Neden böyle bir başlık? İçinde bulunduğumuz yıl, 21. yüzyıldır. Böyle bir yıl kadın yüz yılıdır diyoruz. Fakat halen egemen zihniyet, gelişen özgürlük zihniyetine karşı oldukça saldırgan. Egemen zihniyet bu içinde bulunduğumuz yüzyılda bile kendi geriliğini, şiddetini ve çözümsüzlüğünü dayatıyor. Yaşamı seven, yaşama renk veren, yaşamı bir akış haline getiren kadına sürekli saldırıyor. Israrla onun ruhuna, zihnine, yüreğine ve bedenine saldırıyor. Toplumun ahlaki ve politikliğini geliştiren kadına karşı ahlaksızlığı ile saldırıyor. Bir taraftan kadına bunu yaparken erkeği de düşürüyor. Hâlbuki toplumu, toplum yapan insanın kendisidir. Fakat insanı öyle bir hale getirmiş ki, insanlık birbirini yüceltmesi gerekirken birbirini düşürüyor, tüketiyor ve yok ediyor.
Son yaşanan Mahabat’taki olay çok can yakıcı bir örnektir. Bir kadına devlet görevlisi tecavüz ediyor. Tecavüz edildikten sonra kadın otelin dördüncü katından kendisini atıyor ve intikar ediyor. Vicdanlı ve ahlaklı insanlar ise yaşanan bu durumu kabul etmeyerek Rojhilat başta olmak üzere Kürdistan’ın diğer parçaları ve Avrupa olmak üzere eylemlere geçildi. Mahabat’taki İstihbarat binası ateşe verildi. Halk insan etti ve sokaklara döküldü. Bu isyan insanlık onurunun direnişinin devam ettiğinin bir göstergesidir. Fakat bu hem her yerde böyle olmuyor hem de böylesine refleksle çıkan yerlerde ise mücadele uzun süreye yayılmıyor. Ahlaki ve politik reflekslerin bir sisteme dönüşmesi için mücadele ve örgüt ihtiyacı ortaya çıkıyor.
Kadına karşı gelişen böylesi saldırılara sessiz kalmak insanlık vicdanına, onuruna yakışmaz. Bu bir örnektir. Oysaki her gün, her an, her saat binlerce kadın taciz, tecavüz ve işkencelere maruz kalıyor. Hem de bunu birçokları aşk adı altında, kadını kandırarak yapıyor. Gerçek aşk, insanlık onurunu, korumak ve toplumunu özgür kılmaktır. Bunun inşası içinde ilk başta zihniyette var olanı gidermek gerek.
Toplum cinslerin farklılığı üzerinden iktidarcı güçler tarafından parçalanarak güçten düşürülmeye çalışıldı. Toplumun bu kirlenmişlikten kurtulması için insanın cins bilincini kavraması çok önemli. Kadın veya erkek kendi gerçeğini, tarihsel ve toplumsal olarak farkında olması gerekir. Sadece biyolojik anlamda değil, toplumun bizleri nasıl yetiştirdiği sorgulamak bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmıştır. Erkek egemenlikli sistemin zihniyette, duyguda, davranışta yarattığı tahribatı iyi çözümlemek gerekir. Daha doğrusu ‘Kendini Bil’ felsefesiyle ben kimim, taşıdığım kadınlık ya da erkeklik kimliğim, kişiliğim neye göre oluşmuştur? Cins bilinci, sınıflı toplumun sorgulanması, kendi özümüzü aramamızı sağlayan bilincin başlangıcıdır. Erkek egemenlikli yaklaşımlara dayalı ekonomik, kültürel, siyasal, askeri örgütlenmeleri dolayısıyla savaşı, eşitsizliği, baskıyı, tecavüzü içerdiği için ilk başta bu egemenlikli yaklaşımları zihniyette gidermek, iktidarı, eşitsizliği, despotizmi, hoşgörüsüzlüğü gidermek için doğru mücadele de örgütlülükten geçiyor.
Bir toplumda özgürlük mücadelesi kadın açısından belki özgürlüğü karşılamayabilir. Şimdiye kadar yaşanan toplumsal mücadeleler bu konuda önemli bir örnektir. O nedenle kadının kendi örgütlülüğü ve özgün çabaları esastır. Yine genel demokratikleşme mücadelesi kadın için olanaklar sağlayabilir. Fakat kendiliğinden demokrasi getirmez. Bu konuda kadınlar olarak bizzat kendi demokratik amaç, örgüt ve çabasını sergilemek önemlidir. Bunu gidermek için, bireyin kendisiyle doğru bir temelde mücadele etmesi zorunlu bir ihtiyaçtır. Doğru örgütlülük, doğru mücadele etmekten geçer. Bu da yürütmüş olduğun mücadelede ısrar, azim gerektiren hususlardır.
ZİLAN TOLHİLDAN