15 ağustos atılımı, her şeyden önce Kürdistan tarihinin en çağdaş sürecinin ifadesidir. Hatta Kürdistan’ın sağlam, kararlı, kesintisiz yenilgiye kapalı, sürekli yeniye giden,
gittikçe daha da derinleşerek çözümlenen ve bu anlamıyla birçok ulusal ve toplumsal kurtuluş adımlarından farklı, Kürdistan somutunun derin, doğru tahliline dayalı ve Kürdistan halkı söz konusu edildiğinde onun en temel diriliş hamlesi ve biricik şansıdır. Bu atılımın başarısı halinde, halkın tarihi kurtuluşu temelinde yürüyeceği bilindiği gibi; aksi halde, sadece Önder bir partinin yenilgisi değil hatta bir sınıfın yenilgisi de değil, bir ulusun şahsında insanlığın kaybı anlamına gelen bir yenilginin yaşanacağı da bilinmekteydi bu yüzden çok büyük çabayla hazırlanan, iç ve diş karşı devrimci saldırılara karşı çok az imkanla yürütülmeye çalışılan, eşine ender rastlanan bir fedakarlık ve cesaret örneği olarak ortaya çıkmaktadır. Bu anlamda 15 ağustos atılımı, sadece Kürdistan halkının kurutuluşu tarihinde değil, insanlığın tarihinde de daha şimdiden önemli bir yer kazanmaya doğru kendini kanıtlayan soylu bir insanlık eyleminin, Ulusal Kurtuluş Savaşımı’nın toplumsal özgürlük hamlesinin adıdır. 15 Ağustos atılımı, bizzat eylem ilk adımını atanlardan bu yana, hızından ve temposundan hiçbir şey kaybetmeyen bir gelişmeyle günümüzde de devam etmektedir. Henüz o günlerde bir gün bile yürütülmesinin mucize gibi göründüğü, düşmanın “bir kaç günde tamamen yenerim” biçiminde kendisini inandırdığı, dostların da “taş çatlasa ömürleri bir-iki aydır” dediklerini ve bu anlamıyla fazla umut vaat etmez gibi görünen bir gelişmeden bu yana tam otuz bir yıl geçti. Bugün insanlığın tamamen dikkatini çeken ve mucize kabilinde değerlendirilen bir halkın, 31 yıl önce kendi adını bile kabul etmekten çekindiği bir gerçeklikten” mutlaka zafere ulaşırız ve hiçbir engel bizi durduramaz” seviyesine ulaştığı biliniyor. 15 Ağustos, bu anlamda da inanılmazı gerçekleştiren bir eylemin de adıdır.
Son derece çelişkiler içinde bir tarihin yeniden gözden geçirildiği, bin yılların kör düğümlerinin çözümlenmeye çalışıldığı, düşüren ve düşürülenin inceden inceye eleştiriye ve düzeltmeye tabi tutulduğu bir dönemde, ” ölürüm de yürüyemem” diyenin ortama egemen olduğu, bunun etkilerini sürekli öncüye taşırdıkları, her şeye benzeyen, ama asla insanlık vaat etmeyen toplum gerçeğine karşı savaşın da adı oluyor. İddiasızlığın, bütün olumlu değerlere layık olmamanın ardına kadar yaşandığı, kendilerinden en çok umut ve başarı beklenenlerin kendini rahatlıkla yere atmaktan çekinmediği bir dönemde, bu anlayışlara karşı halk adına yapılan büyük çıkışın adıdır. 15 Ağustos! Sorunluluğun ve sağduyunun hissedilmesiyle birçok işi becerebilecekken oralı bile olmamanın, inanılmaz derecede öncülükle oynamanın sergilendiği, adeta kendi kendine işkence edenin konumuna bolca düşürüldüğü bir pratiğe karşı örgütsel pratiğin eylemidir 15 Ağustos. 15 Ağustos her türlü provokasyonun, komploculuğun yaşadığı, çok sınırlı gelişmelere inanılmaz olumsuz dayatmaların yapıldığı, hatta ibret verici sahnelerin yaşadığı bir süreçte, bunlara karşı parti çizgisini korumanın ve dayatmanın adıdır. 15 Ağustos bunun yanında insan soyunda ortaya çıkabilecek, kendi ülke ve halk gerçekliğimizde son bir nefesle, çabayla gösterilmesi gereken cesaretin, fedakarlığın ve kahramanlığın tarihte eşine ender rastlanan örneklerinin de bol bol ortaya çıktığı ve bu anlamda çok şanlı bir insanlığın ulusal toplumsal kurtuluş hamlesinin adıdır.
Biz eylemimizi neye karşı, nasıl yaptığımız biliyoruz. Bu anlamda o yıllar umut yıllarıdır. Ekilen, ama henüz yeşermeyen ve biçilmeyen yıllardır. Bugün ortaya çıkan başarılar, bizim açımızdan başarı bile denmeyecek kadar sınırlıdır. Biz asıl olanın gizli olduğunu, daha ileride bol ürün vereceğini düşünüyoruz. Bu anlamda umutluyuz.
Geçirdiğimiz çok görkemli ve süratli bir yarıştı. Çok büyük bir duyarlılıkla, hiçbir şeyi ayakaltında ezdirmemeye çalıştık. Bugün halkın çok iyi gördüğümüz coşkusu bu anlama geliyor. Aslında büyük maraton koşusuyla bir finale yöneldik. Yani bir ipi göğüslemeye çalışıyorduk, onu alkışlıyorduk, halkımız da onu alkışladı. Yerinde bir alkıştı, coşkunun anlamı böyledir. Daha çok açığa çıkan yıllar değil, ileride daha da ortaya çıkacak yılları geçirdik. Güçlü edebiyatçıların yorumlarıyla ileride anlatılmaya çalışacaktır, resimlenecek, türküleşecektir, kısaca sanatsal ürünleri ortaya çıkaracaktır. Ama bu dönemi çok iyi an-lattık. Bu dönemin ruhunu, bu dönemin yaratmak istediği insanı, özgür kişiliği, başarmak veya yaratmak istediği yaşamın kendisinin ne olduğunu ortaya koyduk.
15 Ağustos Atılımı’nın 31 yılı, bu anlamıyla mutlaka kazanılması gereken yanları olan bir yaşamsal zamanımız oluyor. 15 Ağustos Atılımı’nın 31 yılının sonuna geldiğimizde, adına görkemli diyebileceğimiz, yegane veya belli başlı hususlarından birisi de; halkın verdiği karşılığında kendisi olmasıdır. İnanılmaz bir düzeye ulaşmış bulunuyor. Başlarken en umutsuz, en çekingen, en karşılık vermeyen halk, şimdi dünyaya örnek teşkil edebilecek bir karşılık veriyor. Bu bizim için anlamlıdır. Şunu söyledik ısrarla;”bu yıllar artık bu coşkunuza tanık oluğunda, sizin özgür yaşamınızın bir parçası haline getirmişsiniz bu bizim de amacımızdır. Bir öncülük rolü, bütün iç ve dış engellemelere rağmen, bu anlamda başarılmıştır” dedik. Ve şunu da söyledik; dersler bizzat halkın dersleri olacaktır! Halk artık kendi savaşımının esasları üzerine düşünecek, kendi savaşımının örgütlenmesi, yönetilmesi üzerinde sorumluluk duyacaktır! Artık söz sahibi halk, onun eylemi ve bu işin bizzat yürütücüleri kendileridir. Bu çağrımızın, hitabımızın temelinde bu gerçek yatıyor. Devreye bir halk girmiştir, halk fiili bir eylem gücü haline gelmiştir. Bu anlamıyla tarihin yegane söz sahibi ve gücü olmuştur. Bir önder, bir parti çok doğru, çok yaman işler de yapsa belki herhangi bir sebeple yenilgiye uğrayabilir, ama böylesine ayağa kalkan bir halkın yenilmesi daha zordur. Önder ve parti bir tarafa, halkın kendisi daha fazla savaşımının konusu yapılmak istenmektedir. Bunun için halka da görevlerine sahip çıkması için çağrıda bulunduk. Bunun için, öz örgütlenmeniz, cepheniz, savunma birlikleriniz oldukça geliştirilmelidir dedik, çok sayıda önder çıkarmalarını istedik. Bu işlerin en belli başlı sorumlusu olarak halkın hareket etmesi gerektiğini belirttik.
Önder Apo
15 Ağustos 1995