Ronahi Serxwebun
Ezilen halkların çığlıkları dünyanın hangi coğrafyasında yankılanırsa yankılansın aynı sesi taşır. Tıpkı isyan dolu haykırışlarının ya da sevinç naralarının aynı sesi taşıması gibi… Seksenli yılların başında bir televizyon kanalının ekranında gencecik bir kadının kararlı sesinden isyan, inanç, umut dolu bir manifesto dinlemiştim… On-sekiz yaşın tüm heyecanını ve ateşini yükseldiği gür sesiyle Filistinli Sena İsrail askerlerine dönük intihar eylemine gitmeden önce kaydettiği video kaydında eyleminin amaçlarını ve bu eylemi neden seçtiğini anlatıyordu. Şahadet haberinin hemen ardından bu sarsıcı görüntüleri düşmüştü ekrana Filistinli Sena’nın ekrana yansıyan aydınlık ve güzel yüzünden, ışıklı bakışlarından sözlerinde dile gelen kararlılık ve inanç apaçık görülebiliyordu. Bu gencecik kadının ölümün üzerine böylesine kararlılıkla yürüyüşü çarpmıştı beni de birçokları gibi… Halkının özgürlük mücadelesinde bayraklaşan kahramanlardan biri olmuştu genç Sena…
Yıllar sonra Filistinli genç Sena ve birçok yoldaşının başvurduğu bu sarsıcı eylem biçimi genç bir Kürdistanlı kadın tarafından Kürdistan topraklarına taşınacaktı… Filistinli genç Sena’nın isyan çığlığı bu kez Kürdistanlı genç Zilan’ın dilinde Dersim semalarında yankılanacaktı…
Zilan… Halkının yaşadığı katliamların, haksızlıkların yükünü omuzlayan kadın… Bu katliamları unutmamak ve unutturmamak için kendine ad olarak seçen kadın… Kürdistan’ın kanlı katliamlarından Zilan’ı kendine isim olarak seçmişti Zeynep Kınacı gerilla olmaya karar verdiğinde; Zilan vadisinde hunharca katledilen binlerce Kürdistanlıyı; binlerce kadın-erkek ve çocuğun intikam çığlıklarını hep hatırlatmak için… Yalnızca başkalarına değil, kendine de hep hatırlamak ve mutlaka intikamlarını almak için…
Zilan Kürdistan tarihinin kanlı sayfalarının iz sürücüsü ve hesap sorucusudur. Bomba haline getirdiği bedenini işgalci ve katliamcı Türk ordusunun askerleri arasında patlatmak için bir başka katliam merkezini; Dersim’i seçmişti. Eylemini tarihi de anlamlıydı ve bir başka sömürgeci suçun, Şeh Sait’in idamının yıldönümünde gerçekleştirmiştir. Zilan 30 Haziran 1996’daki eylemiyle Şeyh Sait’in idamının intikamını Dersim’de soruyor ve tarihte güçlerini birleştirmeyi başaramamış Şeyh Sait ile Seyit Rıza’yı kendi eyleminde buluşturuyor.
Zilan’ın eylemi; Dersim’in uçurumlarından ölüme atlayan Dersimli kadınların, süngü uçlarında sallanan cansız bebelerin, evleri-barkları yakılan ve mağaralarda zehirli gazlarla katledilen yaşlı-genç Dersimlilerin semalarda uğuldayan iniltilerini dindirmenin eylemidir.
Yalnızca tarihe kalan sömürgeci suların değil, günümüzde devam eden sömürgeci uygulamaların da intikamıdır Zilan eylemi. 6 Mayıs 1996’da Kürdistan halkının çağdaş önderi Başkan Apo’ya yönelik gerçekleştirilen Şam bombalamasını protesto eden Kürdistan halkının önderlerini katletme politikalarına ve sömürgeciliğe “Edi Bese” diyen tarihsel bir çıkıştır…
Zilan, her anın adeta bir sanat eseri yaratırcasına inceden inceye düşünüp planlayarak ve büyük bir sabırla ilmek ilmek örerek gerçekleştirdiği bu eylemiyle sömürgeciliğin beyninde ve yüreğinde muazzam bir korku yarattı. Hiçbir suçunun cezasız kalmayacağını, er ya da geç hesap sorulacağını ortaya koydu. O’nun eyleminden sonra sömürgeci ordu Kürdistan’da eskisinden çok daha büyük bir korkuyla dolaşır oldu. Hatta Türkiye’de dahi her an canlı bomba korkusu yaşanır hale gelindi.
Zilan’ın eylemini böylesine etkili kılan, ölümün hiçliği duygusunun bu kadar netçe gözler önüne sermesiydi. Zilan adeta düğüne gider gibi gitmişti ölümün üzerine. Bedenini lime lime edecek, en büyük parçası ayak topuğu olacak şekilde onu parçalara bölecek bir bombayı adeta bir ananın çocuğunu koynunda taşıması gibi bedeninde taşımış; günlerce onunla yatıp kalkmıştı. Böylesine kilitlenmişti eylemine… “Anlamlı bir yaşamın ve büyük bir eylemin sahibi olmak istiyorum” diyordu. Bunun için her şeyi göze alacak yüreklilikteydi. İşte buydu sömürgeciliği bu kadar korkutan. Bir kez bu ruh doğmaya görsün artık bir halkı durdurmanın olanağı yoktur. Nitekim, Zilan’ı izleyen Bermaller, Leylalar bu ruhun nasıl da hızla yayıldığını ortaya koyuyordu. Artık Zilan’ın fedai ruhu dolaşıyordu Kürdistan semalarında ve bu ruh yeni bir çığır açacaktı Kürdistan tarihinde.
Zilan, eylemiyle gerilla için de yeni bir dönem başlatacaktı. Uzunca bir süredir kendini tekrarlayan gerilla yeni bir atağa geçme ve mücadeleyi daha üst boyuta taşırmada ilhamını Zilan’dan alacaktı. Gerillada yaşadığı fiziki zorlanmadan dolayı, “sen gerilla olamazsın” diyen ve birçok hemcinsi gibi ona da geri dönüş yolunu gösteren o günün gizli, daha sonraki sürecin açık tasfiyecisi ve ihanetçisine nasıl gerillacılık yapılacağını gösteren Zilan, özgürlük arayışçısı tüm kadınlar için büyük bir kapıyı aralıyordu.
Tarihin tozlu sayfaları arasında unutulmaya yüz tutmuş tanrıça kültürü Zilan’la birlikte bir kez daha gün yüzüne çıkarak Kürdistan kadınlarını bu kültürün bayrak taşıyıcıları haline getiriyordu. Kürdistan kadınları Zilan’ın öncülüğünde Kürdistan’dan başlayıp adım adım Ortadoğu’ya oradan da dünyaya yaymayı hedefledikleri kadın kurtuluş ideolojisini ve hareketini gururla omuzluyorlardı.
Zilan bu tarihi eylemle Kürdistan halkının Önderi Abdullah Öcalan’a duyduğu büyük bağlılıkla yürümüştür. “keşke canımdan başka verecek bir şeyim olsa” diyordu. O’na göre, Önderliğin uğruna canını vermek yetmezdi; çok daha fazlası gerekirdi… Önderliğe yoldaş olmayı bilen Zilan, düşünce gücü ve eylemiyle Önderliği de derinden etkilemiş ve kendisini komutanı olarak değerlendirmesini sağlamıştır.
Bugün Zilan’ın tarihi eyleminin 17. Yıldönümünde Kürdistan özgürlük mücadelesinin yeni bir tarihsel dönemecinden geçiyoruz. Özgürlüğe çok yakın olduğumuz kadar yeni risklerle de karşılaşabileceğimiz bir dönemeçteyiz. Zilan’ın tarih yaratan fedai ruhuna belki de bugün her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Özgürlüğe siyasal mücadele yoluyla ulaşma seçeneğinin önümüze çıktığı bugün, bu seçeneği zafere taşırma; kurucu militanlığın ve önderliğin özgürlüğünün fedaisi olma göreviyle karşı karşıyayız. Zilan’ı anma ve anısına bağlılığın yolu buradan geçiyor.