Adı-soyadı: Zeynep Bozkurt
Kod adı: Binevş Edessa
Doğum yeri- tarihi: 1974 Urfa- Viranşehir
Katılım yeri-tarihi:1994- Avrupa
Şahadet tarihi-yeri:2012 kış
Önderklik: Bizde bir sözdür: Hiçbir gün düne benzemez, bugün dünü geçer, yarın da bugünü geçer, aşar. Tekrar buna bağlılık gücüne ulaşmak için çaba göstereceğiz. Ve başarısı da, nefes oldukça, kesindir. Biz bıkmadık, siz de hiç olmazsa çok yoksul, çok ihtiyacınız olduğu için bir şeyler öğrenmekten bıkmayın. Ben, eski arkadaşlarımızı zorlamak istemezdim. Şimdi düşünüyorum, acaba ben bunları nereye göndereyim? Moralleri bozuk, yaşama fazla güç getiremezler diye, günlerdir düşünüyorum. Halka verdikleri sözler veya halkın istediği önderlikler var, onlara da güç getiremeyecekler. Ama yine de adları çıkmış, yaşları ilerlemiş; onları nereye koyalım. Tabi çok ciddi düşünmek zorundayım, çünkü halkın başına her hangi birisini, önder diye oturtamayız. Ben bile daha kendimi, tam olarak halkın önderi görmüyorum. Benim kendimi değerlendirme tarzım; bir önder çıkıncaya kadar, işin pisliklerini temizlemektir. Kesinlikle kimse beni, kutsal ve büyük önder diye görmesin. Bende her türlü yaramazlık, yetmezlik çıkabilir. Ama ben de, iyi bir temizlikçiyim. “Bin yıllardır pislenen yolları, ahırları temizliyorum.” Belki birileri gelir, baş olur diye, onlara yolu açıyorum. Halk fukara, kimsesi olmadığı için, her şeyi bana havale etmek istiyor. Halkın morali bozulmasın diye, sağlam biri ortaya çıkıncaya kadar, ‘olur’ diyorum. Kimsesi yok, ne yapayım? Bunu ciddiye alacaksınız.
Bu halka, artık önderlik gerektiğini bileceksiniz ve biraz saygınız olacak. Daha önce de size boşuna söylemedim, sigara dumanına gösterdiğiniz ciddiyeti, halkın kutsal önderlik işlerine göstermiyorsunuz. Ve nitekim bu kanıtlandı. Bu inanılır gibi değil ama bir gerçek. Bir halk için de, büyük bir talihsizlik. Kendi basit işleri olsa, kırk takla atar, ama halkın en kutsal işleri söz konusu olduğunda ise, sırtına vursan bile bir adım atamıyor. Bir arkadaşımız söyledi; sülalesinden mi, cinsiyetinden mi, bir çocuğu olsa, dünyalar onun olacakmış. Ama milyonlarca Kürt çocuğu var, bakmasını bile bilmiyor. Gel de düşünme! Bir halk için ne kadar zor bir durum. Bazı arkadaşlarımız var, elini sallasa ordu kurabilir, alan kurtarabilir, ama uykusundan bile taviz vermiyor. Doğru bir hitabı geliştirmiyor. Bir halk için bu, büyük bir talihsizlik değil de nedir?
Etraflarında, Zilanlar gibi, varını yoğunu kül edercesine sunacak kızlar var, ama onlara en basit ve en güdüsel yaklaşımlardan öteye bir şeyini sunamayan erkekler de var. Buna üzülmemek elde değil. Sevginin yolu, aşkın yolu ardına kadar açılmış, ama onu tanınmaz hale getiriyorlar. Kızı da, erkeği de böyle davranıyor. Gel de buna öfkelenme. Bu söylediklerimizi yalan değil. Bunların hepsini gördünüz, yaşadınız. Düşmanla burun buruna geliyor, en ufacık bir taktik plan yapamıyor. Onlarca gerillayı o alçakça, ahmakça, sözüm ona komutanlıkları uğruna harcadılar. On tane fedaiyi göze alıp, bir şehrin içine girse, binlerce düşmanı kesin yerle bir eder.
Size bölgelerden hiç söz etmek istemiyorum. Bütün eyaletlerde, yerinde olmayan kayıplar var. Bir Garzan’ı hatırlayalım; komuta düzeyinde bir çırpıda dağ gibi yirmi, yirmi beş militan kayıp veriliyor. Eğer onlar silahlarıyla, madem ki ölümü düşünüyorlar, artık çıkış yok, Bitlis’in içine girselerdi, eminim ki, bini aşkın düşmanı yerle bir ederlerdi ve belki de yarısı kurtulurdu. Düşman, “Biz onları vurduğumuzda perişandılar, uzaktan karnasla vuruyoruz, koyun gibi yere düşüyorlar” diyordu. Bunlar komutan! O dağlarda hiç böyle düşülür mü? Böyle binlerce olay var. Bunları mesele yapmayacağız da neyi mesele yapacağız? Hepsi silahlarını sıkmadan yere düştü. Halen çoğu da öyle düşüyor. Peki bunlara kim sahip çıkacak? Bunlara sahip çıkmadan neden yanıma geliyorsunuz? Ajan mısınız? TC adına, beni de mi bozmaya geldiniz? Bizi basit mi sanıyorsunuz? Savaşı da, aşkı da, güzelliği de, çirkinliği de sıradan mı ele alıyorsunuz? Bizden kolay geçit bulacağınızı mı sanıyorsanız?
Her zaman büyük yürekler gerekli diyorum. Büyük yüreklerin savaşa yaklaşımı büyüktür.Bütün ilişkilere yaklaşımı büyüktür. Ölüm onun için asla ucuz ve basitçe gelişmez. Benim, insanlara saygım var. Saygımı kesinlikle her kese gösteriyorum. Zaten değer vermeseydim, bu insanlar asla bizi böyle ciddiye almazlardı. Ama aynı şeyi, sizden de beklemeliyim. Bazı önemli işlere, adınızdan önce saygı göstereceksiniz. Büyüklük buradadır. Tüm bunları söylerken, sizin karşınızda kendimi çok güçlü, heybetli göstermek için söylemiyorum. Dediğim gibi, öyle erkeklik, yiğitlik, adamlık falan taslamıyorum. Ama bazı doğruları haykırmak zorundayım. Bazı doğrulardan kesinlikle taviz vermem. O uzun yolları tepe tepe buraya geldiniz. Buraya gelmeniz, bir; o kadar şehidin intikamı için, iki; bu düşmanın çılgın, kural tanımaz o savaşına büyük cevap olmak için, üç; bu halkın zafer umutlarına kendi kişiliğinizle cevap olmak için bir anlam ifade etmelidir. Ben size bu gücü vermeye çalışırken, siz de daha susamış gibi bunu almayı bilmelisiniz. İncir çekirdeğini doldurmaz boş bahanelerle, bu ortamı ve beni uğraştırmamalısınız. En yaşlınızım, ama sizin en genciniz gibi, her sorunu da paylaşmaya varım.
Bende diğer bir kural; söze karşılık vermedi mi anam da olsa onu affetmem. Bu, benim en az vazgeçilmez özelliğim olarak bilinmelidir. Hiç kimse benim gibi kendi insanlarına değer vermez ama hiç kimse de benim gibi, o insanlardan gerekli olan şeyi istemez. Zilanlar bunun örneğidir. Büyük kahraman şehitlerimiz bunu açıkça dile getirdiler.
Demek ki, böylesine büyük değerler için bir araya geliyoruz ve hiç kimsenin, hiçbir özel istemi, arzusu bundan daha değerli olamaz. Daha doğrusu bütün özlemler, arzular, düşünceler ancak bu çok büyük, tarihi, soylu değerler temelinde hayat bulabilir. Değerli yazar bir dostumuz; “Bu üç kızın eylemleri Genelkurmayın çözülüşünde çok büyük ve önemli rol oynamıştır” diyor. Bilgilerine dayanarak söylediği bu sözler doğru olabilir. Bundaki özü ve çözücülüğü, takipçileri de esas alırsa doğrudur. En çözülmez özel savaş mihraklarını bile çözer. Yeter ki, ardılları gerisini getirmeyi, üzerlerine düşeni yerine getirmeyi bilsinler. Bütün bunları söylerken, sizden müritçe bir bağlılık istemiyorum.
Savaşta sonucu belirleyecek olan teknik değil, insandır. Biz çalışmalarımızda esas ağırlığı insana veriyoruz. Biz, insanın kendini, gerektiğinde en yıkıcı teknik yapması kadar, en yapıcı tekniği yapma özelliğinin de olduğunu ilke olarak esas alıyoruz. Gerekirse sıfırdan yeniden yetiştirilecek, yıkılması gerektiği kadar yıkacak, yapılması gerektiği kadar yapacak düzeye geleceksiniz. Bunun için, önünüze katı şartları koymuyorum, sadece işin özünün, amacının ne kadar amansız olduğunu da açıkça size gösteriyorum.
Bu temelde; herkes, kendisi için ne kadar gerekliyse, savaşta ve yeniden toplumsal kuruluşta ne gerekiyorsa, onun ipuçlarını bulmak için, bu şansını mutlaka değerlendirsin ve başarsın.
Bınevş ark: Adım Bınevş, diğer adım Zeynep Bo., 1974 Urfa Viranşehir doğumluyum. 1989’da Avrupa’ya çıktım, partiyi orada tanıdım. 1994 yılında fiili olarak katıldım. Avrupa’nın değişik alanlarında YAJK faaliyetlerinde bulundum. Sekiz buçuk aydır Önderlik sahasındayım. Bu sahaya gelirken belli bir tecrübesizlik vardı. Özellikle örgütü tanıma noktasında tecrübesizlik, özellikle gerçeğinden belli bir uzaklık vardı. Önderlik gerçeğinde bu süreçte belli bir yoğunlaşmayı sağladığımı söyleyebilirim. Bilinç ve düşünce yönünde iradenin de geliştiğini ve istemlerimin de arttığını, bu temelde ülke pratiğine hazır olduğumu belirtebilirim Başkanım.
Önderlik: Evet Bınevş, her bakımdan kararlı, dürüst, fedai bir Kürt genç kızı olduğun anlaşılıyor.
Bınevş ark: Doğrudur Başkanım.
Önderlik: Ama hayat o kadar amansız ki bizde, en değme adamı da tökezlettiriyor. Sen ne yapabilirsin?
Bınevş ark: Başkanım, özellikle çözümlemeleri belli bir ölçüde kavradığımı söyleyebilirim.
Önderlik:Köylüler ne diyordu biliyor musunuz: “Sen kendini yaktın, bizim çocukları da yakacaksın.” Benim adım, çocukları ve gençleri yakandır. Bunun da farkında mısın? Tamam, çözümlemeler güzel; ya ateş sanatı, kızgın saç üzerinde yürüme.
Bınevş ark: Bunun farkındayım Başkanım.
Önderlik: Ayakta durmayı dahi becersen ne mutlu sana.
Bınevş ark: Aldığım güçle durabilirim Başkanım.
Önderlik: Dürüst olduğun kesin. Benden daha fazla fedaisin. Ama bu iş sizin bu saf, zavallı kişiliklerinizin amansız yerle bir edilerek yenisinin yaratılmasını, hem de her gün böyle benim gibi yaşamanızı gerektiriyor. Böyle iseniz tamam yani. Onu demek istiyorum. Yanılmayasınız? Onu anlatmaya çalışıyorum.
Bınevş ark: Anlıyorum Başkanım.
Önderlik: Hem çok çalışkan, hem de kesin başarı ve işin can alıcı yanında ustaca çalışma! Şimdi
Ölümüne çalış ama, bit, tüken, bu olmaz! Çok çalışacaksın ama eminim ki tükeneceksin. Bu tabii ki Önderliğe bağlılık olamaz. Diğer yandan; dürüst kalacaksın ama başarısız kalacaksın, bu da doğru olmaz. Bunun için çok zorlanacaksın herhalde. Ama yine de kendini kanıtlayacak, iş takibi yaparak işin altından çıkacaksın.
Bınevş ark: Bu gücü gösterebilirim Başkanım.
Önderlik: Hiçbir iş yapmazsan, bol bol tarla işleriyle uğraş, ordumuz açtır. Onların mutfak işlerini ayarla, tarımı örgütle ki bazıları bunu da hiç yapmıyorlar, unutmuşlar. Kaldı ki, sen diğer işlere de varsın. İyi bir yerleşim düzeni için çaba harca. İyi alan savunmasını yap, ziraat işini yap, hatta sürü örgütlemesini bile kafanda geçir. Velhasıl o boşta olan herkese iş verdirterek başarılı olabileceğini düşün. Ben de ziraat işlerini yaparım, kesinlikle bunu yakışmayan iş olarak değerlendirmeyelim. Güzel bir yemek benim için ordu kurmak gibi bir şeydir.
Bınevş ark: Anlaşılıyor Başkanım.
Önderlik: Kimse yanlış anlamasın, bu işleri ben de yıllarca yaptım. İyi bir ziraatçı olmayan, iyi bir yemek yapamayan, kesinlikle siyaset de yapamaz, ordu da kuramaz. Geniş bir iş programı açıklıyorum oldu mu?
Bınevş ark: Oldu Başkanım.
Önderlik: “Boş kaldım”, bilmem “başarısız oluyorum” demeyesin diye, moralin bozulmasın diye, anlaşılıyor mu?
Bınevş ark: Anlaşılıyor Başkanım.
Önderlik: Başka ne diyebilirsin?
Bın.: Başkanım, burada Önderliğin daha çok yaşamdaki savaşımı ve eskiyle mücadele halindeyken yeniye açık olmasını, yani amaca bağlılığını görebiliyorum. Özellikle bu noktada daha çok yoğunlaştığımı söyleyebilirim.
Önderlik: Gayet tabii, Önderlik Haso-Hüso kişiliği değil, yenilgiyi kabul etti mi halk adına büyük talihsizlik olur. Siz de akıllı ve militansanız, namusluysanız yenilgi kabul edilmez tabii heval, ne sanıyorsunuz? Alıştırılmışsınız yüzde doksan dokuz yenilmeye ve yüzde birle yaşamaya. Bu halk önderliğini kurtarmaz. Anlaşıldı mı bu da?
Bınevş ark: Anlaşıldı Başkanım.
Önderlik: İyi bir kız olduğun için bu önerileri yapıyorum, yeter mi?
Bınevş ark: Yeterlidir Başkanım.
Önderklik: Akıllıysan yeterli, gerisini sen getirirsin Bınevş, oldu mu?
Bınevş ark: Oldu Başkanım.
Önderlik: Senin gibi Yezidi bir kızı daha almıştık yanımıza, okuması-yazması yoktu. Kızın üzerinde epeyce de durmuştuk ve kız bayağı ülkesine doğru katıldı. Cudi’den Cizre’ye ve o ilk adımları etkileyici bir biçimde atmasını bildi. Sen onun çok gelişmiş bir biçimi oluyorsun. Ama koşullar şimdi daha zor, girişler değil, işlerin karmaşasında sağlam yol almayı emrediyor. Bu ustalığı inşallah gösterirsin, rolün sahibi olursun.
Bınevş ark: Çaba bu yönlü olacak.
Önderlik: Çaba olacak da, ben başarının özünden bahsediyorum. Hamal gibi değil, merkep gibi taşıma değil “çalışıyorum, başarıyorum, etkileyiciyim ve kanıtlıyorum” an be an buna da dikkat et, anlaşıldı mı?
Bınevş ark: Anlaşıldı Başkanım.
Önderlik: Yeterli mi?
Bınevş ark: Yeterlidir Başkanım.
Önderlik: Peki iyi bir söz.
Bınevş ark: Bu temelde söz veriyorum.