M.Ö. 22.000-12.000 arası süreci kapsar. Orta taş çağı veya yontma taş çağı da denilmektedir. Aynı zamanda epipaleolitik dönem de denilmektedir. Mezolitik dönem, daha çok paleolitik ile neolitik dönem arasındaki bir geçiş aşaması olarak değerlendirilir. Son yıllardaki bazı araştırmalar bu döneme yönelik daha fazla bilgi sunmaktadır.
Özellikle mezolitik çağın son dönemleri yavaş yavaş kabile tarzı yaşama doğru evrilmelerin başlangıcını teşkil eder. Klan tarzı yaşamın yanısıra kabile tarzı yaşamın, heterojen toplum modelinin şekillenmeye başlaması sürecidir. Bu nedenle daha derinleşmiş örgütlenme modeli olarak ele alınabilir. Paleolitik dönemde homojen yaşam modeli hâkimdir.
Taş aletlerin yanısıra kemik ve boynuzlardan aletlerin yapılması gerçekleşmiştir. Aletlerin yapılmasında bir estetik anlayışın geliştiği gözlemlenir. Aletlerin süslenmesi, değişik şekillerin verilmesi görülür. Nüfusun çoğalmasıyla birlikte beslenme kültüründe de bir zenginleşme göze çarpar. Hediye kültürünün ilk ortaya çıktığı çağdır. Son buzul çağı da mezolitik dönemde görülür. Son buzul çağının en zirveleşmiş halinin yaşandığı M.Ö. 18.000 ile 14.000 yılları yine mezolitik döneme tekabül etmektedir. Fakat bu buzul dönemleri dünyanın her yerinde aynı şekilde yaşanmıyor, kimi yerlerde tam buzullar yaşanırken kimisinde yüksek bir soğuk hava buzulu, kimisinde diğer yerlere göre ılıman bir buzul dönemi yaşanır. Bu nedenle de Avrupa kıtasına göç edenlerin bir kısmı tekrardan Verimli Hilal tarafına doğru göçe başlarlar ve bu alan ile Arabistan tarafına yerleşirler.
Mezolitik döneme ait bazı kalıntılar ve heykeller Kürdistan’da Urfa, Malatya, Hakkari vb. yerlerde bulunmuştur. Mezolitik döneme ait çok önemli ve aslında belki de tarihin yeniden yorumlanmasını getirebilecek kalıntılar, Urfa Göbeklitepe’de ortaya çıkanlardır. Her ne kadar şimdiye ortaya çıkarılan bölümler 11.600 yıl öncesine yani M.Ö. 10.000-8000 yılları arasına tarihlense de, tespit edilen fakat daha açılmayan bölümlerinin mezolitik döneme kadar gidebileceği belirtilmektedir. Bu dönemi daha fazla gün yüzüne çıkaran ve aydınlatan bu kalıntılardır. Göbeklitepe’deki kazılar Alman arkeolog Klaus Schmidt tarafından başlatılmış ve ilk kez 1995 yılında bu tarihi kalıntıları ortaya çıkarmıştır. Bu kazılarda yer altına gömülü 16 tapınak tespit edilmiş, bunlardan şimdiye kadar yalnızca dördü açılmıştır. Göbeklitepe, daha tarım ve köyleşmenin başlamadığı döneme ait ibadet yerlerinin kalıntılarıyla doludur. Diğer açılmayan bölümleri açıldıkça ve yeni sonuçlara ulaşıldıkça tarihe yönelik yorumlar ve bakış açılarının değişme olasılığı vardır. Göbeklitepe’de herhangi bir yerleşim yerine rastlanmamıştır. Fakat ortaya çıkan büyük bir tapınak vardır. Bir ibadethanedir, aslında bir değil birçok ibadethane-tapınak demek daha doğrudur. Tabakalar biçiminde farklı dönemlere tarihlenen ibadethanelerdir. Bu ibadethaneler çok büyük sayılarda kişinin sığınabileceği ve beraber ibadet yapabileceği büyüklüktedir. Bu ibadethanelerde bulunan dikilitaşlardan bazı bölümlerdekilerin yüksekliği 5,5 metre olurken en kısa olarak tespit edileni ise 1,5 metre yüksekliğindedir. Bu dikili taşların tonlarca ağırlıkta olduğu belirtilirken, bu dikilitaşların kesip işlenmesi ve en azından yarım kilometrelik bir mesafeden taşınarak getirilmesi, yine ibadethanelerin yapımında en azından 500 insanın çalışmış olması gerektiği ifade edilmektedir. Kullanılan birçok aracın ve malzemenin uzak bölgelerden getirildiğine inanılmaktadır ve bu nedenle tüm bunları anlamaya yönelik araştırmalar halen sürmektedir.
Göbeklitepe’deki bu dikilitaşlarda birçok resim ve kabartmalar bulunmaktadır. Her bir tapınağın ortasında bulunan en büyük iki dikili taşın kadın ve erkeği, tanrı ve tanrıçayı temsil edebileceği dile gelmektedir. Dikilitaşlarda kurt, domuz, tilki, öküz, turna, yılan vb. birçok hayvanın kabartma ve resimleri bulunmaktadır. Bir resimde kurt ve turnayı beraber çizmişler, birbirlerine saldırmıyorlar resimde, beraber yaşıyorlar. Bu da toplumda şiddet olgusunun fazla gelişmediğini ve bir tehdidin varlığının kendisini hissettirmediğini gösterir. Yine birçok insan başı heykeli bulunmuştur. Fakat tüm insan ve hayvan heykel ve resim buluntularında erkek betimlenmiştir. Yalnızca tek bir taş levhada çıplak bir kadın resmi betimlenmiştir.
Yine Göbeklitepe’de yapılan kazılarda toprağın incelenmesiyle birlikte Einkorn denilen yabani buğday taneleri, yabani badem ve yerfıstığının bazı türlerinin kalıntıları bulunmuştur. Evcilleştirilmiş herhangi bir bitki türüne rastlanmamış, fakat yüz binden fazla çeşitli hayvan kemiği ortaya çıkarılmıştır.
Göbeklitepe’nin insanlık tarihini aydınlatan en önemli yönü şudur; demek ki o dönemde insanın maneviyatı güçlüdür ve önceliklidir. Güçlü bir inanç sistemi oluşmuştur. Daha sonra gelişen tüm inanç ve ibadet biçimlerinin de kaynağını buradan aldığı belirtilmektedir.
Mezolitik döneme yönelik belirtebileceğimiz bir diğer husus, bugüne kadar tespit edilen ilk evcilleştirilmiş köpek mezolitik döneme tarihlenmektedir. Bu anlamıyla köpek hem ilk evcilleştirilen hayvan hem de neolitik dönemden önce evcilleştirilen tek hayvan olmaktadır.
Buraya kadar olan bölümü genel olarak ele alırsak; mezolitik ve paleolitik dönemler için tamamıyla bir toplum yaşamıdır denilemez. Yaşam tarzı toplumsal yaşamdan çok topluluk tarzı yaşamdır. Topluluk tarzı yaşam, sistemli toplumsal yaşamın temelidir.
Berfin Zin
Devam Edecek