PAJK Koordinasyonu
Neden yaşadığını bilmek ve nasıl yaşamak istediğine karar vermek, zamana anlam yüklemesini bilen insanların erdemidir. Zaman, o kadar asi bir kavram ki, sen nasıl yaşarsan yaşa o her zaman akmasını bilmektedir. Onun için ister zamanı uyuyarak, ister uyanık, ister boyun eğerek ister direnerek, mücadele ederek yaşa, zamanın akışını değiştiremezsin. Çünkü zaman hiç durmaksızın akıp geçmektedir.
İnsanlığın yapacağı tek şey zamana anlam biçerek, zamanda oluşumu sağlayabilmektir. Yaşanan canlı AN’lara oluşumu sığdırabilmektir. Zamanı dolu, dolu yaşamasını bilen insan evlatları bu dünyada zamana inat zamandan daha hızlı yaşamasını bilmiş ve hiç bitmeyecek bir zaman dilimine isimlerini yazdırmayı başarabilmişlerdir.
Şuan içinde bulunduğumuz günler açısından da tarihin, zaman dilimine önemli anlar nakşedilmektedir. Bu anların mimarı olanlar elbette yaşarken tarih yazmasını bilen kahraman şehitlerimiz olmuştur. Şehitler her halkın kendini sürekli canlı tutabilmesinin gücü, yaşam kaynağı ve anlam ifadesidir. Kürt Özgürlük Hareketi olan PKK de bugünlere gelebilmeyi, gücünü kahraman şehitlerine ve yaşam felsefesine borçludur. Onun için PKK aynı zamanda bir şehitler partisidir.
Mayıs ayına giriyoruz. Oldukça anlamlı günleri belleğinde taşıyan Mayıs ayı, hem Ortadoğu’da hem de Kürdistan’da anlam dolu bir aydır. Her bir gününe farklı anlam biçilen Mayıs ayı, özgür yarınlar için daha fazla mücadele edebilmemiz için bir kez daha güçlü bir gerekçe olmaktadır. Bu vesileyle Mayıs ayında yaşama ve tarihe anlam katan, gelecek nesillere özgür yaşam için mücadeleyi öğreten devasa bir mirasın sahibi olan, adeta halklar mozaiği olan tüm şehitlerimizi saygı ve hürmetle anıyoruz. Bizlere bu günleri yaşattıkları için, yaşamlarıyla tarih sayfalarına anlamlı mısralar yazdırdıkları için kendilerine minnet duygularımızı sunuyor ve şehitlerimiz huzurunda tarihe karşı borçlu olduğumuzu belirtmek istiyoruz. Borcumuzu özgür yarınları yaratarak ödeyebileceğimizin bilinciyle Kürt Özgürlük Hareketi olarak Mayıs ayını şehitler ayı olarak ele almaktayız. Ve bu vesileyle tüm aylara Mayıs ayının ağırlığıyla yüklenmekte ve halklar için demokratik özgür, eşit yaşamı yaratmanın emek ve çabası içerisinde olacağımızı belirtmek istiyoruz.
Tarihte toplum hafızası diye bir gerçek bulunmaktadır. Tarihteki tüm zaman dilimleri bu gün yaşadığımız biçimde iktidar ve devlet eksenli zulüm, baskı, şiddet ve terörle geçmemiştir. Bunların tam tersi bir yaşam yani ana tanrıçalık kültü etrafında gelişen herkesin eşit, haklarını ve özgürlüğünün olduğu, emeğe ve saygıya dayalı bir yaşam yaşanıldığı bilinmektedir. Bahsedilen o yaşamın hayal olmadığı, günümüze mitolojik dil ve anlatımlarla gelmiştir. İşte onun içindir ki, toplumu ikiye bölen kadın-erkek, köle-efendi, patron-işçi kavramaları tarihin ters yüz edilişinden bugüne dek, hep savaş, çatışma, kan, şiddet, adaletsizce bir yaşam ve mücadele gerçeği olmuştur. Bu kavgaya insanlık ve zaman, yine tarih şahitlik etmiştir. Toplum refahı eşitsizliğe evirildikçe, toplumda demokrasi azalmış ve azalan demokrasi işsizliğe, yoksulluğa, adaletsizliğe, eşitsizliğe ve savaşlara vesile olmuştur. Binyıllık savaş ve bunun karşısında direnen halklar gerçeği en amansız dönemini Kapitalist Modernite çağında yaşamıştır. Devlet-iktidar ve eril akıl üzerinde gelişen savaşlar karşısında halklar bazen yenilerek, bazen kendi hakkı olan yaşam standartlarını çok fazla bedel ödeyerek elde etmiş olsa dahi, bu savaşlar sonlanmadan günümüze dek gelmesini başarmıştır.
İşte bu gerçeklik diğer birçok direniş tarihi gibi yeni tarihler ve milatlar yaratmıştır. İşte o tarihlerden biride 19. yüzyılda başlayan eşit yaşam ve emek hakkı olarak da bilinen 1 Mayıs işçi ve emekçinin direniş bayramı olmuştur. Dünyanın her yerinde 1 Mayıs gerçeğini yaratan hakikat, son derece üst düzeyde yaşanan emek sömürüsü ve kapital sermayenin büyüme hırsına karşı yoksul halkların direniş gücüdür. Her yerde olduğu gibi emek sömürüsüne ve adaletsizliğe başkaldıran işçi sınıfının maruz kaldığı baskı ve sömürü yine idamlarla sonuçlanmış ve bu yeni bir tarihi mücadeleye vesile olmuştur. Bu temelde Chicago’da 1889 yılında toplanan 2. Enternasyonal kongresinde 1890 yılında başlamak üzere 1 Mayıs, uluslararası düzeyde birlik, mücadele ve direniş günü kabul edilmiştir. 1 Mayıs işçi ve emekçilerin günü olarak, dünyanın her yerinde güçlü mücadelelere vesile olmuştur. Aynı zamanda, emeğe ve değere anlam biçen birçok özgürlük tutkunu insanın da canını feda ettiği gün olmuştur. Bu nedenle sol gelenekten gelen bütün örgütler bu günü güçlü sahiplenmiş ve her bir hareket, bu güne kendi mücadele tarihinde yer vererek, yeni anlamlar yüklemiştir.
Türkiye cephesi açısından da tarihin “kanlı 1 Mayıs”ı olarak 1977 Taksim meydanında yüz binlerin katılımıyla gerçekleşen mitinge, devlet güçlerinin çocuk, yaşlı, kadın, erkek demeden vahşice saldırması sonucu 36 can öldürülmüş ve yüze yakın kişi tutuklanarak yargılanmıştır. Bu baskıya rağmen ‘78 de tekrar sol güçler kanlı meydan diye anılan Taksim meydanında 1 Mayısı kutlamış ve sömürgeci faşist güçlere, devrimcilerin yılmayacağının ve özgürlük mücadelesinin ilelebet devam edeceğinin mesajını vermişlerdir. Uzun yıllar boyunca Taksim’i halkların kutlama ve anmalarına kapatan devlet güçleri geçen yıl Taksim meydanını işçi, emekçi ve özgürlükçü halka açmak zorunda kalmıştır. Bu da özgürlük için verilen mücadelenin hiç bir zaman boşa gitmediğinin bir kanıtıdır. Onun için yapılan tüm engeller ne öncesinde etkili olabilmiştir ne de sonrasında caydırıcı bir rol oynamıştır. Tam tersine, özgürlük mücadelesi vermiş tüm kesimler açısından her yeni baskı aynı zamanda yeniden güçlü mücadelenin gerekçesi olmuştur.
Türkiye cephesinde 1 Mayıs kutlamaları aslında ‘78’ler öncesi 1900’lerin başlarında Osmanlı imparatorluğu döneminde de çokça kutlanılmıştır. Fakat daha sonra Cumhuriyet döneminde çıkan Takrir-i sükûn yasasıyla yasaklanmıştır. Bu durumun tekrardan canlanması aslında ‘68 kuşağı dediğimiz devrimci sol güçlerin, Deniz Gezmişlerin öncülüğünde başlayan yeni sol dalganın emekleri ve öncülüğüyle kıvılcım kazanmıştır. Bu kıvılcım hem Türkiye içinde yeniden solun yeşermesine vesile olmuş hem de yüzyıllarca dilinden, kültüründen ve kimliğinden zorla uzaklaştırılan Kürtlerin büyük ilham kaynağı olmuştur. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ın 6 Mayıs’ta idam edilmesi Türkiye solu için büyük bir kayıptır. Ancak bu özgürlük tutkunu devrimci insanların emeklerinin Türkiye solu tarafından güçlü sürdürülememesi de ayrıca eksik kalan yan olmuştur. Türkiye solu başta 18 Mayıs’ta komployla yitirdiği gerçek anlamda bir devrimci önder olan İbrahim Kaypakaya yoldaşı ve daha sonra dar ağacında yitirdiği Denizlerin mirasına sahip çıkamamış tamamen egemen güçlerin esiri olmuş ve sistem içi, marjinal bir pozisyona girmiştir. İbrahim, Deniz ve Mahir yoldaşların mirasını devralan ve sol geleneğin bu yoldaşlar şahsında canlı kalmasına vesile olan Kürt Halk Önderimiz Rêber APO olmuştur. Deniz Gezmiş daha 24 yaşındayken idam sehpasına yürürken büyük bir dirayet ve güçle cellâdının gözüne bakarak “Yaşasın Kürt ve Türk halklarının kardeşliği” demiştir. Deniz Gezmiş’in bu sloganı bu gün bile kulaklarımızda çınlamaktadır. Önderliğimiz, Denizlerin neden Kürt ve Türk kardeşliği dediğini çok iyi anlamış ve bunu yaşam felsefesi yapmıştır. Bunu bu yıl Newroz mesajında ise şöyle formüle etmiştir. “Binlerce yıllık bu büyük medeniyeti farklı ırklarla, dinlerle, mezheplerle kardeşçe ve dostça birlikte yaşayan, birlikte inşa eden Kürtler için Dicle ve Fırat, Sakarya ve Meriç nehirlerinin kardeşidir. Ağrı ve Cudi dağı, Kaçkar ve Erciyes dağlarının dostudur. Halay ve Delilo, Horon ve Zeybekle hısım ve akraba olur. Bu büyük medeniyet, bu kardeş topluluklar siyasi baskılarla harici müdahalelerle grupsal çıkarlarla birbirine düşürülmeye çalışılmış, hakkı hukuku eşitliği ve özgürlüğü esas almayan düzenler inşa edilmeye çalışılmıştır.”
Kapitalist modernitenin zirveye çıktığı süreç olarak da tanımlanan 1960 -70’li yıllar aynı zamanda düşüşü de olmuştur. 68 gençlik hareketi tüm dünyada sistemi en çok zorlayan hareketlerin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Bunlardan biri de Türkiye devrim tarihine damgasını vuran Türkiye sol hareketidir. Denizlerin idam sehpasındaki sözlerine sahip çıkarak, halkların özgürlük umutlarına cevap olmak için PKK hareketinin doğuşuna gidilmiştir.
Önderliğimizin Denizlerin yoldaşıyım ve onların yarım bıraktıklarını tamamlayacağım ideasını hazmedemeyen Türk devleti, Tansu Çiller döneminde 6 Mayıs 1996’da Şam’da Önderliğimize karşı bir bombalı saldırı düzenlemiştir. Dönemin iktidarı Tansu Çiller’in tasfiyeci ekip tarafından bilinçli seçildiği anlaşılmaktadır. Halkların kardeşliğine karşı çok yoğun saldırılarda bulunan bu yönetimin taktiği kardeşlik, barış, onurlu yaşam adına tek bir şey bırakmamacasına yok etmektir. Ama bu gün olduğu gibi o gün de Önderliğimizin sağduyulu yaklaşımıyla birlikte halklar aleyhine gerçekleştirilen komplo özgürlük lehine boşa çıkarılmıştır.
Daha başından kapsayıcı olan PKK’nin öncü kadrosu yaşama katılım ve örgüt kurma ruhuyla, aynı zamanda halkların kurtuluşunu esas alan ideolojik perspektifiyle aslında tüm gözleri üzerine çekmeyi başarmıştır. Grup aşamasındayken bile gösterilen performansa karşı özgürlük düşmanı olan kesimler harekete geçmiş ve enternasyonal kimliğiyle o dönemin öncü kadrolarından olan Haki Karer yoldaşa haince kurulmuş, pusu sonucu Haki yoldaş, 18 Mayıs 1977‘de şehit düşmüştür. Haki yoldaş kişiliği ve duruşuyla gerçek bir yoldaş ve güçlü bir ideolog olmuş, gurubun tümü üzerinde etki sahibi ve Önderliğimizin çok yakın yol arkadaşı olarak bilinmiştir. Haki yoldaşın bu duruşu düşman cephesini korkutmuş ve önüne geçmek için işbirlikçi güçleri devreye sokmuştur. Haki yoldaşın zamansız kaybı elbette büyük bir acı ve eksiklik yaratsa dahi, Haki yoldaşı yaşatmanın adı olan PKK örgütünü kurmak olmuştur. O günden sonra partileşmenin temel ruhu, Haki yoldaş tarzında katılım ve örgütleme olmuştur. 18 Mayıs günü Haki yoldaşın şahadet tarihi olmakla birlikte binlerce yoldaşımızın şahadetini anma amaçlı, Mayıs ayı şehitler ayı olarak PKK tarihinde geçmektedir. Elbette PKK gerçeği içerisinde şehit düşen her bir arkadaş, kendi duruş ve katılımıyla destanlara konu olacak bir yaşam hikayesine sahiptir. Bu destansı yaşam tarzı, gelecek nesillere ve zamanlara güçlü anılarla aktarıldı, aktarılmaya devam ediyor…