İŞBİRLİĞİNİ REDDETTİĞİM İÇİN
Ortadoğu’nun yeraltı-yerüstü zenginliklerine, petrollerine, toplumlarına ve yönetimlerine tam hâkim olma politikasını yürüten kapitalist dünya-sisteminin hegemon gücü İngiltere ve ABD, geçmişten günümüze bu politikalarıyla işbirliğine girmeyen devlet, toplum, örgüt ve hatta bireyleri imha veya tasfiye etmeyi bir yöntem olarak uyguladı, uyguluyor. Biz başından beri Ortadoğu’da, halklar lehine bağımsızlıkçı ve özgürlükçü çizgimizde ısrar ettiğimiz için bu tasfiye politikalarının, komplonun hedefi haline getirildik. Daha Şam’dayken İngiltere ve ABD, elçiler göndererek kendilerinin Ortadoğu politikalarına uyum sağlamamızı, aksi halde tasfiye edileceğimizi söylemişlerdi. Onların işbirliği tekliflerini reddettim. Halklar lehine özgürlükçü ve bağımsızlıkçı çizgiden vazgeçmeyeceğimizi söyledim. Ardından Talabani gelerek bana, “Öcalan ne yaptın, başını belaya soktun!” diyerek kararımı gözden geçirmemi istedi ve bu güçlerle işbirliğine girmeye ikna etmeye çalıştı. Ama bu teklifi de reddettim. “Ben ilke adamıyım, halklar lehine çizgi sahibiyim, halkların binlerce yıllık özgürlük eşitlik ütopyasını temsil eden bir özgürlük savaşçısıyım, başkalarının savaşçısı olmam” dediğim için komployla tasfiyeme karar verdiler. Tasfiyemle birlikte PKK’nin de başsız kalıp dağılacağı hesaplanıyordu…
ÜÇLÜ KARAR ALDI, GLADİO UYGULADI
Tasfiye edilme kararı, 1998 öncesi alınmış ABD-İngiltere-İsrail eksenli bir karardı. Karar, yasadışı olduğundan NATO Gladiosu eliyle adım adım uygulamaya konulacaktı. Benzer Gladio operasyonları, aynı zamanda Türkiye’yi kendilerine daha fazla bağımlı kılma operasyonlarıydı. Yine 9 Nisan 1996’da Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis ile ABD Başkanı Bill Clinton arasında Beyaz Saray’da gerçekleştirilen gizli görüşmede (Bu görüşmenin tutanağı sonradan basına yansımıştır.) benimle ilgili pazarlıklar yapılıyordu. Ortadoğu ve Suriye sahasında, 20 yıla yakın bir zaman geçirmiştim. Sayısız ilişki ve çalışmalarda bulunmuştum. Tarihi önemde gelişmeler ortaya çıktı. Ancak ABD-NATO-İsrail ve Türkiye’nin Suriye üzerindeki askeri, siyasi, diplomatik kuşatması, 9 Ekim 1998 tarihinde zirveye ulaşmıştı.
SURİYE BOYUN EĞMEYİ SEÇTİ
Suriye bu baskılara boyun eğmeyi ve PKK konusunda anlaşmayı çıkarlarına daha uygun bulmuştu. Suriye yetkilileri, benden en kısa sürede ülkeyi terk etmemi istiyor, “Durma git!” diyorlardı.
DAĞA GİTSEYDİM KİŞİSELLEŞİRDİ
Dağa çıkış, 40 yıllık rüyam olduğu halde üzüntümden çatlamamın tek nedeni, insan yaşamının ve özgürlüğün iğne ucu kadar barışçıl bir imkânı varsa bunun denenmesinin, tercih edilmesinin daha değerli olmasıdır. 9 Ekim 1998 çıkışını Zagroslara yapmamanın doğruluğuna hala inanıyorum. Dağa gitseydim Afganistan için kullanılan bombalar önce bize kullanılırdı. Savaş kişiselleşirdi…
KOSTAS BADUVAS’IN VAATLERİ
Atina’ya, dolayısıyla Avrupa’ya gidişe karar kılmamda açıkladığım genel nedenlerle birlikte, özel olarak Yunanistan eski Ulaştırma Bakanı ve PASOK Milletvekili Kostas Baduvas’ın vaatleri etkili oldu. 6 Ekim 1998’de Şam’da, Ayfer Kaya’nın da tanıklık ettiği görüşmemiz sırasında Baduvas, Yunanistan Parlamentosu’nun 109 milletvekilinin Yunanistan’a gelmem yönünde daveti olduğunu hatırlatarak, Yunan hükümetinin Atina’ya gelişime destek verdiğini, kendisinin ülkesine geri dönüp hazırlıklara başlayacağını belirterek, Atina Havaalanı’nda beni karşılayacağı sözünü vermişti.
ŞAM’DA ATİNA’YA HAREKET
Bu temelde 9 Ekim 1998’de Şam Havaalanı’nda, Suriye’ye ait bir yolcu uçağıyla Atina’ya hareket ettik. Uçak, Atina Hellinikon Havaalanına indiğinde, bizzat davet eden, önceden her şeyin hazırlandığını bildiren ve karşılama sözü veren Baduvas ortalıkta yoktu, hiç gözükmedi.
BADUVAS YERİNE İSTİHBARATÇILAR
Baduvas beklenirken karşımıza Savvas Kalenteridis ve istihbarat üst düzey yetkilisi Stavrakakis çıktı. 9 Ekim’de Suriye’den geldiğimiz havaalanında bekletilirken, yanımdaki Ayfer Kaya, Baduvas’a gelmesi için defalarca telefon açtı. Baduvas, “Benim yapabileceğim bir şey yok, Başbakanlık’ta görüşmedeyim”diyerek gelmiyordu…
BADUVAS, İNGİLİZ YETİŞTİRMESİYMİŞ
Daha sonra anlaşıldı ki, Suriye’den çıkarılarak Yunanistan tuzağına çekilmemde Baduvas şahsında İngiltere’nin rolü olmuştur. Bir İngiliz yetiştirmesi olan Baduvas’ın daveti, ABD-İngiltere-Simitis komplosunun ilk adımı olarak devreye konulmuştur. Bu andan itibaren nereye gidersem gideyim amansız takip ve kontrol, NATO ve ABD tarafından devam edecekti…
AYNI GÜN ATİNA’DAN MOSKOVA’YA
Büyük bir telaş ve tehditle aynı gün saat beşe kadar çıkmam gerektiği, aksi halde zorlanacağım biçiminde bir tavırla karşılaştım. Hiç beklemediğim ve hazır olmadığım bir durumdu. Dört-beş saat boyunca havaalanının transit bölümünde bekletildik. Rusya temsilcimiz Mahir Welat (Numan Uçar) tarafından hazırlanan davetiyenin fakslanmasıyla birlikte Stavrakakis, Rus Büyükelçiliği’nde tanıdıkları olduğunu belirterek, vize işlemleriyle ilgilendi. Alelacele Yunan Dışişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan özel bir uçakla aynı gün (9 Ekim) Moskova’ya götürüldüm. Uçağa refakatçi olarak da “fanatiğim” Kalenderidis verilmişti!
MOSKOVA’DA SİYASİ SIĞINMA BAŞVURUSU
Moskova’ya indiğimizde, Rusya temsilcimiz Mahir Welat ve Rusya güvenlik elemanlarınca karşılandım. Yanlarında Jirinovski de vardı. Bir gece Jirinovski’nin evinde misafir edildikten sonra oradan bir dağ evine götürüldüm. Bu sırada yanımda bulundurulan güvenlikten sorumlu olan Rus görevliye siyasi iltica başvurumu verdim. Moskova’da geçirdiğim ikinci günde (11 Ekim 1998) Suriye’den ayrılmamın ardından geçiş noktalarını da içeren istihbarat bilgileri Ankara’ya ulaştırılmıştı. 11 Ekim 1998’da konuyla ilgili bir basın toplantısı düzenleyen dönemin Türkiye Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz, “Bugün itibariyle Öcalan’ın Rusya’da olduğunu, müttefik bir ülkenin istihbarat örgütünün verdiği bilgiyle öğrenmiş bulunmaktayız” diyordu. “Hangi ülkenin istihbarat örgütü?” biçimindeki ısrarlı sorularla karşılaşmasına rağmen Yılmaz, yanıt vermeyecekti. Rusya Parlamentosu’nun alt kanadı Duma’ya, siyasi sığınma talebinde bulundum…
DUMA SIĞINMAYI KABUL ETTİ
Duma, bunun üzerine bana yönelik olarak izlenen kirli politikaları ve hukuksuz uygulamaları önce kınadı; sonrasında 4 Kasım 1998’de, 1’e karşı 298 gibi, neredeyse oybirliğiyle aldığı kararla sığınma talebimi kabul etti. Böylece Rusya Federasyonu’nun bana siyasi sığınma hakkı tanımasını onaylıyordu…
ABD TEPKİ GÖSTERİP UYARDI
Duma’nın bu kararına ilk tepki, ABD’den gelmişti. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü James Rubin, yaptığı açıklamada, “Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, PKK’yi terör örgütü olarak ilan etmiştir. Rusya hükümetinden, Öcalan’ı hemen sınır dışı ya da iade etmek için gereken adımları atmasını istedik. Hiçbir ülke, bu ‘teröriste’ sığınma hakkı tanımamalıdır. Tekrar vurguluyorum, hiçbir ülke!” diyordu…
KOCA SOVYET SİSTEMİNİ SATANLARDI
Primakov’un Duma kararını kabul etmemesinde Rusya’daki ekonomik kriz önemli bir rol oynamış olabilir. Kaldı ki, Rusya’da reel sosyalizmden sonra içine düşülen yozlaşma sürecinin krizli bir dönemi de yaşanıyordu. Başbakan Primakov ve Başkan Yeltsin, reel sosyalizmin önemli hainleriydiler. Ekonomik ve kirli-gizli istihbaratla bağlantılı çıkarlar, konumum ne kadar stratejik de olsa, o dönem için satılmaya çok müsaitti. Koca bir Sovyet sistemini satanlardan özgürlük değerlerine saygı beklemem kendini kandırmaktı.
BENİ KIBRIS’A GÖTÜRMEK İSTEDİLER
Kapitalist uygarlığın seçkin merkezlerinden Moskova, milyonların umudu olan sosyalizme karşı oynadığı alçakça oyunu, benim meselemde daha da tanınmaz bir biçimde, hiç utanmadan ve en ufak bir rahatsızlık duymadan oynayacaktı. Nitekim Duma’nın hakkımda 298/1 oyla siyasal iltica tanınmasına ilişkin bir kararının bile Primakov için anlamı olmayacak, hukuk dışı bir tavır sergilenecekti. Bu debdebe sürecinde, beni zorla Türkiye üzeri Kıbrıs’a indirmek istiyorlardı. O sıralarda bana refakat eden Rusya istihbarat yetkilisi Heba Çili, “Size Kıbrıs’ı hazırladık, gideceksiniz” demesi de bir imha operasyonuydu. Bu yolculuğun Türkiye üzerinden yapılacağını öğrendiğimde uçağın havada imhası ya da Ankara’ya indirilmesi ihtimali üzerine, gitmekten vazgeçtim…
Önderlik Savunlamarından Derlenmiştir