İnsanlaşmanın ilk nüveleri, Uygarlıksal gelişmelerin başladığı, bereketli ve verimli toprakların merkeziyim BEN! Verimli topraklarımın bereketi ile bin yıllardır insanlığı doyuran anayım; ilk köy devriminin çıkışına kaynaklık eden kutsal toprakların Kabesiyim!..
Yüz binlerce yıldır insanlığa sunduğum ürünlerimle kutsallaştırıldım. Toprağımla beslendikçe insanlık, Tanrıçalaştırdı beni. Ana sevgisiyle kucakladım tüm yeryüzünü. Bağrımda büyüttüğüm her çocuğumu Fırat’a, Dicle’ye akıttım, yellere savurdum ve Zağroslardan Toroslardan dünyanın dört bir yanına ulaştırdım. Ben besledikçe insanlık büyüdü, alın terleri ve nasırlı elleriyle toprağımdaki bereketi yudumlayanlar türküler yakmaya, kutsal müzikler çalmaya başladılar. Asırlar boyunca uygarlık tohumlarını tüm dünyaya serpiştirdim.
Sonra…
Yüreğini büyütemeyenler çalmaya başladı, bereketli topraklarımda emeğimle büyüttüğüm her bir parçamı. Dili ve yüreği zincire vuruldu insanlığın… Ana yüreğiyle kucakladığım tüm uygarlık değerleri efendilerin tiyatrolarında kukla oyununa dönüştü ve oyun ilahlaştırıldı, Tanrılaştı, gökyüzünün masmaviliğini aldı benden, karalara bürüdü. Ben yine de büyüttüm, geliştirdim, serpiştirdim uygarlığı. Ama, topraklarımda artık çalınan kutsal müzik değildi; sömürünün lanetliliğine ezgi, yitirilen eşit ve özgür dünyaya ağıttı. Ve ağıt büyüdü, yayıldı, yankısını dağ başlarında buldu. Yeryüzünün bütün renkleri lanetliliğin ezgisiyle ağıda durdu, rengarenk güller dahi karalara büründü. Bu yüzdendir dünyanın hiçbir yerinde yetişmeyen kara güllerin bende yetişmesi.
Sömürünün tarihi yazıldıkça topraklarımda, genç kızlarımı, kadınlarımı, beni benden çalan efendilerin hoyratlığına karşı toprağımla bütünleştirdim ve almak istendikçe benden, ölüm fermanlarını bir bir uyguladım.
Lanetliliğe ezgiyle bağrımdaki kutsallık bir bir doğurmaya başladı kutsal insanlarını. Hz. İbrahimleri, İdrisleri, Yakupları, Eyüpleri yarattı. Zalim Nemrutların ateşini suya, tutuşturulan odunları balığa dönüştürdü. Peygamberler kenti olarak anılmaya başlandım, yüreklerinde umut ve geçmişin eşit, özgür günlerine özlem duyulanlarca. Böylece ardıllarım çıktı peşi sıra… İbrahim’in ateşe atılmasında tatmin olmayan Nemrutlar, Kudüs’te İsa’ya sırt çevirerek, Mekke’de Muhammed’i taşa tuttular. Lanetli egemenliği kutsal müziğe uyarlamak isteyenler, insanlığın umudunu böylece yok etmek istediler.
Binlerce yıl sonra, umudunu yitiren bütün dünya, Harran ovasından Güneşin yeniden doğuşuna tanık oldu. Gökyüzü kapkara renginden sıyrılıp yeniden masmavi görünümüne büründü. Van gölünden, Urmiye’ye, ülkemin dört bir yanından tüm dünyaya ulaşarak sarmaladı yeryüzünü. Yeniden aydınlandı tüm insanlık, dile ve yüreklere vurulan zincirler Güneşin ısısıyla bir bir eridi. Aynı kutsal müzikte insanlık halaya durdu. Ve tanrıçalardan, yeryüzünü Güneşin doğuşuyla yeniden taçlandırmasını istedi. Bin yıllık köhnemiş zihinlere, karartılmış yüreklere umudun tohumları atıldı. Dağ başlarında halaya duruldu ve büyüdükçe büyüdü halay, kucakladı tüm dünyayı.
Ve Nemrutlar yeni baştan kurdular oyun tezgahlarını. Yüreğimden haykıran sesi susturmak, insanlığın yeniden açılan gözlerini dağlamak istediler. Mavinin yeşille buluştuğu yerde bir kez daha karalara büründürmek istediler yeryüzünü. İnsanlığa sunulan ateşi yeniden çalmak, İsa, Mani gibi ‘Kutsal İnsanı’ da çarmıha germek istediler. Moskova’da, Roma’da, Atina’da, Nairobi’de çakmak istediler her dört çiviyi. Ve yeniden lanetli tarihi başa çevirmek istediler.
Ama tarih bir tekerrürden ibaret olmayacaktı artık. Yeniden yazılıyordu çünkü. Yalancı tanrıların, efendilerin tarihiydi yargılanan. Uygarlığın, geçmişten geleceğe umudun tarihi yeni baştan yazılıyordu. Umut ülkesinden, tüm yeryüzüne yeniden serpiliyordu insanlık tohumları ve aydınlatıyordu tüm zihinleri.
Umudun diyarında doğan uygarlık güneşi, sarmaladı tüm evreni. Kucakladı ve Hz. İbrahimlerin memleketinde doğan uygarlık ateşini sundu tüm insanlığa.
Kutsal İnsanın dediği gibi “Dünya genelinde Ortadoğu neyi ifade ediyorsa, ben de Ortadoğu genelinde o dönemi, yeri ifade etmekteyim.”
Ben kutsal toprakların merkeziyim. Peygamberler kenti, uygarlığın ilk doğuş beşiğiyim.
Ben AMARA’YIM, KUTSAL URFA’YIM.
Berfin Zine