Medya Doz
Onlar yeryüzünün en masum yüzleri!
Onlar yüreği ateş gâh olanlar
Onlar Zagros zirvelerinde yüreğe damlayanlar
Onlar darağaçlarının yanı başında gül renginde açanlar…
2010 yılının bir bahar gününde duyduğumuz bir haber hepimizin kanını kurutmuştu. Yaralı bir kuşun çığlığı gelip yüreğimize değmişti adeta, sanırsam hiçbir an o an kadar ifadesiz ve yalnız hissetmedik kendimizi… Duyduğumuz bu ölüm haberi, benzemiyordu hiçbir ölüme. Ruhlarımız canavarımsı bir hırıltıyla sarsılmıştı. Evrenin aşksız yaşayamadığı şu yeryüzünün tek saniyesi bile onlar olmadan eksik gibiydi, hayat yarım kalmışlıkla doluydu onlar olmadan… Onların yokluğu zulmün hala var olduğunu hatırlatıp duruyordu. Sanki meleklerin kanadına dolanan kementler çekiliyordu, sanki can çekişiyordu tekmil Evren.
Haberi aldığımız saatlerde güneş batıyordu, oysa onlar yeni bir günün doğumunda idam edilmişlerdi. Bizler uğurluyorduk güneşi onlar ise darağacında karşılamışlardı güneşi… Onlar hariç her şey günaha batmış gibiydi. İran kapitalist sistemin celladı olarak yine özgür ruhlara muharip demiş tanrı tanımazlığı gerekçe göstererek, yeryüzünün tüm tanrısallığını katletmişti.
Amed zindanındaki dörtlerin destanı İran da ki Evin zindanına taşınmış, hayatın orta yerinde yaşama biraz yer açmak için ölümlere gidilmişti. Leyla Kasım, Ronahi’in gözbebeklerinde kanatlanan bir güvercin olmuştu. Ferzat, Mahmut Zengin’in devrim aşkına, âşık olmuş bir eda ile kalbini zagroslu çocuklara armağan ediyordu. Ferhat wekili, Ferhat Kurtay’ın ruhunda binlerce kez can buluyordu. Soran, Eşref Anyık’ın anısında isyancı bir şiire dönüşüyordu.
Eğer bir insanın yüreği aşkla dolu değilse yaşamı ölümüne sevemez, işte bu gerçeği hiçbir şekilde anlamayan egemenler her özgür soluğu dikenli tellere asardı. Ölümleri çoğaltarak yaşayabileceğini sanan garip bir zalimlik var egemenliğin mayasında. Oysa Ferzat, Ronahi, Soran ve Ferhat yoldaşlar kendilerini feda ederek, yaşam yaratan bir gelenekten doğmuştu. Onlar Hallacı Mansur’un avuçlarından yudum yudum direniş tarihinin sularından içip büyüyen insanlardı. Onlar sadece Kürdistanlı bireyler değildi, kültürel direnişin ve özgürlük arzusunun öz evlatlarıydılar. Onlar Doğu Kürdistan’ın gizli kalmış asırlık çığlığıydılar…
İnsanlığa âşık bu güzel insanların şahadeti üzerinden üç yıl geçti ama geçmedi o yürek sızısı, hala aynı tazelikte, zaman aşımına uğramayan bir öfke var göğsümüzün kafesi altında. Unutulmayan bu direniş abidelerinin anısı bizim doğruluk yolumuz olmaya devam ettiği müddetçe onur bizimle olacak ve biz onların yoldaşlığına layık oldukça yaşam anlamına kavuşacak.