Evet hevallerim; biz ki, eskiden ölüm kelimesini duyarken tir tir titrerdik… Saklanacak delik, ağaç, mağara oyukları arardık ölümden beş santim uzaklaşmak için…
Biz ki; o dönemde kendimize erkek deyip zevk-sefa peşinde koşarken, bir kır bekçisinin, sümüklü bir-iki jandarma erinin gözümüzün önünde analarımıza, bacılarımıza sarkıntılık yapıp, laf atarlarken; omuz silker, “düşmandır, elden ne gelir” deyip, namussuzluk girdabında gezinirdik…
Ve biz ki; Kürtlüğü onursuzluk, kuyruklu “kıro” bilip, şu güzelim ülke topraklarını cehennem zebanilerinin lanetli diyarları sayıp, Zerdüşt’ün toprağından, güneşinden, suyundan ve havasından kaçarken, bunu en şerefli iş, tek kurtuluş yolu bilirdik…
Ve yine biz ki; Kawa’yı Tarkan’a, Newroz’u Ergenekon’a, Ehmedê Xanî’yi Ziya Gökalp’a, Şeyh Said-Seyid Rızo’ları Mustafa Kemal’lere tercih ederken, bunu Allahın yedi kat makamına yükselme sayardık…!
O zaman kim bilebilirdi ki; zindan hücrelerinin Ninovalaşacağını… İskender’in bile aşamadığı Zagrosların özgürlük uğrunda, bizlere kucak açıp, Süleyman peygamberin kuş tüyü sıcaklığında bir direniş kalesi olacağını…
Şeyh Said’in boynunda darağacı ipiyle gömüldüğü mezarın üzerinde içki fabrikaları yapılırken, Amed boynu bükük. Ana rahminden hançerle çıkartılan ve daha gözlerini aydınlığa açmadan karanlığa gömülen körpe bedenler, beşli mavzerlerin süngülerinde göbek bağlarıyla sallanırken; kim bilebilirdi ki, Devrimci Kawa’ların zindanlarda çağdaşlaşacağını… Her tarafı bin yılların kanı kokan mecalsiz dağların Agitleşeceğini… Dipsiz uçurumlarda Bêrîtanlaşacağını…
Evet, kim bilebilirdi ki! Amed burçlarında ateşten gömlek Zekiye!… Ruhunda Apocu yüceliğiyle Kadifekale’de Rahşan!…
“Kalbimi vatanıma gömün” diyen Kızılderililerin, “Ülkemi kendi ellerimle teslim etmektense ölürüm daha güzel” diyen Ömer Muhtar’ların ve “Bizde ölüm yaşamdır” diyen Vietnamlıların ülke zenginliği üzerinde kurulan koca dev, Avrupa metropollerinde, Ronahi ve Bêrîvanların ölüme inat ateşle dans edeceklerini kim bilebilirdi ki hevallerim…
İnsan onuruna temel teşkil eden; özgürlük ve toprak kavramı! Biz ölmüşken o zamanlar; kim bilebilirdi ki, Dersim’de, Sivas’ta, Alevi direniş diyarlarında “Başkanım keşke canımızdan başka bir şeyimiz daha olsaydı” deyip, bedenlerini bombalaştırıp, ölümde yaşamı yaratan Apocu gülüşlü Zilanların; Kemal Pirlerin “Yaşamı uğrunda ölecek kadar seviyorum” sözüne bağlı kalan Bermallerin olacağını kim bilebilirdi ki hevallerim…
İşte hevallerim! Biz böyle uçurumda çiçek açıp, ölüm dehlizlerinde yelken açarken karanlığa, nereye gittiğimizi bilmeden, tek hedefimiz bedensel ölümden kurtulmakken; “bu toprak, güneş, su ve hava uğrunda ölmek de lazım”, “gerektiği yerde ölmeyi de bileceksin” diyen Özgürlük Güneşlerinin olacağını kimse bilemezdi ki hevallerim…
Onlar birer efsane olan şahadet biçimleriyle, ölüm ile yaşam arasındaki ateşten köprüyü basamak basamak kurmadan hevalim; biz bu biçare haldeydik… Bütün umutlar tükenmişti. Mitolojik Hera’nın Pandora kutusu içinde hapsolup kalmıştı… Ve bütün kötülükler, birer karabasan gibi, şu güzelim ülkemin semalarında fır dönmeye başlamıştı can yoldaşlarım…
Tarihte anlatılır; “Kahramanlar Çağı” diye bir kesit vardır insanlık gelişiminde, ne zaman olduğu kesin bilinmez… Sadece mitolojik efsaneler düzeyinde dile getirilir. Evet biz ki, ateşin ve güneşin çocuklarıydık hevallerim; ateşle banyomuzu yapar, güneşle durulanırdık. Kahramanlar çağının efsanelerinin diyarı, uygarlık beşiğinin sahipleriydik; ama kendimizden korkar, karanlıklarda gezer, ışıktan kaçar olmuştuk hevallerim…
İşte bu ateşten köprüyü kuranlardır, geçmiş kahramanlar çağını günümüzde çağdaşlaştıran. Şahadet çizgisidir, günümüz ile tarih, tarih ile günümüz arasında kahramanlar köprüsünü kuran…
Ölümsüzlük zordur. Herkesin bulmak istediği, fakat kimsenin ulaşamadığı, erişemediği bir makamdır. Mitolojilerde iksiri bulunmuştur hevallerim; uğrunda büyük savaşlar verilmiştir, milyonlarca insan ölmüştür…
Ölümsüzleşmek daha da zordur hevallerim!.. İnsanlık var oldukça yeryüzünde bilinmek, hatırlanmak, anılmak demektir. Eylemleri ateş kadar sıcak, güneş kadar parlak, ay kadar duru olan insanlar ölümsüzleşir. Onları ölümsüzleştiren fani dünyanın maddi güzellikleri değildir. Zenginlik, zevk, sefa hiç değildir.
Onları ölümsüzleştiren şey, bağlı oldukları davaya sonsuz inançtır, kararlılıktır…! Bu uğurda ruhlarını bedenlerinden ayırmadır… Zilanlar, Rewşenler ve Bermaller gibi ruhlarını güneşten, bedenlerini ateşten bomba yapıp ölümsüzleştirenlerdir hevallerim…!
Evet Bermal heval, bunları bize anlatmaya çalışırken hayatının baharında, daha gencecik bir fidandın… Ruhun, coşkun çağlayanlar kadar asi, ufkun evren sonsuzluğu kadar genişti. Okyanusların dahi alevlerini söndüremediği o sonsuz kininle bunları bize anlatırken heval; o köz siyahı, narin gözlerinden süzülen yaşlara pek anlam veremiyorduk…
Kimilerimiz erkeklik taslamaya başlardı o zaman. Hiçbir şeye anlam vermeyerek; “yine kadınlığı tuttu, ağlamaya başladı” deyip, bin yılların feodalliğini konuştururduk… Ama kimse yüzüne karşı dillendiremezdi bu kölelik kokan kelimeleri. Buna ne cesaret! İnsanda mangal gibi bir yürek lazımdı can yoldaşım… Kimilerimiz de sadece duygulanırdık, ağlamaya başlardık; gafletin, cehaletin bataklığında geziniyorduk o zaman hevalim…
O zaman bilemezdik ki senin de Agitleşen diyarlarda ölümsüzleşen bir kahraman olacağını… Evet hevalim, bilemezdik senin de kızgın kucağında bin yılların direnişini mayalayan, asi Garzan dağlarından kanat çırpıp Seyid Rızo’nun, Ali Şêr’in Koçgirisine Apocu ruhunda özgürlük yelini estireceğini…
Evet Bermal heval, şimdi biliyoruz, gözlerdeki kem kalkmış gözlerimize fer olduğundan beri…
Şimdi çok iyi biliyoruz;
Bir halk ki, ölmesini bilse eğer
Sevda sevda olur
Yaşam tomurcukları kızları
Bomba bomba yeşerir
Zilan gibi, Rewşen gibi
Ve sen, evet sen gibi
Oğlanlar açar dolu-dizgin
Çiçek çiçek olur çimenleri
Göğü bulutsuz
Dağları sesli sesli olur
Umut yelesinde özgürlük KAHRAMANLARININ…
Bermal heval orta halli bir ailenin son çocuğu olarak, Batman’ın Yolağzı köyünde dünyaya gözlerini açar. Daha bir yaşındayken, ailesi Batman merkeze göç eder. Ailesi yurtseverdir. Özellikle geçmişten beri TC sömürgeciliğine karşı, 1960’lı yıllara kadar sürekli bir direniş halinde olan ve günümüzde dahi düşmanla işbirliğine hiç yanaşmayan; aşiretçilik temelinde de olsa, sürekli bir direniş ve isyan içerisinde olan Yolağzı ve çevre köylerinde genel olarak isyancı ve kavgacı bir kişilik şekillenmesi oluşmuş, bölge halkı böylesi isyancı bir karakter edinmiştir.
İşte, böylesi bir ortamdan gelen Bermal hevalin ailesi, ülke ve halk topraklarına ölümüne bağlıdırlar. Demokrat ve yurtsever özellikleri önde olan Bermal hevalin ailesi, sosyal bakımdan gelişmiş ve şehirde yaşamanın da vermiş olduğu kültürle daha 1970’lerin başında feodal-aşiretçi bağlardan sıyrılmış bir ailedir.
Böyle bir yapıyla 1977 yılında partiyle tanışan Bermal hevalin ailesi ve akraba çevresi; kısa zamanda kavgacı ve isyancı özelliklerini parti kültürü ve bilinç süzgecinden geçirmeye çalışırlar. Bu durum aile yapısını büyük bir değişime sürükler ve sosyal olarak geliştirir.
Bermal hevalin içinde büyüdüğü bu aile ortamı, kişilik şekillenmesinin köklü ve sağlam temellerini oluşturur. Ailesinin vermiş olduğu kültür ve ahlak yapısıyla bağımsız bir kişilik olarak büyüyen Bermal heval, daha küçük yaşlarda ve kız çocuğu olmasına rağmen atik, atılgan, yerinde hiç durmayan, kavgacı ve yaşıtları olan erkek çocuklara bile dayak atan bir yapıda ve karakterde gelişir, büyür. Kürdistan’da büyüyen geleneksel bir kız çocuğundan ziyade, aile ortamında yiğit bir Kürt kızı ve çocuğu gibi büyümesi, Bermal hevali sürekli dışa açılmaya iter. İlkokulu bitirdikten sonra Bermal hevali okul sarmaz ve okulu terk eder. Evde her türlü işe koşuşturan Bermal heval, ailesinin yurtsever oluşu ve evlerine sık sık gelip giden partili arkadaşların yoğun etkisiyle erken yaşlarda olgunlaşır. Özellikle on üç-on dört yaşlarına gelince, ailesinden ve partili arkadaşlardan edinmiş olduğu bilinç ve kültür neticesinde, daha genç yaşlarda olmasına rağmen kültürel ve toplumsal çelişkilerle karşı karşıya gelir. Sosyal çelişkilerin farkına varan Bermal heval, bundan sonra yönünü tümüyle partiye çevirir. Kurtuluşun partide olduğunun bilinci ve ayırtına varan Bermal heval, arayış ve dışa açılma peşindedir. Kendi olanaklarıyla kendisini eğitmeye çalışır. Emekçi anlayışı ve çalışkanlığıyla, cıva gibi yerinde durmayan, cesur ve sert yapısıyla beraber; aynı zamanda cana yakın, sevecen, fedakar ve duygusal karakteriyle ailesi ve çevresi üzerinde büyük bir etki yaratır. Yaşamında sürekli özlü bir yaklaşımın anlamlı bir ifadecisi olan Bermal heval, bu kişilik meziyetleriyle bulunduğu ortamda kendisini kanıtlar ve kabul ettirmeye başlar.
Artık yüreği ülke ve özgürlük sevgisiyle dolu olan Bermal heval, 1985’lerde Batman’da faaliyet yürüten Numan BAĞCI arkadaşla tanışır. Partiye aktif olarak katılmak isteyen Bermal heval, bundan sonra geleneksel aile, kadın-erkek ilişkilerini reddeder ve aile-akraba bağlarından kendisini koparmaya çalışır. Bağımsız bir yapıda, kendi ayakları üzerinde yürüyen ve toplumsal geriliklerden tamamıyla kopmak düşüncesiyle faaliyetlere katılma girişimlerinde bulunur.
Ancak, her ne kadar ailesi ve çevresinde sevilmesine rağmen, bir bayan olarak böyle hareket etmesi, bulunduğu ortamda tepkilere neden olur. Bu tepkilerin önüne geçmek isteyen Bermal hevalin ailesi, O’nu evlendirme kararı alır. Fakat ölümüne partiye sevdalanan Bermal heval, ailesine yüreğinde başka bir sevgiye yer olmadığını açıklar. Durumu bölgede faaliyet yürüten Numan BAĞCI hevale yıllar önce bildirmiştir. Ancak Numan yoldaş erken diyerek geri çevirmiştir bu istemini. Aradan iki yıl geçtikten sonra ki artık 1988’li yıllardır, Bermal heval partiye katılır. Ancak saflara gitmez, cephe faaliyetlerine katılan Bermal heval, arkadaşların istemi sonucu evden ayrılmaz. Ancak aile ve ev Bermal heval için sadece bir yatma ve barınma yeri haline gelir.
Sağa sola, hiçbir duvara yaslanmadan, kendi öz iradesiyle yaşama savaşına katılmak isteyen Bermal heval, asi ruhludur. Karar kıldığı şeyden vazgeçmeyen, büyük bir mücadeleci öze sahiptir. Emek olgusuyla yoğurduğu bağımsız kişiliğini, büyük ihtilalcı ve örgütçü özelliğiyle herkese kabul ettirir ve ailesiyle ilişkilerini istediği bir düzene sokar.
Oturuş-kalkışıyla çevresine olgunluk ve kararlılık aşılayan Bermal heval, kendisine yeni hayat rotası çizer. Asi ve coşkuludur. Özgürlük dağlarına ve gerillaya ölümüne bağlıdır. Bu istek ve özle faaliyetlere aktif olarak katılmaya başlar. Çok şey başaracağına dair inanca, hırsa, cesarete ve yüce tasarımlara sahiptir. Ülke dağlarının doruklarında bir kartal gibi uçup, şahin gibi düşmanın mevzilerine süzülüp yok etmek isteğiyle dolu doludur korkusuz yüreği.
Bu yüce istek duyguyla, sonsuz bir çalışma temposu ve coşkusuyla faaliyetlere yüklenir. Karar kılınmış ve tercih seçilmiştir. Yaşam yolu tektir, bu da bitip-tükenmeyen devrimciliktir. Yeniyi yaratma, güzeli oluşturma ve yaşama hakim kılma savaşımıdır. Savaşmanın azmi ise, taşınan büyük umut düzeyidir.
Yaşam karşısındaki umut düzeyiyle içi içine sığmayan Bermal heval, kitle çalışmalarına katılır, örgütleme faaliyetlerine başlar. Yaşam içerisinde attığı her adımı kendisi için bir hayat deneyimi olarak ele alır. Bu bilinç, Bermal hevali sürekli güzelin ve başarının takipçisi kılar. Hayat felsefesinin özlü bir ifadesi olan Bermal heval, en gerçekçi eğitimini halk içerisindeki kitle faaliyetlerinden alır. Bermal hevalin bu çalışma anlayışı, değer yaratma ve başarı sağlamanın yol göstericisi olur. Kısa zamanda büyük işler başarır ve arkadaş yapısı içerisinde saygın bir yer alırken, halk içerisinde de sevilen-sayılan ve sürekli aranan bir partili olur.
Batman’da faaliyet yürüten Bermal heval, zaman zaman Amed’e de gidip gelmektedir. 1988 yılında faaliyetler için gittiği Amed’de yakalanır. Yaklaşık dört-beş ay cezaevinde kalır ve tahliye olur. Bermal heval zindanda kaldığı bu kısa sürede partiyi, Parti Önderliği’ni, şehitleri ve zindan direnişçiliğini anlamaya, kavramaya çalışır. Özellikle zindan direnişçiliği, Bermal hevali derinden sarsar. Zindanda bedenlerini açlığa yatırıp, dirhem dirhem eriterek şahadete ulaşan devrim önderlerinin kahramanlığı, Bermal hevalin partiye daha da sarılmasına vesile olur. Kürdistan’da yaşama giden tek yolun, partiye, Önderliğe ve şehitlere ölümüne bağlılık olduğunu, onları her koşul altında savunmaktan geçtiğini bilince çıkartır. Bu kısa yakalanış Bermal hevalin kişiliğinde birçok şeyin değişmesine, partiyi daha iyi tanıyarak yaşam mücadelesinde daha da olgunlaşmasına ve faaliyetlere dört elle sarılmasına neden olur. Parti güneşinin direniş sembolleriyle zindanda tanışan Bermal heval, dışarıya çıktıktan sonra çalışmalarında Kemal, Hayri ve Mazlum yoldaşları örnek alır. Bu ruh ve direniş özüne erişmek isteğiyle partiye, Önderliğe ve şehitlere hiçbir zaman ihanet etmeyeceğine ant içer.
Bu bilinç, ruh ve coşkuyla cezaevinden çıkan Bermal heval, 14 Temmuz Ölüm Orucu’nu anlatan Hayri Durmuş yoldaşın kendi sesinin kaydedildiği bir teyp kasetini sürekli yanında taşır. Gittiği her yerde fırsat bulduğunda, çevresine de bu kaseti dinlettirir. Beynindeki kini ve öfkesi, gözbebeklerinden süzülen yaşlara dönüşen Bermal heval, bunun üzerine saatlerce şehitleri ve mücadeleyi anlatmaya, kavratmaya çalışır. Hele Bermal hevalin çakmak çakmak olmuş gözleriyle karşısındakileri bir anda taraması, sonra duygu yüklü konuşmasıyla, dolu gözlerle zindan direnişlerini ve şehitlerini anlatması, dinleyenleri derinden etkiler, gözyaşına boğar. Mazlum, Kemal, Hayri isimlerini telaffuz ettiğinde yüreğinin bir volkan gibi taştığını görmemek için kör olmak gerekir. Kendisini ilk kez dinleyenler böyle bir içten bağlılık karşısında Bermal hevalden oldukça etkilenir, ona olan sevgi ve saygılarını bir duygu seline dönüştürür ve ona büyük değer verirlerdi.
Bermal heval, 1989 yılında gerek Batman’da, gerekse Amed ve benzeri birçok yerde yapılan bütün legal eylemlere katılır, öncülük yapar. Özellikle cezaevlerini desteklemek için yapılan açlık grevlerini bizzat örgütleyen Bermal heval, yaşamda ve mücadelede politikleşir, bilinç düzeyini yükseltir. Sık sık Kürdistan ve Türk metropollerindeki cezaevlerine gidip gelmesi, arkadaşlarla buluşup onlarla ilişki geliştirmesi Bermal heval için devrimci teori ve bilinç edinmenin bir başka yolu olur.
Dağda yürütülen özgürlük mücadelesinin dallanıp budaklandığı, ova ve şehirlere serpildiği, kentlerde büyük serhıldanlara dönüştüğü dönemin başlangıç sürecidir, 1989 yılının sonları. Ve Bermal heval bu sürecin bilincinde olarak çalışır. Ancak daha önce Bermal hevalin yakalanmış olması, kitle faaliyetlerinde çok göze çarpması yüzünden düşman tarafından sürekli göz takibinde tutulmasına neden olur. Bu süreçte evine birçok sefer baskın yapılır, tehdit edilir. Ama Bermal heval bu baskılara ve tehditlere boyun eğmez ve faaliyetlerine devam eder. Fakat bu baskılar yoğunlaşınca ve ekonomik zorluklar da buna eklenince, Bermal heval arkadaşların onayını alarak, Batman Tekel Fabrikasında çalışmaya başlar. Bu işte çalışması, faaliyetleri için de kamufle aracı olur.
Tekel fabrikasında çalışmaya başlayan Bermal heval boş durmaz. Kısa sürede örgütlenme içerisine giren Bermal heval çevresinde bir örgütlülük oluşturur. Gerilla ve zindandaki arkadaşlar için, tekelde çalışan bayanlar arasında elbise diktirme ve planlı aidat alma örgütlenmesini sağlar. Çalışan bayanları etrafında toplar.
Halk psikolojisinden iyi anlayan, halkçı ve örgütçü yanı güçlü olan Bermal heval, kitleye nasıl yanaşacağını çok iyi bilir. Gittiği her yerde çocukluk ismi olan Şükran adıyla tanınan Bermal hevalin halkla ilişkilerinde sarf ettiği çaba, gösterdiği emek, ilgi, sıcaklık ve duyarlılık nedeniyle, insanlar kendisine karşı büyük bir sevgi ve saygıyla dolar. Özellikle faaliyetlerinde halkın sorunlarına ortak olması, maddi-manevi yardım ve destekte bulunması sonucu çekim merkezi duruşu, herkesin gönlünde Şükran abla olarak yer edinmesini ve değer görmesini sağlar.
Özellikle 1990 yılının Newroz’unda ilk serhildan fitilinin ateşlendiği günde, büyük bir cesaret örneği göstererek kitleye yönelen polislere ilk taşı atıp halka güç ve cesaret veren Bermal hevalin adı “Serhıldan Kızı” olur. Artık her sokak, her mahalle tanır Bermal hevali. Bundan sonrası her yaşta insanın candan yoldaşı, Şükran ablası olur. Büyük halklaşmış duruşuyla gittiği evde, ortamda Bermal hevalin ikinci gelişi dört gözle, hasretle beklenir. Üslubu, hitabı ve gösterdiği sıcaklığıyla kısa sürede o yerin, ailenin, ortamın bir üyesi, bir parçasıymış gibi hareket etmesi, herkesi derinden etkiler. Kendisini kabul ettirir ve bundan sonra da o ortamı yönlendirmeye başlar.
Güçlü bir iradeye ve çalışma temposuna sahip olan, yorulmak nedir bilmeyen yapısıyla büyük başarılar elde eden Bermal heval, Önderliğe olağanüstü bağlıdır. Hayatında tek isteğinin Önderliği görmek olduğunu söyleyen Bermal heval, “Önderliğe ulaşma imkanım olmasa da pratiğimle sürekli Önderliğe ulaşmaya çalışacağım ve bundan hiç şaşmayacağım” diyerek, Önderlik çizgisinin takipçisi ve uygulayıcısı olmaya çalışır. Önderliğe böylesi bir bağlılığı ruhunda taşıyan Bermal heval, ihanete müthiş tepkili ve kinlidir. Özellikle Şener tasfiyecisi ve ailesine karşı sürekli tepkisini dile getiren Bermal heval, daha Şener provokatörü çıkmadan, 1989 yıllarının sonlarında Şener’in annesini Batman sokaklarında taşlarla kovalayacak kadar kararlı ve net tavırlıdır. Herkesin gözünde, yüreğinde, “Saliha ana” olarak yer edinip, halkı kandıran Kör Saliha’yı ve ailesinin çirkefliğini daha o dönemde gören Bermal heval, “bunlar partinin sırtında birer parazit gibi geçinmek istiyorlar. Bu aile tarihten beri ihanetçi bir ailedir ve halen de Önderliğe, halka ihanet ediyorlar. Fakat kimse bunu görmüyor” diyerek büyük öngörülü özelliğini ortaya koyarken, ihanete karşı da büyük öfkesini dile getirir.
Emeğiyle, zeki tavrıyla net ve sert olan Bermal heval, çocukla çocuk, gençle genç, ihtiyarla ihtiyar olmasını bilen, candan ve adı gibi güler yüzlü bir yoldaştır. Her gün ayrı bir mahallede, değişik bir işle uğraşır. Gittiği yerde çevresine kızlı-erkekli gençleri toplar, partiyi, mücadeleyi ve savaşı anlatır. Kendisine bu hareketliliği ve neden hiç yorulmadığı sorulduğunda; “düşmanımız bizi yok etmek için harıl harıl çalışırken, yorulunur mu hiç? Normal süreçleri yaşamıyoruz, devrim sürecinde yaşıyoruz. Bu süreçlerde zamanın çok büyük önemi var. Bir dakikanın bile. Normal yaşamda önemi olmayan şeylerin devrim süreçlerinde önemi büyük olur. Zaman gibi. Onun için böyle bir süreçte, ilişkiye geçtiğin insanı üç-dört seferde kazanırsan, buna rağmen, zamanını onunla geçirirsen bu yenilgidir. Bu süreç halkın ayağa kalkması gereken bir süreçtir. Zamanı boş geçirmekle, kazanılmış ilişkiye gitmekle geçirecek vaktimiz yok. İşin bittiği insanla buluşmak için harcanan zaman, boş yere harcanan zamandır. İşim olursa görüşürüm, ama boş yere de zaman harcama hakkını kendimde göremiyorum” deyip devrime sonsuz bağlılığını her zaman dile getiren Bermal heval, zorunluluğun bilincine varmış, dopdolu bir çalışma tarzına sahiptir.
Örgütlemedeki sonuç alıcı ve yetkin duruşuyla tuttuğunu koparan Bermal heval, yaşamında boşluğa, rehavete yer vermeyen, her zaman yaşamının bütün anlarını dolu dolu şeylerle geçirmesini çok iyi bilen ve bunu şevkle, istekle yapan, yaptığı oranda da amaç, umut ve irade düzeyini çelikleştiren bir pratiğe sahiptir.
Emek olgusuna çok değer veren, sosyalizme inanmış, bu çerçevede yaşama bakan, yaklaşan Bermal heval, büyük ve halka hizmet eden bir karakterin yıkılmaz temsilcisidir. “Toplum içinde söz hakkı ve sahibi olmak istiyorsan, bencil-bireyci gururundan soyunup, her türlü hizmete koşacaksın” diyen Bermal heval, “ancak bu şekilde toplumda saygı-sevgi sahibi olursun. Yoksa başka türlü davranırsan emek hırsızlığı yapmış olursun. Ve kimseden de değer, saygı göremezsin” deyip yöneticiliğin hizmetten geçtiğine inanan, duruşuyla bunu herkese anlatan, sonsuz hizmet ve fedakarlığın pratik uygulayıcılığını yapar. Bu yüce hizmetçi özelliğini sürekli az bulan Bermal heval, “Hayriler, ‘mezar taşıma borçlu gitti diye yazın’ dedikten sonra bizler ne kadar çalışırsak o yüceliğe erişemeyiz” deyip, şehitlere bağlılık ölçütünün sonsuz değer yaratma, kazandırma savaşımı olduğunu ruhunun derinliklerinde hisseder.
Şehitlere bağlılığın gereği olarak, pratiğinde değerlerin korkusuz savunucusu olan Bermal heval, hata ve yanlışlıklara karşı tahammülsüz bir karaktere sahiptir. Yaşamında ilkelidir. Bu ilkeli duruşuyla görev ve sorumluluktan taviz vermez yapısıyla sert ve tavizsiz olan Bermal heval, eleştirideki kavratıcı, iknacı yanıyla yoldaşlık ilişkilerinde yüce bir duruşun temsilciliğini sergiler. Bu anlayışıyla ilişkilere yaklaşan Bermal heval, beraber faaliyet yürüttüğü yoldaşlara da bu anlayışı aşılamaya çalışır. Bu parti tarzıyla yoldaşların gönlünde yer edinen Bermal heval, yoldaşlarla ilişkilerinde her zaman sarsılmaz, yüce bir bağlılığı esas alır. Bağımsız ve etki altına girmeyen kişiliği sonucu -ister kadın olsun, ister erkek- beraber olduğu veya çalıştığı kişiden güven aldıktan sonra, kendisini her yönüyle karşısındakine açık hale getirir. Sergilediği bu feragat, ilişkilerinde sürekli kazandıran, dönüştüren ve yücelten bir tarzı hakim kılar.
Bu kişilik ve faaliyet tarzıyla partiye her gün değer kazandıran Bermal heval, 1989’dan 1993 yılına kadar faaliyet yürüttüğü cephe çalışmalarında Batman’daki kitle örgütlendirmesinde büyük emeğin sahibi olur. Yüzlerce gerilla adayını saflara kazandıran Bermal heval, gelişen bütün halk eylemliliklerine katılır. Sürekli en önde yerini alır. Bütün yaşamını parti ve şehitlere adayan Bermal heval, kendisine verilen her türlü görevi, küçük ve büyüklüğüne bakmaksızın büyük bir coşku ve istekle yerine getirir.
Özellikle bir bayan olarak Bermal hevalin düşman karşısında sergilemiş olduğu cesaret ve korkusuzluğu halka sarsılmaz, yıkılmaz bir güç verir. Bunun en büyük örneği Bermal hevalin, Sabe köyünde sergilemiş olduğu tavrıdır. 1992 yılının başlarında üç gerilla arkadaşı Sabe köyünde çembere alan düşman, arkadaşları içinde bulundukları evle beraber yakar. Gerillaları vahşice katleder. Bunun üzerine olay gecesi Batman’da dört yüz-beş yüz araçlık bir konvoyun oluşumunu örgütleyen Bermal heval, binlerce kişiyle Sabe köyüne gider. Arkadaşların cesetleri yanmıştır ve kemikten ibarettir. Köyde bulunan düşman, şehitleri halk serhildana kalkar korkusuyla kitleye vermek istemez. Halkı tehdit etmeye başlar. Düşman komutanının bu tehditleri karşısında öfkesi ve kini isyana kalkan Bermal heval, öne atılarak düşman komutanını her iki yakasından yakalar. Bütün kinini düşman komutanının yüzüne kusmak isteyen Bermal heval, “ya bizi de o gerillalar gibi yaparsın, ya da önümüzden çekilip şehitlerimizi bize, halka teslim edersin” der. Bunun üzerine şaşırıp korkuya kapılan düşman, şehitleri kitleye vermek zorunda kalır. O gece cenazeler Batman’a getirilir ve büyük serhıldan eşliğinde Batman’daki şehitliğe defnedilir.
İşte yaşam karşısındaki bu duruşuyla düşmanın yüreğine korku salan Bermal heval, 1990’dan 1993 yılına kadar dört-beş sefer yakalanıp gözaltına alınır. Her seferinde büyük işkenceler görmesine rağmen parti direniş çizgisinden ödün vermeyen Bermal hevalin evine de sık sık baskınlar yapılır.
Batman’da gelişen halk eylemliliklerinin önünü alamayan düşman, kontr-gerilla eylemlerini yoğun olarak faaliyete soktuğu 1992 yılı sürecinde birçok yurtsever ve ilişkide olan arkadaş şehit düşer. Bu şahadetlerden etkilenen ve bunların önüne geçemeyen Bermal heval, her gün ölümün soğuk yüzleriyle karşı karşıya kalır. Düşmana karşı duyduğu büyük kin ve nefret Bermal hevali isyan duygularına sürüklerken, ağzından dökülen şu sözcüklerde ifadesini bulur; “ölmek var, ölmek var” ve bin yılların sürekli köz halinde olan kinini haykırmak ister. Hiçbir şey yapmadan insanların böyle kolay ölmesi, Bermal hevalin çok zoruna gider. “Ben hiçbir zaman basit ölmeyeceğim, düşman bu eylemleriyle halkı sindirmek istiyor ve biçare kalışımız düşmanın ekmeğine de yağ sürüyor” deyip sürekli ölümde yaşamı yaratma hayaliyle yanıp tutuşur, Bermal heval. Bu yüce hayallerinden dolayı 1992 Newroz’unda kendisini yakma kararı alan Bermal heval, arkadaşların son anda fark edip engel olmalarıyla bu soylu amacını gerçekleştiremez. Bu ereğine ulaşamamanın üzüntüsü ve ezikliğini yüreğinde yaşayan Bermal heval, bundan sonraki yaşamında ölümde yaşamı yaratacağına ant içer. Bu ruh, istek ve kararlılıkla faaliyetlere yüklenir ve daha da aktifleşir.
Bermal hevalin bu eyleme kalkışmasının tek nedeni ölümüne parti ve Parti Önderliği’ne bağlı olmasından ileri gelir. “Ölümüm olursa eğer, bu uğurda olacak, yoksa başka çeşit ölümü kabul etmiyorum” deyip, partiye, halka ve ülkeye olan bağlılığının sonsuzluğunu dile getirir yaşam karşısındaki duruşuyla.
1993 yılının başlarına gelince kendisi ve ailesi üzerinde düşmanın baskıları daha da yoğunlaşır. Bu baskıların son ürünü olarak büyük abisi Faik ve candan sevdiği, beraber çalıştığı yeğeni Çetin ABAYAY katledilir. Çetin sorgu direnişlerinde felç olmuş, fakat o felçli halinden bile korkan düşman, kendisini katletmişti. Özellikle Çetin’in şahadeti, Bermal hevali büyük bir duygusallığa sürükler. Düşman kontr-gerilla eylemleriyle ve fiili baskılarıyla kendisini ve ailesini sindirmek ister. Ama Bermal hevali korkutamaz ve faaliyetlerinden alıkoyamaz. Düşmanın bu alçakça tehdit ve tavırlarına rağmen Bermal heval, “ölmek kolay değil, insanda derin yaralar açıyor, fakat parti bana bir görev ve sorumluluk vermiş, hiç kimsenin ölümü beni bu kutsal davadan uzaklaştıramaz. Ve buna sebep de olamaz” deyip parti görevinin kutsallığını ve bağılılığını ruhunun derinliklerinde yaşayarak hareket eder.
Bunu gören düşman, baskılarını daha da yoğunlaştırır. Diğer yandan Bermal hevalin çalıştığı Tekel fabrikasında da kendisi hakkında özel dosya tutulmaktadır ve gittikçe de kabarmaktadır. Attığı her adım, yaptığı her hareket, soluk alışı bile kontrol altındadır. Bu durumdan dolayı hareket edemez duruma gelir. Böyle giderse hiçbir şey yapamayacağını anlayan Bermal heval, kırsala çıkmak, özgürlük dağlarıyla buluşmak ister. Ama çeşitli durumlardan dolayı bu istek gerçekleşmez ve bir süre daha şehirde kalması gerekir. Bütün çabalarına rağmen Bermal hevali zapt edemeyen düşman, tek çareyi Bermal hevali yakalayıp gözaltına almakta bulur. Düşman sonunda Bermal hevali gözaltına alır. Bu beşinci gözaltı ve işkence tezgahlarından geçişidir. Hem bu sefer üzerine ifade veren de vardır.
Filistin askısındayken Bermal heval, geçmiş sorgu pratiklerini düşünür, ilk başta. Susmak, susmak ve ölünceye kadar, kan emici vampirleri dize getirip boyun eğdirinceye kadar susmak! İnsanı insan kılan dili kesip atmak gelir Bermal hevalin aklına. “Yaşamı uğrunda ölecek kadar seviyorum” diyen Kemaller böyle yapmamışlar mıydı, insan mezbahalarında… “Küçük balıkları yutun, sıra büyüklerde” diyen canavarlar sarayının baş komutanı Esat Oktayları dize getirmemişler miydi Amed’in kuytu karanlıklarında…
Ve Bermal heval, sorgu hücresinde başını göğe kaldırır, içinde kopan coşkun çağlayanlara ses verir…
“Ey anasının kucağından alınan bebe…!
Ey çehrelerindeki özgürlük mecaliyle şahadete ulaşan başı dik gerilla…!
Ey ölüme inat bedenlerini açlığa yatıranlar..!
Ey Azrail’i dahi tir tir titretenler…!
Ey zifiri karanlıklara güneş olan ölümsüz kahramanlar…!
İçimden sesleniyorum, sizlere bütün bağlılığımla…
Küçük balık olmayacağım, Esat zebanisinin irin kokan midesinde…
Duyun beni bütün evrenin kötülük temsilcileri..!
And içmişim güneşe giden yolda. Dilim dilim kesilse de bedenimin parçaları, vücudumdan etten cepler açılıp tozla doldurulsa da ben Kemaller yolundan vazgeçmeyeceğim Şener alçakları gibi…
Sizlere sesleniyorum yüreğimin derinliklerinden!
Amacı güçlü olanlar kolay ölmez!
Ey insanların cehennem kilidi..!
Başlardaki o ölüm tacını, ben düşüreceğim dipsiz kuyulara”.
Ve Bermal heval Pirce susar sorgu hücrelerinde. Zebaniler çılgına döner. İrin akan gözler ne yapacaklarını şaşırır bu duruş karşısında. Aciz düşen işkenceciler durmadan vücuduna elektrik verirler. Yönü kestirilmeyen tekme-tokat ve coplarla saldırırlar Bermal hevalin üzerine. Ama nafile, tek kelime alamazlar, koparamazlar Bermal hevalin ağzından.
Bütün vahşi yöntemlere rağmen konuşmayan Bermal hevalin karşısına cehennem tayfalarından biri dikilir ağzından akan salyalarıyla, “sen yaşamayı sevmiyor musun? Ölmek mi istiyorsun?” deyince, Bermal heval, “yaşamı uğrunda ölecek kadar seviyorum” sözlerini aklından geçirir, ama sorgucuların eline koz vermemek için Pirce isyanını yüreğinde taşır kendisiyle birlikte.
Kırk gün Bermal hevali işkence tezgahlarından birer birer geçiren düşman, hiçbir şey elde edemeyince, bu kutsal direniş karşısında boyun eğip, Bermal hevali bırakmak zorunda kalır. Bermal heval, sağ kolu ve kaburgaları kırık ve sağ yanı ise baştan aşağı felç olarak sorgudan çıkar. Bir deri, bir kemik kalmıştır Bermal heval. Vücudu yara bere içindedir.
On beş-yirmi gün yataktan çıkamayan Bermal heval, sorguda gördüğü fiziki ve psikolojik işkencelerden dolayı büyük bir psikolojik baskı altına girer ve kısa bir bunalım devresi yaşar. İçine girdiği psikolojik ruh hali ve manevi çözümsüzlük Bermal hevalin belli bir süre tanrı olgusuna sarılmasına neden olur. Bu inanış, Batman’daki halkımızın temiz duygularını Hizbullah gibi düzene hizmet eden örgütlenmelere peşkeş çekme şekline de bir cevaptır, aynı zamanda. Bermal hevalin inanışı maneviyatını güçlendirmek ve düşmana kullanabileceği açıklık bırakmamak içindir. Bir-iki ay bu haliyle devam eden Bermal heval, parti ideolojisinden ve Parti Önderliği’nin çözümlemelerinden aldığı güçle tekrar eski konumuna gelir. Bunalımını aşarak, maneviyatını daha da güçlendirir ve tekrar eski coşku ve kuvvetine ulaşır.
Gördüğü işkencelerden dolayı fiziken hastalanmaktadır. Bir süre sonra tekrar tekelde çalıştığı işine devam eder. Ancak tekel fabrikasında kendisi hakkında tutulan dosya kabarıklaştığından, gerçek durumu ortaya çıkar. Bu yüzden tekelden uzaklaştırılmak istenir. Tayini Malatya’ya çıkartılır. Malatya’ya gidip on beş gün kaldıktan sonra Batman’a geri dönen Bermal heval, tekrar kontr-gerilla baskılarına maruz kalır ve tehditler pervasızca devam eder.
Helen kültüründeki site şehirleri gibi tümüyle ayrı iki dünyayı içinde barındıran Batman, bir yüzünde manevi yozluğun ifadesi olan ve “maddi dünyanın nimetleri” diye tabir edilen bütün kirletilmişliklere sahne olurken, diğer yüzünde de savaş çığlıklarının yükseldiği bir dünya vardır. Kan vardır. Evet kan. Açlık, gözyaşı, baskı ve ihanet. Her yanı feryat u figan. Köşe başlarında ölümün soğuk izleri. Yürekleri kar gibi yanan, elleri nasırlı cefakar anaların gözyaşları… Ve her sokak başında kazılmış kuyular… İnsan çehresine bürünmüş cehennem tayfaları… Gözbebeklerine kurulmuş domdom kapanları… Yüreklerde yeşeren karabataklıklar… Her tarafta cirit atan it sürüsü… Hainlik, cambazlık yapar olmuş, tek kurşunla enselerinden vurulan bedenler üzerinde. Şehrin ruhu, etrafı kurt kaplanlarıyla sarılarak kuşatılmak istenmiştir. Serhıldan Kızı’na artık dar gelmeye başlamıştır şehir… Soluk alışı bile an an tehdit edilmektedir, aç çakallar ininde… Onun çıkışı, daha anlamlı bir sahiplenme ve buluşma içindir.
Ve Serhıldan Kızı Bermal, dağlara gelin olmak ister. Şehirde yaşamanın mecali kalmamıştır artık. Fiziki rahatsızlığı da belli oranda iyileşmiştir bu sürede.
Tarih 1993 Nisan ayı, bir bahar günü. Doğanın rengarenk çiçeklere, yeşilliklere büründüğü, tabiatın canlandığı, yaşamın yeniden filize durduğu dönemdir. Serhıldan Kızı Bermal, dağlara gelin olmaya gider. Partiyi tanıdığı günden beri bu ateşle yanıp tutuşan Bermal heval, kucağında umudu mayalayan, oyuklarında asırların sitemini demleyen dağlara ulaşır.
“Duy beni Garzan’ın asi yol vermez dağları..!
Benim adım Bermal…
Direniş mecalin olmaya geliyorum, bütün kinimle…
Geliyorum sana…
Ne yolunu kaybetmiş derviş, ne de yavrusunu arayan anaç tavuğu ve ne de seni satan, ihanet eden İdris-i Bitlisi ve Şenerler gibi gelmiyorum özlem dolu kucaklarına…
Agitler gibi! Kemaller gibi! Ve Hayriler gibi!
Asi mi asi… Coşkun mu coşkun…
Güneş kadar sıcak ve saflığımla, sana evet sana geliyorum…
Duy beni o sımsıcak kucağında..!
Bermal’in olacağım, kusursuz işleyen sol yanımla…
Sen Ferhat, ben Şirin… Sen Mecnun, ben Leyla… Ve sen Mem, ben Zin olacağız. İşte budur, sana olan sonsuz bağlılığım…
Ondandır sana dolu dolu yürekten gelirim. Aç kollarını, özüne sarılsın cevahirim”…
Ve Bermal heval Garzan Eyaleti’nde saflara katılır. Kısa sürede askeri ve siyasi eğitimini görür. Partiyi pratikte uygulayarak bilinçlenen, “politikayı pratikte uygulamak en büyük teoriye, bilince ulaşmanın yoludur” diyerek yaşam karşısındaki duruşuyla kendisini parti teorisiyle yoğurmaya çalışır.
Doğanın bütün güzelliklerini kucağında barındıran, güneşin ışınlarını şafak vakti ilk selamlayan ve her türlü bitki örtüsüyle asi Garzan dağları Bermal hevalin yıkılmaz, zapt edilmez kalesi olan sol yanıyla çelikleşir. Kısa zamanda ortama ayak uydurmayı sağlar. Bermal heval, yaşam karşısındaki bitmez-tükenmez enerjisiyle yoldaşlar topluluğu içinde de kendisini kanıtlar. Hele yoldaşlara bağlılığı ve ilişki tarzı bir başkadır, bahar gülüşlü Bermal hevalin. Sadece bağrında umudu mayalayan asi dağların değil, ülkesine güneş getiren gerilla yoldaşlarının da Bermal’i olmaya çalışır. Öyle bir umutla doludur ki Bermal heval, vücudunun sağ yanına yapışmış işkence ağrılarına aldırış etmez. “Sol yanım yıkılmaz kaledir” deyip günler, aylar, yıllar boyu dolaşır soylu dağlarda. Tek günbatımı değil, gündüz gözüyle de birçok çatışmaya katılır. Kapkaranlık havalarda yıldırım gibi savaşır, bütün öfkesiyle düşman mevzilerine karşı.
Ama sağ yanına sorgu direnişlerinde düşen inme, tam iyileşmemiştir. Zamanla Bermal hevalin hareket serbestisini kısıtlar. Belli bir süre bu durumu kimseye hissettirmez Bermal heval. Gerillayı duyduğu ilk günden bağlanmıştı bu dağlara ve güneş yüzlü bekçileri Bermallere. “Varsın sağ yanım çürüsün, bana engel değil. Sol yanım yıkılmaz kaledir” deyip yaşama daha da yüklenir.
Fakat ağrıları, sancıları gün gittikçe artar Bermal hevalin. Fiziki tedavi görmesi şart hale gelir. Bunun üzerine bölge yönetimince Adana’ya gönderilmesi kararlaştırılır. Adana’da hem fiziki tedavi görecek hem de kitle faaliyetlerini yürütmesi doğrultusundadır bu karar.
1990 Newroz’larında polislere attığı ilk taşla serhıldan geleneğini başlatan, malta direnişlerinde özgürlük ağıtları yakan, açlık grevlerinde bedenini açlığa yatıran, serhıldan şenlikli düğünlerin halaylarında elinde yeşil, sarı, kırmızı renklerle coşup çağlayan ve kuytu karanlık, sorgu mahzenlerinde ölüme inat, Pirce isyan şahına kalkan Bermal heval, hep gerillayla beraberdi hayallerinde. Bundan dolayı bu ayrılık zor gelir. Fakat yoldaşlarına da yük olmak istemez. Parti karar ve talimatları karşısında boynu kıldan incedir Bermal hevalin.
Ve 1994 yılının sonlarında Adana metropolüne hem tedavi olmaya ve hem de kitle faaliyetlerine çalışmaya gider. Geldiği Adana metropolünde Dağlıoğlu Mahallesi ve çevresinde kısa zamanda faaliyetlerine başlar. Şehir çalışmalarını iyi bilmektedir. Geçmiş Batman şehir pratiği, Bermal hevali epeyce tecrübeli kılmıştır. Hem Bermal heval, pratik politik bilinciyle hiçbir zaman çözümsüz kalmayan bir özelliğe de sahiptir. Sürekli “çözümsüz insanlar kafalarını çalıştırmayan akılsız insanlardır” diyen Bermal heval, kısa zamanda hem tedavi imkanı bulur ve hem de ilişki çevresini geliştirerek örgütleme faaliyetlerine başlar.
Yedi-sekiz ay Adana kitle faaliyetlerinde kalan Bermal heval, belli bir tedavi gördükten sonra 1995 Ağustos ayında, Dersim’ de tekrar gerilla saflarına katılır.
Bir yıla yakın gerilladan uzak olan Bermal hevale bu dönüş, nasırlanmış yaralarına ilaç, derman olur. 1938’lerin ruhu, Seyid Rızo’nun öfkesi, Ali Şêr’in isyanı vardır Bermal hevalin iç dünyasında. Ve Nuri Dersimi’nin “intikam”ı vardır damarlarında sürekli dolaşan hayat suyunda. Bu ruh, öfke ve isyanla pratiğe katılan Bermal heval Kürdistan tarihinin bu Alevi direniş diyarında intikam andı eşliğinde birçok eyleme katılır. Eyleme gidiş coşkusu, azmi ve kararlılığıyla yoldaşlarına örnek olan Bermal heval, özgürlük kuşu gibi Dersim’ de birçok alanı dolaşır.
Atalarından desturu almış, özgürlük tayına binmiştir. Bahar yüzlü sıcaklığıyla çevresine yaşam getiren Bermal heval, parti karar ve talimatlarını yerine getirmede hep en önde olmak ister. Her uyguladığı parti talimatının sonucunda içinden Önderliğe ve partiye daha da yakınlaştığını duyumsar. Bu istek ve duygu, Bermal hevali yaşam içerisinde süreklileştirilmiş bir coşku ve canlılık sahibi kılar.
Bu arada IV. Ulusal Konferans gerçekleştirilir. Konferansta alınan kararlardan biri de intihar eylemlerini gerçekleştirilmesi yönündedir.
Düşman da bütün Kürdistan’da olduğu gibi, Dersim ve yöresinde halk üzerindeki canavarca politikalarını vahşice sürdürmektedir. Karar ve talimatları ilk önce kendisine uygulayarak ortama hakim kılınacağının ve başarı sağlanacağının bilincinde olan Bermal heval, düşmanın, Kürdistan’ın her alanında halkımıza karşı barbarca yönelimlerine ve katliamcı politikalarına yanıt olmak için IV. Ulusal Konferans’ın intihar eylemlerini gerçekleştirme kararını kendisinde uygulama yüceliğine ulaşır. Hem bu kararı yaşamsallaştırmak ile dönemi, partiyi yakalayacağını çok iyi bilen Bermal heval, ölümde yaşamı yaratmakla Önderliğe, şehitlere, partiye ve halka sonsuz bağlılığının en büyük cevabı olacağının bilincindedir.
Bermal heval; ister umheriye gömülsün…
İster yılan deliğinde olsun…
Soluğunu tutmuştu ölümün… “Ölüm de var” demişti, enselerinden vurulan insanların gününde, karanlığa gömülünce…
Ve ateş kızı Zekiye’den tam iki yıl sonra, Kadifekale Rahşan gününde…
Bir bedeni tatsın istemişti ateşi Newroz gününde…
Ölümü boğazlayan ellerini tutmuştu arkadaşları, Bermal hevali alıkoymuşlardı bu soylu ereğinden…
Ama Bermal heval ant içmişti o ateş gününde, hem de haykırarak…
“Başka çeşit ölümü kabul etmiyorum!”
Ve Bermal yeryüzünün derinliklerinde patlayan volkanlar gibi canlanır, coşar bu soylu isteği karşısında. Bu arada 30 Haziran 1996’da ilk fedai devrimci eylem gerçekleştirilir Dersim’de. Zilan Manifestosu’nun görkemli temelleri atılır. Zilan heval, gerçekleştirdiği eylemiyle Bermal hevalin yaşam pusulası olur. Zilan pusulasını eline alan Bermal heval, yönetime önerisini yapar. Önerisi kabul edilen Bermal heval, elinde pusulasıyla güneşi olacak karanlıklar ülkesini aramaya başlar. Yön bulunur kısa zamanda. Rota Hınzır Paşa diyarlarıdır, Sivas! Bermal heval, Pir Sultanları bermal eden Hınzır Paşaların Bermal’i olmaya gider Sivas’a.
Bermal heval, Sivas’ta ölümü sokak sokak arayıp, kapanını ilmik ilmik dokurken, tarih 25 Ekim 1996’dır. Adana’da özgür kadın tacını giyen Rewşen heval, ölümsüzlük mertebesine ulaşır Zilan eylem tarzıyla.
İnanç feryadının tükenmez barutunu yüreğinde taşıyan Bermal heval, üstüne kara çarşaf giyer. Bahar gülüşlü esmer yüzünü örter. Çünkü yüzünün parıltılı heybetini gören ölümün korkup kaçacağını çok iyi bilir. İmhanın ve inkarın şoven bayrağında, bedeninde ölümü tutsak almak için kahramanca yola koyulur.
Ve tarih 29 Ekim 1996 günüdür. İmhanın ve inkarın şoven “Cumhuriyet Bayramı” dır Sivas sokaklarında. Bermal heval, kutsal bedenine yaşam bombalarını sarar. Bütün hazırlıklarını tamamlar ve bir kurye arkadaş ile beraber yola çıkar. Bermal hevalin amacı “Cumhuriyet Bayramı” etkinliklerinin yapıldığı alanda eylemi gerçekleştirmektir. Bu arada ilk iki eylemden ürken düşman, diğer illerde olduğu gibi Sivas’ta da büyük güvenlik ve kontrol tedbirleri alır can korkusundan.
Ve bahar serinliğinde eser Bermal heval Sivas’ın sokaklarında. Alana doğru giden Bermal heval, düşmanın bu kontrollerine takılır. Kendisinden şüphelenen polisler, beraberindeki arkadaşla gözaltına alırlar, Bermal hevali. Ama Pirce sabırlıdır Bermal heval. Büyük cesaret örneği gösteren Bermal heval soğukkanlılığını elden bırakmaz, üzerinde kara çarşaf olduğu için arama edilmeyen Bermal hevalin teçhizatını görmeyen polisler, kendisini ve beraberindeki Kendal arkadaşı karakola götürürler. Karakol önünde polis arabasında bulunan Bermal heval, sorgulanmak için terörle mücadele şubesine götürülmek istenir.
Ve polis arabası çalışırken, daha yol almadan Bermal heval, ölümü boğazından biçare yakalar. Ölüm tir tir titrer Bermal hevalin amaca bağlılığı karşısında. Bermal heval bedenindeki bombaları patlatır o zaman. Hayatın yapılandığı zaman dokusu durur o anda. Zamanın adı Bermal olur Şah’a giden yolda.
Bu eylemiyle Bermal heval, ölümde yaşamı yaratarak, “yaşamı uğrunda ölecek kadar seviyorum” diyen şehitler kervanına katılır Zilan Manifestosu çizgisinde.
Bermal hevalin bu yüce eylemi; özgür kadın hareketinin düşmana ve düşürülmüşlüğe karşı büyük öfkesinin sembollerinden biri olurken, seçilen yer ve zaman itibariyle bir o kadar tarihi ve güncel öneme sahiptir. Bu önem; Sivas Kongresi ile temelleri atılan, Kürtleri “kardeş” edebiyatıyla kandıran Mustafa Kemal cumhuriyetini, kuruluş günü olan 29 Ekim’de sarsması ve “cumhuriyet bayramı”nın rejime zehir edilmesinden kaynaklanmaktadır.
Bu eylem, aynı zamanda kadının özgürlük çığlığının PKK adıyla cumhuriyetten tarihi hesap sorması anlamına da gelmektedir.
Bir insanlık tanrıçası, bir güzellik abidesi, kahraman kişilikli olan Bermal hevalin gerçekleştirdiği bu soylu eylem, barbarlık cumhuriyetinin en zayıf, en hassas ve en önemli yerinden ölümcül bir darbe oldu.
Evet Bermal heval; iyi ve kötü yönleriyle bizi bize anlatırken o yağmurlu kış gününde, bilmezdik, pek anlam vermezlik ağzından dökülen o kutsal sözcüklere.
Tarih demiştin, evet tarih…
Kahramanlar çağını bize anlatırken ve ölümsüzleşmek demiştin…
Her biri engin okyanuslar kadar anlam yüklü sözcüklerine, “gerektiği yerde ölmesini de bileceksin, hem de Pirce” dediğinde…
Senin de bu toprak, güneş, su ve hava uğrunda “Başkanım bu kutsal mücadeleye keşke canımdan da başka verebileceğim bir şey olsaydı” diyeceğini nereden bilebilirdik ki heval…
Ve bir de kurtuluş var ki;
İmgesi Leyla
Simgesi Bermal
Ne şiirin imgesi
Ne türkünün ritmidir bu
Vezin’i Zilan stilinden gelir
Coşa coşa-zılgıt zılgıt
Güneşe doğru koşan
Kahramanlar çoğalacak
Bir Zilan’dı
Adını Manifesto ile yazan
İki Rewşen’di
Manifesto’da arifleşen
Ve üç sendin-Serhıldan Kızı
Asi ruhlu Bermal
Elinde Zilan pusulası
Pirce isyana duran
Hem imgesi-hem simgesi
Oldun dirilişin
Ölümde yaşamı yarattı
O coşkun ölüm dalışın
Bermal heval…
Evet Bermal heval; sırtlarında güneşi, bağırlarında özgürlüğü taşıyan Apocu gülüşlü Zilanlar oldukça bu diyarlarda, karabulutlu semalara rengarenk çiçek yüklü fırtınalar eken, “öfkem gövdemde yaşam bombası olacak” diyen Rewşenler Zerdüşt’ün kutsal toprağında çoğaldıkça gonca gonca ve vücutlarındaki kanı zılgıt zılgıt, damla damla bombalara dönüştüren sen gibi, Pir isyanlı ölüm dalışına seve seve, coşa coşa gidenler her gün filizlendikçe Kürdistan coğrafyasında, her an bir direniş, her direniş soylu bir tarih ve her tarih ölümsüzleşen kahramanların şanlı isimleriyle dolacak.
Ve sen gibi asi yürekli, Serhıldan Kızı Bermaller, eylemleriyle tanık olacak; tarihi yaratan, o ana damgasını vuran kahramanlar hep yaşamın adı olacak Mezopotamya topraklarında.
Özgürlüğü muştulayacak bu kahramanlar, şahadet çizgisinde şahin bakışlı net duruşlarıyla! Ve ölümsüzleşecekler…
Mitolojik değil, insanlık var oldukça anılacak, hatırlanacak altın harflerle isimlerini yazdıkları kutsal tarih kitaplarında…
Şahadet çizgisinde yaşam tomurcuklaşacak…
Gelişecek ve güzelleşecek…
Yeni doğan nesiller bu çizgide insanlığı bulacak…
Tarihle kucaklaşacak…
Ve gerçek hayatla karşılaşacak…
Kıpkızıl-soylu kanla yaratılan değerler deryasında…
Yeryüzünde yaşam var olup, canlılar soluk aldıkça bu evrende; şahadet çizgisi ateşten köprü yoluyla, yıkılmaz yol olacak…
Şehitler ateş kadar sıcak…
Güneş kadar parlak… Ay kadar duru eylemlerin sahipleri…
Mitolojik kahramanlar çağın ölüm ile yaşam arasındaki ince noktada çağdaşlaştırdıkları sürece Kürdistan’da var olmanın adı şehitlere bağlılık olacak…!
Şehitlere bağlılık olacak…!
İnanç olacak, kararlılık olacak yaşam var oldukça bu topraklarda…
Şahadetiniz önünde saygıyla eğiliyor, yürümüş olduğunuz yolun takipçisi ve savaşçısı olacağımıza, “şahadet çizgisine” olan bütün bağlılığımızla yarattığınız, manifesto uğrunda yaşayacağımıza söz veriyoruz…
Mücadele Arkadaşları