PAJK Koordinasyonu
Tamda bu nedenlerle Türkiye’nin yeni Osmanlı hayallerine kapılarak aktif aktör rolüne soyunması, ABD ve İsrail’in çok işine geliyor, geldi. AKP devleti, mevcut çatışma alanlarındaki muhalefet güçlerini özellikle kendi çizgisine en yakın olan Müslüman kardeşler örgütünü silahlandırarak müstakbel iktidarların kurmaylığına dolayısıyla bölgenin yeni hegamonu olmaya canla başla kendini kaptırmış durumda.
Libya’ya gecikmeli girse de İslami kimliği kullanarak yaptığı silah ve lojistik desteği, Yemen muhaliflerine gemilerle silah göndermesi, Mısır Müslüman kardeşleriyle ve Filistin Hamas’ıyla geliştirdiği sıkı ilişkiler, İran’a karşı olası operasyonun ön cephesine yerleşmeyi seçmesi ve elbette ki Suriye’deki iç çatışmayı başlatan özgür Suriye ordusunu desteklemekten de öteye direk silahlandırıp yönlendirmesi AKP’nin Osmanlı sultanlığı hedefinin parçaları oluyor. Bu arada Müslüman geçinen AKP kulağını halkların, kadınların çocuk ve yaşlıların katliamına sağır tutuyor ve Ortadoğu halklarının tarihinde yaşadığı en büyük toplumsal kırımın altına imzasını atıyor. Bu yöntemlerin daha önce denendiğini bildiği halde Ortadoğu’nun dini yapılanmasına dayanarak İslami kimliğine çok fazla güvenen AKP, yavaş yavaş bölge halklarının nefretine maruz kalmaya ve bataklık haline getirilen ortamda boğuntuya gelmeye başlamıştır. Kimsenin ona Ortadoğu sultanlığını bırakmayacağını düşünemeyen AKP, ABD’nin Suriye’deki silahlı muhalifetin başını çeken Müslüman kardeşlerden desteğini kısmen çekmesiyle boşluğa düşmüş, bocalamaya başlamıştır. ABD’nin tutumu Libya’da darbe yediği bu bağnaz dinci örgüte karşı olduğu kadar imajı oldukça yıpranan AKP’ ye karşıdır da. Gönüllü olarak girdiği bataklıktan çıkmasına yardımcı olması karşılığında ABD ve İsrail’in daha fazla hizmetine girecektir. Avrupa ve Asya’nın diğer büyük güçlerinin yaşanan bu kaostaki rolleri yeniden oluşturulan bölge dengelerinde pay sahibi olma amacından öteye gitmiyor.
Gündemde olan Suriye ve İran’a karşı askeri müdahaleler belki de dünya tarihinin en kanlı zamanlarının yaşanmasına yol açacaktır. ABD, Irak ve Libya‘da yaptığı hataları tekrarlamamak için temkinli olsa da mevcut rejimin artık düşürüleceği açıktır. Mevcut durumda tartışma konusu olan bu rejimden sonra ki yapılanmanın niteliğidir. Tüm Ortadoğu’yu etkileyebilecek düzeyde farklı kültürleri barındıran Suriye’nin yeni sistemin de bu zenginlik ne kadar yansıyacak? Sorusunun cevabı biraz da her kesimin kendi gücünü ortaya koyabilmesinde yatıyor. Aynı zamanda İran’a yönelik saldırı planlarıyla da bağlantılı olan bu durum daha büyük çatışmalara gebedir.
Kürdistan’ı çepeçevre saran ve göbeğine yerleşen bu saldırı konseptleri eski statünün bütün Kürdistan’da yıkılması anlamına da geliyor. Belki de tarihte ilk kez Kürtlerin ulusal düzeyde statülerini belirleme imkânları oluşmuştur. Bu tarihi fırsatı iyi değerlendirmek ve ulusal birliği sağlama temelinde Kürt halkının statü sahibi olmasını sağlamak olmazsa olmazlardandır. Bunun için ateş topunun üzerindeki halkımızın öz savunma ve öz örgütlenme mekanizmalarını güçlü oluşturmak hayati değerdedir. Tüm bölge halklarıyla barış içerisinde özgür ve özerk olabilecek demokratik anlayışa dayalı bir statüyü tüm Kürdistan’da geliştirmek gerekecektir. Mücadeleyi zafere kilitlenerek yükseltmek ve başarıya ulaştırmaktan başka bir seçeneğe yol vermemek için topyekun mücadeleye yüklenmek gerekir. Aksi takdirde oluşan olumlu koşullara rağmen başarı elde edilemez ise ne şehitlere layık olunabilecek ne de tarih bizi affedecektir.
2012 yılı mücadelemizin direniş tarihinde çok önemli aşamalar kat ettiğimiz bir yıl oldu. Otuz yıldır yürüyen devrimci halk savaşımızda yeni bir sürece girildi. 4. Hamle süreci nicelik ve nitelik olarak çok kapsamlı ve sonuç alıcı eylemliliklerle geliştirildi. Şemzinan, Çukurca ve Beytüşşebap ilçelerinin aylarca gerilla denetiminde kalması, devrimci operasyonlarla düşmanı etkisiz hale getirme, fedai eylemlerle can evinden vurma ve kuzey alanlarında güçlü bazı eylemlerle süreci belirleme durumu yaşanmıştır. Öncelikle belirtmek gerekir ki alan tutma ve devrimci operasyon eylemleriyle yeni askeri taktikler uygulanmıştır. Gerillanın denetimindeki alanlarını değil, düşmanın denetimindeki alanları savaş meydanına çeviren bu taktik karakolları askerlere tutsak etmiştir. Çok büyük kayıplar veren Türk ordusunun moral bozukluğu basına da yansımıştır. Elindeki teknik avantajı sonuna kadar kullanan düşmanın gerillayı alanlardan çıkaramaması askeri taktik karşısındaki yenilgisinin en önemli göstergesidir. Buna paralel hiç beklenmeyen yerlerde yapılan kapsamlı pusu ve sabotaj eylemleriyle de bu yaz düşman ordusu adeta şaşkına dönmüştür. Gerillanın denetimindeki alanlarda devlet meşruiyeti tartışmalık hale gelmiştir.
Bu nedenle 2012 yılını askeri taktik açısından düşmanın yenildiği gerillanın başarılı olduğu bir yıl olarak değerlendirmek gerekir. Askeri alanda yaşanan başarılar siyasal gündemi de belirlemiştir. AKP’nin basın üzerindeki büyük baskılarla oluşturduğu ambargoya rağmen siyasal gündemin gerilla tarafından belirlenmesi engellenememiştir. Hükümet, sürecin arkasından sürüklenmiş, bütün politikaları tartışmalık hale gelmiştir. Öyle ki; Tayyip Erdoğan egosunun azizliğine uğrayıp şizofrenik bir ruh haliyle herkesi düşman gibi görmeye başlamıştır. Uygulanan bütün politikalar düşmanlara karşı düşmanca politikalar olmaya başlamıştır. Hükümetin yaşadığı sıkıntının temel göstergesi aşırı saldırganlığıdır.
Mücadelemizin girdiği topyekûn direniş sürecinin çok önemli bir mevzisi de cezaevleridir. Topyekûn mücadelenin bir ayağı olarak ve devletin çözümsüzlükteki ısrarına cevaben direnişi yükseltme amacıyla cezaevlerinde başlayan açlık grevleri artık hiçbir biçimde oyalama, yanıltma, inkâr ve imha politikalarının kabul edilmeyeceğinin en güçlü ifadesidir. Başta yedi yüz kadar yoldaşımızın başlattığı açlık grevi, on bin yoldaşla sürdürülmüştür. Bu eylem, bilinen en büyük zindan direnişidir. Cezaevi direniş tarihimizin zirvesini ifade eden bu açlık grevleri mevcut durumda ulusal direniş sürecine de öncülük etmektedir. Dünyada eşi görülmemiş kapsamda yaşanan bu direnişin büyüklüğü inkâr ve imha siyasetine ve ağırlaştırılmış tecride karşı sabrın taştığının göstergesidir. Özgür yaşam için ne gerekiyorsa yapılacaktır denilmektedir. Mazlum Doğanların, Kemal Pirlerin, Hayri Durmuşların, Ferhat Kurtayların özgür yaşamı uğruna ölecek kadar sevmeyi ifade eden direniş bayrağını binlercemiz devraldı ve zafere kadar yükselecektir denilmektedir. Cezaevlerinde greve giren her bir yoldaşımız Önderliğimizin özgürlüğü ve halkımızın özgür yaşam alanlarının oluşmasının fedaileridir.
Bilindiği gibi Önderliğimizin ve hareketimizin bütün barış girişimlerini, ateşkes adımlarını saldırılarla karşılayan, yapılan görüşmeleri bile teslimiyet noktasına çekme ve oyalama politikası üzerinden yürüten AKP’nin savaş yanlısı tutumuna Önderliğimiz kendini süreçten geri çekerek tutum koymuş ve yeni bir süreç başlamıştı. Önderliğimizin ve hareketin bütün çabalarını bir zafiyet göstergesi olarak değerlendiren devletin, Önderliğimize karşı ağırlaştırılmış tecrit politikasını uygulaması imha siyasetindeki ısrarının da ifadesidir. Yaklaşık bir buçuk yıldır haber alınamayan Önder APO için idamı sürekli ısıtıp gündeme koyan AKP’ye karşı tüm tahammül sınırları aşılmış oldu. Bu durumda yapılması gereken şey kuşkusuz Önderliğimizin etrafında direnişi topyekûn olarak her alanda yükseltme olmalıdır. Gerilla alanlarında 4. Hamle sürecinin geliştirilmesi, cezaevlerinde büyük açlık grevlerinin yapılması ve halkımızın başta Rojava’da olmak üzere her yerdeki örgütlü mücadelesi bunun ifadesidir. Önderliğimiz özgürleşinceye ve halkımız demokratik haklarını elde edinceye kadar bu mücadele yükselerek devam edecektir.
2011 sonu ve 2012 yılı boyunca verdiğimiz şehitlerin ağırlığı yüreğimize düşen ateş topları olmakla birlikte her yoldaşımızın zafere kilitlenmedeki kararlılığı, Önderliğe ve mücadele değerlerimize olan bağlılığı direnişi yükseltme inancımızı perçinlemiştir. Sürecin başında verdiğimiz ilk şehitler öfkemizi bilemiştir. Arjin, Berfin, Berivan arkadaşların birlikte olduğu 15 kadın arkadaşımız ile Cudi’de Bınevş arkadaşın da içlerinde olduğu kadın ve erkek arkadaşların şahadeti kış aylarında gerilla direniş imkânlarının olmadığı koşullarda gerçekleşmişti. Bazı alanlarımız kışın ortasında imkansız denebilecek koşullarda güçlü eylemler yapmışlardır. Kış koşullarında yapılan eylemler koşulların el vermesiyle birlikte mücadele seyrimizin ne kadar yükseleceğine işaret etmiştir. Andok ve Eriş arkadaşların fedai eylemi düşmanın hiç beklemediği yerde ve zamanda gerçekleşmiştir. Ardından gelişen 4. Hamle süreci bu büyük öfkenin örgütlü patlamasını ifade etmektedir. Hamlenin öncüleri hiç kuşkusuz onurlu duruşun sembolleri olan şehitlerimizdir. Xakurke’de günü birlik fedai tarzda yapılan eylemlerde şehit düşen yoldaşlarımız Önderliğe bağlılık ve özgürlük uğruna neler yapabileceğinin somut ifadesi olmuşlardır. Botan ve sınır boylarında şehit düşen yoldaşlarımızın her biri devrimin başarısının garantisi olmuşlardır. RojinGevda, Mehmet Guyi yoldaşlarımız yirmi yılı aşkın mücadele deneyimlerini 4. Hamle sürecinin öncülüğünde sonuna kadar pratikleştirmiş, hamlenin ruhuyla tamamen bütünleşerek adeta içinde erimiş ve özü haline gelmişlerdir.
Önderliğimizin özgürlüğü ve Kürt halkının ulusal birliği temelindeki özgür geleceğini sağlamak uğruna toprağa düşen değerlerimiz mücadelemizi zafere taşımanın temellerini atmışlardır. Özgürlük hareketimizin en güçlü geleneği gereği; anılarına olan bağlılığa devrimi başarıya temelinde cevap vermek boynumuzun borcu, yüreğimizin yüküdür.