Kod Adı: Adar Efrin
Adı: Heyfa Muhammed
Katılım Tarihi: 1998
Şehadet Tarihi: 11 Nisan 2006 – Besta
Yağmurdan ya da doludan can havliyle kaçarlar ya insanlar, kaç zamandır kaçıyorum seni yazmaktan. Oysa bir zamanlar yağmur altında ıslanmayı ne kadar da severdim. Yazarsan belge olur resmileşir ya yaşananlar. Senin şahadetini resmileştirmekten, artık olmadığını ve bir daha hiç olmayacağını kendime itiraf etmekten duyduğum korku buna neden oluyor. Her gelen grupta seni arıyor gözlerim. Geçen yıldan beri eğitime giren her arkadaşı gördüğümde seni görmeye çalışıyorum. Biliyorum sen olsaydın gelişimin çok farklı olacaktı. Diploma törenlerinde senin adını duymak istiyorum. Ve büyük bir kırgınlık ve hüzün bırakmıyor peşimi. Çünkü beklediklerim gelmediler ve bir daha da hiç gelemeyecekler. En çok seni bekledim. Adar, hoşça kal bile demeden ayrıldık. Yaşarken bizler için ne anlam ifade ettiğini yeterince sana ifade edemedik demeyeceğim, bu kez yaşarken de sevdiğimizi belli etmeyi başarmıştık. Ama sen katılımınla, yaşamdaki fedakârlığınla, dürüstlüğünle bunu kendin yarattın.
Adar arkadaş 1998 yılında mücadele saflarına katılır. Halep’te çalışmalarda yer alır. Daha sonra 2001 yılında ülke sahasına gelir. Maddi olarak oldukça fakir ancak, yüreği tüm güzellikleri içerisine alabilecek kadar zengin yurtsever bir aile içerisinde büyür. Adar arkadaşın kişiliğinin şekillenmesinde, örgüt kültürünü bu kadar çabuk kavramasında ve örgüt ahlakını yaşamda her tavır ve davranışında yansıtmasında, aileden özellikle de annesinden aldığı ilk eğitimlerin etkisi belirleyicidir. Ülkeye geldikten kısa bir süre sonra, güney sahalarından ayrılarak 2003 baharıyla birlikte kuzeye yeniden yönelen kadın arkadaşlar içerisinde yerini alır. Fiziki olarak zorlanan Adar arkadaşın gerillacılıkta kısa süre içerisinde büyük bir gelişim sağlaması, Gabar görevlerinin aranan arkadaşı olması, arazide öncülük yapması gerillacılıkta inat ve ısrarının sonucunda gelişmiştir. Adar arkadaş bir insanın gerçekten isterse ve inanırsa başarılı olacağının kanıtı olmuştur. Gabar’da zaman zaman daraldığımızda bizlere umut veren, duruşuyla gerçeği anlatan Adar arkadaş, yaşam masalımızın en sevilen kahramanlarındandı. Kişiliğini yeni yeni bulmaya çalışırken meraklı soruları ve yoğunlaşmalarındaki derinlikle kendini Gabar’da yeniden yarattı. O yaşamıyla tam anlamıyla Gabar’a layık olduğunu kanıtladı.
Bal gözlü melek kız, biz görevlerden yorgun argın geldiğimizde doğru uyumaya koşarken eline dürbünü alır araziyi ayrıntılarda tanımak için araziye çıkar dolaşırdı. Kısa sürede gösterdiği bu çaba sonucunda herkesin kaybolduğu bu coğrafyada öncüleşmeyi başardı. Eylemlere katılan Adar arkadaş gün geçtikçe güzelleşiyor, derinleşiyor ve olgunlaşıyordu. Militan duruşuyla geleceğe dair umut vaat ediyordu. Adar, Gabar’ın her şeyi olmuştu. Gitmediği görev, keşif, eylem yok denecek kadar azdı. Bu güveni ve sevgiyi kendi emeğiyle yarattı. İnsan emek harcadığı yeri sever ve bağlanır. Adar, Gabar’a deliler gibi bağlanmıştı. Bir gün bile bu topraklardan koparak yaşayabileceğine inanmıyordu. Yiğitlerin mekânı Gabar kişilerin kendilerini tanımaları ve yaratmaları açısından bir gerilla akademisi niteliğindedir. Ne herkes bu akademinin öğrencisi olabilir, ne de buradaki yaşam sınavından güçlü bir biçimde çıkabilir. Adar ise hem Gabar’ı yüreğine sığdırmayı başardı hem de Gabar’ın yüreğinde yer edinerek Agitlerin diyarında silinmez izler bıraktı. Şimdi Gabar’ın her patikasında, her noktada Adar’a dair bir iz, bir anı var. Gidilen her kanîde, içine girilen her sarnıçta, koparılan her meyvede Adar’ı anmamak imkânsız. Yaratıklarıyla Gabar’da izler bırakan Adar, Gabar’dan hiç kopamadı şimdi de Gabar bu yiğit kızı tanımanın, Onu yaratmanın onurunu yaşıyor.
Gabar da doğal komutan olan bal gözlü küçük melek, belli bir hâkimiyeti geliştikten sonra komutan oldu. Herkes Adar arkadaşın timinde kalmak istiyordu. Yoldaşlık onun için her şeyden daha değerliydi. İnsana insan olduğu için değer verilmeliydi. Arkadaşları saatlerce dinler, arkadaşların sorunlarını çözmek ve yoğunlaşmalarını derinleştirmek için adeta kafa patlatırdı. Tertemiz, duru su gibi bir yüreğe sahip olan Adar size bakınca içinize akardı, konuşunca yüreğinizi sızlatırdı, gülünce dünyanın en güzel, en içten ve en sade gülen insanını görürdünüz. Bir de sessiz gecelerde “çarber” başında o yumuşak sesiyle “Can te çi ji min re kir” parçasını söyledi mi, Adar’la türkü tadında yaşamanın ne olduğunu anlardınız.
Efrinli olan Adar arkadaş tüm alevi deyişlerini bilirdi. Onunla yaşamak güzel, güzel olduğu kadar sürprizlerle doluydu. Her gün Adar’ın yeni bir özelliğini keşfedebilirdiniz. Adar yaşamı, insanları, hayvanları tüm varlıkları duyumsuyor, kendini onların yerine koyuyor, kendini doğanın bir parçası olarak ele alıyordu. 2004 kışında kampımızda Önderliğimizin Bir Halkı Savunmak adlı savunmasını okuyor ve tartışıyorduk. Fareler ve yılanların ekolojik dengenin bozulmaması için birbirlerini yemeleri gerektiğini ona bir türlü kabul ettiremiyorduk. Adar farelerle yılanlar arasında sevgi geliştirilebileceğini, bunların birbirini yemesinin zorunluluk olmadığını dayatıyordu. Kimse Adarı ikna etmeyi başaramadı. Kişiliğindeki tüm varlıklara değer verme anlayışı her davranışına, yaklaşımına ve bakış açısına etkide bulunuyordu.
Her şeyin en zorunu kendisi için isteyen en güzelini yoldaşı için düşünen Adar arkadaş, bu dünyaya göre fazla iyiydi. Toprak onu bizlerden daha çok sevdi. O doğanın kızıydı. Erzak görevlerinde yükün en ağırını kendisi için alır, yükünün altında görünmezdi. Koskocaman beyaz çuvalın altında sadece küçük iki ayak görünürdü. Kendinden büyük yükler taşırdı. Her zaman kendinden büyük işler yapıyor ama bu işlerin de üstesinden geliyordu. Onun için işin büyüğü-güzeli, insanın güzeli-çirkini yoktu, herkes önemliydi. İçimizde bulunan herkesin sevilmeye değer yanları olduğuna inanıyordu. Ayrıntılara çok önem veren Adar, en ince ayrıntılarına kadar düşünüyor, her zaman en iyisini yapmaya çalışıyordu. Oldukça düzenli ve disiplinliydi. Yaşadığı alana estetik kazandırmak Onun için bir görevdi. Nasıl olursa olsun yaşarım mantığına ve günübirlik yaşam anlayışına karşıydı. Bir yerde bir saat dahi kalınacaksa kişi en güzel biçimde yaşamalı, yaşadığı kutsal toprakların kutsallığına leke düşürmemeliydi.
Adar’ın özü kirlenmemişti, özünün güzelliği yüzüne ve gözlerine yansıyordu. Ona bakarken ‘bu arkadaş mutlaka yaşamalı, korunmalı’ diye düşünmeden kendinizi alıkoyamazdınız. Örgüt içerisinde militanlaşabilecek, Önderliğe ölümüne bağlı, inandıklarına ve bildiklerine göre yaşamaya çalışanlardandı. Pek çok kez kıl payı ölümden kurtulan Adar arkadaşı Gabar toprakları bir ana gibi koruyordu. Gelirken gözümüz arkada değildi, çünkü Adar’ı Gabar topraklarına teslim etmiştik. Adar’la Gabar arasında kopmaz ve farklı bir bağ vardı. Bir grup arkadaş göreve gitmişti, bu görevde Adar arkadaş da vardı. Düşman komplo hazırlamış, arkadaşları bekliyordu. Ve Adar arkadaş bu komplodan zor kurtulmuştu. Burada şehit düşen Sipan arkadaşın şahadetinden çok etkilendi. Sipan arkadaş genç ve oldukça aktif katılan bir arkadaş olduğundan herkes tarafından çok seviliyordu. Adar’la Gabar’a ulaştığımız ilk günden itibaren beraber kalmışlardı. Adar arkadaş daha sonra Sipan için de yaşayacağını ve onun gibi katılacağını belirterek soy ismi olarak Sipan arkadaşın ismini aldı. Ve o günden sonra daha güçlü katılabilmek için kendisini çok daha fazla zorlamaya başladı.
En son Besta’ya geçen Adar arkadaş yaşanan bir çatışmada şahadete ulaştı. O Gabar’a göre yaşamayı, Gabar’ın kızı olmayı başardı.
Adar’ı anlatmaya gücümün yetmediğinin, kelimelerin onun gerçekliği karşısında kifayetsiz kaldığının bilincindeyim. O gidince Gabar ağladı. O gidince Gabar kanadı. Şimdi gidilen her görevde içine girilen her eylemde ‘Adar olsaydı her şey daha farklı olurdu’ demekten alıkoyamıyor kimse kendini. Ama O hepimizde bir iz bıraktı ve her zaman bizimle yaşayacak. Onu unutmak kendimizi unutmak olacaktır. Ona layık olmak Gabar’a ve Adar’ın yoldaşlığına layık olmaktır.
Şerda Mazlum