HOLLANDA DEDİM, MİNSK’E GÖNDERDİLER
Bu belirsizlik, tehdit ve baskı ortamında, Hollanda’ya gitme önerisini sundum. Stavrakakis, Şengen anlaşmasından dolayı Yunanistan’dan Hollanda’ya gidilmesi halinde tekrar Yunanistan’a iade edileceğimi ileri sürerek, Şengen ülkesi olmayan transit bir ülkeden geçilmesini istedi. Bunun için Minsk seçildi. Plana göre, bir uçak beni Atina’dan Beyaz Rusya’nın Minsk kentine; ikinci bir uçak da Minsk’ten Lahey’e götürecekti.
Yunan yetkilileri tarafından temin edilen bir uçakla 31 Ocak 1999 günü, Minsk havaalanına doğru yola çıktığım sırada, Hollanda-Lahey’e götürecek ikinci bir uçağın orada temin edileceği yönünde bilgilendirildim. Minsk, Rusya’nın yetki alanındaydı.
DAVOS’TA PAZARLIK VE ANLAŞMA YAPILMIŞ
Sonradan ortaya çıktı ki, bir gün önce (30 Ocak günü) Davos’ta gerçekleştirilen Dünya Ekonomik Forumu toplantısında, Rusya Başbakanı Primakov ile ABD’li petrol şirketleri arasında durumum pazarlık masasına yatırılmış. Rusya’da yayınlanan ekonomi gazetesi Kommersant’da çıkan, “Apo’ya karşı petrol pazarlığı” konulu habere göre, Davos anlaşmasıyla Kazak petrolleri Rusya; Azeri petrolleri ise Türkiye üzerinden dağıtılacaktır. Buna karşılık Ankara, Kazak petrollerinin Boğazlar üzerinden dağıtılmasını engellemeyecektir. Pazarlığın Rusya’ya düşen kısmı ise şudur: Moskova, Bakü-Ceyhan boru hattına müsaade edecek ve benim iltica başvurumu kabul etmeyecektir…
İSVİÇRE’DE UÇAK İNDİRMEME KARARI
Saat 18.00’de Minsk havaalanına indiğim gün Primakov, Avrupa havaalanlarının bana kapatıldığını bildiriyordu. O sırada Avrupa’daki bütün uluslararası havalimanları, benim içinde bulunacağım herhangi bir uçağa iniş izni vermeme konusunda alarma geçirilmişti. Çok üst düzeyde bir karar alındığı açıktı. Daha sonraları, bu kararın gizli olarak İsviçre’de alındığı ortaya çıkacaktı.
HOLLANDA UÇAĞI GELMEYİNCE İNMEDİM
Sözde Hollanda uçağını ayarladıklarını söylemişlerdi ama Minsk’e indiğimizde gelmeyeceğini söylediler. Açık oyun oynadılar. Pangalos o sıralarda, “Pencereden gireni bacadan atarlar” diyormuş. Minsk havaalanında ve ağır kış koşullarında, saatlerce Yunan uçağında bekletildim. Ortada bir belirsizlik vardı. Pilotun bizi indirme girişimleri de dikkat çekiciydi. Kuşkuya düşüren bir durum olması nedeniyle uçağı terk etmeyi reddettim…
MİNSK’TEN ATİNA’YA DÖNÜŞ
Tüm ısrarlara rağmen uçaktan inmememiz üzerine, Yunanistan uçağı, 31 Ocak’ı 1 Şubat’a bağlayan gece saat 04.00 sıralarında tekrar Atina’ya döndü. Dönüş yolunda daha havadayken bile kontrol altındaydık. Yakıt için dahi başka bir havaalanına inişimize izin verilmedi. Havaalanlarını bu kadar kapsamlı kontrol etmek de ancak NATO gücü ile olabilir…
KENYA DEĞİL, SADECE AFRİKA DEDİLER
Korfu Adası’nda tam bir tecrit altında tutulduğum aynı gün (1 Şubat 1999) sabah saatlerinde, Pangalos, ABD Atina Büyükelçisi Nicholas Burns’ü telefonla arayarak, Yunanistan’da olduğumu bildirmiştir.
“Güney Afrika Cumhuriyeti’ne götürüleceksiniz” denildiğinde, “Nasıl Afrika!” diye tepki göstermiştim. Kalenderidis, kuşkumu gidermek için birçok vaatlerde bulunarak, “Afrika’da büyükelçiliğimizde kalacaksınız. Oralar Yunan topraklarıdır, dokunulmazlığı var. Bizim dışımızda hiçbir güç müdahale edemez ve siz orada güvenli bir şekilde kalacaksınız. Can güvenliğiniz sağlanacak” diyordu. Ayrıca gidilecek yerin bir ara durak olduğunu ve kendilerinin Güney Afrika ile görüşeceklerini, önceden ilişki kurduklarını ekleyecekti. Burada Kenya’dan hiç bahsedilmemiş, sadece Afrika denilmişti. Daha sonra bu vaatlerin yalan olduğu ortaya çıkacaktı…
GELEN, İSTİHBARAT UÇAĞIYDI
Bize, “Afrika’ya gidilecek!” denilen bu uçağın hareket saati 19.00 olarak bildirilecekti. Ancak Korfu’da olduğumun basına yansıması nedeniyle kalkış saatini 20.30’a ertelediler. Beklenmedik “Korfu uçak kazası”ndan hemen sonra, İsviçre’den geldiğini tahmin ettiğim çok özel bir uçak, Yunanlı olmayan ekibiyle gizli bir askeri havaalanında beni bekliyordu. CIA veya İngiltere istihbarat uçağı olma ihtimali yüksekti. İlginçtir; beni bu uçağa götürecek şoför de aracına binmeden önce defalarca gitti-geldi; sanki araca binmek istemiyordu. Araca bindikten sonra da sanki uçağa bir türlü varmak istemiyordu. Bundan da bir sonuç çıkaramadım. Dostluğun kitabında böyle ihanetlere yer olmayacağına o kadar inanmıştım ki, birisi o anda bana “Kaçırılıyorsun!” deseydi, terslerdim. Çünkü insanlığın kitabında buna yer yoktu…
UÇAĞA BİNDİĞİMİZDE KENYA’YI SÖYLEDİ
Açıkçası, kazadan sonra gitmeyiz diye düşünüyordum. 1 Şubat’ı 2 Şubat’a bağlayan gece, saat 05.30’da özel bir uçak, gizli biçimde askeri havaalanına geldi. Korfu’daki havaalanına (Patras) inen bu uçağın da hiçbir resmi kaydı yoktu; hakeza numarası, bayrağı, nereye ait olduğunu gösteren bir işareti de. Ancak kaza geçiren önceki uçaktan farklı bir uçaktı. Uçağa bindiğimizde kuşkulanmıştım; uçaktakiler sarışındılar ve İngilizce konuşuyorlardı. Hostesi de vardı. Kalenderidis’e, “Bu uçak Amerika’nın mı? Onların bu gidişimizden haberi var mı?” diye sormuştum. Savvas Kalenderidis, yine kuşkularımı giderme rolünü ustaca oynayarak, Kenya’ya gideceğimizi işte bu ikinci uçakta söyleyecekti.
Önderlik Savunmalarından Derlenmiştir