• KURDÎ
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
No Result
View All Result

Güneşi Yüreğine Almak

4 May 2020
in ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
A A
Share on FacebookShare on Twitter

Dört mevsimi kucaklayan yüksek ve asi dağların yamaçlarında aralamıştı gözlerini. Yüksek dağları ve ormanları ile tam bir doğa harikasıydı doğduğu yer. Qıyas dağı bir yerden kaldırır başını, hemen karşısında Kale bütün ihtişamı ile bulutları selamlar ve Xaskel nazıyla kucaklar bembeyaz sisleri. Çocukların seslerine karışır kuzu sesleri ve pirinç tarlaları süsler dağların eteklerini. Zap suyu ayırır Xakel ve Kale’yi. Xaskel ve Kale’nin serin sularını yudumlar Feqiyê Teyran, Ehmedê Xanê ve Eliyê Herîrî. Dağlarına kulak verirler, sularından alırlar isyanlarını, böylece işlenmemiş haykırışlar kalemle buluşur. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan halk kendini tabiatın parçası olarak görür.

Pirincini suları  ile büyütürken kışın buğdayını karlarıyla korur. İnsanlar dağlarını, dağlar insanlarını korur. Suyundan beslenenler dağları, insanları sınır tanımadan sever. Baharla birlikte, dağlar güzel elbiselerini giyer, çağırır insanlarını, yüreğine heyecan dolan herkes soluğu zozanlarda alır. Yeşillikler, serin sularla karşılanır, yeniden doğmuş gibi olurlar her seferinde.  Kuzuların, çocukların ve kuşların sesi yamaçları nameleriyle saran bir ezgiye dönüşür. Geceleri yıldızların parlaklığı dolar yüreklerine ve ateşlerin başında yükselir dengbejlerin sesleri.  Güzel ormanları ve bir o kadar da güzel zozanlarında yaşamak masal gibidir ,derken…maalesef bir süredir geceleri dengbejlerin seslerini böler olmuştu kurşun sesleri.

Doğa ile koyun koyuna yaşayan insanlara dağları yasaklanıyordu, bu yasakların silahlı askerlere dönüştüğü zamanlar, artık masaldan uyandırıyordu çocukları. Berwar arkadaş bu toprağın insanları olan Pinyaniş aşiretindendi. Dört erkek, iki kız kardeşi vardı. Yaşadığı yerden, dağlarından insanları sevmeyi ekmişti hücrelerine. Ama aynı zamanda dağların asiliğini de almıştı ruhunun taşkın sularına. Nasıl ki içmeden geçtiğin sular güceniyorsa, selam vermeden insanlarının yanından geçmezdin bu toprakların. Yaşamı öğrenmeli ve öğretmeliydin. Öğretmek büyük öğrenmeyi gerektiriyordu, bunu çok iyi biliyordu Berwar. Xaskel ve Kale dağlarına bir daha bir daha baktı. Qıyas’a baktı, nasıl da bulutlara yakın  kaldırmışlardı başlarını. Birilerinin türkülerini dinlerken seslerinin nasıl dağları sardığını gördü. Benim bilgi sesimle sarmalı dedi içinden, sonra yüksek sesle ‘evet benim bilgimin sesi sarmalı bu dağları, bu insanları’ dedi. Büyük bir heyecan ve coşkuyla dikildi önce ailesinin karşısına. O zamana kadar okumak için dışarıya yani üniversiteye kızlar gitmemişti, ailesi bu ilk talebi karşılamak istememiş,  istemini kabul etmemişti. Berwar arkadaşı büyük bir hüzün sarmıştı. İçi kaynıyordu. Dağ yaşamının öğretisiydi, öğretmeli ve öğrenmeliydi yaşamın güzelliğini. Dağların asi rüzgarları gelip çarpıyordu dolu dolu gözlerine. Dağların asi rüzgarlarını ve çocukların bölünmek istenmeyen masallarını kuşandı. Yine öğrenme aşkını aldı yüreğine ve ‘okumak istiyorum’ dedi.  Ağabeyi hayatın büyük mücadelesi ile ondan önce tanışmıştı. Ona ‘eğer gidersen sonra PKK’li olacaksın’ dedi. Berwar arkadaş dört mevsimin baharını kuşandı ve kabul etti. Çünkü bölünen gecelerin nedenini o da merak ediyordu. Okuyarak, bilgiyi kuşanarak öğrenecek ve çaresini bulacaktı amansız bölünen uykularının.

Okul okumak için Amed yolculuğu başlamıştı. Aşiretin sınırlarını aşarak, hedefine ulaşmak için amacına doğru ilerliyordu. Yani uçurumun kenarında kanatlanarak uçmuştu bilmenin yollarına. İçi içine sığmayan kişiliği ile sistemleri sarsan sorular yankılanıyordu bedeninde, öğrendikçe kendi yöresinin tarihinin asiliğine daha bir anlam veriyordu. Amed Dicle Üniversitesinde Muhasebe bölümünü okuyordu ki sistemlerin halkına saldıran çıplak yüzünü daha iyi görüyordu. Orada dengbejlerin dışında isyanın türküleri ile de tanıştı. Yanında büyüdüğü asi dağların türkülerine benziyordu. Yörede ilk okuyan kızlardan biri olmakla kaldırmıştı başını. Ama bunun gerçek yaşam mücadelesi için yeterli olmadığını her geçen gün daha iyi görüyordu. Okul okumaya gelmişti ama yaşamın öğretisi duruyordu karşısında, alınmayı bekliyordu. Durduramadı yüreğindeki asi rüzgarları. Okuldaki ilk senesinde eylemlere katıldı. Halkının sistem karşısında çektiği acıları ve yaşadığı haksızlıkları daha iyi çözebiliyordu. Çocukların masallarının neden bir kurşun sesi ile kabusa dönüştüğünü ta yüreğinin derinliklerinde hissederek daha iyi anlamıştı. Yaşam bilgisine aşıktı, yarım bırakamazdı aşkını ve yaşam sevgisini. Bu  nedenle eylemlere daha radikal bir kararlılıkla katılmaya başlamıştı. Yoldaşlarına kaygısızca bağlıydı ve değer veriyordu. Okul sıralarını yarıda bırakmasına baskın gelmişti ama kendi özgürlük tutkuları öğrenme aşkı ile bütünleşmişti. Bu tutkuları onu tarihi kökleri ile daha yakın kılıyordu. Sorgusuz vurulan insanların düşleri takılıyordu isyan bayrağına. Önderliğin yaşam bilgisi ve dağların asi rüzgarları düşlerinde bir çağrıya dönüşüyordu.

Yaşam aşkını kucaklamak için dakikalar saniyelerin ardına veriyor gibiydi. Güneş nasıl herkesi kaygısız kucaklıyorsa yaşam bilgisi de herkesindi. Ve herkes onu kucaklama hakkına sahipti. Anaların amansız ağıtları böler olmuştu uykularını. Okuldaki eylemler artık yetmiyordu düşlerinin sınırsızlığına. Okul yıllarında katıldığı eylemler yetmiyordu öğrenme ve yaşama aşkına. Büyümeli ve büyütmeliydi düşlerini. Yaşadığı zamanlarda kendisi için, halkı için anlam arayışına girmişti. Ülkesine sevgisi öylesine büyüyordu ki anlamsız ve zamansız tek bir kelebeğin pulu dökülsün istemiyordu. Yaşadığı tutuklamalar O’nu yıldırmamış daha çok güçlendirmişti. Katıldığı eylemlerde attığı çığlıkların kendisine yeterli gelmediğini anlaması da uzun sürmemişti. Ailesi onun eylemlere katıldığını duyunca başta belli bir rahatsızlık duymuş ancak sonradan kararını saygıyla karşılamışlardı. Sözleriyle gözdağı vermiş olsalar da o, arayışlarını büyüten tutkusuna kaptırmıştı kendini. Kale, Qıyas ve Xaskel dağlarına bir daha baktı. Arayışları, özlemleri onu dağlara götürüyordu. Halk mücadelesi ile tanışalı o kadar da uzun bir zaman olmamıştı ama halkının  özlemleri, özgürlüğe hasreti çağlardan akıyordu gününe. Berwar arkadaş bunu sadece sözlerde değil, yüreğinde duyumsuyordu. Bilgelerin yudumladığı suların, kalemlerin seslerindeki akışını hatırladı. Yemyeşil pirinç tarlalarından bembeyaz sisler yükseliyordu dağların zirvelerine doğru. Daha sonra yamaçlara inen güneş ışınları ile yeşil çimlerin üzerindeki çiğ damlalarına daldı. Her damla güneşle bütünleştiğinde bir pırlantaya dönüşüyordu. Gerçektende her damla, toprak için paha biçilmez bir elmastı.. onun kucakladığı topraklar..Halkını, halkının özlemlerini ve çocukların düşlerini düşündü. Halkı için ne olabilirdi, ne yapabilirdi, tutkularına nasıl kanat takabilirdi…? sorularının ardını getiremiyordu.

Sistemin ördüğü ağları gördükçe her köşe başında  insanları bekleyen ölümleri daha iyi çözdü. Bu ağların insanları nasıl tutsak kıldığını gördükçe öfkesi büyüyordu ve ne sözcükleri ne de eylemleri yetmiyordu isyanının öfkesine. Arayışları büyüdükçe dağ tutkusu da büyüyordu. Tutkusunun, arayışının büyüklüğünü kuşanmak için dağlara çevirdi yüzünü. Bir kadın olarak hem aşiretin sınırlarını yıkmıştı hem de halkının özgürlük savaşçısı olacaktı. Bu ilklerin bedeninde yarattığı depremler onu bir grup öğrenci arkadaşıyla birlikte Zağros dağlarına ulaştırdı. Arkadaşları ile birlikte dağları adımlayabilmek ayrı bir moral ve değerdi. Zağros dağları, büyüdüğü dağların büyümüş haline benziyordu.

O güzel ve büyülü dağları adımladıkça, çekici gizemini de tanıdı. Halkını, Önderliğini, özgürlük savaşçılığını bütün benliğinde duyumsuyordu, nakış nakış işliyordu yüreğine. Önderliği tanıdıkça bilgiye, öğrenmeye olan susuzluğu daha da büyüyordu. Bilgi güzel bir ırmaktı. İçtikçe suyundan içmek istiyordu. Bedeni yaşından büyük bir susuzluk çekiyordu. Bu susuzluk, halkının özgürlük hasretiydi. Dolunaylı gecelerde dağları adımlarken, suyu kaynağından içebilmenin ayrıcalığını yaşadı. Halkının susuzluğunun dermanı olan kaynağı görme umuduyla, PKK mücadelesinde yıldızları topladıkça yüreğine, bilgi kaynağına yakın görüyordu kendini. Ateşin güzelliği ile giyiniyor ve soğuk gecelerde ısıtıyordu yüreğini. Yoldaşları ile her gün yeni bir ateş yakıyordu özgürlüğe doğru. Sonra bilginin güzelliği ile yıkadı düşlerini. Dağlarda yürümek özgürlük savaşçısı olmak kolay değildi.  5 Haziran 1993 yılında katılmıştı gerilla saflarına. Bedeni  zorlansa da tutku ile adımlıyordu geçit vermeyen dağları.

Savaşa katılma istemi yatağına sığmayan bir ırmak gibiydi. Her eylem öncesi taşardı yatağından. Bazı sağlık sorunları, gözle görülür rahatsızlıkları olmasına rağmen bedenini aşan savaşlara katılmak istiyordu. Düşlerini büyütmenin büyük savaşlarla gerçekleşeceğini biliyordu. Zamanını, akışına akan bir su ile birleştiriyordu. Aynı su bir daha asla aynı yerden akmayacaktı. Akan suyun hep yeni bir su olduğunu biliyordu. O da Zağros’un asi akan sularına kapılmak istiyordu. Özellikle Önderliğin telefon görüşmesinde onu sorduğunu öğrenince çığlıkları Zağros’un vadilerinde sınır tanımayan bir rüzgar gibi yankılanmıştı.

Bilginin, güzelliğin kaynağına gidecekti. Öyle öğrenecekti, belki kendisi de başka bir kaynak olacaktı. Mavi göklerde uçarken güneş ışınlarının altında asi rüzgarları hissedecekti kanatlarında. Hücrelerinde ayaklanmış olan, çocuksu gözlerinde ve çığlıklarında akış buluyordu. Taburdaki arkadaşları onun bu öğrenme, yaşama ve yaşatma istemine şaşkınlıkla bakıyorlardı. Tüm zorluklarına ve zorlanmalarına rağmen pes etmeyen kişiliği ve mücadeleci duruşu, kendiliğinden saygı uyandırıyordu. Bütün benliğiyle duyumsadığı ve düşüncelerini meşgul eden bin bir soru ve öğrenme isteği ile Önderlik sahasına geçti. Kaynağından yaşam bilgisini yudumladı. Gözleri Güneşte iken içtiği özgürlük suyunun her damlası, onu yeniden canlandırıyordu. Canına can katıp, yüzünü yine Zağrosların asi dağlarına çevirdi. Dağlara tekrar dönerken özgürlük sevdası yüreğinde, beyninde ve gözlerindeydi. Karşılaştığı her yoldaşına durmadan özgürlüğün kaynağını anlatıyordu. Bir patika başında, bir gece yolculuğunda, fiziki zorluklara aldırmadan anlatıyordu, yaşam aşkını ve ülke sevdasını. Gözleri yıldızlara dalmış halde anlatırdı, Güneş dolardı yüreğine. Günleri gecelere, geceleri günlere bağlardı. Eline aldığı silahlara, Zağros’un geçit vermeyen yollarına, taşına, ağacına anlatırdı aşkını. Çağların karını Güneşe vermiş bir dağ gibiydi. Durmadan akıyordu, yataklara sığmıyordu. Dili dursa elleri durmuyor, elleri dursa gözleri konuşuyordu. Durup yoldaşlarının  şaşkın bakışlarına bakar ‘biliyorum özgürlüğü ve aşkını anlatmaya gücüm yetmiyor ama kendimi durduramıyorum. Zamanın keskinliğini duyumsuyorum yüreğimde’ derdi.

Özgürlük suyundan, kaynağından bir yudum içmiş, hayatın getiri-götürülerini daha iyi öğrenmişti. Zamanın hangi değerlere kılıç çektiğini görmüştü. Onunla birlikte Rojbin arkadaş da aynı kılıcın keskinliğine bakıyordu.

Amansız zamanlarda yola koyulduğu dağlarında, Önderliğine ve halkına yapılan saldırılar karşısında yeri geldiğinde bir kalkan, yeri geldiğinde namluya sürülmüş bir kurşun olmanın biliciyle bilemişti yüreğini ve beynini. Özgürlüğe susamış bir halkın özgürlük kaynağının kurutulmak istendiğini duyumsamıştı. Berwar arkadaş, dağlardan ve Önderlikten öğrenmişti birlikteliğin gücünü. Bütün şehitlerle ve şehit Rojbin yoldaşla ele ele verip bu saldırılar karşısında mevzilenmiş ve savaşarak hedeflerine doğru ilerlemişlerdi. Özgürlüğün sonsuzluğa akan suyundan içmişlerdi bir kez. Tarihin söylenmiş ama can bulamamış sözleri canlanıyordu artık. Halk ve Önderlik düşmanlarına karşı özgürlük yeminini kuşanmışlardı. Bir yere kadar elleri kenetli birlikte yol aldılar ama zamanı geldiğinde her biri aynı amaçlı ayrı hedeflere yönelmek üzere ayrıldılar. Şehit Berwar yoldaş kendi hedefine ilerlerken onu engellemek isteyenler de oldu. Fakat o kararlıydı. Amacı Güneş kadar netti. Yüreğinin sesini dinleyerek gittiği yolda 24 Aralık 1998 günü bedenini bir ateş topuna çevirdi. Güneşe saldıran karanlıkların göbeğinde patladı. Güneşin gerçek yoldaşı olma yolunun Zagroslarda binlerce yıldır yanan kutsal ateşle yıkanmaktan geçtiğinin bilgeliğinde yoğrulup, apak katıldı güneşe bütünleşti..ölümsüzleşti… Şehit Rojbin, şehit Şahrıstan ve daha nice şehitlerle yeniden buluştu kutsal değerler kervanında.

Mücadele  Yoldaşı

Beritan Çelê

 

 

 

ShareTweetPin
  • Anasayfa
  • Önder APO
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk

No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma
  • Galeri
    • Video
  • Kurdi

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk