar yönetimi ele geçirir. Bunun ardından Ur Hanedan Devletleri dönemi başlar.

Bu dönemde artık rahipler hanedanların yardımcılarına dönüşür, sistemin kurucusu, akıl yürütücüsü, yaratıcısı olan rahipler artık ikinci plana düşer, politik gücün yardımcılarına dönüşür ve ardından gittikçe daha fazla güç kaybederler. Önderlik bu durum için “Devletin doğurucuları, maskeli tanrılar artık ikinci, üçüncü derecede örtük kralın maiyetinden sayılmaktadır” demektedir. Bu aşamadan itibaren örtük krallar çağı başlamaktadır. Burada devletçi-iktidarcı sistem tam olarak kurumlaşma sürecine girmektedir. Rahip sistemindeki maskeli tanrılar, hanedanlık sisteminde örtük krallara dönüşmektedir. Bu dönemde iktidara gelen hanedanlar, kendilerini tanrı-kral olarak ilan ederler. Zigguratlarda başrahipler kendilerini maskeleyip, gizleyerek tanrı olarak ilan etmişlerdir. Önderlik bu nedenle de devletin ilk oluşumunu ifade eden Sümer devleti için “Sümer Rahip Devleti” demektedir. İlk oluşum rahip-tanrı devleti biçimindedir. Ama hanedanlar başa gelince kendilerini tanrı-kral olarak ilan ederler. Böylelikle de rahipler temel statülerini, politik güçlerini yitirerek hanedanların yardımcıları olurlar.

Rahipler döneminde daha önde olan mitolojilerin ve inancın gücüdür, hanedanlar döneminde ise artık daha çok zor devreye girmektedir. Rahipler ikna gücünü, hanedanlar daha çok zor gücünü kullanıyorlar. Hanedanlar, rahiplerin gücünü, etkinliğini hemen ortadan kaldıramadıklarından onlarla daha çok ittifak geliştirerek yönetim erkini paylaşırlar. Böylelikle rahipler, devlet yöneticilerinin yardımcıları olurlar. Bugün bile baktığımızda tüm devlet sistemlerinde bu biçim halen devam etmekte, farklı biçimlerde de olsa yürütülmektedir. Rahiplerin ikincil konumları ağırlıklı olarak kutsal gücü, din gücünü temsil etme temelindedir. Ama temel kurucusu olduğu devlet ve aynı zamanda toplum üzerinde halen çok ciddi bir etkileri olmasından kaynaklı, hanedanlar rahiplerle bir dengede kalarak hâkimiyet sağlarlar. Zaten hanedanlık da zor esası üzerinden işlevselleşir.

Hanedanlık sisteminde askeri güç esas alınmaktadır. Bu da kendisiyle birlikte sistemin yeni bir aşamasını getiriyor. Sümer sisteminde toplumsal sistem, özgürlükçü kadın sistemi değiştirilmiştir. Kentleşme, devletleşme yaratılmıştır; fakat Sümer sistemi kendi içerisinde kalmıştır, yayılmacı değildir, dışa doğru ciddi bir yayılmacılık yaşanmamıştır. El-Ubeyd kültürlü Ur Hanedanlıklarıyla birlikte emperyalizmin ilk biçimi boy verir. Ur Hanedanlıklarıyla birlikte El-Ubeyd kültürünün emperyalist yayılmacılık aşaması başlar.

Emperyalizm zor, şiddet, işgal ve soykırımı ifade eder. Bu nedenle de kadın ve tanrıçalık sisteminin düşüşü en fazla temelini buradan alır. Nitekim Önderlik Asur, Akad, Mısır ve Babil’i Ur Hanedanlıklarının devamı olarak nitelendirmektedir. Kadın, Babil döneminde tam bir düşüşü yaşar, ama esas temelini Ur sistemlerinden alır. Bu anlamıyla Ur Hanedanlıkları uygarlık sisteminin ikincil kök hücresidir. Sümerlerle birlikte başlayan kanserli hücre çoğalmakta, dağılmaktadır.

Bu dönemle birlikte;

Kadın artık özel mülkiyet olmuştur.
Ailecilik hâkimiyet kazanmıştır.
Çok kadınla evlilik gelişmiştir.
askeri güç esas alınmaya başlanmıştır.

Hanedan devletleri sistemi askeri güce dayalı zora dayanarak gelişmektedir. Artık toplumda katliamlar süreci başlamıştır. Bu nedenle Önderlik devletçi-egemenlikli sistemin temelini Sümerlerle başlatsa da, esas olarak özgürlükçü toplumun ve kadının düşüşünü hanedanlık devletlerinin ortaya çıkışı ve kurumlaşmasıyla birlikte ele alır. Hanedan devletler çağının başlaması, uygarlığın zor sistemi olarak bir üst aşamaya varması demektir.

M.Ö. 3000’lere kadar süren tanrıça-tanrı dengesi hanedan devletler çağıyla birlikte ilk sarsıntılarını yaşar. Fakat yine de M.Ö. 2000’lere kadar da egemen erkek bu dengeyi kıramamış, her iki sistem arasında savaş sürmüştür. Tanrı ve tanrıçalar şahsında dile gelen bu savaş, iki kültün, iki ideolojinin, iki felsefenin, iki kültürün, iki yaşam tarzının, iki toplumun, köy ve kent toplumunun savaşımıdır. Bu şekilde ele almak lazım. Burada savaşan düalitedir, aydınlık ile karanlığın, iyi ile kötünün savaşımıdır, çok çetin geçmesi de bundandır.

Bugün dahi bir toplumu değiştirmek istediğin zaman çabuk değiştirmek mümkün değildir, zaman ister. Bir sistemi bir anda kaldırıp yenisini kuramazsın. Örneğin; binlerce yıldır Ortadoğu sistemini değiştirmek istemektedirler, değiştiremiyorlar. Farklı sistemler etki etmiştir, asimilasyon vardır, kültürü çalınmış, yeni bir kültür yerleşmiştir, ama teslim alınamamıştır. O dönemde de kadın-tanrıça sistemi bir savaşım içerisindedir, teslim olmamıştır. Ama yavaş yavaş içerisinde erimektedir. Burada işte iktidar savaşına giren kadınların rolleri de açığa çıkmaktadır. Erkeğin hâkimiyet savaşı başladıktan sonra erkekle iktidar savaşına giren rahibeler vardır. Özellikle hanedan devletleri süreci ile birlikte iktidara oynayan kadınlar olur. Önderlik bu nedenle kadının artık sistemin en verimli ajanlarına durumuna getirildiklerini belirtmektedir. Kadının bu konuma düşürülmesi bugüne kadar sürmektedir. Kadınlar bugün bile çocuklarını eğitirken sisteme nasıl dahil olacakları üzerinden, özellikle de kız çocuklarını erkek sisteminin nasıl iyi, güçlü bir kölesi olacakları şeklinde eğitmektedirler.

Tarihsel sürece baktığımızda kadının durumunda iki yön olduğunu görmekteyiz. Bir taraftan kadınlar erkek sisteminin ajanları konumuna getirilirken, diğer taraftan da büyük bir direniş de vardır. Bir taraftan düşürülen bir kadın gerçekliği varken, diğer taraftan direnen bir kadın gerçekliği vardır. Bu iki gelenek, iki çizgi günümüze kadar da devam etmektedir. Biri özgürlük geleneği, diğeri tahakküm geleneğidir. Biri teslimiyet, diğeri direniş geleneğidir. Önderlik bu nedenle günümüze kadar devam eden mücadeleyi devletçi sistemle komünal sistem arasındaki mücadele olarak nitelendirmektedir. Halklar, devletler, güçler adı altında yürütülen tüm savaşların bir yanıltma ve saptırma olduğunu, esas savaşımın iki sistem arasındaki savaş olduğunu belirtmektedir. Dünyadaki tüm savaşların temelinde bu iki sistemin savaşı vardır ve bu savaş halen sürmektedir. Örneğin PKK’nin savaşı bu savaşımdır, özgürlükçü geleneğin, özgürlükçü sistemin savaşıdır. Önderlik “tarih şimdidir” derken, bu gerçekliği hatırlatmakta, gözler önüne sermektedir.

Tarihe bakış açımız düz çizgisel olduğu için kopuk kopuk, kesik kesik ele alma gelişiyor; mesela neolitik yaşanmıştır ve bitmiştir, şu yaşanmıştır ve bitmiştir. Ama Önderlik helezonik, döngüsel bir tarih anlayışı koyuyor, bir taraftan bir kültür yaşanırken diğer taraftan başka bir kültür yaşanıyor. Bu tarih bakış açısıyla bakmadığımız için “kadın nerde nasıl kaybetti, nerde nasıl direndi” diye somut bir şeyler arıyoruz. Fakat tarihsel toplum gerçekliğine baktığımız zaman bir taraftan Aryenler kendi yaşamlarını, kültürlerini kurumlaştırırken, diğer kültür grupları da kendi kültürlerini, yaşam sistemlerini kurumlaştırıyorlar. Bir kültür bir diğerine kendisini hâkim kılmaya, tahakküm altına almaya ve eritmeye çalıştığı zaman aralarında çelişki, çatışma ve kıran kıran bir savaş başlıyor. Zaten belirttiğimiz gibi Sümer sistemi, neolitik toplumun ürünleri, değerleri üzerinden gelişmektedir. Bu nedenle Sümer+neolitik diyoruz. Zigguratlarlarda bu iki artının bileşiminden yeni bir inanç sistemi de doğuyor. Ama hanedanlıkların hâkimiyetiyle birlikte zor, kavga, savaş, talan öne çıkmaktadır. Buna karşı müthiş bir direniş başlar; yani toplumun doğasını hemen bozamıyorlar.

Bu dönemle birlikte doğal toplum, neolitik toplum yok olmuyor, yok olmaz da, zayıflamıştır fakat bugüne kadar da devam etmektedir. Yani ‘kadın kendi yetersizliklerinden kaybetti, sisteminde sorun vardı, bunlar nelerdi, bunları görelim’ diye bir şeyler aramak, bunda somutlaştırmaya çalışmak yanlıştır. Dile getirdiklerimizin toplamına baktığımızda, kaybedişin sebepleri ortaya çıkıyor. Fakat şöyle bir yön vardır; rahipler yeni bir ideoloji, yeni bir sistem geliştirirken tanrıçalar, kadınlar tutucu kalmışlardır. Bir diğeri erkeğin saldırıları, yürüttüğü savaş, esas olarak kadın değerlerinin talanı üzerinden gelişir; bu konuda kadın öz savunmasını, meşru savunmasını güçlü geliştirememiştir.  İdeolojik, siyasi ve askeri olarak döneme göre kendini örgütlemezsen değişim dönüşümü yaratamazsın, özellikle yeni bir sistem bunu dayattığı zaman kaybedersin. Yeni döneme göre kim kendisini güçlü örgütler, hazırlanır ve planlı hareket ederse o kazanır, o dönem açısından da bu geçerlidir. Erkeğin avcılık kültüründen edindiklerini belirttik, yine diğer etkenleri de dile getirdik. Erkekler bu konuda kendini örgütlerken kadın bunu çözümlemede yetersiz kaldı, bu da bir etken. Ama en temel hususlardan biri erkeğin bu hamlesi esas kök kültür içerisinde gelişmemektedir; egemen erkek kültürünün, devletçi-iktidarcı kültürün çıkış merkezi, doğuş beşiği Aryen kültürü ve toplumu değildir. Tahakkümcü erkek toplumu, Semitik kökenli El Ubeyd kültüründen çıkış gerçekleştirmiştir. Bu, bir ağacın dallarının, yapraklarının hastalık kapması, kanserleşmesi ve bunu köke yayması gibidir. Kadının esas toplumsallığının kökü, kök hücresi, neolitik toplumun ana yurdu Yukarı Mezopotamya ve Aryen toplumudur. Erkek sisteminin merkezi ve kök hücresi de Aşağı ve Orta Mezopotamya’dır. Önderlik; “gerek Sümer uygarlığının oluşumunda, gerekse yayılmasında ilk halkaya Orta Mezopotamya’yı yerleştirmek hatalı olmayacaktır” demektedir. Belki de Yukarı Mezopotamya’da erkek böyle bir sistem geliştirmek isteseydi kadın daha erken fark eder ve buna karşı verdiği mücadele tarihin yönünü daha farklı belirleyecekti. Bu konuyu bu şekilde anlamak daha yerinde olacaktır.

Ur Hanedanlıkları dönemine ait dile getirilebilecek diğer önemli bir husus, her ne kadar Babil kralı Hammurabi ilk yazılı hukuk koyucusu olarak bilinse de, esasında yazılı hukukun ilk nüvelerine Ur Hanedanlıkları döneminde rastlanmasıdır. Şimdiye kadar tespit edilebildiği kadarıyla ilk hukuk yasaları bir Sümer kenti olan Lagaş’ın kralı Urukigana tarafından M.Ö. 2370’lerde oluşturulmuştur. Urukigana yasaları daha çok rahipleri sınırlamak, toplum içindeki etkinliklerini kırmak ve kral otoritesini pekiştirme temellidir. Bir diğer ve daha çok bilinen hukuk koyucusu ise Ur kralı Ur-Nammu’dur. Ur-Nammu’da M.Ö. 2047’de kendinden önceki kralı darbeyle indirip iktidara geldikten sonra ilk yaptığı iş rahipleri sınırlamak olur. Ur-Nammu kanunlarından günümüze ulaşan 57 madde olduğu belirtilmektedir ve bu maddelerden 30’u bugüne kadar çözülebilmiştir. Bu kanunlar, ağırlıklı olarak mal ve can güvenliğine yöneliktir ve kimi kısasa kısas hükümleri de bulunmaktadır, birini öldürme karşılığında cezanın öldürülme olması gibi. Ayrıca bu kanunlarda erkek egemenliğini pekiştiren birçok hüküm de bulunmaktadır. Örneğin; evli olan bir kadının başka bir erkekle beraber olması durumunda kadının öldürülmesi, ama erkeğin öldürülmemesi veya dul bir kadınla beraber olan bir adamın ona karşı hiçbir yükümlülüğünün olmaması gibi. Kimi araştırmacılar Ur-Nammu kanunlarını Sümer reformu olarak da ele almaktadırlar. Diğer bir ilk hukuk örneği M.Ö. 2060-1960 yılları arasında hüküm sürmüş olan III. Ur Hanedanlığı döneminde Ana-İttuşu Kanunları olarak bilinen hukuk kurallarıdır, bu kanunların kim tarafından yazıldığı veya hazırlatıldığı bilinmemektedir. Fakat Ur-Nammu kanunlarına çok benzemektedir ve hem Sümer hem de Asur dillerinde yazılmıştır. Lipit-Eshtar (İştar) adlı yine Ur Hanedanlıkları kralı M.Ö. 1934-1924 yılları arasında yine yeni kuralları getirmiştir. Bunlar kendisinden önceki kanunlarla benzerlikler göstermektedir.

Berfin Zinê

Devam edecek

 

ShareTweetPin
  • Anasayfa
  • Önder APO
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk

No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma
  • Galeri
    • Video
  • Kurdi

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk