Önderliğimize karşı gerçekleştirilen uluslararası komplonun 17. Yılına giriyoruz. Öncelikle lanetli komployu kınıyoruz. Uluslararası güçlerin organize olarak gerçekleştirdikleri komplonun lanetinin etkileri, hala halklar üzerinde görülmektedir.
Kürt toplumuna yönelik tarihten bugüne, birçok komplo gerçek kılınmıştır. Geçmişten bugüne dayanan yönelim boyutları, Kürtler dışında da birçok ırk üzerinde etkili olmuştur. Osmanlı devletinin çöküş süreciyle doğan Cumhuriyet dönemine bakıldığında, Ortadoğu’da sınırların yeniden ele alındığını görmekteyiz. Ortadoğu’nun halklarından olan, Türk, Arap gibi halklara ulus devlet olma hakkı verilirken, Kürtlere, Ermenilere, Rumlara vb. halklara bu hak tanınmamıştır. Ortadoğu’da yüzyıllar boyunca birlikte yaşayan halklar kendilerini sınırlara, ulus devletlere bırakırken ‘ötekileri’ görmezden gelmişlerdir. Aslına baktığımızda, en derin komplonun buradan başladığını görmekteyiz. En büyük tarihi komplo halkların arasına sınırlar koymak ile başlatılmıştır. Kısacası ‘komplo tarihi’ boyutunda, halklara en büyük zararı veren, aramıza sokulan nifaklar olmuştur.
Günümüzde hala süregelen ‘halkları birbirine kırdırma’ politikaları devam etmektedir. Türk ve Kürt halkları yüzyıllar boyunca aynı evlerde yaşayarak, aynı yollardan yürüdüler, aynı aşı, aynı ekmeği paylaştılar. Peki, birden bu yüzyıllık kardeşlik nasıl oldu da bozuluverdi? Ortadoğu üzerinden şekillendirilen tüm politikalar ile birlikte, ‘sonumuzu’ yazanlar, bu cevabı hala verememektedirler. Aslında bizler tüm bunların cevabını çok iyi bilmekteyiz. Dillerimiz, kültürümüz, inançlarımız ortak bir yaşam altında kendilerini sürdürürken, neden insanlık bu sürdürücü konumlarını terk etmiş olabilir. Renklerin çokluğu sayesinde zenginleşen topraklarımızı kana bulayan sebepleri nasıl oldu bu denli benimseyebildik. Bir insanı kendi dilini konuştuğu için, kendi ibadethanesini tercih ettiği için, ten rengi mor, sarı, beyaz her neyse olduğu için ne zamandan beri öteki kıldık. Bir insan kendi topraklarının sınırlarında doğduğu için ne zamandan beri suçlu sayıldı.
1999 sürecine doğru ilerlediğimizde, Önderliğimiz’e yönelik yapılan komplonun tarih boyunca halklar üzerinde yayılan komplolardan farkı yoktur. Önderliğimizin Türkiye sınırlarına teslim edilirken amaçladıklarını ortaya çıkaracak olursak şayet, amaçlarının yine halkları, birbirini kırdırmaya yönelik olduğunu görebiliriz. Amaç Kürt ve Türk halklarının birbirine karşı zıt kutuplara ayrışmalarıydı. Bu da Türkiye’de oluşacak bir iç savaşın gelişiminden ötesini yaratmayacaktı. Önderliğimizin bunu fark ederek, aldığıönlemler bizleri (Türk ve Kürt halklarını) büyük bir tuzağın eşiğinden çekip almıştır. Eğer ki bu yönde olmasaydı, çıkacak olan iç savaş egemenlere müdahale etme zemini yaratacak ve tuzaklı bir yaşamın boyunduruğunu yaşayacaktık. Elbette ki komplolar henüz sona ermiş değildir. Geliştirilecek her komployu, halklar farkında olarak yaşamalılardır. Bu anlamda Türkiye halkları bu barış sürecinde doğru bir bilinç doğrultusunda hareket etmelidir. Politik, örgütsel bir irade altında buluşmalıdırlar. Bu anlamda HDP’nin Türkiye çalışmaları halklara yönelik komplolara karşı bir cevap niteliğini taşımaktadır.
Önderliğimize yönelik yapılan uluslararası komploya karşı bu anlamda herkes saflaşmalı ve halkların mücadelesi olan PKK’yi güçlendirmek adına zamanlarını adamalıdırlar. Nasıl ki, bu zamana kadar, tüm yönelimlerine (komplo, tasfiyeci girişimlere) rağmen direndiysek, bundan sonrada ki süreçte de, PKK’yi daha da ileri taşımak bizlere düşen görev olmaktadır.
Önderliğimize yönelik komplonun ardından yaratılan süreçte her zaman, PKK kendini bu doğrultularda hızla geliştirmiştir. Önderliğimiz, geliştirdiği sistemimizi tüm Ortadoğu’da etkin kılacak güce sahiptir. Yarattığı PKK gücüde tüm parçalarda, Paradigma doğrultusunda insanlığa, pratikleri, ideolojisi ve siyaseti ile özgürlük umudunu yaymaktadır. Önderliğimizin esaretiyle gerçek kılınmak istenen, bu komplonun asıl amacı, PKK’nin Ortadoğu’yu halklarınçıkarları doğrultusunda geliştiriyor olması ve halkların özgürlüğünün umudunu yaratmış olmasıdır. Bu kapsamdaki mücadele çizgileri, egemen güçlerin sürekli “böl, parçala, yönet” politikaları ile Ortadoğu’ya olan yönelimlerine, büyük engel teşkil ediyordu. Ortadoğu’nun ele geçirilmesi, sisteme göre şekillendirilmesi ve tümüyle sistemin hizmetine çekilmesi için bütün bu savaşlar yürütülmüştü.
I. Dünya Savaşı’yla Kürdistan yok sayılmış, üzerinde inkâr ve imha politikalarının devamlılığı adına, her bir parçası sömürgeci güçlerce parçalara bölünmüştü. Bunun nedeni ise Kürdistan’ın sömürgeleşmesinden sonra ele geçirilmesi kolay olacak Ortadoğu’yu hedeflemekti. Bu kirli politikalar karşısında Ortadoğu’nun kendi kaderini tayin etmesini sağlayacak gerçek bir güç doğmuştu. Komplonun planlanması ve pratiğe geçirilmesinde ki en büyük neden, uluslararası egemen güçlerin doğan bu güç karşısında, dehşete girerek, korkuya kapılmalarıydı. Önderliğimizin öncülüğünü yaptığı bu hareket, emperyalist ülkelerin Ortadoğu’da geliştirmek istedikleri tüm planlarını toz buz etmiştir. PKK yeni bir toplum demekti. Demokratik bir sistemin hâkim kılınması demekti. Statükocu zihniyetlerin sistemlerinin gelişmesinden korktuğu yaşam tarzıydı. Çıkarları doğrultusunda sisteme dâhil etmek istediği Ortadoğu’da ki dengelerinin, koltuklarının halkların yaratacağı deprem ile yıkımı demekti.
Buna karşı NATO güçleri acil toplantılara oturdu. İlk hedefleri PKK’nin uluslararası ve de Ortadoğu temelindeki dayanaklarına saldırmak oldu. Bu PKK’nin gücünün sarsılmasına yok açacaktı. İkinci hedefleri ise PKK’yi uluslararası kamuoyunda kötüleyerek, terörist ilan etmekti. PKK tüm bu yönelimleri önceden fark ederek, önlemini almış ve de oyunlarını bozmuştu. Bu kirli yaftalamalar ve saldırıların faillerini her zaman açık açık söylemekten de geri durmamıştı. NATO kararı ile Almanya’nın PKK’ye karşı Türkiye’yi kucaklaması bu sebebe dayanır. NATO’nun PKK’ye yönelik tüm planlamaları, mücadele yöntemleri Almanya’nın çuvalına eklendi. Tarihe geri dönüp baktığımızda Olof PALME cinayeti üzerinden yürütülen Duseldorf Davası NATO’nun parmağı sonucu geliştirilmiştir. Davanın asıl nihai amacı hareketimizi uluslararası kamuoyunda terörist ilan etmekti.
Tam anlamıyla tatmin olmayan NATO güçleri bunun üzerine kimlik çatışmalarını yaratmak istedi. KDP ve YNK’ yi, PKK karşısına çıkarmayı hedeflediler (17 Eylül 1998 Washington anlaşması). Dikkat çeken nokta ise bu iki hareketin Ortadoğu’ da Kürt kimliğine sahip olmalarıydı. Türkiye ile işbirliği içerisinde, PKK’ye yönelen bu hareketler, PKK’nin uluslararası kamuoyunda terörist ilan edilmesinin altını doldurdu. Nasıl ki şuan Önderliğimize uygulanan tecrit sistemi, daha geniş anlamlarda PKK üzerinde de uygulanmak istendi. Sonuç olarak, PKK terörist ilan edildi. Bu anlamda KDP ve YNK’ nin ihanetinin etkileri büyük olmuştur.
15 Şubat komplosunun ardında da, NATO güçleri vardır. Egemen politikalarının ürünü olan komplo, ahlaksızlığın ahlakı olmuştur. Her bir zaman diliminin, halklar ve kadınlar aleyhine ortaya çıkardığıçözümsüzlük, komplonun zincirlerini oluşturur.
Tüm bunlar karşısında Önderliğimize yönelik gerçekleştirilen uluslararası komplo karşısında Önderliğimizin yazdığı savunmalar, bu komployu su yüzüne çıkarma nihayetindedir. Önderliğimizin tüm inkâr- imha politikalarına karşı duruşu hala onlarıürkütmekte ve tedirgin etmektedir. Doğu’dan, yani Kürdistan’dan doğan güneşin saçtığıışık, birilerinin artık koltuklarında rahat oturmayacakları anlamını taşımaktadır. Ortadoğu’da bugüne kadar tüm yönelimler karşısında, sağlam alternatifler, çözümler doğuran tek hareket bizim hareketimiz olmuştur. Önderliğimizin güçlü önsezileri, egemen sistem açısından ‘tehlike, kriz, korku, kaos, çöküş’ demektir. Komplo bu nedenler üzerinden geliştirilmiştir. Önderliğimiz, hareketimiz ve halklarımız bu komplo karşısındaki en büyük barıştan yana güçtür.
Askeri, ekonomik ve özel savaş politikalarının başarısızlığı, bundan sonuç alamamaları Önderliği hedefe almalarına neden olmuştur. Ortadoğu’da yaratılacak birlik demek, sistemlerinin sonu demekti. Önderliği bizden alarak, etkisiz kılarak harekete psikolojik yönden zarar verme amaçlarının başka bir tanımı olamaz. Komplo ardından biçilen bir süre de PKK yok olacak ve en korkuları sona erecekti. PKK diğer isyanlar gibi basit ele alındı. Halk Önderliğin etkisiz kılınması ardından susacak, PKK halktan kopuk bir mücadele yürütemeyeceği için yok olacaktı. Fakat komplo sökmedi, sökmeyecek. Şimdi tüm dünya önderliğin etrafında şekillenip kenetleniyor. Bu şekillenişte halkların gerçekliğini ve gücünü görmemek olmaz. Güneşin önüne engel olacak her kirli bulutu imha eden PKK militanları da bunu kanıtlamış ve mücadelelerini büyütmüşlerdir. Bedenlerde yakılan ateşler ile insanlığın içerisindeki buz kitlelerini eritmeyi başarmışlardır. Her ne kadar o süreçte Önderliğimizin yanında sahtelikler ve yetersizlik yoldaşlıklar oluş gelmişse de, mücadelemiz inatla şekline kavuşmuştur. Önderliğimizin kutsal kıldığı ve her zaman yaşattığı yoldaşlık adına mücadeleye tutunanlar tüm bunların önüne set olmuş; yanan, göklere kavuşan bedenlerin kızıllığında ve ateşinde yanmışlardır. Tüm bu birlik çemberi, lanetleri kınamaya güç olmuştur.
Şimdi önemli olansa, Önderliğimizin özgürlüğü ile yaratılacak yenidünyanın şekillenişinde kendimizi yenilemek olacaktır. Komplolara karşı irade olmak, direniş ve yaratım mücadelesinde anlama erişmek adına, tüm bireylerin (dağlardan, ovalara, gençlerden, yaşlılara, Kürt’ünden, Türk’üne) kendilerini yeniden var etmeleri gerekmektedir. Bireylerin ilk olarak kendilerinde başlatacakları yenilik ve anlam çabasına ulaşma güçleri, tüm Ortadoğu’ya yayılacaktır. Buna tüm insanlık dâhil olmak durumundadır. Çünkü Önderliğimize yönelik olan komplo tüm Ortadoğu halklarını ilgilendirmekte ve etkilemektedir. Güneş; tüm insanlık için doğar, tüm doğa için her gün gökyüzünde şekillenir. Karanlık, komplo taşıyan bulutları insanlığın üzerinden uzaklaştırır. Bunun adına, Önderliğimizin, güneşimizin gücüne güç katmak ve bu karanlık bulutları dağıtmak adına birlik olmaya; 15 Şubat gününde de komployu lanetlemeye! 15 Şubat’ta hayatı durdurmaya…
DESTAN YÖRÜK