Dilzar DÎLOK
Komplo nedir, nasıl gelişti sorularını kendimize çok sorduk. Belli tahliller yapılsa da komplonun tam olarak anlaşılması bizler açısından komplonun tam olarak ortadan kaldırılması anlamındadır. Çünkü anlaşılıp çözümlenen sorunlar aşılır. Bu anlamda komployu anlamada militanlar olarak belli sorunlar yaşadığımızı, tam olarak içinde bulunduğumuz durumu çözümlemekte zorlandığımızı, günceldeki tehlikeyi kendimizle sınırlı görme hastalığından kurtulamadığımızı, komplonun tarihsel olarak yaratmak istediğini görmekten uzak olduğumuzu belirtmek zor değildir
.
Her birimizde az ya da çok komplo bilinci vardır. Ama her birimizde bu bilinci düşünsel ve yaşamsal eyleme dönüştürme gücünü gösterme kabiliyeti oluşmadığından, anlamalarımızın da tamlığından söz etmemiz zordur. Uluslararası sistemin, kapitalist modernitenin sayılı büyük eylemlerinden biri olan komployu aşmak da bizler açısından kapitalist moderniteyi kişiliklerimizdeki etkisi ve sistem olarak aşmayı, kendi özgür kişiliklerimizi ve sistemlerimizi yaratmayı gerektirir.
9 Ekim 1998 tarihinde Önderliğimizin Suriye’den çıkmaya zorlanmasıyla başlayan uluslararası komplonun 16. yılına giriyoruz. Bu süreç içinde Önderliğimiz amansız bir mücadele vermiş, her günü bir direniş destanına dönüştürmüş, kendi direnişinde Kürt halkının özgürlük direnişini doğurtacak yaşam projeleri oluşturmuştur. Her bir günde Önderliğimizin yarattığı özgür yaşam anlamı ve projesi, Kürt halkının kendi tarihselliğini güncelliğiyle özgür buluşturabilmesinin vazgeçilmez olduğu tüm dünyaca anlaşılmış ve kabullenilmiştir.
Önderliğimizin İmralı’daki ilk sözleri komployu boşa çıkarmanın ilk adımları olmuştu. İdamın kaldırılması bunun somut göstergesidir. Giderek sistem haline gelen, tüm toplumu, toplumun tüm kesimlerini ve hatta egemen devletleri kapsayan tezler, komplo çemberinin kırılmasını sağlamıştır. Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmayla somutlaşan özgür yaşam paradigması dünyayı kucaklarken demokratik ulus projesiyle tüm Ortadoğu’nun durmadan kanayan yaralarına merhem olmayı amaçlamıştır. Ve daha şimdiden bunun temelleri atılmıştır.
2013 Newroz mesajıyla başlayan süreç, bu adımların somutlaşması için Önderliğimizin girişimleri komplonun boşa çıkarılma adımlarını zirveye ulaştırmıştır. Yine yıllar sonra Önderliğimizin selamlarının bizlere ulaşması, resimlerini görmemiz hem özgürlük militanları olarak bizlerde, hem de tüm Kürdistan’da büyük bir sevinç kaynağı olmuştur. Sonrasında gelişen görüşmeler, Önderliğimizin görüştüğü heyetlerin örgütle görüşmeleri, Önderliğimizin son görüşmesinde belirttiği “…çeşitli sıkıntı, engelleme, provakasyon ve tek yönlü dayatmalara rağmen” sürmekte ve yeni yaşam inşası yaratılmaya çalışılmaktadır.
Tüm bunlar daraltılan komplo çemberini kırmayı ve tümden ortadan kaldırmayı amaçlamış ve başarmıştır da.
2013 yılının Newrozu’ndan bu yana gelişen süreç, bölgedeki hiçbir gelişmenin, hiçbir kıpırtının kapitalist moderniteden bağımsız olamayacağını ve olmadığını göstermektedir. Bunu en fazla Kürt toplumu bilmektedir. Bunu biraz açımlayalım.
Komplo ilk başladığında Suriye merkezli başlatılmasının nedeni Önderliğin Suriye’de konumlanmasıydı. Komplo gerçekleşti, Önderliğimiz Suriye’den çıkarıldı ve büyük bir uluslararası yasadışı eylemle Türkiye’ye getirilerek İmralı Cezaevi’ne konuldu. Türkiye devletine devredilen ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başbakanının dahi anlamadığını belirttiği bu durum, aslında kapitalist modernitenin Türkiye’ye kendi sisteminin taşeronluğunu yaptırmak istemesi ve bunu yaparken de Türkiye’nin en zayıf noktası olan Kürt sorunu, PKK sorununu kullanmasıydı.
Komploda silahların doğrultulduğu ilk ülke Suriye olmuştu. Komplonun ilk sarsıntıları Suriye’de hissedilmişti. Bir de bugüne bakalım.
Bugün, komploya ve tüm uluslararası saldırılara rağmen, var olmayı başarmış ve özgür yaşamını korumakla kalmamış, kendi toplumunu özgürleştirmenin adımlarını atmış bir Önderlik gerçeği ve bir özgürlük hareketi vardır. Kürtler, Rojava Kürdistan’ında kendi demokratik özerk sistemini kurmuş ve bu sistemi tüm boyutlarıyla inşa etmenin, korumanın ve yaşamsallaştırmanın mücadelesi içindedir. Tüm Ortadoğu’da bölgenin özüne en uygun sistem olan demokratik konfederalizmin gerçekleşme şansı, Rojava ile somutlaşmış ve hayati olmuştur.
Rojava ve Kuzey’de böyle gelişmeler olurken, Kürt halkının ve Kürdistan özgürlük hareketinin yeni bir savaş cephesiyle karşı karşıya bırakılması tahlil edilmek durumundadır.
Uluslararası komplo güncellenmek istenmektedir.
Uluslararası komplonun güncellenmesinin adı DAİŞ’tir.
Uluslararası komplonun kendini İslami bir örgütle güncelleştirmesi, Ortadoğu’nun yaşadığı çıkmazı göstermektedir. Gelenek, zihniyet, yaşam, özgür yaşam, konfederalizmi yaratacak farklılıkların ayrılıkçılığa dönüştürülerek savaş gerekçesi haline getirilmesi gibi konular Ortadoğu’nun çıkmazıdır.
Her ne kadar “gerçek İslam bu değil, bunlar Müslüman değil…” gibi belirlemeler yapılsa da, sonuç itibariyle DAİŞ İslami bir çıkıştır. Kendini İslam devleti olarak tanımlamakta, bu isme uygun davranışlarda bulunmakta, kitlelere İslami propagandayla ulaşmakta ve kendi insan gücünü böyle sağlamaktadır.
Bugün itibariyle baktığımızda Kürt özgürlük hareketi karşısında, uluslararası tüm sistemlerin artıklarıyla beslenen bir örgüt olan DAİŞ’in saldırılarını Suriye merkezli olarak başlatması, rejimle ciddi savaşlara girmeden hemen yönünü Kürt halkına ve Kürdistan özgürlük mücadelesine çevirmesi tesadüf değildir. Özgürlük hareketi olarak başta Rojava olmak üzere büyük kazanımlar sağladığımız bir süreçte bu saldırıların ve yoğun savaş durumunun, katliamların gelişmesi ve hiçbir zaman İslami örgütlerle savaşmadığımız halde kendimizi adı İslam devleti olan bu örgütle savaşır halde bulmamız, kesinlikle uluslararası komplocu güçlerden, kapitalist modernitenin çıkarlarından uzak değildir. Önderlik projesinin Rojava ile somutlaşması ve bu somutlaşmaya da Suriye Baas Rejiminin, içinde olduğu konumdan dolayı karşı koyamaması durumu, bu projenin Ortadoğululaşması anlamına gelmekteydi. Bu durum, kapitalist modernite güçlerini kendilerince, özgürlük hareketi karşısında tedbir almaya yöneltti.
DAİŞ’e karşı KDP’nin savaşmaması, peşmergelere savaşmayacaksınız emrinin verilmesi, bir kez daha Kürt işbirlikçiliğinin devrede olduğunu göstermektedir.
Yine DAİŞ’in elinde KDP’li yerel yetkililer tarafından Amerikan silahlarının olduğunun söylenmesi, hem DAİŞ’in korkuyla yaratmaya çalıştığı psikolojik fetihlere hizmet eden bir propaganda olmakta hem de DAİŞ’in Amerika tarafından silahlandırıldığını göstermektedir.
Yine en son BM’nin açıklama yaparak “DAİŞ, İsrail ve Boko Haram”ın yaptıkları toplu katliamlarla insanlık suçu işlediklerini belirtmesi, pek etkili olmasa da DAİŞ ve İsrail’in aynı durumda ele alınması anlamında, ikisi arasındaki çizgisel ortaklığı göstermektedir.
İslam’ın İslam olmayanla savaşı İslam’ı güçlendirirken, İslam’ın İslam ile savaşı İslam’ı zayıflatmaktadır. Tarihte hep böyle olmuştur. Bundan dolayı bugün İslam adıyla Ortadoğu’da savaşılmakta ve hem Ortadoğu hem de İslam bitirilmektedir. Bu durumun İsrail’den bağımsız olduğunu düşünmek mümkün değildir.
En önemlisi de tüm dünyanın gözü önünde binlerce Êzidi’nin katledilmesi, binlerce kadının kaçırılması, binlerce kadının ve erkeğin tecavüze uğraması ve ciddi bir kamuoyu tepkisinin ortaya çıkmaması, tüm devletlerin kendi toplumlarını bu konu karşısında sessiz kalmaya teşvik edecek kadar bilinçli hareket ettiklerini göstermektedir.
Yine Türkiye dışında nerdeyse tüm ülkelerin DAİŞ saldırılarını kınaması, yeni geliştirilmek istenen komploda Türkiye’nin yeni bir rol üstlendiğini göstermektedir.
Nasıl ki, komplonun ilk sarsıntıları Suriye merkezli geliştirildi, bugün de komplonun güncellenme adımları Suriye merkezli geliştirilmiştir. Suriye, uluslararası komplonun, kapitalist modernite güçlerinin en zayıf bulduğu alan mıdır, yoksa en fazla zayıflatmaya çalıştığı alan mıdır sorusuna verilecek yanıt, Suriye’nin ilk toplumsallaşmanın merkezi olmasından kaynaklı, ikinci ihtimalde odaklanmaktadır.
DAİŞ saldırılarının Rojava ve Güney’de geliştirilmesi, bu bölgelerde Kürtler başta olmak üzere tüm halkları, farklı dinleri, özellikle Sünni İslam dışı inanç topluluklarını, farklı halkları hedef alması, bu saldırıların Önderliğimizin demokratik ulus projesine karşı olmasından kaynağını almaktadır.
Önderliğimizin projesine, bu projenin somutlaşması olan sistemlerimize, halklarımıza, toplumumuzun farklı inanç kesimlerine yönelen bu saldırılar, komplonun yenilenmesiyle ortaya çıkan saldırılardır. Bu saldırılar karşısında alınacak tavır, komplo karşısında alınacak tavırdır.
Komplonun 16. yılına girdiğimiz bugünlerde, Önderliği anlama, Önderlik çizgisinde yürüme kararlılığı yanında Önderliğimiz üzerindeki komplonun boşa çıkarılması için mücadeleyi yükseltmek bizim varoluş ve özgür yaşam şartımızdır. Bu anlamıyla, 16. yılında komployu boşa çıkarmak için demokratik özgür yaşam inşasını gerçekleştirmenin adımlarını atmak kadar her adımı öz savunmayla güçlendirmek ve korumanın yol ve yöntemlerini geliştirmeliyiz. Unutmamalıyız ki, yaratacağımız kazanımlar ve sistemler, Önderliğimizin özgürlüğüne paraleldir.